Derdmend


 01 Ekim 2019


İdil boyu Tatarlarının edebiyat dünyasında derin manalı güzel şiirleri ile tanınan Derdmend-Zakir Sadıyk oğlu Remiyev, Orenburg eyaletinin İsterlitamak bölgesi Cirgen köyünde 1859 yılında dünyaya gelmiştir. Çocukluğu burada geçmiştir. Kendinden yaklaşık olarak iki yaş kadar büyük olan kardeşi Şakir ile birlikte Orenburg eyaletinin Orsk bölgesi Mullakay köyündeki müderris Gabdulla Seyid oğlunun medresesinde okumuşlardır. O dönemlerde okutulan Arap dilinin sarf ve nahvını geçerek başka derslere devam edip Şerh-i Akaid’e kadar gelmişlerdir. Medreseden çıktıktan sonra Zakir Remiyev, İstanbul’a gidip, yaklaşık iki yıl burada yaşamıştır. O, İstanbul’da belli bir mektebe girmeden özellikle Türk dili ve edebiyatını öğrenmiştir. Şairler ve edipler ile bir araya gelmiştir. Sonra Rusya’ya dönerek yazı ve tercümeler ile ilgilenmeye başlamıştır.

Tam bu vakitlerde o şiir ile de ilgilenmiş olmalı. “Kargalı Sibgatulla Hacıya Mektup” ismiyle “Osmanlı lehçesinde” 1884 yılında Yulık köyünde yazdığı bir şiir bunu gösteriyor. 

Onun Rus dilini öğrenmesi ne zaman olmuştur? Muhtemelen, Rusçayı mektepte, okulda okumamıştır ve yine özel olarak öğrenmiştir. O dönemlerde Rus dili ilçelerde, köylerde bugünkü gibi yaygın olmamıştır. Ayrıca Rusça öğrenmenin yolları da bugünkü gibi kolay değildir. Hatta Rus diline karşı türlü iğrenmeler ve düşmanlıklar ile bakılmıştır. Hal böyleyken Zakir Remiyev Rusçanın morfolojisi, sentaksı ile doğru yazma, doğru konuşma ve iyi okuyup anlamayı kendi kendine öğrenmiştir.

Kimi insanlar, gençlik yıllarında Rusçayı ya da başka yabancı dilleri öğrenirler ve eğer hayatları ona bağlı değilse, ondan faydalanmazlar ve bu dilleri yavaş yavaş unuturlar. Zakir Remiyev ise yalnızca gençliğinde öğrendiği Türkçe, Rusça dillerini değil, aynı zamanda medreselerde kötü şekilde öğretilen Arap dilini de unutmamış, hatta ilerletmiştir. Türkçe, Rusça yazılan eserleri okuyarak, Türk,  Rus yayın dünyasındaki yenilikleri takip ederek, edebiyat ve matbuat dünyasındaki kişiler, fikirler ve meslekler ile tanışıklığını sürdürmüştür.

O, şark dünyasındaki Gazali, Fehirrazî, İbni Rüşd, Ömer Hayyam, Sâdî, Nevâyî, Fuzûlî, Abdulhak Hamit, Ekrem, Tevfik Riza, Abdullah Cevdet’ler ile tanıştığı gibi, Batı dünyasındaki Hegel, Kant, Voltaire, Luther, Schiller, Heine, Darvin, Spencer, Tolstoy, Gorki, Puşkin ve diğerleri ile de çok yakından tanışmış idi. O derece tanışmıştır ki, bu kişilerin fikir ve meslekleri konusunda onunla konuştuklarında kendi yanlışını göstermemek için epeyce çekinip hesaplayarak konuştuğuna tesadüf ediliyordu.

Bunları yazmadaki amaç, böyle bir kişiden nasıl ümitsiz (kötümser), hüzünlü şair Derdmend’in çıktığını öğrenmemize vesile olmasıdır.

Derdimend-Altın Madencisi

Olağanüstü hassas duygulu, derin anlamlı şiirleri ile tanınan şair Derdmend, Ural dağlarında altın kazdıran bir iş adamı, pek zengin bir kapitalist idi. Medresede okuyan, İstanbul’a gidip edebiyat, şiir ile ilgilenen, bunlara gönül veren kişi nasıl oldu da kuyumcu oldu?

