Köklü bir aileden gelen Anar, 14 Mart 1938’de
Bakü’de doğmuştur. Babası Resul Rıza ve annesi Nigar Refibeyli, Azerbaycan edebiyatının
önde gelen şairlerindendir.
Anar’ın baba tarafından soyu Memmedhanlılara dayanmaktadır. “Soy adları ulu babası,
Çiyni ve bir para başqa kendlerin mülkedarı
Memmedyar oğlu Memmed Xanla bağlıdır.”1
Bayat boyunun Şah seven tayfasından olan
Memmed Han, XIX. asrın ortalarında Rus askerleriyle çarpışmasından sonra zindana atılmış ve orada zehirlenerek öldürülmüşt
Köklü bir aileden gelen Anar, 14 Mart 1938’de
Bakü’de doğmuştur. Babası Resul Rıza ve annesi Nigar Refibeyli, Azerbaycan edebiyatının
önde gelen şairlerindendir.
Anar’ın baba tarafından soyu Memmedhanlılara dayanmaktadır. “Soy adları ulu babası,
Çiyni ve bir para başqa kendlerin mülkedarı
Memmedyar oğlu Memmed Xanla bağlıdır.”1
Bayat boyunun Şah seven tayfasından olan
Memmed Han, XIX. asrın ortalarında Rus askerleriyle çarpışmasından sonra zindana atılmış ve orada zehirlenerek öldürülmüştür.2
Memmed Han’ın oğlu ve Resul Rıza’nın babası
olan İbrahim Memmedhanlı ise Göyçay’da mirzalık yapmış ve ticaretle meşgul olmuştur. 1915
yılında Bakü’de vefat eden İbrahim Memmedhanlı, Çemberekend’de defnedilmiştir.
Nigar Refibeyli ve Resul Rıza Azerbaycan halkının gönlünde taht kurmuş aydınlardandır.
Resul Rıza, 1910 yılında Göyçay’da doğmuş1 İbrahimov, Nazım; Anar (Foto-kitab); Azerbaycan Neşr., Bakı2000, s. 14.
2 İbrahimov, Nazım; age, s. 14.
tur. İlk tahsilini de 1924 yılına kadar bulunduğu Göyçay’da tamamlamıştır. Şair, daha
sonra eğitimini muntazam bir şekilde devam
ettirme fırsatı bulamayıp çeşitli okullarda tahsil görmüştür. Azerbaycan İlmî Tetkikat Enstitüsüne girmiş ve felsefe alanında ihtisas yapmıştır. “Azerbaycan Dövlet Mükâfatı” (1950),
“Halk Şairi” fahrî adı (1960) ve “Sosyalist Emeği Kahramanı” (1980) unvanlarına lâyık görülen şair, üç defa da “Lenin Ordeni” (nişanı)
almıştır. Azerbaycan’da modern şiirin kurucularından olan Resul Rıza’nın şiirlerinde Nazım
Hikmet ve Mayakovski’ye yakın bir üslûp ve
biçim göze çarpmaktadır.3
Nigar Refibeyli, 1913 yılında Gence’de doğmuştur Azerbaycan’ın tanınmış ailelerinden
birinin kızı olan Nigar Hanım, kültürlü, aydın
bir muhitte yetişmiştir. Küçük yaşlarından itibaren çok iyi derecede öğrendiği Rusça ile
başta Batı Avrupa olmak üzere dünya edebiyatını tanıma imkânına sahip olmuştur.
Moskova’da Pedegoloji Enstitüsünün EdebiyatBölümünden mezun olan Nigar Hanım edebî
faaliyetlerine 1930’larda başlamıştır. Daha
çok hece vezniyle âşık şiiri nazım şekillerine
bağlı kalarak, yeni mazmunlar ve kendine has
ifade vasıtalarıyla açık, kolay anlaşılır bir halk
diliyle şiirler yazmıştır.4
Anar, Zemfira Seferova ile evlidir. Anar’ın, karısı Zemfira Hanım ile tanışmaları musiki mektebi
yıllarına dayanmaktadır. 1945 yılında girdikleri, şimdiki adı Bülbül olan on yıllık musiki okulunda beraberce eğitim görmüşlerdir. Zemfira
Hanım, “Ömrümüzün yalnız yedi yılını birbirimizi tanımadan geçirdik.” derken, Anar’la
tanışmalarının ne kadar eskiye dayandığını
vurgulamaktadır.5
Ortaokul yıllarından sonra,
1955 yılında Anar, Azerbaycan Devlet Üniversitesinin Filoloji Fakültesine; Zemfira Hanım ise
konservatuara kaydolmuşlarsa da yolları ayrılmamış ve 1962 yılında evlenmişlerdir.
Zemfira Hanım, iki defa Stalin mükâfatı al4 Akpınar, Yavuz; age, s. 372.
5 Seferova, Zemfira; Yazıçı, Anar Özel Sayısı, N2 (59), Örnek Neşr.,
Bakı,Mart-1998, s.7.
mış, tanınmış petrol mühendislerinden Yusuf
Seferov ve Cevahir Hanım Firudinbeyli’nin
ortanca evlâtlarıdır. Konservatuarın Nazariye
Fakültesini bitiren Zemfira Hanım’ın Sefieddin
Urmevi, Ebdulqadir Marağai, Mir Möhsün
Nevvab, Üzeyir Hacıbeyov, Qara Qarayev
hakkında incelemeleri bulunmaktadır. Moskova ve Bakü’de yayınlanmış ondan fazla kitabın yazarı olan Zemfira Hanım, “Sefieddin
Urmevi” kitabıyla “Bakılı” cemiyeti tarafından
“Humay” mükâfatına lâyık görülmüştür. Kendisi ayrıca Elmler Akademiyası Memarlıq ve
İncesenet İnstutu Musiqi Şö’besinin müdürü
ve Bestekarlar Birliğinin de üyesidir.
