Altının Etkisi


 01 Temmuz 2022



 

Padişah, başına kıymetli altınlar ile süslenmiş tacını takmış, üstüne altın dolu palto örtünmüş bir halde berber dükkânına girdi. 

Berber ilk önce aniden dükkâna gelen padişahın her şeyi küçük gören, büyüklük taslayan tavrından çekindi.

Padişah üstünü çıkarıp kürsüye oturduktan sonra berber saygılı bir şekilde gelerek, saçını kesti. Sakalını, bıyığını kestikten sonra, birden tuhaf bir etki ile başka bir vaziyete geçti, padişahın sakalını tıpkı keçinin sakalını tutar gibi çekip tuttu - usturayı boğazına dikerek:

- Hım, işte şöyle bir sürsem, cenaplarının işi tamam olur, - dedi.

- Hey, öyle manasız sözler söyleme! - dedi padişah berberi küçümseyerek 

Berber padişahın sakalını biraz daha yukarı çekerek boğazını bir karış gerdi, usturayı üstüne dayadı.

- İşte şöyle yapıp birden çekerim, iş tamam - vesselam.

Padişahın elleri, kolları sara hastalığına tutulmuş gibi titriyor, gözleri sanki yuvasından çıkacak gibi duruyordu.

- Bu hareketinden vazgeç, istersen şunu yaparım, sana hazinemin kapısını açarım, dünya definemden dilediğince al.

- İyi efendim, “cihanı titretirim.” diye övünüp, halkı korkutanlar bu mudur: cihanı saltanatları altında titreten cenapları, benim usturamın önünde neden titriyor acaba, durum bu mudur?

- Canım kardeşim, altın vereyim, - altın mücevherler al!

- Altın almayacağım, kan alacağım kan! Benim için altın elimdeki ustura. Bu seni şu anda öbür dünyaya uğurlayabilir. 

- Kurban olayım gideyim kardeşim, altın vereyim - altın! Bir damla kanımı bağışla!

- Ben altın için senin canını bağışlayamam. Eğer, her zaman bana itaat eden bir padişah olursan affederim.

- İtaat edeyim, Allah rızası için itaat edeyim!

Berber padişahı serbest bıraktı. Padişahın tere boğulan bedeni sıtmalı hastalar gibi titriyor, sızlıyordu. O, kendisini sanki bir yıldır hastalık çekiyormuş gibi hissediyordu. Padişah yerine gidip, tahtına çıktıktan sonra, öfkelenerek “cellât!” diye bağırdı. Cellât rüzgâr gibi uçarak tahtın önüne geliverdi:

- Ecel kime yar olmuştur, kimin ömrü sonuna gelmiştir, ey yüce şahin şah, emredin, şu saatte başını gövdesinden ayıralım, - dedi padişah devlet erkânına bakarak:

- Hepiniz açık ve net olarak bilsin ki, ev pazarındaki berber derhal şu saatte getirilecek, darağacına asılacak ve bütün vücudu parça parça edilip saçılacak! diye emir verdi. 

Hizmetkârlar berberi sımsıkı bağlayarak darağacının olduğu yere doğru getirdiler. Darağacının yanında fehim-ferasette aklı ve bilgeliği ile şöhret yapmış hâkim vardı. O, padişahın önüne geldi ve başını eğerek onu selamladı:

- Şahin şah, berberi ölüm cezasıyla cezalandırmanızın sebebi nedir? - diye sordu.

Padişah, berberin kendisini korkuttuğunu söyleyerek, bu yüzden ondan intikam almak istediğini söyledi. Hâkim berberi sorguya çekip, düşüncelerini inceleyip, suçunu itiraf ettikten sonra ceza vermenin gerektiğini söyledi. 

- Bu olayı ben kendi gözlerim ile görmüşsem ve kendi başımdan geçmişse, neden araştırmak lazım - dedi padişah. 

- Öyle olmuş olsa da adli terazi onun suçunun ne kadar olduğunu değerlendirip görmeyi talep ediyor. - dedi hâkim.

- Benim adli terazim berberin suçunun gereğinden fazla olduğunu kendi kefesinde tartarak görmüş, onu ölümle cezalandırmıştır. Şu yüzden bunu adalet diye kabul etmek gerek. 

- Cenaplarının adli terazisinde ölçülen adaleti fakirin hikmet eleğinde eleyerek görmeye icazet veriyor musunuz?

