Abdurrauf Fıtrat


 01 Haziran 2024

( Buhara, 1884–1938)

20. yüzyıl Özbek milli edebiyatının kurucularından, Cedit hareketinin önderlerinden, milliyetçi, şair, nasir, tiyatro yazarı, ilim, fikir ve devlet adamı, müzikolog ve eğitimci Abdurrauf Fıtrat, 1884 yılında Buhara’da doğar. Babası ticaretle uğraşan, Özbek asıllı Abdurrahmanbay, annesi Tacik asıllı Bibican’dır. 

Fıtrat; başlangıç terbiyesini dinî mektepte alır, sonra Buhara’daki Mir-arab medresesinde eğitimini tamamlar. Annesinden Nevâî, Uveysi, Fuzulî gibi şairlerin gazellerini dinleyerek edebiyata ilgi duyar. 1909’da Buhara Ceditçilerinin teşvikiyle İstanbul’a giderek Dârülfünûn’da okumaya başlar. Bu sıralarda zekâsı ve bilgisiyle hocalarının dikkatini çeker ve ona “Fıtrat” mahlası verilir. İstanbul’da bulunduğu yıllarda, fikir çevrelerinin tesiriyle milliyetçi olur. İstanbul’da bir Türkistanlı ile Buhara Umumi Maarif Cemiyeti’ni kuran Fıtrat, İstanbul’da iken ilk eseri olan “Münazara”yı (1909) Farsça olarak yayınlar. İkinci eseri ve ilk şiir kitabı olan “Sayha” (1911)’yı ve “Hind Seyyahı” (1912) adlı eserlerini yine İstanbul’da yayımlar.

Fıtrat; Türkiye’den döndükten sonra, Buhara ve Semerkant’taki edebî, medenî, marifî, siyasî işlerle uğraşmaya başlar, Usül-i Cedîd mekteplerinin gelişmesine yardımcı olur, Cedit hareketine ve siyasi mücadelelere iştirak eder, “Yaş Buharalılar” cemiyetinde faal rol alır, büyük eğitim planları ortaya atar. Ona göre en önemli mesele mektep meselesidir. 1913 yıllarının sonu 1914’lerin başlarında Ata Hocayev ile çeşitli şehirlerde yeni mektepler açmakla meşgul olur. 1914 yılında, Buhara’da zamanının büyük kısmını Özbek tiyatrosunun kurulması ve işleyişiyle ilgili konulara ayırır.

Yurt dışında eğitim alan Türkistanlı arkadaşlarıyla birlikte Fıtrat, daha yenilikçi fikirler ileri sürerek Ceditçi büyüklerinden bazı taleplerde bulunur. Değişim doğrultusunda olan talepler Ceditçileri “eski” ve “yeni” yani, “sağ” ve “sol” diye ikiye böler. Sağ kanadın başını Abdulvahid Buhanov, sol kanadın başını ise Fıtrat çeker. Fıtrat’ın bu dönemdeki görüşleri; 20. yy başlarındaki Özbek tiyatrosuna ait dramların nadir örneklerinden olan “Rehber-i Nejat” (1915), “Aile” (1916), “Begican” (1916), “Mevlüd-i Şerif” (1916) ve “Eba Müslim” (1916) gibi eserlerine yansır. 1917’de yazar, “Hürriyet” adlı Semerkant ceditçilerinin gazetesinde çalışmaya başlar. Bu gazetenin 28 Haziran 1917 tarihli sayısında “Yurt Kaygusu” ana başlığı altına üç nesri şiiri (Saçma, Hürriyet, Timur Önünde) yayınlanır.

            1917 Ekim ihtilalinin Özbekistan’a da azatlık güneşini alıp geleceğini zannedenler, kısa sürede Bolşeviklerin Özbek halkının ayaklarını eskisinden daha sağlam zincirlediklerini ve namusunu ayaklar altına aldıklarını görür. Yeni diktatörlüğe Özbek halkının isyanı, Fıtrat’ı daha organize bir mücadele ortamının gerektiği düşüncesine sürükler. “Çağatay Grungı” adlı topluluğun kurulması bunun sonucudur.

