Asya’dan Sonra Avrasya


 01 Nisan 2024

Hem dünyanın en güzel duygusuyla iç içeydim hem de buhranlı bir gündeydim. İçim öyle sıkılmıştı ki, artık bir volkan misali patlamalıyım; bir şeyler yapmalıyım düşüncesindeydim. Kızıma bakıp sana miras ne bırakacağım dedim ve tam da o an da, hiç unutmuyorum facebook sayfamda Çevrim içi Balkanlar Yazarlık Atölyesi yazan bir afişle karşı karşıya kaldım. Bu benim için vuslattı sanki. Türkî renklerin arasında harflerin ve kelimelerin cazibesine kapılıp vurulmuştum. Neden bu kadar etkilendiğimin farkında olmadan, anlık bir heyecanın vücudumu saran etkisi ile telefona sarılıp Yeni Balkan Gazetesi’ne, Hacer Sulooca’ya ulaştım. Atölyede neler olabileceğini tahmin etmeme rağmen, bir şeyler sorup kendimi bu maceradan vazgeçirmek için uğraşıyordum. Kızım Asya, daha iki aylık bile yoktu. İlk annelik tecrübemdi. Yorgun ve bitkin bir anneydim. Çok da mutluydum. Çocukluğumdan miras kalan hayalperestliğimin, beni yine fethetiğini hissettim. Gerçekten ben, kızıma ne bırakacaktım? Öyle bir şey olmalıydı ki, ona her an ışık tutmalıydı. Her zaman teşvik etmeliydi. Bunun çok zor olduğunu biliyordum çünkü daha ne bırakacağımı bilmiyordum. Tam olarak ne istiyordum. 

En sonunda bu mirasın, amatörce bile olsa bir iki sayfadan ibaret olduğunu kabul ettim. Tekrar Hacer Hanım’a ulaşıp illâ katılmak istediğimi söyledim. Beni Mürteza Bey’e yönlendirdi. Sonrasında da atölyeye kabul edildim. E tamam da bu atölyenin de bir döngüsü vardı. Bu döngünün sağlanabilmesi için benim ve diğer katılımcıların üretmesi gerekiyordu. Onu da bir türlü hallettim. Öğretmen olduğum için sık sık özgün metinler oluşturuyordum zaten. Bir iki sayfalık Şefika Hala adlı hikâye tamamladım. Okuma sırası bana geldiğinde, Ataman Hocam hikâyeyi yansıttı yansıtmasına da, çok renkli görünüyordu. Renkli de değil, sapsarıydı. Moralsiz de olsa okudum. Okudum okumasına da, bu sarılık ne idi? Bu kadar da sarıya boyanır mıydı bir hikâye? Çok üzüldüm, biraz da gücendim Ataman Hocam’a. Tabii daha tanımıyoruz birbirimizi. Ne ara gücenecek kadar bağ kurdum, hiç bilemiyorum. Doğal yollarla gelişen bir sevgi idi bu. Saat, gün, ay önemli değildi. Tesirli ve doğru sözlerle bizi yönlendiren Ataman Hocamz’a karşı, kısa sürede derin bir sevgi hissetmeye başaldım. Ona olan gücenme duygum da geçmişti. Doğrusunu gösterdi diye bir insan, Hocasına gücenir miydi? Bu günü, sonra ki günlerde kahkahalarla Ataman Hocama anlattım. O da, çok güldü. O günden sonra sarılar beni hiç rahatsız etmedi zira, o sarılar zamanla azalıyordu. Arada, yine hortluyorlardı ama genellikle kendime olan güvenim, yazma arzum filizlendi. Öncesinde de yazan, günlük tutan biriydim. Kimseciklere paylaşamadığım o kadar şiir denemelerim oldu ki, sayısını ben bile bilmiyorum. Kimseye faydası olmayan bir yazıyı neden sandıklarda saklayayım ki? Faydasının olması için arz etmek ve kalemin sorumluluğunu hisettmek, kalemi mürekkepten, sayfaları karalamalıktan öteye götürmek ve hislerle yoğurmanının önemini bu atölyede anladım. Gönülde demlenen duygular halis ve etkili olabilir fakat, bunların nice aktarılıp karşıya nasıl bir mesaj verdiği daha önemliydi. Bunun farkına varmam belki de yıllarımı aldı. Belki de, bu atölyeye dahil olmasaydım hiç fark etmeyecektim. 

Atölyedeki ikinci evrem diye adlandırdığım Osman Çeviksoy Hocam ise, yazarlık serüvenimin korkulu rüyası gibiydi. Yazılarımı beğenmesini o kadar istşyordum ki, bazen o kadar çekiniyordum ki “İnşallah bana yorum yapmaz” diyordum. Aslında beni değrelendirmesini çok istiyordum. Osman Hocam, bir gün benim yazılarımı beğensin istiyordum. Radarına yakalanmaktan hem korkuyor hem de beni görsün diye çırpınıp duruyordum. 

Hem anneliğin kutsal sorumluluğunu sırtladığım hem de yazma çabası içerisinde kâh kaybolup kâh arşa yükselen benim, en yakın yoldaşım bu atölye oldu. Biri yıllar önce bir atölye sana bu kadar iyi gelecek, bağımlı olacaksın deseler inanmazdım. 

İyi ki bu atölyenin bir paçası olmuşum, iyi ki katılmışım...

Atölyenin ikinci yılının sonunda artık kendi müstakil kitabımı tamamlamıştım. Hem de eskiye nazaran, daha öz güvenli. 2023’te Asyaca Hikâyeler adlı kitabım yayımlandı. Şu an 2024’teyiz ve ben ikinci kitabımı hazırladım, onayını da aldım.Atölyeden sonra yazı hayatım değişti. Bu yüzeysel bir değişmeden öte, köklü bir değişiklikti. 

Bu serüvenime vesile olan Mürteza Sülooca ve Hacer Sülooca’ya; yazı dünyamı zenginleştiren ve kalem sorumluluğu edinmeme vesile olan Avrasya Yazarlar Birliği’nden çok kıymetli Hocalarım Yakup Ömeroğlu, Osman Çeviksoy, Nurhan Buhan’a; her Cumartesi yazılarımın niteliği ne olursa olsun değerlendiren ve bu yoldan caymamam için beni teşvik eden Ataman Kalebozan Hocama teşekkürlerimi sunuyorum. İyi ki Avrasya Yazarlar Birliği’nin bir parçasıyım.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 208. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 208. Sayı