Anar ve Zemfira Seferova’nın Tural adında
bir oğulları ve Günel adında bir kızları vardır. Arapşünas ve diplomat olan Tural; Dışişleri Bakanlığında çalışmaktadır. Uzun süre
Azerbaycan’ın Türkiye Büyükelçiliğinde birinci katîp olarak görev yapmıştır. Tural Bey
ve eşi Sevinç Hanım’ın Resul ve Anar adında
iki oğulları vardır. Tural, yaşamının herhangi
bir alanında problemle karşılaştığında ondan akıl aldığını söylerken babası hakkındaki düşüncelerini “O, menim böyüyüm, ağsaqqalım,
hem de dostumdur.” diyerek belirtmektedir.6
Kızları Günel ise Bakü Devlet Üniversitesinin Şerqşünaslıq Fakültesini bitirmiştir. Kendisi Türkologdur. Günel Hanım ve eşi İlkin
Memmedov’un Deniz adında bir kızları vardır. Günel de babasını bir aydın olarak görüp
yaptığı işlerde onu düşünerek hareket ettiğini
belirtmektedir.7
Eğitimi
Anar’ın sanat hayatında ve eğitiminde ailesinin önemi büyük olmuştur. Her şeyden
önce o, Nigar Refibeyli ve Resul Rıza gibi
Azerbaycan’ın iki önemli şairinin evlâdı olarak
faal bir edebiyat, sanat ve kültür ortamında
büyüme şansına sahip olmuştur. Çok iyi bir
eğitim görmüş, “sadece Azerbaycan’ın değil
Rus ve Batı dünyasının da belli başlı eserlerini
incelemiş, okumuştur; geniş bilgi ve derin kültürü onun insan problemleri üzerinde yoğunlaşmasını sağlamıştır.”8
Böylece, çok yönlü bir
yazar olarak dikkati çeken Anar, millî olandan
beşeri olana ulaşabilmeyi başarabilmiş sanatçılar içerisinde kendi yerini almıştır.
Anar, eğitim yaşamına şimdiki adı Bülbül olan
musiki okulunda başlamıştır. 1945 yılında
girdiği bu okulu 1955 yılında iyi bir dereceyle (gümüş medal) bitirmiştir. On yıllık musikî
6 Anaroğlu, Tural; Yazıçı, Anar Özel Sayısı, S. 59, Örnek Neşr.,
Bakı,Mart-1998, s.7 .
7 Anarkızı, Günel; Yazıçı, Anar Özel Sayısı, S. 59, Örnek Neşr.,
Bakı, Mart-1998, s. 7.
8 Akpınar, Yavuz; age, s. 79.
eğitimi ardından, 1955 yılında, Azerbaycan
Devlet Üniversitesine girmiştir. Şimdiki adı
Mehmet Emin Resulzade Üniversitesi olan
üniversitenin Filoloji Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur.
Anar’ın sanatçılığının beslendiğini söyleyebileceğimiz müzik ve dil alanlarındaki eğitiminin ardından başka bir alana yöneldiğini,
kendisini bir başka sahada daha bilgilendirme gayretinde olduğunu görmekteyiz. Anar,
Devlet Radyo ve Televizyon Kurumundaki bir
yıllık editörlük tecrübesinden sonra sanatçı
kimliğine başka bir soluk getirecek olan ve
başarılı eserlere imza atacağı sinema sanatıyla ilgilenmiştir. Bu amaçla 1962-1964 yılları
arasında Moskova’da sinemanın senaristlik ve
rejisörlük dallarında (Âlî senaryo kurslarında)
eğitim görmüştür. Zaten bu eğitiminin ardından Devlet Radyo ve Televizyon Kurumundaki
editörlük vazifesine baş editör olarak devam
etmiştir. Radyoda çalışırken hazırladığı Akşam Görüşleri, Tercüme Saati ve Sesler Müzesi gibi programlarının onun bu tecrübesinin
verimleri olduğunu söylememiz mümkündür.
Anar, sonrasında, 1970-1972 yılları arasında,
Bakü’de ve Moskova’da gördüğü eğitimle de
sinema rejisörlüğü diploması almıştır. Üzeyir
Ömrü ve Gam Penceresi filmler Anar’ın rejisörlüğünü yaptığı filmler arasındadır.
Sosyal ve Siyasî Faaliyetleri
Anar, edebî-bedii yaratıcılığını sosyal ve siyasî
faaliyetleriyle uzlaştırabilmiş ender şahsiyet lerden biri olarak dikkati çeker.9
Onun hem
Sovyet döneminde hem de bağımsız Azerbaycan Devleti kurulduktan sonraki yıllarda
bütün sanatçılık faaliyeti halkının millî-manevî
değerlerine hizmeti amaçlamıştır.
Anar, çalışma yaşamına üniversitenin son sınıfında, 1960 yılında, Nizamî adına kurulan
Edebiyat Müzesinde yaptığı memurluk ile
başlamıştır. 1961-1962 yılları arasında Devlet Radyo ve Televizyon Komitesinde editörlük görevinde bulunan yazar, Moskova’da iki
yıl süren senaristlik eğitiminden sonra 1964-
1967 yılları arasında, yine Devlet Radyo ve
Televizyon Komitesinde, şube müdürlüğü
yapmıştır. Radyoda çalıştığı yıllarda Akşam
Görüşleri, Tercüme Saati ve Sesler Müzesi
gibi programlar hazırlamıştır.
