HaftanınÇok Okunanları
Yakup Ömeroğlu 1
Ali Akbaş 2
TAHAVİ AHTANOV 3
Kardeş Kalemler 4
ÖZGE ZÜLEYHA 5
ERKUT DİNÇ 6
Ali Akbaş 7
Salican Cigitov adını bilmeyen yoktur. Alaycı sözleri, keskin zekâsı, tesirli fikirleri ile herkesin tanıdığı Salican Hoca’nın rahle-i tedrisinde yetişmiş, en son talebelerinden biri olan şair Altınbek İsmailov ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
-Altınbek Hocam, üstadınız Salican Cigitov ile ilk tanıştığınız günü hatırlıyor musunuz?
-Ben, Salican Hoca’yı ilk olarak ninemden duymuştum. Çünkü ninem Köldük köyündeki orta mektepte 30 yıl çalışmış, Salican Cigitov’un ilk öğretmenlerinden biri olmuştur. Ben daha çok küçükken Fatma ninem Salican Hoca hakkında çok şey anlatırdı. Demek ki Salican Hoca daha küçükken bile çok aktif ve zeki birisiymiş. Harfleri öğrenip okumayı sökene kadar ninemin peşini bırakmaz, masal dinlemek için ninemin dibinden ayrılmazmış. Daha sonra okuma yazmayı öğrenince o okulun kütüphanesindeki tüm kitapları baştan aşağıya defalarca okumuş. Ninemin anlattıklarından etkilenerek küçük yaşlarda başımı kaldırmadan kitap okuduğumu hatırlarım. Çok geçmeden Salican Hoca’nın makaleleri, şiirleri ve eserleri ile tanıştım.
İlk olarak Bişkek’e 11. sınıftayken Cengiz Aytmatov’u görmeye geldiğimizde Salican Hoca’ya gitmiştim. O zamanlar Kırgız-Türk Manas Üniversitesinde dekan olarak görev yapmaktaydı. O dönem Türkiye’deki Ankara Üniversitesi ile Bişkek’teki Manas Üniversitesi arasında bir tercih yapmam gerekiyordu. Hangisini seçeceğime karar vermek için Salican Hoca’ya geldiğimde o beni Manas Üniversitesine yönlendirmişti. Tercihimi hocanın yönlendirmesi ile yapmış, Türkiye’ye gitmemiş, Manas’ta okumuştum. Şimdi düşününce beni çok doğru yönlendirdiğini anlıyorum…
Doğrusu Bişkek’e geldiğim ilk günden beri onunla sürekli irtibat hâlindeydim, kitaplarını okuyor, fikirlerini dinliyordum, gazetelerde, dergilerde çıkan yazılarını hemen bulup okuyordum. Daha sonra bizim derslerimize de girmişti.
-Hocayla geçirdiğiniz onca zamanda çok şey öğrenmiş olmalısınız.
-Elbette, çok şakacı, esprili, gittiği her yeri neşeye boğan bir insandı. Şakayla karışık beklenmedik anda söylenen keskin sözleri ile müthiş fikirleri ile insanları alaşağı edebilirdi. Ancak bazı insanlar bu ince sözleri anlayamaz, beklemediği bu sözleri kaldıramazdı. Bunların birçoğu hocayı yeni anlamaya başladı. En başta hocamdan sözlerle çalışmayı öğrendim. Kendi yazdığı yazıları dahi tekrar tekrar düzeltirdi. Şiirlerimi ya da diğer türlü yazdığım yazıları alıp götürdüğümde her tarafını çizer düzeltir, çoğunu alır çöpe atardı. Kısacası ağzından çıkan her sözü can kulağıyla dinlerdik. Sanatçı insan nasıl olmalıdır, nasıl kitaplar okumalıdır, hangi şairlerin ne gibi özellikleri, farklılıkları var? Bu gibi konuları uzun uzun anlatır, bizleri mest ederdi.
O, ömür boyu okudu; elinden gazete, dergi, kitap hiç eksik olmazdı. Evinde, durakta, üniversitede, odasında, sokakta, parkta kısacası her yerde okurdu. Kırgızca gazete okuduğumda moralim bozulur yazılanları düzeltmek isterim, derdi. Ayrıca ünlü şairlerin yazarların el yazıları ile yazıp gönderdiği yeni kitapları dahi normal okumaz her tarafını çizer düzeltmeler yapardı.
-Nedense şimdilerde Salican Cigitov gibi gerçekten Kırgızlara düşkün, Kırgızistan sevdalısı, hakikat diye haykıran adamlar giderek azalıyor.
