Hüseyin Cavid, 24 Ekim 1882`de Nahcivan`da doğmuştur. Şahtahtı köyünde çiftçilikle geçinen ailesi, Câvid doğmadan önce, 1877 yılında, buraya gelip yerleşmiştir. Dedesi (baba tarafından) Meşedi Gulu, ezberlediği âşık tarzı şiirleri ve klâsik şairlerin eserle- rini hususî sohbet meclislerinde makam üzere okur ve çok güzel şiir söylerdi. Câvid`in babası Molla Ab- dullah da, devrinin tanınmış mersiyehanlarından bi- riydi. Annesi Ümm-i Leylâ ise, sahip olduğu güzel se - siyle kadın meclislerinin aran
Hüseyin Cavid, 24 Ekim 1882`de Nahcivan`da doğmuştur. Şahtahtı köyünde çiftçilikle geçinen ailesi, Câvid doğmadan önce, 1877 yılında, buraya gelip yerleşmiştir. Dedesi (baba tarafından) Meşedi Gulu, ezberlediği âşık tarzı şiirleri ve klâsik şairlerin eserle- rini hususî sohbet meclislerinde makam üzere okur ve çok güzel şiir söylerdi. Câvid`in babası Molla Ab- dullah da, devrinin tanınmış mersiyehanlarından bi- riydi. Annesi Ümm-i Leylâ ise, sahip olduğu güzel se - siyle kadın meclislerinin aranan simalarındandı.
Okuma çağına gelince Câvid, “Mollahana”ya verilir. Buradaki tahsilini sürdürürken, bir yandan da baba - sı, Câvid`i kendisiyle birlikte, davet edildiği meclisle- re götürmekte, onun iyi bir mersiyehan olarak yetiş- mesini istemektedir. Fakat Câvid`in ısrarlı direnişi karşısında, babası bu arzusundan vazgeçmek zorun - da kalır. –Câvid`in eşi Mişkinaz Hanım ve kızı Turan Câvid, hatıralarında, Hüseyin Câvid`in zaten güzel bir sese malik olmadığını ifade etmişlerdir.-
Hüseyin Câvid, Mollahana`daki beş yıllık tahsili sırasında, okuma-yazmayı öğrenir. Sâdî, Hafız gibi klâsik şairlerin eserleriyle tanışır. Daha sonra Câvid, baba- sından gizli, Mollahana`dan ayrılarak yeni usûllerle eğitim yapan “Mekteb-i Terbiye”ye kayıt yaptırır. Ba- bası, bu hadiseyi duyunca çok kızar ve Câvid`in bu okula gitmesini yasaklar. Fakat Câvid, durumu derhal çok sevdiği Başmuallim Sıdkı`ya bildirerek, ondan babası ile konuşmasını ister. Başmuallim, Câvid`in çalışkan, kabiliyetli bir öğrenci olduğunu söyleyerek, zor da olsa Molla Abdullah`ı ikna etmeyi başarır. Câvid, bu okulda derslerindeki çalışkanlığı ve vakti - nin çoğunu kitap okumaya sarf etmesiyle dikkatleri üzerinde toplar. Nihayet dört yıl sonra, 1898 yılında “Mekteb-i Terbiyye”den başarıyla mezun olur. (Câvid`in Istanbul`dan döndükten sonra yaptığı müracaat üzerine, mezkur okul idaresince verilen 12 Ekim 1910 tarihli vesika da, Câvid`in 1896-1900 yıl- ları arasında bu okulda öğrenci olduğunu belirtmek- tedir. Bu durumda ise mezuniyet tarihi, 1900 yılı ola- rak görünmektedir.)
Aynı yıl içinde Tebriz`deki ağabeyi Muhammed`in yanına giden Câvid, orada “Talibiyye” mektebinde Farsça ve Arapça tahsiline başlar. Ancak o sırada ortaya çıkan gözlerindeki rahatsızlık yüzünden tahsili bırakarak halça ve palaz ticaretine girer. Iyileştikten sonra, tahsiline devam eder. Tebriz`den hocası Memmedtağı Sıdkı`ya yazdığı mektuplarından, Câvid`in bu tarihlerde şiirle meşgul olduğu, Farsça şiirler kaleme aldığı anlaşılmaktadır. Bu devirde o, şi- irlerinde “Gülçin” ve “Arif” mahlaslarını kullanmıştır.
Câvid`in Tebriz`deki tahsilinin ne kadar sürdüğü hususunda kesin bilgiler tespit edilememiştir. 1903 yılı Temmuz ayından 1904 yılı Mayıs ayına kadar ya- şadığı Urumiye`de hangi sebeple bulunduğu bilin- memektedir.