Yazar; 1964 yılında Yazarlar Birliğinin, ayrıca
Sinemacılar, Gazeteciler ve Tiyatrocular Birliğinin üyesi olmuştur. 1968-1987 yılları arasında ise Qobustan adlı sanat dergisinin yazı
işleri müdürlüğünü yapmıştır. Azerbaycan
Tiyatro Cemiyeti başkan yardımcılığı (1976-
1988), Asya ve Afrika Ülkeleri ile Respublika Hemreylik Komitesinin Başkanlığı (1983
yılından beri), Azerbaycan-Türkiye Dostluk
Cemiyetinin Başkanlığı (1993 yılından beri)
ve Azerbaycan Edebiyat ve Güzel Sanatlar
9 Ulusel, S. Rahid, Qlobal Düşünce Mekanında Azerbaycan Ede- biyatı Anar Yaradıcılığı İle, Élm, Bakı-2005, s. 10.
Ansiklopedisi’nin Baş Editörlüğü görevlerinde
bulunmuştur.
1987’de Azerbaycan Âlî Sovyeti’nin temsilcisi, 1989’da SSCB halk temsilcisi ve SSCB Ali
Sovyeti’nin üyesi seçilmiştir. Ayrıca eski Sovyetler Birliğinin Yazarlar Birliği kâtiplerinden
biri, Asya ve Afrika ülkeleri ile Ümumittifaq
Hemreylik Komitesi başkan yardımcısı, Lenin
ve Devlet Mükafatları Komitesinin üyesidir.
Yazar; 1987 yılında Azerbaycan Yazarlar Birliği İdare Heyetinin birinci kâtibi olmuş, 1991
yılındaki 9. kurultayda ise Yazarlar Birliğinin
başkanı seçilmiştir. Sanatçı, Yazarlar Birliğinin 10. kurultayında da tekrar başkan seçilerek bu görevine devam etmiştir.
Anar’ın Yazarlar Birliğine rehberlik ettiği yıllarda bu teşkilâtın bünyesinde Tercüme ve
Edebî Alâkalar Merkezi kurulmuş, Dede Korkut Ansiklopedisi hazırlanmıştır. Qobustan
adlı sanat dergisi de Yazarlar Birliğinin yayın organı durumuna getirilmiştir. Bunlardan
başka Edebiyat ve İncesenet Gezeti, Edebiyat
Gezeti adıyla Kültür Bakanlığıyla ortak bir yayın hüviyetinden çıkarılarak Yazıcılar Birliğinin bünyesine dahil edilmiştir.
Yine, Yazarlar Birliğinin teklif ve teşebbüsleri
ile Uluslararası Yazarlar Birliğinin bünyesinde
Azerbaycan Pen Klübü kurulmuştur. Moskova Türkiye ve Polonya’nın Yazarlar Birliği ile
çift taraflı antlaşmalar imzalanmıştır. Ayrıca
Azerbaycan’ın sekiz bölgesinde daha, yeni
şubeleri oluşturulmak suretiyle Yazarlar Birliğinin büyüyüp gelişmesi yolundaki çalışmalar
devam ettirilmiştir.
Diğer taraftan, Yazarlar Birliği, bünyesindeki duyarlı sanatçılarıyla, 1987 yılında baş
gösteren Karabağ hadisesinde de faal olarak etkinliklerini sürdürmüştür. Moskova’ya
itiraz mektupları gönderilmiş, Ağdam’daki
çatışma bölgesinde ve Gence’de Mübarize Devrinde Edebiyatımız konulu toplantılar
düzenlenmiştir.10
Nahçıvan, Ağdam, Goranboy ve Kazan’da
çatışmacılarla görüşerek muhacir ailelerinin
Yazarlar Birliğinin Şüvelan’daki merkezine
yerleştirilmesini sağlayan yazarlar arasında
Anar da bulunmuştur.
Anar, halkının problemlerine kayıtsız kalmayarak Azerbaycan Parlamentosunda ve Sovyetler
Birliği Meclisinde yaptığı konuşmalarda Karabağ meselesine dair görüşlerini ve bu konudaki haklı itirazlarını dile getirmiştir. Sanatçı;
başka Azerbaycan temsilcileriyle birlikte, bir
çok defa zamanın Devlet Başkanı Gorbaçov
ile görüşüp halkının düşüncelerinin savunu10 İbrahimov, Nazım; age, s. 20.
culuğunu yapmıştır. Devletten “Kanlı Yanvar”
hadiselerinin günahkârlarının cezalandırılması talebinde bulunmuştur. 1990 yılının
“Kanlı Yanvar” gecesinden sonra Anar, Rusça,
Müsibet adlı bir müracaat mektubu yazıp bu
mektubunu -Sovyetler Birliği Halk Temsilcileri
ve Yazarlar Birliği üyeleri başta olmak üzereyüzden fazla kişiye yollamıştır.
Anar, 1988 yılında başlayan Azerbaycan millîsiyasî hareketinin içinde de yerini alarak bir
çok mitinge katılmış ve buralarda yaptığı konuşmalarla halkının sesi, haklı itirazı olmuştur.
Yazar, 1995 yılında Azerbaycan Devleti Millî
Meclisinin temsilcisi seçilmiştir. Bağımsız
Azerbaycan Devletinin ilk millî meclisini açmak ve ilk toplantısını başlatmak şerefi de yine
Anar’a nasip olmuştur. Sanatçı ayrıca Millî
Meclisin Elm, Tehsil ve Medeniyet Heyetinin
(sonradan yalnızca Medeniyet Heyeti) başkanı seçilmiştir. Heyetin tarihî ve mimarî abidelerin korunması hakkında, sinemayla ilgili
ve daha başka konularda ileri sürdükleri yasa
tasarıları kabul edilmiştir.
