HaftanınÇok Okunanları
Gülzura Cumakunova 1
HİDAYET ORUÇOV 2
Osman Çeviksoy 3
UFUK TUZMAN 4
HUDAYBERDİ HALLI 5
Emrah Yılmaz 6
KEMAL BOZOK 7
Epey serin sonbahar günlerinden biriydi. Serinden de beter, ayaz adamın içine işliyordu. Annesi Azalya’yı bu soğukta dışarıya çıkarıp anaokuluna götürmek istemedi. Kendisi de mutlaka işe gitmeliydi. Azalya çok küçük olduğu için evde tek kalamazdı. Annesiyle babası konuştular ve bir karar verdiler. Bugün Fariz amcası gelip onlar işten dönene kadar Azalya’ya masal okuyacaktı.
Fariz amca bu haberi duyunca çok sevindi. Oğulları Yavuz ile Oğuz’u da yanına aldı. Yolunun üstündeki kitapçıdan “Masallar”, “Bilmeceler”, “Tekerlemeler” kitaplarını alıp Azalya’nın yanına gitti. Annesiyle babası kapıdan çıkınca Fariz amca çocuklara “Sihirli Kurabiyenin Masalı” nı okumaya başladı:
- Bir varmış bir yokmuş, bir sihirli kurabiye varmış. Bu kurabiyeyi çocuklar ısırıyorlarmış ama o tekrar eski haline geliyormuş. Bir gün şehrin en becerikli tatlıcısı kurabiyeye mesaj yazmış. Ona sormuş “Ey sihirli kurabiye sen nasıl oluyor da hiç azalmıyor, hiç bitmiyorsun? Kurabiye onun mesajını okumuş ve gülmüş. Sonra sırrını açıklama vaktinin geldiğini düşünmüş. Kurabiye, tatlıcının mesajına hususi cevap vermemiş. Herkese açık bir şekilde haber paylaşmış: “Benim sihrim şundadır ki: beni küçük bir kız pişirdi. Pişirirken de bütün çocuklar benden tadabilsin diye hiçbir zaman bitmeyeceğimi hayal etti. Çocukların hayalleri sihirli olur, diye bende sihirli olmuşum.”
Masal sona erdiğinde Yavuz’un yüzü düştü ve gözlerinden yaş aktı. Oğuz da ağlamaya başladı. Azalya amcasının çocuklarına şaşkınlıkla baktı. Onların neden ağladıklarını anlamaya çalışıyordu. Sanki birbirleriyle yarışıyormuş gibi durmadan ağlıyorlardı. Gitgide sesleri daha da yükseliyordu. Fariz amca şaşkınlıkla önce oğullarına, sonra da Azalya’ya baktı. Fısıldayarak:
- Azalya, bu oğlanlar neden ağlıyor sence?
Azalya omuzlarını kaldırıp çocukça ellerini yana açtı. Yani “Ben nereden bileyim amca? Ben oğlan değilim!” Fariz amca başını salladı sonra yüksek sesle:
- Susun ikinizde! Çabuk!
- Oğlanlar sustular. Fariz amca onların ikisinin de gözyaşıyla ıslanmış yanaklarından öptü, başlarını okşadı ve sordu:
- Ey çocuklar insan hiç durduk yere ağlar mı? Niye ağlıyorsunuz? Ne oldu? Halbuki masal çok güzeldi.
İlk olarak Yavuz konuştu:
- Baba biz ona ağlamıyoruz ki! Biz de her gün hayal kuruyoruz ama hiç bitmeyen kurabiyenin hayalini kurmak aklımızın ucundan bile geçmedi. Ona ağlıyoruz.
Oğuz öfkeyle gözlerini süzdü:
- Yok ağabey ben ona ağlamıyorum! Ben hayal kurmaya eriniyorum. Neyime lazım bana sihirli hayal kurmak filan? Ben de hiç bitmeyen pasta istiyorum. Ama biliyorum ki o masaldaki kız kitabın içinden çıkıp gelmeyecek. Bize bitmeyen pasta pişirmeyecek. Ağlamayayım da ne yapayım?
Yavuz’un şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı. Kardeşinin hayal kurmaya erindiğini hiç düşünmemişti. Ama o küçüklüğünde her gördüğü şeyi hayal eder, sonra bu hayallerle uyurdu. Büyüdüğü evi, yürüdüğü sokakları hatta gökyüzünü bile hayalleri ile renklendirmişti. Mesela nerde “K” harfi görse Kamran amcasının hemen onlara geleceğini hayal etmişti. Ya hemen o gün ya da ertesi gün hayali gerçekleşmiş, Kamran amcası onlara gelmişti. Peki kardeşi hayal kurmadan nasıl olacaktı bu? Kardeşi neden böyle eringendi? Erine erine gezseydi eğer ne böyle güzellikler görürdü ne de kendi başına yeni oyunlar icat ederdi.
Fariz amca Yavuz’la aynı fikirdeydi. Kafasında Oğuz'a söyleyecek sözler arıyordu. Acaba bu küçük çocuğa ne söylersem üşengeçliği bırakıp hayal kurmaya başlar, diye düşündü. En doğrusu ise çocukların hayallerinin gerçek olacağına inanmasıydı. Oğuz'da bu inanç nasıl meydana getirecekti?