- İzin veriyorum, fakat padişahın emrinin vacip olması şartıyla olur, - dedi şah. Hâkim berberi sorguya çekti. 

- Sen berber olalı kaç yıl oldu?

- Otuz yıl, - dedi berber.

- Padişahımızın saçını ne zamandır kesiyorsun?

- On beş yıldan beri.

- On beş yıldan beri padişah ile şakalaşır mısın?

- Yok, her zaman edebimle iş yaptım.

- Bu kez niye edebini korumadın?

- Hayır, edepten zerre kadar çıkmadım.

- Padişahı ustura ile boğazlıyorum diyerek korkutman edepli olmana mı şahitlik ediyor?

- Hayır, Fakir fukaralar öyle bahadırlıklardan mahrum. Böyle işi gerçekte değil, düşümde bile görmüş değilim.

Sorgu buraya geldiğinde padişah dayanamayıp söze karıştı:

- Yalancı… Namertsin, lanet, korkak, ölümün önünde titriyor, yalan söylüyorsun?!

- Ömrümde yalan söylemedim efendim, şimdi bunu cenaplarından duyunca şaşırdım kaldım.

Padişah bu sözleri sitem olarak anlamış, kendisinin berber dükkânında korkudan titrediğini ve berbere verdiği sözleri aklına gelince öfkelenerek:

- Cellât! Fermanı yerine getir! - diye bağırdı.

- Biraz durun, ben bu hadisenin hikmetini sezmek üzereyim, - dedi hâkim düşünceye dalan başını kaldırarak. 

- Hoş, ne laf? - dedi padişah.

- Şimdi efendim, - dedi hâkim ve berbere:

- Sen padişahın nerede kesmiştin? - diye sordu.

- Kendi dükkânımda 

- Bundan önce padişahım bu dükkâna gelmiş miydi?

- Hayır, ömrümde padişahın saçını kendi dükkânımda kestiğim işte bu.

- Sen ne zamandan beri bu dükkânda oturuyorsun?

- Daha gece taşınıp gelmiştim.

- Mesele açığa çıkıyor, - dedi hâkim, padişaha selam vererek, - Cenapları bir saat sabredin, fakirin yanına birkaç hizmetkâr versinler. Şaşırtıcı bir hikmetin sırı ortaya çıkacaktır.

- Hadi, hikmetinizi gösterin, fakat sorgu zamanından geç biterse, sizin de başınız gider.

- Olur.

Hâkim, suçlunun pranga ve zincirlerini çözerek, hizmetkârlar ile berber dükkânına girdi ve berbere sordu:

- Sen padişahın saçını nerede durarak kesmiştin?

- İşte efendim, padişah burada kürsüye oturdu, ben fakir ise işte burada durup saçını kestim. 

Hâkim berberin önce durduğu yerin incelenmesini istedi, hizmetkârlar yeri bir kere incelediler, insanın kucağına sığmayacak ağzı kapatılmış bir küp çıktı. Bu küpü bin bir zorlukla saraya götürerek, padişahın önünde ağzını açtılar. Küp ağzına kadar altın ile doluydu, padişah çok sevinerek hâkime bunun sırrını sordu. 

Hâkim söyledi:

- İşte bu küpteki altın, sizin saçınızı keserken berberin ilk durduğu yerden çıktı. Bunu hikmeti şudur ki: böyle basit bir berber sizin gibi şahın saltanatınıza aldırış etmeden, gazabınızdan korkmadan ustura ile sizi boğazlayacak olmasının sebebi sadece onun korkusuz olması değil, ilk durduğu yerin altındaki hazinenin yani altının özelliğidir. Cenaplarının altın taç ve altın kemerlerini çıkardığı zaman, yerde gizlenmiş halde duran işte bu küpteki altın, toprağın üstünde duran berbere tesir etmiş. Berberin o anki tasavvurunda kendisinin önünde duran şah değil, basitçe bir keçiydi. Bu yüzden berberin küpten biraz öteye gidince, kendisinin padişah ile oynaştığını bilmemesi şaşırtıcı değil. Bu hikmetin sebebine bakınca berberin cezasını bağışlayarak, kişileri edep, ahlak ve insaftan çıkaran işte şu altını devlet hazinesine alarak fukaralar için kullanmak lazım. Hâkime verilen bir saat müddet geçip gitmiş, o da ölümle cezalandırılmıştı. Fakat padişah ise bir sürü altına sahip olmuştu.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 187. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 187. Sayı