Anar, ayrıca Azerbaycan Devleti Anayasa
Heyetinin (Azerbaycan Republikası Konstitusiya Kommissiyası) de üyeliği görevinde
bulunmaktadır. Anar; Moskova, Leningrad, İstanbul, Ankara,
İzmir, Kayseri, Konya, Girne, Washington, Paris, Berlin, Bağdat, Tahran, Tebriz, Tiflis, Rica
gibi dünyanın çeşitli şehirlerinde düzenlenmiş sempozyum, konferans, kongre, seminer,
kurultay ve jübilelere katılmış, buralarda ses
getiren konuşmalar yapmış ve bildiriler sunmuştur.
Yazar, Ankara’da düzenlenen I. ve II. Türk
Dünyası Yazarları Kurultayına (1992-1994)
iştirak eden yazarlar arasında kendi yerini
almıştır. Bakü’de yapılan Türk Dünyası Yazarları III. Kurultayı’nın açılış konuşmasını yapma görevi de sanatçıya düşmüştür. Anar’ın
Moskova’da, Yazarlar Birliğinin toplantılarında sunduğu tebliğleri de olmuştur.
Sanatçı, Bakü’de düzenlenen Uluslararası
Sinema Festivali ve Uluslararası Televizyon
Filmleri Festivalinde jüri başkanlığı yapmıştır.
Anar, resmî görevli olarak ya da şahsî davetlerle dünyanın elliden fazla ülkesine gitmiş;
İslâm’ın Kerbelâ, Küfe ve Meşhedi gibi kutsal
yerlerini ziyaret etmiştir.
1993 yılında İstanbul’da misafir öğretim
elemanı olarak bulunduğu Mimar Sinan
Üniversitesi’nde Azerbaycan Edebiyatı dersleri vermiştir. Ülkemizde bulunduğu yedi ay
süresince Türkiye’nin büyük gazetelerinde
sanatçıyla yapılmış röportajlar yayımlanmış,
kendisi çeşitli toplantılara katılmış, Karabağ
probleminin Türkiye’de daha aydın anlaşılmasına çalışmıştır. Böylece Anar, Azerbaycan
edebiyatı ve medeniyetinin tanınması yolunda duyarlı sanatçı kimliğiyle üzerine düşeni,
diğer memleketlerde olduğu gibi kardeş ülke
Türkiye’de de lâyıkıyla yerine getirmiştir.
1997 yılının Nisan ayında Washington’da
düzenlenmiş uluslararası konferansta yaptığı
konuşmayla Karabağ sorununa değinmiş, bu
konuyla ilgili Amerika kongresinin birçok üyesiyle ayrı olarak da görüşmeleri olmuştur.
Anar; 1976 yılında Emektar Sanatçı (İncesenet Xadimi) olarak ödüllendirilmiş, 1980
yılında da Şeherin Yay Günleri adlı eseriyle
Azerbaycan Devlet Mükâfatına lâyık görülmüştür. Eski Müsavatçılar Nesli Uluslararası
Teşkilâtının fahrî üyesi seçilmiştir. Cemiyetin
başkanı merhum Fuad Zeynallı’nın imzaladığı
kararda şöyle denilmektedir:
“Millî yazıçı, xalq azadlıq fikrinin ve veten
istiqlalının semimi, tevazökar cefakeşi, sert
Sovet rejimi illerinde “Qobustan” toplusunun
yaradıcısı ve naşiri, bu toplu vasitesi ile xalqın
millî özüneqayıdış ideyalarının cesaretli tebliğatçısı, bizim günlerde de bu istiqametde
fealiyyetini davam ediren, esgi “Müsavat”ın
görkemli xadimi Xudadat Bey Refibeyli’nin nevesi, benzersiz ictimai xadim kimi şöhreti
ölkemizi aşaraq geniş tanınmış böyük yazıçı
Anar cemiyetin fehri üzvü seçilsin. 12 Febral
1994.”12
1998’de Azerbaycan Başbakanı, Anar’ı altmışıncı yaşı münasebetiyle ülkenin en yüksek
nişanı ile taltif etmiştir.
1999 yılında İlimler Akademisinin Nesimî Dilcilik Enstitüsü, Anar’a “filoloji ilimleri doktoru” fahri unvanını vermiştir. Sanatçı, ayrıca
Azerbaycan edebiyatına hizmetlerinden ötürü “istiklâl ordeni” ile taltif edilmiştir.
SANAT ANLAYIŞI VE ESERLERİ
Sanat Anlayışı
Anar; ünü ülkesini aşmış, eserleriyle dünya
çapında sanatçılar arasında kendi yerini almakta olan bir şahsiyettir. Yazarın sanat anlayışı ve eserleri üzerine başta Azerbaycan olmak üzere, eski Sovyetler Birliği ülkelerinde,
Türkiye’de, İran’da, Avrupa ve Arap ülkelerinde birçok makale ve inceleme yazısı yayımlanmıştır.
Yazarın sanat anlayışının değerlendirildiği kitaplar arasında ise Sabir Beşirov’un
Anar (1994) adlı monografyası ve Nurlana
12 İbrahimov, Nazım; age, s. 22.