O sırada Azalya’nın şirin tatlı sesi duyuldu:
- Ben bir şey düşündüm! Gelin birlikte hayal kuralım.
Fariz amca Azalya’nın teklifine çok sevindi, onlara:
- Hepimiz el ele tutuşalım ve sonra hayal kuralım.
Yavuz sol eliyle Oğuz’un sağ eline yapıştı. Oğuz sol eliyle Azalya’nın sağ elinden tuttu. Azalya sol elini Fariz amcasına uzattı. Fariz amca sağ eliyle Azalya’nın sol elinden, sol eliyle Yavuz’un elinden tuttu. Yavuz:
- Neyle alakalı hayal kuralım Azalya?
- Bitmeyen pastayla alakalı.
Fariz amca biraz düşündü
- O pastayı kim yapacak?
Oğuz sevinçle ayaklarını yere vurdu:
- Bildim! Bildim! O pastayı bize Azalya yapacak! Sonuçta bizim ailemizde hem en küçük hem de herkesten çok hayal kuran kız odur.
Hepsi birden gülümsediler. Azalya:
- Elbette ben yapacağım. Ama onun gerçekten de bitmeyen bir pasta olması için hepimiz burada hayal kuracağız. Şimdi amcam üçe kadar sayacak, sonra hepimiz bitmeyen pastayı hayal edeceğiz.
Fariz amca saymaya başladı:
- 1…2…3…
Hepsi gözlerini kapattı.
Hepsi gözlerini kapattı. Herkesin ayrı bir pasta hayali vardı. Yavuz çikolatalı pasta, Oğuz ise içinden karamel akan bir pasta hayal etti. Fariz amca katları arasına muz dilimleri dizilmiş pastanın hiç bitmemesini istedi. Azalya da halası gibi ballı pastanın tutkunuydu. Hepsi de sevimli pastaların hep olmasını diliyordu. Hayaller rengarenk kanatlar takıyor, başlarının üzerinde uçuyor, hayal kalesinin duvarlarına tutunuyorlardı. O kalenin en yüksek kulesinde dünyayı güzelleştiren bütün insanlara sevginin en doğal halini hatırlatan bir çocuk gülüşü vardı. Büyükler çocukları güldürür ve o kahkahalar kuleden taşarak tüm dünyaya yayılırdı. O anda her şey güzelleşirdi... Her şey!
- Gözlerimizi açabiliriz! Azalya’nın sesi duyuldu.
Hepsi gözlerini açtılar. Oğuz aceleyle konuştu:
- Evet Azalya, pasta yapmaya başlıyor musun?
- Şimdi başlıyoruz.
Azalya bunu söyledi ve annesinin masasına gitti. Annesinin sonbaharda en çok okuduğu "Ev Yapımı" kitabı da oradaydı.
- Başlıyoruz?
Oğuz ters ters amcasının kızına baktı.
- Biz niye? Onu sen tek başına yapmalısın! Masaldaki kız tek yapmıştı.
Azalya kitabın ayraçlı yerini açtı, ballı kekin resmine dikkatle baktı, sonra kitabı kapatıp yerine koydu. Oğuz'un yanından geçip mutfağa doğru giderken şöyle dedi:
- Masaldaki kızın Fariz amcası, Yavuz ve Oğuz gibi kardeşleri yoktu! Benim var! Biz beraber hayal kurduk, pastayı da beraber yapmalıyız ki pasta hepimizin istediği gibi bitmeyen pasta olsun.
Fariz amca gülümsedi.
- Çocuklar Azalyacık doğru söylüyor. Haydi hepimiz mutfağa!
…Akşamüstü annesiyle babası işten eve geldiklerinde Fariz Amca'yı mutfak masasında oturmuş Kamran Dadashov'un "Bir Çocuğun Gözünden Dünyamız" kitabını okurken gördüler. Masanın arkasında duvarın dibindeki büyük kanepedeyse yan yana üç çocuk yatıyordu. Yavuz, Oğuz ve Azalya… Üstlerine un sürülmüştü. Yanakları pasta kreması rengiyle boyanmış bir sanatçının paletine benziyordu. Her birinin küçük ellerinde bal ve karamelden birbirine yapışmış en az iki parmak vardı. Mikserler, kâseler, içi yağlı, şekerli, kremalı fincanlar, yağlı pişirme kâğıdı, fırının farklı büyüklükteki tepsileri mutfağın her yerindeydi: masanın üzerinde, sandalyelerin üzerinde, kanepenin başucunda, yerde, buz dolabının önünde, her yerde…
Belki de başka çocukların anneleri ve babaları bu manzarayı görüp sinirlenirdiler. Ama Azalya’nın annesi ve babası sinirlenmediler hatta sevindiler. Demek çocuklar yeni mutfak gereçleriyle tanışmış, adını bilmedikleri şeylerle arkadaşlık kurmuşlar. Fariz amca onları görünce kitabının arasına bir ayraç koydu, ayağa kalktı ve fısıldadı:
- Evet, şimdi siz onlara bakadurun ben en yakın pastaneye koşup çikolatalı, karamelli ve ballı pasta alıp geleceğim. Uyandıklarında yesinler!