Ali Akbaş


 01 Ekim 2022


Hepimiz biliriz ki bir hocanın öğrencisinden söz etmesi hem doğaldır hem de kolaydır. Ancak bir öğrencinin, böyle seçkin bir topluluk karşısında hocasından söz etmesi ne doğaldır ne de kolaydır… Hele de bu hoca, bir şairse… Hele de bu hoca şair Ali Akbaş ise… Değerli hocam Ali Akbaş’ı anlatmak benim için zorun ötesindedir hatta imkânsız gibidir…

O Hâlde niçin buraya çıktım?

İmkânsızı başarmak için değil…

Öğrencisi olarak haddimi aşıp kocaman övgü cümleleri kursam, Ali Akbaş’ı anlatmış olmam, bunu biliyorum. Ayrıca övgü cümleleriyle insanların anlatılabileceğine de inanmıyorum. Bu nedenle kolaya kaçıp, daha doğrusu hileye başvurup, hocam Ali Akbaş’ı anlatıyor gibi yaparak sizlere kısaca kendimden söz etmek istiyorum.

1970’li yılların sonlarına doğru Türkiye’nin içine sürüklendiği durumu, yaşı benim yaşıma yakın olanlar bilir. Ülkemizde âdeta ideolojik bir iç savaş yaşanıyordu. Hemen her üniversitede, her yüksekokulda, her gün olaylar çıkıyor, her gün ama her gün onlarca genç öldürülüyordu. Okullar, sokaklar, hiçbir yer güvenli değildi. Gençlerden bir kısmı, kazandığı hâlde yüksek tahsil hakkından vazgeçip evlerine köylerine çekilmişlerdi. Olaylar durmak bilmiyor, her gün büyük şehirlerimizden köylere kasabalara tabutlar içinde onlarca cansız, genç beden gönderiliyordu. Görüş farklılığından dolayı kardeşin kardeşe silah çekip vurduğu oluyordu…

Ben, Ali Akbaş’ı, böyle kanlı, karanlık oyunların sergilendiği, kimsenin akşama sağ kalıp kalmayacağını bilmediği bir zamanda; gerilimli, koyu karanlık bir gecede tanıdım... Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Gece Bölümü öğrencisiydim. Önümde, az önce parkamın iç cebinden çıkardığım kıvrık, buruşuk bir defter vardı. Sınıf arkadaşlarımla birlikte dersimize girecek hocayı bekliyorduk. Derse geldiğimiz hemen her gece olduğu gibi konuşmuyorduk. Gergindik. Suratlarımız asıktı. O gün de okulda olay çıkmış, yaralanmalar, gözaltına alınmalar olmuştu.

Sınıfımıza siyah gür saçlı, temiz yüzlü, gözlerinin içi gülen, düzgün kıyafetli bir adam girdi. Bu adam, olanlara aldırmadan, güven verici, yapmacıksız bir sesle kendini tanıttı, derse başladı. Sloganla değil, gönülden konuşuyordu. İçtendi ve herkesle barışıktı. Bu adam, yıllardan beri tanıdığımız biri gibiydi, bir yakınımız gibiydi. Bu adam bize benziyordu. Kozmopolit şehirlerin değil, Anadolu’nun sesini, rengini, kokusunu, içtenliğini taşıyordu. Bu adam bizden daha çok bize benziyordu. Otuz dört yıl önce ilk dersimizde gönül yakınlığı kurduğumuz bu muhterem adam, Türk Dili hocamız Ali Akbaş’tı.

Ali Akbaş hocamla ilk derste başlayan yakınlığımız sonraki derslerde ve okulumuzun kapalı tutulduğu on bir aylık dönemde, bir başka ifadeyle on bir aylık zorunlu yarıyıl tatilinde kesintisiz devam etti. Ne zaman yeni yazdığım bir hikâyeyi alıp yanına gitsem, Ali hocamı odasında, sanattan, edebiyattan anlayan insanlarla birlikte buluyordum. Harika kısa hikâyeler yazan Musa Doğan mutlaka orada oluyordu. Ülke genelinde ideolojik kamplaşmalar, tartışmalar, çatışmalar devam ederken biz, bir avuç edebiyat sevdalısı, Ali hocamın makam odasında şiirler hikâyeler okuyor, tartışıyor, değerlendiriyorduk. Yahya Kemal’den, Ahmet Haşim’den, Nazım Hikmet’ten; evet, o dönemde Nazım Hikmet’ten şiirler; Bahattin Özkişi’den, Memduh Şevket Esendal’dan, Refik Halit Karay’dan, Sait Faik’ten hikâyeler okuduğumuzu bugün gibi hatırlıyorum.

Kendi yazdığımız şiir ve hikâyeleri de okur, tartışır değerlendirirdik. Ali hocamın odası, idare odası değil de şiir, hikâye atölyesi gibiydi. Orada gerçek anlamda atölye çalışmaları yapardık. Ben, her defasında zamanın nasıl geçtiğini anlayamaz, Ali hocamın odasından daha güzel hikâyeler yazacağıma inanarak ayrılırdım.

Bugün rahatlıkla söyleyebilirim ki şiir yazmayı bırakmamda ve 1977’den önce yazdığım bütün yazılarımı yırtıp atmamda bu oda etkili olmuştur. 1977’den sonra yazdıklarımın hikâye ve roman olarak kitaplaşmasında yine bu oda etkilidir. İçinde kaliteli şiirlerin hikâyelerin okunduğu, seviyeli değerlendirmelerin yapıldığı bu mütevazı odanın; başka kişilerin de bilim, sanat, edebiyat anlayışlarında etkili olduğunu biliyorum.

Ne mutlu bana ki bugün benzer bir faaliyeti; Avrasya yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi Şiir, Hikâye Atölyesi çalışmalarını Ali hocamla birlikte yürütüyoruz.

Yani Ali hocamın değerlendirmelerinden dün olduğu gibi bugün de faydalanıyorum.

Sözü uzatmadan Türk Dünyası Edebiyat Dergileri Kongresinde Yılın Edebiyat Adamı seçilen Ali Akbaş hocama hayırlı, sağlıklı, huzurlu, uzun bir ömür diliyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

 

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 190. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 190. Sayı