-Salican Hoca, yapmacık, zorlama, resmî konuşmayı sevmezdi. Birine olduğundan fazla övgüler düzmek hocaya çok uzak şeylerdi. Zengin olsun, fakir olsun, başbakan olsun, çoban olsun gerçeği hiç çekinmeden herkesin yüzüne söyleyebilirdi. Özellikle Kırgızistan’da laf kaldırabilecek insanlar çok azdır. Kendini dâhi zanneden bazı vatanseverler hocanın söylediği sözleri kaldıramayarak “Bu adam milletini sevmiyor, aşırı nihilist, bu Kırgız değil Kalmuk”, diye söylenirlerdi. Ancak o insan öldükten sonra birçok kişi günahını anlamış, gerçek karşısında boyunlarını bükmüşlerdi.
Gerçekten de Salican Hoca’nın çok yetenekli bir şair, iyi bir çevirmen, güçlü bir yazar, usta bir edebiyat eleştirmeni, deneyimli bir okuyucu, önemli bir gazeteci, zeki bir halk adamı olduğunu herkes çok iyi biliyor. Şan ve şöhrete, makam-mansıba, rütbeye, dereceye meraklı bir adam değildi. Bir defa bile eserleri adına bir kutlama gecesi yapmış değil. Maalesef bizler hocaya zamanında gereken değeri veremedik, kaybettikten sonra böyle dövünüyoruz. Aslında o kimseye benzemeyen, kimsenin de ona benzeyemeyeceği nadide bir insandı. Bu gibi adamlar bin yılda bir gelirler.
-Salican Cigitov’un geride bıraktığı sanatsal mirası millete ulaştırma işi, isminin caddelere, okullara verilmesi gibi meseleler ne zaman ele alınacak dersiniz?
-Hocanın yazdığı tüm eserleri toplayıp, şiirlerini, romanlarını, çevirilerini, makalelerini, eleştiri yazılarını, gazete ve dergilere verdiği röportajları ayrıca, aforizmalarını ayrıca toplayarak yayınlayabilirsek gelecek nesiller için büyük bir hizmet olurdu. Ancak bütün bu işleri yapabilecek birileri çıkmadı. Çünkü onun seviyesindeki bir insanın yazdıklarını, söylediklerini bir kalıba koyup kitap olarak çıkarabilmek sanıldığı kadar kolay bir iş değil. Bu işi en azından Salican Hoca gibi ilim sahibi birilerinin omzuna yüklemek gerekir. İkinci olarak bu işler için maddiyat gerekiyor. Sokaklara, caddelere isimlerini verenlere karşı çıkardı. Böyle şeyler hoşuna gitmezdi. Üstelik hiçbir cumhurbaşkanı, hiçbir başbakan ya da milletvekili de çıkıp Salican Cigitov ismini bir caddeye, bir okula verelim demedi. Salican Hoca Bişkek’te No:5. Teknik Lisesinde okudu, oraya adı verilirse anlamlı olabilirdi.
Bana birçok düşüncesini açardı, bunların hepsini yazmaya fırsatım olmadı. Kırgız edebiyatı tarihini, teorisini, eleştirisini yeniden yazma niyetindeyken beklenmedik bir şekilde hayata veda etti. Şöyle derdi: “Kırgızca bir kitap yazsam tarihte adım kalır diye, her gün bir şiir yazmadan duramayan, her sene kitap çıkaran yazarlara “müptela kalem” diyorum.” Hoca başkaları gibi üst üste kitap çıkarmadı. Az ama öz yazdı. Salican Cigitov zamanında yedisinden yetmişine gazetecilere, dergicilere görüş bildirirdi. Onun görüşleri doğrultusunda, gazetelerin tirajları artar, televizyon programlarının reytingleri yükselirdi.
-Hocanın “Kırgız mikrop gibi, girdiği yeri çürütür.” diye bir sözü var. Bu söze katılıyor musunuz?
-Salican Cigitov’un buna benzer sarsıcı çok sözleri var. Yukarıdaki sözün derin anlamını çözemeyen, dümdüz anlayıp şaşıran kişiler çok oldu. Buna benzer “Kırgız aydınlarının gözü ensesinde, önünü görmüyor, ardını görüyor.” sözü de var. Bu sözü gazetelerde çıkınca aydınlarımızın hepsi ayağa kalkmış, Cigitov’u hedef tahtasına koymuşlardı. Zaten hoca, mikrop sözü ile Kırgız halkı düzelsin, zenginleşsin, Avrupalılar gibi çalışkan, Japonlar gibi akıllı olsun demek istiyordu. Hoca daima “Uyan Kırgız! Kafanı çalıştır! Sefalete dur de! Çocuklarına bilim ver! İşçilerini terbiye et! Düşün! Başkalarının eline bakma! Dunganlardan, Özbeklerden neyin eksik, onlar gibi yaşa, kendi vatanında hor olma! Rusya’ya gidip sokak temizleyerek, Kazakistan’a gidip tütün toplayarak yaşama! Gururlu ol! Kendine gel! Gözünü aç!” diye yakınarak göçüp gitti. Fakat onu anlayabildik mi?