Abdullah Şaig`in ifadesine göre, Tebriz`den Nahcı- van`a dönen H. Câvid, bir müddet ticaretle meşgul olmuş, daha sonra Gürcistan`da “Kahetiya” civarın- da şose yolu yapan bir şirkette kısa süre çalışmıştır. Bu sırada, babasının ticaretle uğraşan dostlarından birinin ortaklık teklifini kabul ederek şirketin hem or- tağı olmuş, hem de muhasebe işlerini uhdesine al- mıştır. Batum, Tebriz ve Istanbul`da da şubeleri olan bu şirkette Cavid, 1905 yılına kadar çalışmıştır.
1906 yılında Nahcıvan`da bulunduğu anlaşılan Câvid, aynı yılın nisan ayında (10 Nisan) tahsil mak - sadıyla Nahcıvan`dan ayrılır ve 23 Nisan`da Istan- bul`a gelir. Parasızlık yüzünden bir süre değişik işler- de çalışmak zorunda kalan Câvid, daha sonra Rıza Tevfik`le tanışır ve ondan hususî dersler alır. Aynı za- manda, “Idâdî” mekteplerinin müfredatını dikkate alarak yaptığı bir program çerçevesinde “Darü`l- Fünûn”a girmek için hazırlanır. Fakat altı ay sonra, Meşrutiyet`in ilan edilmesi üzerine Rıza Tevfik`in Edirne mebusluğuna seçilmesi, Câvid`in programı- nı yarım bırakır. Bu arada Rıza Tevfik, bazı “eser-i na- fia” neşrine başlar. Darü`l-Fünûn edebiyat şubesine profesör ta`yin edilir; Ittihat ve Terakkî Partisi tarafın- dan vekalet namzedi kabul edilir. Derslere hazırlan- mak için müsait zaman ve imkan kalmadığını gören Câvid, 1908 yılının Ramazan ayında “Darü`l- Fünûn”a istidasını sunar. “Edebiyat şubesine kayıt ve kabul olunur.” O tarihte mektep, üç yıllık eğitim vermektedir.
Câvid, ilk sene, I. sınıfın dersleriyle II. sınıfın ikinci sö- mestresinin derslerine devam eder; fakat III. sınıfın derslerinin tamamına da samiin olarak katılır. Bu şekilde “Darü`l-Fünûn”un II. sınıfından 1909 yılı sonlarında şehadetnâme alarak mezun olan Câvid, Istanbul`dan ayrılarak memleketine döner.
1912 yılına kadar Câvid, sürekli çalışabileceği bir iş arar. Bakü, Tiflis, Gence ve Nahcivan şehirlerinde ziyaret ettiği dostlarının yanında kalır. Bu arada, makaleleri gazetelerde neşrolunur. 1912 yılında Gence`de muallimliğe başlar. Fakat birkaç ay sonra vazi- feden çıkarılır. Oldukça kötü bir duruma düşen Câvid`in imdadına Feridun Bey Köçerli yetişir. Feri- dun Bey’in yardımıyla Câvid, 1912 yılının sonların- da, Tiflis`teki “Aliyev” mektebinde muallimlik vazifesi- ne başlar. 1915 yılına kadar burada çalışır. “Sefâ” mektebinin daveti üzerine, o yıl Tiflis`ten ayrılarak Bakü`ye gelir. Mart 1918`de Bakü`de meydana gelen karışıklıklarda, Taşnak Partisi militanların yaptığı katliamlardan kıl payı kurtulan Câvid, Tebriz`e kaçar. Oradan da Nahcivan`a geçer. 1918-1919 ders yılından itibaren buradaki “Rüşdiyye” mektebinde muallimliğe başlar. Ağustos 1918`de Mişkinaz Hanımla evlenir.
1919 yılında Nahcivan cemaatinin temsilcisi olarak Müsavat Hükümetinin yetkilileri ile görüşmek üzere vazifeli olarak gittiği Bakü`ye yerleşen Câvid, vefatı- na kadar burada yaşar. 1926 yılında Halk Maarif Ko- miserliği tarafından gözlerini tedavi ettirmesi ve ‘’Muasır Avrupa Edebiyatı’’nı öğrenmesi gerekçeleri gösterilerek Avrupa`ya –Berlin ve Paris- gitmesi için Hüseyin Câvid`e “şehadetnâme” (izin belgesi) veri - lir. Izin süresi, Nisan’dan Ekim’e kadardır.
Câvid, 1932 yılında Azerbaycan Yazarlar Birliği’ne kabul edilir. Ancak “burjuva edebiyatçısı”, “idealist romantik” vb. ithamlardan kendisini kurtaramaz. Bu ithamlar, tesirini göstererek 1937 yılında, devrin hü- kümetinin Câvid hakkında tutuklama ve daha sonra da sürgün cezası vermesine sebep olur. Câvid, sür- günde bulunduğu Irkutsk şehrinde, 1941 yılında vefat eder.
Devamını Oku