Yol Arkadaşlığı


 01 Nisan 2024

İlk gençlik yıllarından itibaren ruhu hep Türk dünyasında gezen biri olarak Avrasya Yazarlar Birliğinin faaliyetlerini, Kardeş Kalemler dergisini ve Bengü Yayınevini takip ediyordum. 2019 yılıydı, üniversite yıllarımdan beri her çıkan eserini beğeniyle okuduğum, daha sonra aynı okulda birlikte görev yaptığım değerli Osman Çeviksoy Hoca’m bir gün telefonla aradı. Konuşmamızda, AYB Edebiyat Akademisinin kuruluşundan o güne kadar yapılan çalışmalardan bahsetti; çevrim içi atölye çalışmalarını nasıl yürüttüklerini anlattı. Osman Hoca’m “Atölye çalışmalarıyla dilimizin, kültürümüzün devamına katkı sağlayacak kaliteli ve kalıcı edebî eserler verecek olan yeni yazarlar yetiştirmek istiyoruz, önümüzdeki yıldan itibaren hikâye atölyesini birlikte yürütelim.” dedi. Ben Türk dili ve edebiyatı öğretmeni olarak hâlen görev yaptığım Ankara Türk Telekom Sosyal Bilimler Lisesinde öğrencilerimle yazarlık atölyesi çalışmalarını yürütüyordum ancak bu beklemediğim bir davetti. Osman Hoca’m, bu atölye çalışmalarını başlatırken Ali Akbaş’ın “Bu da ilmimizin bir zekâtıdır.” dediğini ve çalışmalardan hocalar olarak herhangi bir ücret almadıklarını, katılımcılardan alınan ücretlerin dergi vs. için kullanıldığını da belirti. Gönüllü yürütülen çalışmaların her zaman daha başarılı olduğuna inanmışımdır, ben de bu atölyeye gönüllü dâhil oldum. O dönem uzaktan eğitim sistemiyle yürütülen atölyeleri kameram kapalı misafir dinleyici olarak takip ettim, daha önceki haftaların kayıtlarını da dinledim. Katılımcılar beni tanımıyorlardı ancak ben o yıl Balkanlardan ve Türkiye’den devam eden bütün katılımcılarla gönül bağımı kurmuştum. 2020’de atölye hocalığım başladı. 

Yazmak için elbette yetenek gerekir. Yetenek öğretilemez ama yazmak öğretilebilir. Atölyelerde bizim derdimiz bilgi aktarmak değil, çünkü içinde yaşadığımız çağda bilgiye ulaşmak çok kolay. Bizler çilesini bildiğimiz yazma yolculuğunda katılımcılarımıza yol arkadaşlığı yapıyoruz. 

Yazmadan yazar olunmuyor. Bu sebeple atölyeyi adı gibi üretim yapılan bir ortama dönüştürdük. Her hafta bir tema veya konuyu ödev olarak veriyoruz. Böylece katılımcılarımız düzenli yazma alışkanlığı kazanıyorlar. Yazmayı disiplin hâline getirmek aşılması gereken en önemli engellerdendir. 

Atölyemizde eleştirel bir ortam var. E postayla bizlere ulaştırılan hikâyeleri tema, ana ve yardımcı fikirler, bakış açısı, plan, çatışma unsuru, dilin kullanışı, anlatım teknikleri, kahramanların tasvir ve tahlil edilişi, zamanın ve mekânın kurguya hizmet edecek şekilde kullanılışı gibi hususları dikkate alarak önceden inceliyor, üzerine notlar alıyoruz. Çevrim içi atölyemizde hikâyeleri ekrana yansıtıp, kendilerine okutuyoruz. Böylece hem yazarımız hem de diğer katılımcılarımız hikâye üzerinde renklendirilmiş kısımları ve alınan notları görüyorlar. Hikâyenin başarılı kısımlarını, hatalarını ve bunların nasıl düzeltilebileceğini konuşuyoruz. Böylece yazarken en çok yapılan yanlışları fark ediyorlar. “Estetik ne söylediğimiz değil nasıl söylediğimizdir.” denir. Bu sebeple nasıl yazacaklarından çok nasıl yazmayacakları üzerinde duruyoruz. Gerekmedikçe bilgi aktarmıyoruz ama katılımcılarımız türe ait teknik özellikleri uygulamalı olarak öğreniyorlar. Atölyeye devam eden katılımcılarımız bu süreçte aslında en çok kendileriyle yüzleşiyorlar. Yazmak onlar için sadece bir heves mi, yetenekleri var mı, sabırlılar mı, yazarlığın çilesine talipler mi anlıyorlar. 

