Âşık


 01 Ekim 2025

“Şakacı ol ama fazla kibar olma, maço takıl. Kızlar böyle erkeklerden hoşlanıyor.”

Sigarasını ağzına sokup çıkartarak anlatıyordu Tayyar. Tabii o anlattıkça ben içimden, “Allah Allah, yok canım.” diyordum. Sanki yeryüzünde hiç beyefendi erkeklerden hoşlanan kızlar yokmuş gibi bir filozof gibi durmadan anlatıyordu.

Sonra sırıtarak, “Şu senin görüştüğün kız… Neydi adı?  Hah Ezgi, onunla hâlâ görüşüyor musun?”

Cevâbımı vermeden önce düşündüm. Acaba Ezgi ile ilgili olumlu mu yoksa olumsuz  şeyler mi söyleyecek, diye tereddüt ettim. Zira o, Tayyar’ın hiç bahsettiği kızlara benzemiyordu. Tam tersi benim ona karşı olan davranışımı hep takdir ettiğini söylerdi. Ya da belki beni kırmamak için böyle davranıyordu. 

Bu düşünceler birden kafamda yer edip huzursuzlansam da, yine de cevap verdim.

“Görüşüyorum n’olacak?”

Sert bakışla cevap verdiğim için Tayyar bir an şaşırdı. Cana yakın bir şekilde bakarak,

“Bir şey demedim kardeşim, sâdece onunla görüşüyor musun, diye sordum?”

Tayyar konuşmasına devam edip kızların maço erkeklerden hoşlandığını tekrar edince ben kahkaha attım. 

Komik bulduğum için mi güldüğümü sordu Tayyar. Onun biraz da alındığını anlayınca gönlünü almak için elimi omzuna koyup, Kusura bakmamasını aksine haklı olabileceğini, ayrıca bu zamanda âşık olmanın kıymeti kaldığına dahi kafamdan soru işâreti olduğunu söyledim. 

“Haklı mıyım, haksız mıyım bilmiyorum. Hem âşık olmanın kıymetiyle ilgi süphe etmek ne oluyor? Eğer kafanda böyle bir sey varsa, tereddüt ediyorsan bence kıza hiç kâlbini açma! Sevgi de tereddüt olmaz, zira aşkta temel ilke dürüstlüktür. Üstelik az önce söylediğim sözleri geri alıyorum. Sen istesen bile maço olamazsın, tabiâtına aykırı birâder.” 

Tayyar’ın birden aşk ile ilgili bilgece konuşması beni şaşırtmıştı doğrusu. Zira herkesle, kızlar da dahil çabuk samimi olmayan onun gibi birinin içinde barındırdığı bu ulvi duygusuna ilk defa şahit oluyordum.

“Şimdi bana müsaade, Ezgi’yle buluşacağım.” dedim. “Hem şu sigarayı bırak bence, bana aşkla ilgili nasihatlar veriyorsun ama, kendi sağlığını hiç düşünmüyorsun. Neyse, eyvallah.”

Ezgi kafenin terasında beni bekliyordu. Geç kaldığım için bana kızdığını bakışından anlıyordum, zira bir şeye kızdı mı hep böyle bakardı. Kendisini beklettiğim için özür dileyince, ağzını büzüp, “Sorun değil.” mânâsında kafasını salladı. 

Dakikalardır konuşmadık, o sustukça ben de susuyordum. Öyle bir durum oluyordu ki, “Hadi Ezgi geç kaldığım için susuyor, ben niye susuyorum yahu!” diyerek kendime kızdım.

“Hayırdır, niye suskunsun?”

O cevap vermeyince ben konuşmaya devam ettim:

“İlk defa geç kaldım diye böyleysen seninle işim var.. Ne olacak şimdi, bütün gün susacak mıyız?” 

Ezgi gülümseyince rahatladım. Her ne kadar sinirli hâli yakışsada, yine de onun her zaman gülümsemesini istiyordum. Açık mâvi renkli bluzünün siyah saçlarına çok yakıştığını söyleyince, teşekkür edip neden geç kaldığımı sordu. 

“Tayyar’ın yanından geliyorum, sağ olsun onun sohbetine doyum olmuyor o yüzden geç geldim.”

“Öyle mi, ne konuştunuz?”

“Kızların maço erkeklerden hoşlandığını söylüyor.”

Ezgi’nin bu sefer sinsi gülümsemesi ben hayrete düşürdü. Acaba Tayyar’ın söylediklerini onaylıyor muydu?

“Gülümsediğine göre ona hak veriyorsun gâliba?”

“Eh yâni, bir erkeğin maço olmasında bence mahzur yok!”

Hayretim daha da katlandı. Ezgi nasıl bu sözleri edebilirdi. Kendisi demiyor muydu, “Erkeğin iyisi nezâketli olanıdır.” diye Akıl alacak gibi değildi.

“Anlamıyorum. Sen bu zamâna kadar benimle dalga mı geçtin yoksa, hani maçolardan hoşlanmazdın?”

“Yâni evet ama… Bâzen maço olmakta fayda var. Meselâ sen de olsan ne güzel olur, beni koruyabilirsin. 

Seni koruyabilmem için illâ maço mu olmam lâzım. Ya bir gün ayrılırsak? Hayat bu, belki gelecekte görüşemeyebiliriz. Seni o zaman nasıl koruyacağım? Arkadaş olarak...” diye sözlerime devam edecektim ama o an sustum.

Belli ki benim ona böyle cevap verecegimi hiç beklemiyordu. Konuşmamı bitirmeden öyle bir suratını azdı ki, çantasını kapıp kafenin terasından çıktı, ben de ardından çıktım. Garson nereye gittiğimi sorunca, burdayız diye elimle işâret yaptım. 

“Nereye gidiyorsun Ezgi.” diye sordum omzundan tutarak. “N’oluyor sana?”   

“Arkadaşız öyle mi?” 

O dakika da bana birden bir şeyler oldu!

Soruma karşılık soruyla verdiği cevâbın karşısında sanki elim ayağım, hattâ dilim tutulmuştu. Fakat üzüntüden, kızgınlıktan değil mutluluktandı. Mutluluk her yanımı öyle sarmıştı ki, sevincim gözlerime vurmuş, kâlbimde çiçekler açıyordu. Ben uzun zmandır nasıl âşık olduğumu söyleyeceğim diye kafamın içini düşüncelerle doldururken, sevdiğim kız kızgın gözlerindeki ışıltısını bana âşkını ilân edercesine gösteriyordu. Fakat sonra bakışını öyle bir değistirdi ki yanıldığımı düşünmeye başladım. 

“Bakıyorum hemen gözlerinin içi gülmeye başladı beyefendi… Sana âşık olduğumu zannediyorsan aldanıyorsun. İster maço, ister zarâfet timsâli bir erkek ol, benim için hiç farketmez! Hadi yolun açık olsun!”  

Ezgi’nin gidişine şaşkın bakarken, Tayyar tam sırasıymış gibi telefondan beni arıyordu, açıp niye aradığını sorduğumda görüşmemizi merak ettiğini söyledi. Olanı biteni anlattım, önce kahkaha attı sonra cevap verdi: 

“Kız çok kızdığına göre sana âşık... Ayrıca ben haklıymışım, sen maço olamazsın!” 

Arkadaşım yine nasihat etmeye başlamadan, görüşürüz diye telefonu kapattım. Ezgi’nin otobüse binmesine mâni olmak ve ondan özür dilemek için peşinden koştum.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 226. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 226. Sayı