O bir ara şöyle demiş idi: “İstanbul’dan dönünce, karalama bir şeyler yazardım, şiir gibi şeyler karalardım, bunları bastırmak sorunu ortaya çıktı. Bastırmak mümkün olmuyor. Bende para yok. Başkaları alıp basmıyorlar (o zamanlarda yayımcılar var mıydı acaba?), yazılan şeyleri kimlere verip okutmaları doğru geldi, yazılan şeyler mollaların, efendilerin kulağına gitti; dini ahlakı hafife almakla yönünde bize karşı sözler söylenmeye başlandı. Hatta kâfirlikle suçlama çabaları olduğu hissedildi. Yoksulluk, muhtaçlık ile bir şeylerin olmayacağına inandım. Kendi dilediğince konuşup yazmak için, düşünceni, fikrini, paraya bakıp değiştirmeden parayla satmamak için maddi yönden bağımsız olmak gerekliliğine kanaat getirdim. Önce çalışıp para kazanayım; ondan sonra gönlümdekileri söylerim, yazarım dedim.”

Zakir Remiyev, önce kardeşi Şakir ile birlikte, belki de babalarının himayesinde, Yulıkta, Orski’de kumaş ile ticaret yapmışlar. Sonra Ural dağlarında altın kazdırmaya başlamışlar. 1917 devrimine kadar o bu iş ile meşgul olup, yazları Verhnevral, Orski ilçelerindeki altın ocaklarında (mayınlarda) yaşar, kışları Orenburg’a gelirdi.

Remiyevler’in altın çıkarma işleri yolunda gitmiş. Onların yirmiden fazla altın ocakları varmış. Orada güzel evler yaptırmışlar, iyi atlar koşmuşlar; zenginliğe ve rahata kavuşmuşlar. Lakin altıncı, zengin Zakir Remiyev kitap seven, çok okuyan, bilimden lezzet alan, zarif duygulu, hüzünlü şiirler söyleyen “Derdmend” olmuş. O başta kendine Derdimend (kaygılı, hüzünlü) diye bir ad tercih etmiş. Sonuna kadar bu mahlas, bu isimle yazar. Bu hüzünlü, kaygılı olan şair Derdmend’in kendine has sıfatlarından biridir.

Derdimend Matbuat Dünyasında

Zakir Remiyev altın madencisi olarak zenginleşse de, önceki idealinden vazgeçmez. Onun edebiyata, matbuata olan hevesi eksilmez. O, uzun kış akşamlarını iskambil oynayarak değil, kitap, gazete okuyarak geçirmeyi sever. Nerede olursa olsun, nereye giderse gitsin çağının edipleri, yazarları ile tanışır. “Tercüman”, gazetesini birinci sayısından itibaren okumaya başlar. Ancak Derdmend hakkında bir şeyler yazılırken, ağabeyi Şakir hakkında da birkaç söz söylemeden geçmek mümkün değildir. Çünkü Derdmend’e onun büyük tesiri ve yardımı olmuştur.

Şakir Remiyev de kardeşi Zakir gibi gençliğinde Rus dilini iyi öğrenmiştir. Sonra sürekli kitap, edebiyat okuyarak onu ilerletmiştir. Aynı böyle Türk kitaplarını da çok okuyormuş. Arapçası da iyi olup, Arap dilindeki kitaplar, gazete ve dergileri de okuyup, iyi anlıyordu. Genel olarak köyde doğmuş, köy medresesinde okumuş, önceleri köyde ya da küçük şehirlerde (Yulık’ta, Orski’de) ticaret yapmış. Sonra çoğunlukla Ural dağlarındaki altın madenlerinde (kırsalda) vakit geçirmiş bu iki kişinin o zamanlarda Rus dilini böyle iyi öğrenmeleri, ondan ilmî, edebî yönlerden faydalanmaları, Türkçe, edebiyat ve matbuat ile tanışmaları dikkate alınmayacak bir durum değildir.

Yine Orski’de Bornayevlar, Kazan’da Galikeyevler, Möminevler gibi, o zamanlarda pek çok Tatar tüccarı vardı. Bütün ömürleri boyunca Rusçayı doğru konuşmayı öğrenememişler. Rus dilindeki edebiyat ve matbuattan faydalanamamışlar. Dünyaya bakış açıları çok dar olup, kuru bir din heveslisi olarak yaşamışlar. Ama Şakir, Zakir Remiyevler bunlara hiç benzememişler. Bunların fikirleri çok açılmış, dünyaya bakış açıları çok genişlemiş. Bunun, elbette, toplumsal sebepleri olmuştur.

Şakir, kardeşi Zakir’in ilmî, edebî şeyler ile ilgilenmesine yan bakmak, karşı gelmek bir yana dursun, o her zaman onu desteklemiştir. Okudukları kitaplar, yeni eserler hakkında karşılıklı muhakemeler yapmışlardır. “Tercüman” gazetesinde değinilen meseleleri birlikte araştırmaya çalışmışlar. Bundan başka altın çıkarma işinin sanatsal, teknik yönleriyle ilgilenme işini Şakir kendi üzerine daha fazla alarak, Zakir’in edebî ve ilmî yöne daha çok gönül vermesine sebep olmuştur.