İlk düzeltmelerden sonra demlenmeye bırakılan hikâyeleri daha sonra tekrar düzeltip bizlere gönderiyorlar. Son hâlini alan eserler içinden hocalar tarafından seçilenler halka açık yapılan Mürekkebi Kurumadan adlı programımızda yazar adayları tarafından kendi seslerinden okunuyor ve ilk okurlarıyla buluşmuş oluyor. Okurla sesli buluşan bu hikâyeler daha sonra Kardeş Kalemler dergisinde yayımlanıyor. Katılımcılarımızın hikâyeleri dönem sonunda Kardeş Sesler adıyla ortak bir kitapta buluşuyor. En az iki yıl atölyemize devam edip bir kitap hacminde hikâye yazan katılımcılarımızın ilk eserleri, uygun görülürse Bengü Yayınevi tarafından basılıyor. 

Üniversite yıllarından beri arkadaşım/ağabeyim olan Yakup Ömeroğlu’nun Türk dünyasına yayılmış bir akademi kurma hayalini biliyordum. Atölyelerimizde adım adım bu hayal gerçek olmaya başladı. Osman Çeviksoy  “Kuray Atölyesi” ve “Edebiyat Yarenleri”nden, Ataman Kalebozan “Balkan Atölyesi”nden, ben “Türkiye Atölyesi”nden esasen sorumluyduk ancak üçümüz bütün atölyeleri birlikte yürütüyorduk. Böylece yeni gönül ve kalem kardeşlikleri kurduk.

Edebî eserler, çağına şahitlik ederek yazıldığı dönemin kültürünü gelecek nesillere aktarmada bir köprü vazifesi görürler. Osman Çeviksoy’un yürüttüğü Kuray Atölyesi’nde Almanya’dan Gülnur Kaya Akıncı, Avusturya’dan Binnur Tüzün, Hollanda’dan Erkut Dinç ve İdris Asilkan Sünbül yazdığı hikâyelerle Avrupa’da unutulmasından endişe ettiğimiz kültürümüzü aktarmak için Türkçeyi yaşatmaya devam ettiler. Hikâyeleri kitaba dönüştüğünde biz de onlar kadar heyecanlı ve sevinçliydik. 

Ataman Kalebozan’ın yürüttüğü Balkan Atölyesi’de Balkanlardan katılan genç kalemleri de heyecanla takip ettik. Burcu Aliyi, Canset Mulaşaban, Gülay Alçe, Nazan Zeynelovska, Rabie Ruşid, Su Yusuf, Esra Matyan, Edda Yaşar, Bega Dançevska, Muhammed Korkmaz, Ayşe Agai, Ayşe Halitoviç, Hediye Sülçevsi…  Onlar hikâyeleriyle bizim ses bayrağımız oldular, olmaya devam edecekler. Çünkü edebî eserler yazılırsa dil var olmaya devam eder. Dil yaşarsa kültür yok olmaz. Bir milleti yaşatan da kültürüdür. Balkan Yazarlar Birliğinin davetiyle 23-28 Eylül 2023 tarihleri arasında Balkanlar Yazarlık Atölye Buluşmaları kapsamında atölye hocaları olarak Kuzey Makedonya ve Kosova’ya gittik. Balkanlardaki genç yazarlarımızla ve yazar adaylarımızla bir araya geldik. Balkan Yazarlar Birliği Başkanı Sayın Mürteza Sulooca ve Hacer Sulooca’ya teşekkürlerimi bildiriyorum. Genç yazarlarımızla çevrim içi kurduğumuz gönül bağının ne kadar sağlam olduğunu gördük. Türkçenin çekilmediği yerler vatandır, diyerek kalemlerinin daim olacağına inancımız kuvvetlendi. Osman Hoca’mın yeni atölyesinde yetişen “Bala Balkanlar” onlardan bayrağı devralacak.

