Gece Doğan Güneş


 01 Nisan 2024

Bugün Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi 3. adım çalışmalarını yaparken birden gecenin ortasında güneşin doğması gibi bir şey oldu. Rus edebiyatının yaşayan büyük şairlerinden Mihail Simelnikov ve beraberinde Azerbaycanlı Şair Mehmet İsmail bizleri atölyemizde ziyarete geldiler. Simelnikov, Ankara Kitap Fuarı'nın onur konuğu olarak Ankara’da bulunuyordu ve gelmişken bizleri de görmek istemişlerdi. Çanakkale Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Mehmet İsmail ise onun tercümanlığını yapmak üzere beraberdi. Yanlarında Avrasya Yazarlar Birliği Genel Başkanı Yakup Ömeroğlu’da vardı. Bizler atölye çalışmasını yöneten Osman Çeviksoy hocamızla birlikte sekiz kişiydik. Onların da aramıza katılmasıyla on bir kişi devam ettik çalışmamıza. Diyebilirim ki bugün üç yıllık atölye çalışmalarımızın en zevklisini, en güzelini yaptık. 

Yakup Ömeroğlu, Mihail Simelnikov ve Mehmet İsmail’e vereceği hediyeleri bizlerin arasında vermeyi uygun bulmuştu. Sayın Genel Başkan'ın bu inceliği bizleri de mutlu etti. O esnada bol bol fotoğraf çekildik. Bu anları hem doya doya yaşadık hem de unutulmaz kıldık. 

Yaşına rağmen dinç fiziği, şık giyimi ve rahat tavırlarıyla sempatik bir kişilik olan Simelnikov’la yaptığımız sohbet ise bir başka güzeldi. O Yunus’un şiirlerini Rusça’ya çevirmiş bir şairdi. Doğal olarak Yunus’tan ve halk şiirinden söz etti. Halk edebiyatının samimiyetinden, doğruları söylediğinden, sade ve yalın olduğundan bahsetti. 

Sonra söz Puşkin’e geldi. Puşkin ve edebiyat hakkında söyledikleri ise her edebiyatçının dağarcığında kalması gereken sözlerdi. Aklımda kalanları sizlerle de paylaşmak isterim: 

“Puşkin için 'Rus edebiyatının başlangıcıdır.' derler oysa o sekiz yüzyıllık edebî sürecin bir toplamıdır. Edebiyat bir yarıştır, bir mücadeledir. Herkes Puşkin’i geçmeye çalıştı fakat henüz geçen olmadı. Bizler elbette savaşlara karşıyız fakat savaşlar edebiyata çok şey katmıştır. Edebî ortam hep aynı boyda olan çimenlik değil, değişik boyda ağaçların yer aldığı ormanlık bir alandır.

Sağlığında Puşkin’le en çok mücadele edenlerden biri Lermontov’dur (Mihail Yuryeviç Lermantov) ancak Puşkin’in ölümünden sonra onu en çok savunan ve onun ölümünü anlatan “Şairin Ölümü” adlı şiiri yazan da odur.

Puşkin, Louvre müzesinde bulunan metre gibidir. O edebiyatın metresidir. (Bir dönem metrenin tanımı olarak Louvre müzesinde saklanan platin bir çubuk esas kabul edilirdi. Günümüzde bu kabul değişmiş, metre, ışığın saniyede kat ettiği mesafe olarak tanımlanmıştır.) 

Puşkin’in cenazesine katılmak için evinin önünde üç yüz bin kişi toplanmıştı. Bu o tarihler için çok büyük bir kalabalıktı. Lermontov, Puşkin’in ölümünden Çar’ı sorumlu tutuyordu. Halkta Lermontov gibi düşünüyordu. Halk bu düşünce ile neredeyse ayaklanma noktasına gelmişti. Çar kendi cenazesine bu kadar insanın katılmayacağını bildiği için hem kıskanmış hem de kalabalıktan korkmuştu.  Puşkin’in öldüğü akşam Çar, sosyetenin düzenlediği bir partiye davetliydi. Çar’ın emriyle Puşkin polis tarafından gece evinden alınarak doğduğu köyde gizlice toprağa verilmiştir. Büyük yazarların yolunda çivi döşelidir.”

Sohbet esnasında Mehmet İsmail de Puşkin’e ilişkin şu anısını anlattı: “Puşkin’in 200. doğum yılı nedeni ile düzenlenen anma toplantısına dünyadan 200 yazar davet edilmişti. Azerbaycan’dan da ben gitmiştim. Söz hakkı verildiğinde onun Rus ordusu ile Erzurum işgaline katıldığını hatırlatarak dedim ki: ‘Erzurum işgali bitmemiştir.’ Bir an için salonda sessizlik ve şaşkınlık oluştu. Devam ettim: ‘Ordunun işgali kalktı ama Puşkin’in zihinlerdeki işgali devam ediyor.” O söylemedi ama ben tahmin ediyorum ki bu tespit kendisine büyük bir alkış olarak dönmüştür. 

Bitmesini istemediğimiz sohbet, Mihail Simelnikov’un Ankara Kitap Fuarı’ndaki imza saatine zamanında ulaşması için son buldu.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 208. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 208. Sayı