1917 yılında “Ben senin için doğdum, senin için yaşar, senin için ölürüm ey Türkün mukaddes ocağı” şeklinde haykırışları yer alan Fıtrat, Uluğ Türkistan gazetesinde “Yaşasın Türklük, Yaşasın İslâm” ilkesini öne sürer.

9 Nisan 1920’de “Elbek” ve “Batu” ile “Tan” adını verdiği dergiyi çıkarmaya başlar. Bu derginin çıkmasında “Çağatay Grungu”nun tüm üyeleri katkıda bulunur. Fıtrat, Şakircan Rahimi ve Kayyum Ramazan ile ortak Anadil (1918) adlı bir ders kitabı yazar. 

Doğrudan doğruya yeni Sovyet düzenine karşı isyanı başlatmak gayesi görülen Fıtrat’ın; özellikle “Sinirlenme Demiş İdin”, “Merih Yıldızına”, “Şark”, “Öğüt”, “Avuncak” ve “Parça” gibi şiirlerinde Ekim İhtilali’nin Sovyet halklarına azatlık getirdiğini reddeder. Ona göre Türk yurdunun işgale uğramasında yöneticiler kadar aydınların ve sanat adamlarının da payı vardır ve Türkistan’ın istiklali ve istikbali için aydın ve sanat camiası halkı uyandırmak ve bilinçlendirmekle sorumludur.

Fıtrat, Özbek dilinin grameri üzerinde çalışan ilk kişilerdendir. “Sarf ve Nahv” eserleri 20. yüzyıldaki Özbek dilciliğinin eşsiz örneklerindendir. O, 1921 yılında yapılan “Dil ve İmla Kurultayı”ndaki konuşmasında; Şark tarihi, edebiyatı ve dilinin zenginliği ve güzelliği üzerinde durur. Ayrıca Türk dilinin niçin Arap ve Fars dillerinin gölgesi altında kaldığını izah eder. Fıtrat, yeni Özbek medeniyet ve ilmî yönelişlerinin belirlenmesinde ve Türkistanlıların eski zengin medenî mirasını her yönden, düzenli aynı zamanda derinlemesine araştırmalar yapılmasını başlatır. Özbek edebiyatının menşei ve kaynaklarını ortaya koymuş, tarihi gelişimini gösterir. Edebi akım ve mekteplerle temsilcilerini tanıtır.

Fıtrat’ın şiirlerinde yer alan vatan sevgisi ve istiklali teması, drama türünde yazdığı Çin Seviş ve Hint İhtilalcileri adlı tiyatro eserlerinde de net bir şekilde görülür. Diğer bir tiyatro eseri olan “Şeytan’ın Tanrı’ya İsyanı” küçük, dramatik bir destan niteliğindedir. Özbek edebiyatında yer alan tarihî konudaki ilk drama olan “Ebulfeyzhan” adlı beş perdelik eser, Fıtrat’ın adını edebiyat dünyasına silinmez şekilde yazdırır. Fıtrat, bir diğer piyesi “Arslan”ı Şuralar döneminde faydalı işler yapıldığını göstermek amacıyla, sistemin isteği üzerine yazar.

Şair ve yazar olmanın yanında Fıtrat’ın ilmî sahadaki çalışmaları da oldukça önemlidir. “Şiir ve Şairlik (1919)”, “Sanatın Menşeyi (1927)”, “Aruz Hakıda (1936)” adlı makalelerden sonra yazdığı “Edebiyat Kaideleri (1926)” kitabı bu alandaki ilk eseridir.