-Hocayı tanıyanlar onun olacakları sezip görebilen bir kişi olduğundan çok bahsederlerdi.
-Evet, önceden bazı şeyleri bilip söylerdi. Sovyetler dağılmadan önce hükümetin dağılıp Pazar ekonomisine geçileceğini tahmin etmişti. “Kendi başınızın çaresine bakmayı öğrenin. Hayvan beslemeyi, onların sütünü değerlendirmeyi, ürünlerinizi başka ülkelere pazarlamayı öğrenin, bu işlerde ustalaşın.” diye nasihat ederdi. Ancak biz onu ciddiye almadık. Salican Hoca daha Sovyetler dağılmadan Türk dilini öğrenmişti. Kırgızistan’a Türk dilini ilk defa o getirdi. Türk şairi Nazım Hikmet’i orijinal dilinden o çevirdi. Yani bizim bağımsız olacağımızı, buralara Türklerin geleceğini önceden bilmişti.
-Salican Hoca gibi şan ve şöhreti kaldırabilmek birçoklarının elinden gelmese gerek?
-Hoca basit tabiata sahip biriydi. Hiçbir zaman kendini beğenmişlik yapıp övünmez, daima basit, herkes gibi davranırdı. Halk aklında öyle de yer edindi. Şan ve şöhret onu değiştirmedi. Elbette, o kişiye şan, şöhret kendiliğinden, kolayca gelmiş değildi. Başka türlü söylemek gerekirse atanın kanıyla, ananın sütüyle gelen yeteneğini geliştirdi, yükseltti. Çok çalışmakla, azimle, disiplinle bulunduğu seviyeye ulaştı. Çağdaşlarının, meslektaşlarının, birçok kişinin her zaman bir adım önünde oldu. Sadece insan olarak birçoklarından büyüktü.
-Niçin Salican Cigitov hakkında şimdiye kadar övücü eserler verilmiş değil?
-Doğru, Salican Cigitov hakkında şimdiye kadar kayda değer ilmî bir çalışma yapılmış değil. Puşkin’i Belinskiy, Aytmatov’u Asanaliyev, Barpı’yı Kadırkul Dautov’un açtığı gibi şimdilik Salican Cigitov’u hiç kimse açmış değil. Çoğumuz kendi ilmimiz ve seviyemize göre yüzeysel olarak yazıyoruz. Bence Salican Cigitov’u keşfedebilmek için ondan daha fazla ilim sahibi, eleştirmen birisi gerek. Maalesef onun gibi birisi yetişmedi. Bundan sonra olacağına da şüpheliyim…
- Salican Cigitov’un cumhurbaşkanına nasıl danışman olduğu merak ettiğim şeylerden biri. Bu konuda hakkında sizin bildikleriniz nedir?
-Akaev ile Salican Hoca, Kırgız Milli İlimler Akademisinde beraber çalıştığı için birbirlerini yakından tanıyorlardı. Daha sonra cumhurbaşkanı olduğunda hocayı kendine danışman, Özbekistan’a elçi olarak atamıştı. Fakat dobra konuşması, büyüklere yaranmamasından dolayı bu makamda çok fazla durmadı. Çünkü Salican Cigitov tabiatı gereği mevkiinin değil, ilmin, edebiyatın, medeniyetin insanı olmuştur. O, hiçbir zaman inandığı değerlerin aksine bir şey yapmadı. Kendi çizgisinden sapmadan dosdoğru yaşadı.
-Eğer Salican Cigitov cumhurbaşkanı olsaydı, nasıl bir cumhurbaşkanı olurdu?
-Bence olabilirdi, potansiyeli, imkânı vardı. Bizim şimdiye kadarki cumhurbaşkanlarımızdansa ölse ölüsü yüce dururdu. Fakat o, hiçbir zaman bunu kabul etmedi.
-Mesela olmuş olsaydı?
-İlk olarak uluslararası seviyedeki profesyonel yüksek vasıflı uzmanları toplayıp onlardan bir heyet oluştururdu. Eski kafalı, tembel adamlardan kurtulurdu. İkinci olarak halk üstünden zengin olanları cezalandırıp, üst makamları parazitlerden temizlerdi. Üçüncü olarak çok adaletli, mutlak tarafsız, yolsuzluktan uzak bir başkan olurdu.