Eliyeva’nın Anar, Şahsiyet ve Sanatkar (1999)
adlı kitabı öncelikle akla gelen eserlerdendir. Sanatçı hakkında, rejisörlüğünü Ramiz
Hasanoğlu’nun yaptığı Anarla Üz Üze adlı televizyon filmi çekilmiştir. Sona Xeyal’in Anlanılmamaq Derdi (2003) adlı kitabı ise Anar’ın
eserlerinin ve yaratıcılığının farklı bir gözle
ele alındığı bir başka eserdir. Rahid S. Ulusel, Qlobal Düşünce Mekanında Azerbaycan
Edebiyatı Anar Yaradıcılığı İle adlı kitabında
sanatçının çeşitli eserlerini farklı açılardan
inceleyerek Azerbaycan edebiyatı içerisindeki yerini değerlendirmiştir. C. Nizamî Ceferov da, Anar (2004) adlı eserinde sanatçıyı
ele alırken; onu, yazar, fikir adamı-alim ve
içtimai hadim gibi farklı cephelerden inceleme yolunu seçmiştir. Bunlardan başka Servaz Hüseynoğlu’nun Pencereden Daş Gelir
(2002) adlı kitabı ve Sevinç Esgeroğlu’nun
Anar’ın Dili (2000) adlı incelemesi de sayılmalıdır.
Anar’ın eserleri belli bir görüşün hizmetine
sunulan, bedii estetikten uzak verimler olmamıştır. “Onun eserlerini başarılı kılan hususlardan biri, belli bir siyasî görüşün sözcülüğünü yapmamış olmasıdır.”13 Ancak o; her
vatandaşın, dolayısıyla sanatçının, taşıması
gereken duyarlılık neticesinde hareket etmekten de geri durmamış bir şahsiyettir. Anar; sanatçı gözlükleriyle baktığı, duyarlılığıyla
süzdüğü dünyayı anlatırken, kalemini, daha
iyiye, daha güzele ulaşma isteği ve azminden
bir an uzaklaştırmamıştır.
O, bu istek ve azim içerisinde sanatçının gücünü Nizamî Bizimledir, Buradadır adlı makalesinde şöyle dile getirmektedir: “Ölkeler
ve halqlar arasında serhedleri hökmdarlar,
hökümetler qurur. Şairler ise bu serhedleri
dağıdırlar.”14 Buna göre şair, dar mekâna
sığdırılamayan, sanatıyla sınırları aşan bir
varlıktır.
Anar için sanatçı sorumlu bir şahsiyettir de.
O; kendine, halkına, yazıp yarattıklarına karşı sorumludur. Anar, her ne kadar sanatçının
kendi “ben”ini anlatması, kendi söyleyecek
sözünü söylemesi gerektiğini belirtse de, onun
fikrince bu benin içine süzülmüş bir toplum
ve “biz” mevcuttur. İşte, sanatçı da; eserlerinde, kendi süzgecinden geçen “biz”i gösterir.
Anar, sanatçının yaşamının sorumluluğunu
şöyle anlatmaktadır:
“Senetkar öz eserlerine göre yalnız özü cavab
vermelidir. Her bir senetkar üçün özünün qarşısındakı mesuliyetden böyük ve ağır yük yoxdur. O bele bir şeye qeti inanmalıdır ki, yaratdıqlarının ünvanı- oxucu, tamaşacı, dinleyici
ve eserinin ünvanlandığı diğer şexslerdir.”15
Anar, yazarın âdeta evlâdı olarak gördüğü kitabın gerçek evlâttan farkını da belirtir:
“Yazıçı ölende, onun uşaqları yox, kitabları
yetim qalır. Uşaqlar onsuz da böyüyür, onların öz uşaqları dünyaya gelir, yaşlı ata ve
anaları yetim saymaq nese birteher çıxır (bir
de ki, onsuz da dünyada bütün insanlar evvelaxır yetim qalırlar). Kitablar ise böyümürler,
onlar valideyn –yaradıcının ölümünden sonra
kimsesiz qalırlar. Aralarında en dözümlüleri,
nece deyerler, maneeleri yarır ve yaşamaq
haqqı qazanırlar. En davamsızların payına
unudulmaq düşür.”16
Onun için yazıp-yaratmak, insanın zamana
galip gelme çabasıdır. “Söz uçar, yazı kalır”
14 Xeyal, Sona; Anlanılmamaq Derdi, Nurlan Yay., Bakı-2003, s.
18.
15 Xeyal, Sona; age, s. 48.
16 Xeyal, Sona; age, s. 47.
hesabı, insan bu dünyadan göçüp gitmeden
kendinden bir iz, bir eser bırakmalıdır. Bunu
yapmayan, yerinde sayan sanatçı; kendi ölümüne neden olduğu gibi kendinden sonra
gelen insanların gerilemesinin de sorumlusu
durumuna düşmektedir:
“Yazıçı çok müşfik bir yaratıcıdır. O yaratdıqlarını öldürdükde bele onlara ebedi bir heyat
bexş edir. Belke de bu egoizmden doğur. Biz
özümüz qehremanlarımızın varlığında ebediyete qovuşmaq isteyirik. Ebediyete ve insanlığa. Qayaların arasından qelemle ovub yol
açaraq ferdimizi, “men”imizi, kederimizi insanlığın böyük denizine qatmaq isteyirik.
Vaxt bizi meğlub edir. Biz vaxta qalib gelirik.