Bu iki kardeş birlikte 1902 yıllarında iç Rusya’da Tatar dilinde gazete çıkarmaya niyetlenirler. Lakin o zamanki Çar hükümeti buna izin vermez. Sonunda onlar bu emellerine 1906 yılında ulaşırlar. O yıl, Orenburg’ta “Vakıt” adlı gazeteyi ve “Şura” isimli dergiyi çıkarmaya başlarlar. Bundan sonra Derdmend matbuat ve edebiyatla çok yakın bir şekilde yaşamaya başlar. 

Ara ara o kendi şiirlerini “Şura” dergisinde bazen de “Vakıt” gazetesinde bastırır. Bu şiirleri ile Tatar edebiyat dünyasında tanınır.

Derdimend’in Şiirleri

Derdmend’in şiirlerine baktığımızda, aşağıdaki birkaç noktaya dikkat çekmek istiyoruz.

1. Derdmend şiiri az yazar, yazdığı şiirlerini hemen yayımlamaz. Şiir yazdığında kelimeleri seçmeye, cümleleri düzgün kurmaya, kötü tabirler, kötü terkipler kullanmamaya, söz ile tenasüp, uygunluk bulmaya ve başka bunun gibi şeylere son derece dikkat eder.

2. Derdmend şiiri bastırmak, satıp para kazanmak, başkalarından övgü duymak için yazmaz. Onun yazdığı şiirleri hiç kimsenin isteği, emri ya da bazı kişilere yaranmak, bazı kişilerden intikam almak için değildir. Derdmend böyle niteliklerden tamamen uzaktır. O şiire yüksek bir sanat olarak bakar, bundan lezzet alır. Böyle gördüğü için zaman zaman şiirle ilgilenir. Resim ve müzik severlerin bunlara bakışı nasılsa, Derdmend’in şiire bakışı da öyle idi.

3. Derdmend’in yazmaya başladığı zamana kadar yaptığı şey, hayata bakışı olduğu gibidir. Onda hiçbir değişiklik yoktur. O, hiçbir zaman dinci olup münacat söylemiyor, başka bir vakitte ise dinsiz görünmüyor. Zengini övmüyor, fakiri kötülemiyor ya da bunun aksini yapmıyor. Güzel resmi görüp, tatlı bir kokuyu koklayıp keyiflenen bir kişi gibi, o da güzel sözleri dizip, derin anlamlara dalmaktan keyifleniyor, onun başka bir şeyde gözü yok.

4. Derdmend şiirlerinin hepsinde de baştan sona kadar kızıl bir ip gibi uzanan şey, melonkoliklik, ümitsizlik, dünyanın faniliği, hayat denen şeylerin manasızlığıdır. O, beş on yıl civarını düşünmüyor. Yüz, bin, belki milyon yılı göz önüne getiriyor ve bütün şeylerin herhangi birisi ardından diğerinin değişerek kaybolup gittiğini görür. Vaktiyle dünyaya dehşet veren firavunların, dünyaya hâkim olan Süleymanların, Jul Sezar’ların nasıl yok olup gittiklerini; gençlik, aşk, muhabbet denen şeylerin ne kadar kısa ömürlü olduğunu görür. Zamanında asla yok olmaz gibi görünen büyük devletlerin, güçlü milletlerin yerlerinde şimdi yeller estiğini görüp şaşırır. Gün geçtikçe küçüklüğünü daha güçlü sezer ve hüzünlenir, bunları terennüm eder.

5. Derdmend hicvetmeyi, her ne olursa olsun gülmeyi sevmez. Hicivli şiir yazmayı o bir hilekârlık yapma, günah işleme olarak görüyor. Bunu öylesine arada sırada yapsa da sonradan vicdanı rahat etmiyor. Hatta daha sonraya bırakmadan, şiirlerinin sonunda iyi dileklerini ifade ediyor. Mesela, Tukay’a cevap olarak yazdığı hicvinin sonunda:

Güzel çiçekler için işte bu bülbül,

Zerafet bağına bekçi,

diyerek, onun böyle olmasını istediğini bildiriyor.

6. Derdmend sağlam bir milliyetçi. Bunu şiirlerinde birçok yerde ifade ediyor. Lakin dar görüşlü bir milliyetçi değil. Batı Avrupa’nın liberal, ileri görüşlü, çok yönlü bir milliyetçisi gibidir. O, vatana çok önem vermez. Vatan biter, millet kalır diye şarkı söyler. Çünkü vatanları kaybolup kendileri kalan onlarca millet onun gözünün önünde duruyor.