Fıtrat edebî ve ilmî kişiliğinin yanında, bir siyaset ve devlet adamı olarak da dikkat çeker. Sovyetler Buhara’ya girince, Buhara Komünist Partisi üyesi (1918–1924), Buhara Halk Sovyet Cumhuriyeti Eğitim bakanı (1921–1923), başbakan yardımcısı (1922), Buhara Komünist Partisi siyasî büro üyesi olur. Bu dönemde, milli edebiyatçılar derneği olan “Çığatay Gürüngi”nde faal rol alır (1919–1921). Ardından 1923–1924 yıllarında Moskova’da Şark Dilleri Enstitüsü ile Petersburg Üniversitelerinde görev yapar. Akademik kariyerini tamamlayarak profesör olur.

            4 Ekim 1938 tarihinde, diğer Ceditçi şair ve yazarlarla birlikte, Ruslaştırma politikalarını ve Sovyet ideolojisini kabul etmediği için halk düşmanı ilân edilerek öldürülür. Bu konudaki belgeler, “çok gizli” kaydıyla devlet arşivlerinde “976525” numaralı bir kayıtla saklanmaktadır. Kurşuna dizilerek öldürüldükten bir gün sonra mahkeme heyeti toplanır ve idam kararı verir. Yani aslında Fıtrat, mahkeme önüne bile çıkarılmamıştır.

1956 yılında aklanmakla birlikte eserleri yayımlanmaz. 1991 yılında Özbekistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra Fıtrat’ın önemi fark edilir, caddelere ve okullara adı verilir, doğum yerinde bir hatıra müzesi kurulur ve adına bir meydan açılır, 1996’da doğumunun 110. Yılı ülke çapında çeşitli etkinliklerle kutlanır. Bazı eserleri yayımlanan Fıtrat’ın gazete ve dergi sayfalarında unutulmuş pek çok yazısı ve kendisinin müstakil kitap hâlinde neşrettiği birçok eseri bulunmaktadır. Bunların tamamı bugüne kadar tespit edilerek yeniden yayımlanmamıştır. Bu eserlerin toplanarak yayına hazırlanması hâlinde yirmi ciltlik bir külliyatın ortaya çıkaracağı tahmin edilmektedir. Bu sebeple bugün Fıtrat ve eserleri üzerinde yapılan incelemelerin hiçbiri tam değildir. 

            O, 1991’de Cumhurbaşkanı fermanı ile Özbek Dramasına yaptığı hizmetlerden dolayı “Ali Şir Nevâî Devlet Ödülü”ne layık görülür.

 

Eserleri:

“Münazara”: İlk eseridir, Farsça olarak yayınlanmıştır. Münazara; Hindistan’da geçmektedir. Buharalı müderris ile Avrupalı bir adamın pek çok konuyla birlikte, usul-i cedid hakkında fikir teatisini içerir.

“Sayha”: 1911 yılında yayınlanmıştır. “Feryad, na’ra” anlamlarına gelir. Bu kitabında ilk defa ve açık olarak Buhara’nın bağımsızlığını ve vatan sevgisini açıkça dile gelecek şekilde ve mükemmel bir üslupla ifade eder.

“Seyyah-ı Hindi”: 1912 yılında yayınlanan bu eserde Fıtrat; yol izlenimleriyle birlikte, Buhara’nın iktisadî ve siyasî hayatından manzaraları, pek çok yeri görmüş birinin bakış açısıyla tasvir eder.

“Dilimiz (Makale)”: Türk dilinin geçirdiği macera konusundaki fikirlerini ve dile verdiği önemi gösteren bu makale 12 Temmuz 1919 yılında “İştirakiyun” gazetesinin 132. sayısında çıkar.

“Çin Seviş”: 1920–1923 yılları arasında yazılıp, Taşkent’te Mennan Uygur tarafından sahnelenir. Eserde vatan sevgisi ve istiklâli teması açık şekilde görülmektedir.

“Hint İhtilalcileri”: Fıtrat’ın bu eserindeki kahramanlarına göre, tüm Avrupa özellikle İngilizler, Müslümanların düşmanıdır. Bu oyun Çin Seviş’le başlatılan Hindistan’ın modernleştirme ve istiklâle kavuşturma gayesinin devamı olarak 1920–1923 yılları arasında yazılmıştır.