Vaxt müeyyen bir vaxtdan sonra bizi torpağa
qatıb vetenimizin erazisini bir adam cismi qeder böyüdecekdir. Emelimiz, işimiz, yaradıcılığımız nece ehemiyyetsiz olsa da her halda
bir sözdür, bir qelbin döyüntüsüdür, tekrar
edilmez bir ses, bir nefes, bir qorxudur. Axı
iki eyni adam yoxdur, demeli iki eyni yaradıcılıq, iş, emel de yoxdur. Her kes öz sözünü,
öz fikrini demeli, öz sesini qoruyub getmelidir. Seslerimiz havada eriyib gedecek. Yazıçı xoşbextdir; Onun sesi kağıza yapışır. Vaxt
bize neyleyecek? Vaxta qalib gelmek üçün ne
ise bir iş görmelisen. Bugün sonsuz ölen bir
adam yüz ilden sonra beşeriyetin yüz nefer
az olmasının günahkarıdır. Heç bir iş qoyub
getmemiş adam insanlığı bir addım geri çekir. Yazıçı yazmalıdır. İnsanlığı düşünmeyib
öz ferdini tesdiq eden, “men”ini ifade eden,
daxilini tesvir eden yazıçı insanlara en böyük
xidmet gösterir. Özü haqqında keşf etdiyin
her şey insanşünaslıq emlinin bir cümlesidir.
Ne ise…”17
Anar’ın sanatçılığında gözlediğimiz bir husus
da onun bir eserden diğerine değişme, yenileşme, üslûbuna farklı bir şeyler katma arzusudur. Demek mümkündür ki; Anar, kendini
tekrardan kaçınan bir sanatçıdır. Bir anlamda
onun “kemal”i süreklidir. Eserleriyle Azerbaycan edebiyatına her daim yeni bir şeyler katma ve öncülük yapma gayretindedir. Anar’ın dahil olduğu 60-70’li yıllar edebî nesli; Molla Nesreddin mektebine, özellikle Celil Memmedquluzade’ye bağlılığıyla dikkati
çekmektedir. Ancak bu bağlılığı satirik üslûp,
mizahî tenkit gibi şekli unsurlarda görmek eksik bir düşünce olur. Bu yazarların ve özelde
Anar’ın Celil Memmedquluzade’ye yakınlığı,
onların halkına bigâne kalamayan sanat anlayışlarının, sosyal problemlere bakışlarının ortaklığına dayanır. “Anar, Mirze Celil’den her
şeyden önce, tenqid etmek senetini, cemiyet
heyatına ayıq münasibet göstermek meharetini menimseyib.”18
Yazar, Anlamaq Derdi adlı makalesinde “babam, oğlum, kardeşim gibi görüyorum” dediği Mirze Celil’in çağlar boyu eskimeyecek
sanatçılığından şöyle bahsetmektedir:
“Qardaşım, oğlum, nevem’ dediyim üçün
meni günahlandır-mağa telesmeyin. Böyük
yazıçılar bütün nesillerin yaşıdıdırlar. Celil
Memmedquluzade babalarımızın, atalarımızın me’nevi yaşıdı idi. Bizim nesil de ona
öz yaşıdı kimi, bizim bir çox problemlerimize
cavab veren müdrik qardaşı kimi baxır. Men
bilirem ki; bizim nesil de gedecek, hamımız
öleceyik, amma o qalacaq ve oğlumun yaşıdı
olacaqdır. Bütün zamanların övladıdır o, her
neslin yol yoldaşıdır. Ve bizden sonra gelen
18 Ulusel, S. Rahid, age, s. 54.
nesiller onu yeniden keşf edecek, öz yaşıdları,
müasileri kimi tanıyacaq ve övladlarına bexş
edib gedecekler.” 19
Anar’ın sanat anlayışının belki de temelini onun
yaşamı ve insanları anlamak meselesi oluşturmaktadır. O, anlamak derdi’ne müptela bir sanatçı olarak eserlerinde bize, bakmak ve görmek arasındaki farkı hissettirir. Yaşamın sade,
dikkat çekmeyen kapıları ardında art arda
açılacak bir sürü kapı olduğunu gösterir. Yargılamayan, taraf tutmayan adımlarıyla yaşama
eğilen yazar; kahramanlarını kendi gerçekliği
içerisinde yakalamak çabasındadır. Kendi dairesine sığamayan, hayatın anlamını, dünyada
varoluş sebeplerini sorgularken huzursuzluk
içindeki kabuğunu kırmak, gidişatı değiştirmek
isteyen kahramanlarıyla aslında insanların anlaşılamamak derdinin de ortağı olur.
Anladığı, idrak ettiği gerçekleri, anlatmak
için farklı türlerle, değişik kahramanlarla kalemiyle uğraş vermekten de bir an olsun geri
durmaz. Çünkü O, aynı zamanda anlaşılmak
derdine de müpteladır.
ESERLERİ
Çok yönlü bir sanatçı olarak dikkati çeken
Anar; hikâye ve povestten romana, deneme ve
makaleden inceleme yazılarına, dram ve piyesten sinema senaryolarına; hatta şiire kadar
edebiyatın çok çeşitli türlerinde eser vermiş
ve bunların her birinde başarısını ispat etmiş
bir şahsiyettir. Anar’ın, kederleri, özlemleri,
aşkları, iç sorgulamaları, yalnızlığı ve toplumla çatışmasıyla ele aldığı insan ve dolayısıyla
eserleri de bu anlamda evrenseldir.20
Edebî hayatında daima kendini aşma ve yenileme çabası içerisinde olduğunu gördüğümüz sanatçı, ortaya koyduğu verimlerle yalnız
kendi sanat yaşamı için değil, Azerbaycan
edebiyatı için de ilk ve orijinal olma hususiyeti taşıyan eserlerin yaratıcısı olma sıfatını
korumuştur diyebiliriz. Diğer taraftan dünya
edebiyatındaki gelişmelerin sıcak takipçisi
olan sanatçının bu özelliği, onu ve eserlerini belli bir kalıba sokulmaz da kılmaktadır.