Elmaz Yunusova, atölyelerimizin Kırım’dan tek katılımcısı. Onu ekranda görünce Kırım’a gitmiş gibi hissediyor, hem seviniyor hem hüzünleniyorum. Elmaz Hanım, günlük hayattan insan hikâyelerini ince mizahıyla çok güzel yazdı. Yazdığı Kırım Türklerinin sürgün hikâyeleriyle Cengiz Dağcı'nın Türkçe yazan kalemini devraldı. Onunla da çevrim içi başlayan gönül kardeşliğimiz Türkiye ziyaretiyle dostluğa dönüştü. Yeni hikâyelerini heyecanla bekliyorum.

Türkiye Atölyemizin Güney Azerbaycan’daki sesi Ali Penâhi, Türkiye Türkçesini öğrenmekteki azmiyle gönüllerimizde yer aldı. Hikâye kalemi çok gelişti. Kitabının basıldığını görmek beni çok mutlu edecek.

Azerbaycan’dan Aygün İBRAHİMLİ bir yıl devam edebildi. Güçlü kalemiyle yazmaya devam edecek, inanıyorum.

2020 yılından itibaren Türkiye’den katılımcılarımız: İsmail Zorba, Serpil Doğangün, Günay Uysal, Hamza Alphan Karataş, Elif Beyza Aydemir, Esra Bozdemir, Emine Çakır, Nazire Keten, Refika Okulu Gürkan, Fatma Rumeysa Yüksel, Nazan Ekinci, Mahir Nakip, Nejla Orta, Demet Bilgin, Havva Baş, Şeyma Sarı, Aybike Elif Çil, Nimet Pilavcı ve Seyran Şahin. İçlerinde hikâye kitapları basılanlar, basıma hazır olanlar var. Yazdıklarıyla yüreğe dokunacak, kalıcı bir etki bırakacak,  arkalarında iz bırakacak hikâyeler yazmak onların bundan sonraki gayretine bağlı. Her birinin dilimizin, kültürümüzün devamına katkı sağlayacak kaliteli ve kalıcı edebî eserler vereceğine yürekten inanıyor, ayrı ayrı takdir ve tebrik ediyorum.

Bu yıl Türkiye atölyesine Özbekistan’dan Ruxsora İmomova, Kazakistan’dan Murad Mirzayev, Türkmenistan’dan Toyly Janadov, Güney Azerbaycan’dan Ramazan Karimzade, Kırgızistan’dan Zuura Nurmamatova katıldı. Türk dünyasından katılımların olması bizi daha da heyecanlandırdı. Böylece atölyelerimiz Avrupa’dan Kırgızistan’a kadar geniş Türk dünyasına yayıldı. Her hafta gönüllü olarak bu atölyelerde katılımcılarımıza yol arkadaşlığı etmekteki amacımız Türk diline, Türk kültürüne, Türk edebiyatına, Türk dünyası edebiyatına ve kültürüne yeni güçlü kalemler, yeni hikâyeciler kazandırmak; bu şekilde Türkçeyi yaşatarak geçmişten bugüne gelen kültürel mirasımızın bugünden yarına aktarımına küçük bir katkı sağlamaktır. 

Değerli Ataman Kalebozan Hanım’a, daveti ve desteği için değerli Osman Çeviksoy Hoca’ma, bu imkânı sağladığı için Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu’na teşekkür ediyorum.

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 208. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 208. Sayı