“Şeytan’ın Tanrı’ya İsyanı”: Küçük, dramatik bir destan niteliğindeki bu eserde bazı araştırmacılar ateist düşüncelerin varlığından söz eder.

“Ebulfeyzhan”: Fıtrat’ın adını edebiyat dünyasına silinmez bir şekilde yazdıran bu eser beş perdeden oluşur. Fıtrat’ın hayatındaki gelgitler bu eserden anlaşılabilir. Ebulfeyzhan Özbek edebiyatında yer alan tarihi mevzudaki ilk dramadır. 13. asır hayatına ait olaylara dayanan bu dramada; İran Hükümdarı Nadirşah ve hain Rahimbey hükümranlığı devrindeki olaylar, ihanetler, taht ve taç kavgaları anlatılmaktadır. Fıtrat bu eserinde, kahramanların ağzından halkın refaha ulaşabilmesi için köklü değişiklere ihtiyaç duyulduğu fikrini aktarmıştır.

“Arslan”: Buhara Hanlığı’nda yaşayan genç bir çiftçinin hayat macerası anlatılır. Şuralar döneminde toprak reformu gibi faydalı işler yapıldığını göstermek amacıyla ve sistemin isteği üzerine yazılmıştır. Eserde ana kahraman Arslan, çiftçilikle uğraşan bir köylü olup; annesiyle birlikte olanca gücüyle çalışmasına rağmen sevdiği kız Tolgunay’la evlenmeye yetecek para kazanamamaktadır.

Okuv (İbtidai Orta Mekteblerning Song Sınfleri Üçün (1917), Şe'r ve Şairlik (1919), Özbek Şairleri (1922), Bedii (Bir Meclisde, 1923), Edebiyat Kaideleri (1926),  Özbek Klasik Musikası ve LJ-ning Tarihi (1927), Özbek Edebiyatı Nemuneleri (1. cilt, 1928), Aruz Hakıda (1936), Özbek Tili, Özbek Tili Sarfı.

 

Şiirlerinden Örnekler:

 

            MERİH YILDIZINA

Güzel yıldız, yerimizin en değerli akrabası!

Neden bizden kaçıp bunca uzaklara düştün?

Akrabana niçin hiç konuşmadan durursun? 

Söyle yıldız, halin nedir? Nasıl buldun dünyayı?

 

Bizim yerde olup duran aşağılıklar, hor görmeler

Söyle yıldız senin de kucağında olur mu? 

 

Var mı sende bizim gibi insanlar, 

İki yüzlü iş bozanlar, şeytanlar. 

Arkadaş kanını kana kana içen sülükler 

Kardeş etini doymadan yiyen kaplanlar. 

Var mı sende, öksüz, yoksulun kanını 

Toplanıp içki gibi içenler, 

Var mı sende, bütün dünya varlığını

Kendi cebini doldurasıya emenler? 

Var mı sende bir ülkeyi yandırarak 

Kendi kazanını kaynatıcı hakanlar? 

Var mı sende, karın mide yolunda 

Milletini, yurdunu, varmı, yoğunu satanlar? 1920

 

 

 

            DİL

Kederli kuşum öte öte gel anlat! 

Kimlerdir Türk dilini satanlar? 

Bülbül gibi ötüp duran bu dili 

Utanmadan bu ülkeden atanlar? 

Baldan tatlı, çandan [duru?] Türkçeyi,

Düşüncesizce hor görüp duranlar?

 

Dünyada zenginliğini göstermeden, 

Kimdir, ona "Yetersiz, işe yaramaz" diyen?

Kederli kuşum onları bırak, en öt, 

Türk dilinin ününü çıkar gökler! 

Bırak onları, onlar yollarını kaybetsinler!

Millet içinde boşboğazlık etsinler.      1921

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 210. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 210. Sayı