Birçok büyük sanatçının eserlerinde olduğu
gibi Anar’ın eserlerinde de şekil ve türler arasındaki çizgiler çoğu zaman belirsizleşmiş ve
kesin sınırlar ortadan kalkmıştır. Bu durumun
çalışmamızda, Anar’ın eserlerini adlandırma
ve inceleme noktasında bize birtakım güçlükler yarattığını da belirtmemiz yerinde olacaktır
sanıyoruz. Yazar’ın şu sözleri de yukarıda dile
getirmeye çalıştığımız konuda bize yardımcı
olacaktır: “1994. ilin Mart ayında qeleme aldığım bu yazını hekaye adlandıra bilmerem.
‘Janrın teleblerine uygun gelmir’ deyecekler.
20 Özkan, Fatma; agm, s. 216.
Bes janrını nece müeyyenleşdirek? Belke ‘senedli fantaziya’ deyek? Fantastik senetlerle
tanış oldukca ‘senedli fantaziya’ yaratmaktan
başqa çare qalmır.”21
Edebî Eserleri
HİKÂYELERİ
Anar’ın sanat yaşamı içerisinde, edebî kişiliğini
yansıtması ve sanat anlayışını ortaya koyması
bakımından onun hikâyelerinin ayrı bir yeri ve
önemi vardır. Öyle ki; daha sonra farklı türlerde
işlenilecek, değişik cepheleriyle ele alınarak
geliştirilecek olan birçok konu, ilkin hikâyeleri
vasıtasıyla okuyucuyla tanışıp buluşmuştur.
Ancak Anar’ın bazı hikâyeleri klâsik anlamda
hikâye olarak değerlendirebileceğimiz tür kalıbının dışında yer almaktadır. Çalışmamızda
daha çok şahıs, zaman, yer ve vak’a unsurları
açısından klâsik hikâye formatına yakın eserleri
değerlendirme gayretinde olduk.
Bayram Hesretinde: Azerbaycan dergisinde, 1960 yılı Aralık sayısında yayımlanan
hikâye, Anar’ın ilk matbu eserleri arasındadır.
Daha sonra kendisiyle aynı adı taşıyan kitap
içerisinde (1963) yer almıştır.
Hikâyede genç bir kızın beğenilme, istenme
arzusu konu edilmektedir. Okuldan eve dö nerken balkonda duran komşularının oğlu
Gülare’nin önüne bir kucak gül atmıştır. Bir
kadının içinde sevgi, aşk gibi duyguların uyanmasından çok daha önce beliren beğenilme
isteği, bunun gerçekleştiğini düşündüğü gün,
genç kıza bir bayram sevinci yaşatmıştır. Ancak sonra anlaşılmıştır ki; oğlan kafasına düşen demir maşa yüzünden elindeki gülleri düşürmüştür. Böylece genç kızın içindeki sevinç
bir hayal kırıklığına dönüşmüştür.
Keçen İlin Son Gecesi: İlk olarak Azerbaycan dergisinde 1960 yılı Aralık sayısında yayımlanan hikâye daha sonra Drujba Naradov
adlı dergide de yayımlanmıştır. Yazarın Bayram Hesretinde adlı ilk kitabında yer alan
hikâyeleri arasındadır. Yeni yıl akşamını çocuklarıyla birlikte geçireceğini düşünen annenin çocuklarının gitmesi üzerine yaşadığı
yalnızlık hissi anlatılmaktadır. Hemide hala,
kocası Gezenfer’in sağlığında, evlerinde kutladıkları kalabalık yeni yıl akşamlarını hatırlayıp hüzünlenir. Sonra kayıt cihazından kocasının sesini dinler. Gezenfer, dünyada hiçbir
şeyin yarım kalmadığını, onların namuslu
yaşamının çocuklarına bıraktıkları en güzel
miras olduğu ve bir gün ölecek olsalar bile
çocuklarında yaşamaya devam edeceklerini
söylemektedir. Gezenfer’in sözleri Hemide
halayı rahatlatıp ona huzur vermiştir.
Taksi ve Vaxt: Yazarın Azerbaycan dergisinde yayımlanan ilk hikâyelerinden olan eser,
Bayram Hesretinde (1963) adlı kitap içerisinde yer almıştır. Hikâyede sözü edilen kahraman, genç bir delikanlıyken mutluluk için
çabalamanın boş bir uğraş olduğu düşüncesiyle aşık olduğu kıza duygularını açamamış
ve onun taksiye binip gidişine seyirci kalmıştır. Aradan geçen yıllar adamın düşüncelerini değiştirmiştir. O, artık mutluluğun ulaşılması mümkün ve uğruna mücadele edilmesi
gereken bir şey olduğunu düşünmektedir. Ve
zannettiği gibi zaman onun yaşamında her
şeyi unutturup bütün acılarını silmemiştir. Yıllar sonra yaşlı bir adam olduğunda, yine bir
sokakta, sevdiği kızla taksi beklemektedirler.
Ancak bu kez yaşlı bir adam olarak genç kıza
hislerini açıklamaya hakkı yoktur. Hikâyede,
bu kahramanın şahsi tecrübelerinden yola
çıkarak zamanı geri döndürmenin imkansızlığı, bu yüzden insanın yaşamındaki fırsatları
doğru değerlendirmesi gerektiği fikri vurgulanmaktadır.