Derdmend şiirlerinde dünyaya her zaman fanilik gözüyle baksa da, işinde o kadar kötümser değildi. O, Tatar dilinin imlası, morfolojisi, sentaksı hakkında pek çok fikir yürütüp, sanatsal ürünler meydana getirdi. O, Arap harflerinin basım için elverişsizliğini görüp, bu harflerin şekillerini değiştirdi. Bu mesele üzerinde birçok sene çalışıp, bu harflerin çeşitli puntolardaki örneklerini bastırdı. Genellikle siyasî, toplumsal işlere de karışıp samimiyetle çalışırdı. Birinci Devlet Meclisine Orenburg eyaletinden üye olarak seçildi. İkinci ve Üçüncü Devlet Meclislerine seçim zamanında delege oldu. Orenburg şehir idaresinde uzun yıllar üyelik görevinde bulundu. Orenburg’ta açılan Müslüman hayır cemiyetinde, Rus mekteplerinde okuyanlara yardım cemiyetinde, açları doyurma ve yetimleri eğitme komitelerinde başkan ya da aktif üye olarak çalışırdı.

Derdmend ihtilâl zamanında kaçıp gitmedi, bütün ailesiyle birlikte Orenburg’ta kaldı. Sonra Orski’ye (ilk vatanlarına) gittiler. Orski’de yaşadığı zamanlarda kızı, damadı ile görüşmek için Orenburg’a gelip giderdi. 1921 yılının Ekim ayında Orenburg’tan döndüğü sırada demir yolunda soğuktan rahatsızlanıp 9 Ekim’de Orski şehrinde vefat etmiş ve buraya defnedilmiştir. Öldüğünde yaşı 62 imiş.

Derdmend’i çok yakından tanıyan ve onunla 25 yıldır tanışıklığı olan biri olarak ben onun şahsı ve kişiliği hakkında birkaç söz söylemeyi gerekli görüyorum.

Derdmend’in insanlık yönü çok yüksek olup, o sıradan Tatar zenginlerine hiç benzemezdi. O, aldatma, hile, riyakarlık, iki yüzlülük gibi şeylere düşmandır. Onun böyle vasıfları yoktur. Her şeyi doğru konuşmayı sever. Sözünde, davranışında son derece dürüsttür. Onun söylediği, verdiği söz her türlü belgeden ve senetten sağlamdır.

Çok cömert olmasa da, o zamandaki duruma göre topluluk, halk faydasına yardım etmekten çekinmez. Hayır kurumuna, Rus mekteplerinde okuyan öğrencilere her zaman maddi yardımda bulunurdu. Yabancı ülke mekteplerinde kendi bütçesinden birçok medrese öğrencisi okuttu. O, bu tür işlerini gazetede yazmak bir kenara dile getirmeyi bile uygun bulmazdı.

“Vakıt” ve “Şura”ya o zamanların Rıza Hezret, Yusuf Akçurin, Gabdrahman Fehritdinov, Borhan Şeref, Cemaletdin Velidi, Şerif Kamal, Kebir Bekir, Nurgali Nadiyev gibi güçlü ilim sahiplerinin katılımına, “Vakıt”’ın burjuvaz millî gazeteler arasında en kapsamlı bir gazete olmasına, gazete ve derginin yayımcıları olan Şakir ve Zakir Remiyevler’in geniş bakışları sebep oldu.

“Vakıt”ta kadınlara hukukî haklar verilmesi, medreselerin ıslahı, Tatar tiyatrosunu tekamül ettirerek yazmak gibi yazılar basıldığında, mollalar ve mutaassıp zenginler tarafından bu neşirlerine pek çok itiraz, saldırı olsa da onlar bu konularda gazeteye tesir etmek için uğraşmazlar ve hiçbir söz söylemezlerdi. “Vakıt” ın 12 yıllık yayın hayatında başyazarın yayımcı Derdmend’den işittiği birçok tembih olsa da bunlar; ‘gazetede “sart” sözü kullanılmasın, “Türkistanlı”, “Türk”, “Özbek” sözleri kullanılsın, Kazak, Başkurt gibi halklar hakkında hiçbir aşağılama ve gülünç ifadeler yazılmasın’, idi. Ayrıca Ḫive ve Buhara’nın o vakitlerde Rusya’ya bağlanıp vilayete dönüştürülmesi düşünülüyordu. ‘Bizim gazete bu fikre dâhil olmasın’ gibi şeylerden ibaretti.

 

Moskova, 20 Aralık 1927

(Derdmend eserleri / Haz. İ. Remi. – Kazan: Yanelif, 1928, s. 8-18)

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 154. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 154. Sayı