Asqılıqda İşleyen Qadının Söhbeti: Anar’ın
edebî hayatına başladığı 1960’lı yılların ilk
verimlerinden olan hikâye Azerbaycan dergisinin ardından Drujba Naradov adlı yayında
da çıkmıştır. Yazarın Bayram Hesretinde adlı
ilk kitabında yer almıştır. Modern öykü tekniğiyle yazılan hikâye Anar’ın edebî kişiliği için
olduğu kadar Azerbaycan edebiyatı için de
önemlidir. Vestiyerde çalışan bir kadın kendisine bırakılan paltolar üzerindeki gözlemlerinden yola çıkarak bize hüzünlü bir aşk hikâyesi
anlatır. Böylece vak’a eşyaya yüklenmiş bir
şekilde karşımıza çıkmaktadır. Yusuf Semedoğlu, Anar’ın Adamın Adamı adlı eserine
yazdığı önsözde bu hikâyenin Azerbaycan
nesrinde sonraları yazılacak farklı tarzdaki
hikâye ve povestlere de zemin oluşturduğunu
söylemektedir:
“Mehz bu hekaye, sonralar yazılacaq ve çağlarımız müasir nesr haqqında tesevvürlerini
yaxşı me’nada alt üst edecek bir sıra gözel
povest ve hekayelerin meydana çıxması üçün
zemin olmuşdur. Be’zen bir cümle ile xarakter yaratmaq, kiçicik bir absazla güçlü emosional te’sir oyatmaq, en’enevi yazı manerasının yekneset axarını cesaretle pozub yeni,
güçlü benzetmelerle, metaforlara, üslub ve
kompozisiya elementlerine geniş yer vermek
bacarığı bu zeminden başlayıb, yazıcının
sonraki illerde yaratdığı eserlerde daha da
möhkemlenmişdir.”22
Hekaye: Anar’ın yazdığı ilk hikâyeler arasındadır. Bayram Hesretinde (1963) adlı kitapta
yer almıştır. Anlatı, hikâye içerisinde bir başka
hikâyenin oluşumuna şahitlik etmemiz açısından ilginç bir kurguya sahiptir. Şehir hayatının keşmekeşi, toplumsal sorumlulukları ve
etik değerler altında ezilen insanın bireysel
sesine kulak verdiğimiz hikâye; “Yazarların
eserleri yaşamlarından izler taşır mı?” sorusuna da yanıt olabilir. Anlatıda, İlyas adındaki
yazarın, yazısının oluşumuna kendi yaşamının nasıl etki ettiği gösterilmektedir. Hikâyede yazar, yani İlyas, kendi iç gel-gitlerini çözüme
kavuşturmaya çalışmakta ve bir anlamda yaşamında yapmaya cesaret bulamadığı şeyleri
hikâye kahramanına yaptırmaktadır. İşte bu
noktada İlyas’ın çalıştığı gazetenin editörü,
yaşam gerçeğiyle uyuşmaması ve etik değerler açısından örnek teşkil etmemesi sebebiyle
İlyas’tan hikâyesinin sonunu değiştirmesini
ister. Bu türlü müdahalelerin Sovyet hükümetinde yazarların sıkça karşılaştıkları bir durum
olduğu aşikârdır. Ancak Anar; eserinde İlyas’a
hikâyesini onun yarattığı Vüsal adındaki hikâye
kahramanın istediği şekilde bitirme hakkını
tanımıştır. İlyas, sonunda hikâyesini yakmakla
birlikte editörün istediklerini yazmamıştır.
Könlümüzün Gecesi: Yazarın sentimental
bir hava taşıyan hikâyelerinden olup Eserler
adlı kitabı içerisinde yayımlanmıştır.
İnsanın iç dünyasına dikkat kabartan yazar;
hikâyesinde, kahramanının yaşam algısını,
hayallerini, endişelerini yansıtma gayretinde
olmuştur. Hikâyedeki karakterin zihninden
geçenleri bize aktarırken yaşamın dar kalıpları içerisinde aslında hiçbir şeyin göründüğü kadar basit yaşanmadığını da göstermek
istemiştir. Deniz kenarında başlayan hikâye,
Ejder’in, nişanlısını uğurlayacak olan Rüstem’i
şehre bırakması ve tekrar bağa, eve dönmesiyle sonlanır. Ejder, yalnız yaptığı dönüş yolculuğunda yaşamının anlamını sorgularken
aslında gönlünün gecesini yaşamaktadır.
Sabah Biz Ayıq Olacayıq: Anar’ın Eserler
adlı kitabı içerisine alınmış olan hikâye, sanatçının ilk dönem verimlerindendir.
Hikâyede Aydın ve Zeynal adlı iki arkadaşın
Aydınların evinde içki içerek geçirdikleri bir
gece anlatılmaktadır. Yalnızca iki kişiden oluşan içki meclislerinde sohbetleri; gülüşmeler
ve şarkılarıyla bölünmektedir. Her ikisi de
adamakıllı sarhoş olmuşlardır. Zeynal bir ara
durgunlaşır ve içinde bir şeyin ona acı verdiğini hissederek Kâmile’yi aramak için telefona
sarılır. Yapılan telefon konuşmasından anlarız
ki, Zeynal ve Aydın’ın da bildiği üzere Kâmile
ölmüştür.
Yazar bize bu hikâyesinde kendimizi en kaybettiğimiz, en neşeli olduğumuz anlarımızda
bile bazı acıların içimizden çıkmadığını göstermeye çalışmaktadır.
Nisbet Nezeriyyesi: Yazar, 1958 yılında yazdığı ancak dönemin edebî yaklaşımlarıyla da ilgili
olarak ortaya çıkarmadığı hikâyelerinden olan
bu yazısını, Şehidler Dağı (1995) adlı kitabı içerisinde Sandıq Hekayeleri olarak adlandırdığı
diğer iki hikâyesiyle birlikte yayımlamıştır.
Devamını Oku