Bağımsızlık Dönemi Özbek Edebiyatı


 01 Ekim 2020


Özbekistan 31 Ağustos 1991’de Sovyetler Birliğinden ayrılarak kendi bağımsızlığını ilan etmiştir. Aynı tarih itibariyle Özbekistan’ın sosyal, siyasî, iktisadî ve manevî hayatında yeni bir dönem başlamıştır. 

Bağımsızlık sonrasında demokratik siyasi anlayış ve dünya görüşüne dayalı yeni bir devlet düzeni kurmak gündeme gelir. Çünkü devlet düzeni kökten değişmek zorundadır. Sosyal hayattaki bu değişimin edebiyata da yansıması gereklidir. Sovyet ideolojisinin propaganda aracı olarak kullanılan edebiyat artık özgürlüğe kavuşmuştur ama henüz yeni düzene uygun hareket planı ortada yoktur. Sosyal hayatta olduğu gibi edebiyat hayatında da demokrasi, açıklık ve eleştirel bakış açısı kendini gösterir. Yazarlar tarihi, içinde bulundukları zamanı, halkın yaşam tarzını, gelenek-göreneklerini, din ile münasebetini ve en eski zamanlardan beri varlığını koruyan edebî mirası tekrar gözden geçirmeye başlarlar. Bunların tamamı hümanizm ve millî değerler açısından tekrar ele alınmalıdır. 

Bunu gerçekleştirmek için yazarlar ilk etapta Sovyet dönemi ile ilgili hayatı gerçekçi bir üslupla kaleme almaya başlarlar. Sovyet döneminde yasaklanan yazarların eserlerini yeniden tetkik etmeye ve yayımlama işlerini yola koymaya odaklanırlar. Ceditçi yazarların eserleri ve hayat hikâyeleri arşivlerden gün ışığına çıkartılır. Bunun sonucu olarak Mahmudhoca Behbudi, Abdülhamid Çolpan, Abdurauf Fıtrat, Abdullah Kadiri ve diğer Ceditçi yazarların kitapları yayımlanır ve onların eserleriyle ilgili bilimsel çalışmalar yapılır. Böylece tarihî hakikate, millî değerlere ve edebî mirasa bakış açısı değişir. Dünya görüşü değişirken, tabii ki, sanatsal tefekkürün yenilenmesi, bunun sonucunda ise edebiyatın değişmesi kaçınılmaz bir durumdur. Sanatsal-estetik tefekkürdeki ciddi kalite değişimlerini ve manevî-entelektüel yenilenme işaretlerini tüm edebî türlerde yaratılmış eserlerde görebilmek mümkündür.

İstiklal dönemi edebiyatını değerlendirirken ilk önce onun kendine özgü temayüllerinden bahsetmek gerekir. Bunun için aşağıdaki birkaç soruyu yanıtlamak önemlidir: Bağımsızlık dönemi edebiyatının bir önceki devir edebiyatından farkı nedir? Sadece tarih farkı ve farklı devlet yapılanmasıyla ilgili değişiklik dışında karakteristik bir özelliğinden bahsetmek mümkün müdür? Bu soruları edebiyat bilimcisi Prof. Hekimcan Kerimov “eserin mahiyeti, maksadı, geliştirmek istediği fikirleri açıkça değil gizlice yaratması ile ayrılır” diye yanıtlar. Sovyet dönemi yazarları açık propaganda usulünü benimserler. Her türlü sorunun çözümü Sovyet ahlâkıyla kendini geliştiren kişiye ve topluma bağlıdır. (Karimov, 2010: 14) Yeni dönem edebiyatının karakteristik özelliğini ise millî bilinçlenmeye ve sanatsal tefekkürün değişmesine bağlamadan açıklamak mümkün değildir. Yani yenilenen edebiyat, halkın millet olarak kendini tanımasında, bilinçlenmesinde, tarihine önem vermesinde ve edebî tefekkürdeki niteliksel değişimlerinde kendini gösterir. 

Başka bir soru ise yenilenen edebiyatın insana bakışı ile ilgilidir. Bu dönemde insanı betimlemede değişen nedir? Bu soruyu edebiyatşınas Noman Rahimjanov şu şekilde yanıtlar: “İnsan ruhunu felsefî-psikolojik açıdan tahlil etme eğiliminde göze çarpar. İnsandaki manevî cevheri keşfetme – önemli temayüle dönüşmüş ve bu konu üzerinde yoğunlaşmıştır. Daha önce hazırcevaplık, sadelik, açık sözlülük, siyasî güdümlülük sanatsallığın önemli yönleri olarak öne çıkmışsa, yeni edebiyatta milliyetçilik, tarihsellik, güzellik, yardımseverlik, adalet, insan hakları gibi beşerî değerler estetik ölçüt olarak sanatın temelini oluşturmaya başlar.” (Rahimjonov, 2012: 2-son) 

Bağımsızlıkla birlikte edebî hayatın da gittikçe renklendiğini, hayatın bütün gerçekleri ve karmaşıklığının eserlere yansıdığını görmek mümkündür. Mezkûr dönemin başlarında eskiden mevcut tecrübelerden yararlanarak yeni konuların işlendiği eserler ortaya çıkmıştır. Çok geçmeden onları yeni anlatım tarzıyla kaleme alınan eserlerin takip ettiğini görmek mümkündür. 

Bu dönemde, özellikle şiirin sosyo-politik gelişmelere anında tepki vermek ve hakikati savunmak amaçlı kullanımı güçlü bir eğilim hâlini alır. Sovyet döneminde insan hayatı sosyalist ideolojinin amacına uygun tarzda verilirdi. Eserlerde devrimci kahramanların, halka örnek olacak kişilerin, Rus kişisinin diğer halkları nasıl aydınlattığının konu edinilmesi hedeflenirdi. Sosyalist ideoloji edebiyatının ana konuları arasında esas olarak devrim, devrimin getirdiği toplumsal refah, sınıfsızlık, toplumsal sorumluluk, işçi sınıfının fedakârlığı, kollektif çiftçiliğin önemi, eğitim ve sanayi bulunmaktadır. Bağımsızlık devrinde ise hayatın hakikatleri bütün varlığı ile tasvir edilmeye başlanır. Eser kahramanı ideolojik yönlendirmelerden kurtulmuş olur. Artık sıradan vatandaşın, özgür insanın hayatı ve hayalleri yazarların odak merkezine dönüşmüştür. Bununla birlikte vatanperverlik, yurt sevgisi, tarihi yeniden değerlendirme, dinî münasebet ve tasavvuf konuları ön plana çıkar. Bu konular Abdulla Aripov, Erkin Vahidov, Halime Hudayberdiyeva, Rauf Parfi, Şevket Rahman, Usman Azim, Muhammed Yusuf, Hurşid Devran, Cemal Kemal, Erkin Samandar, Barat Baykabilov, Aydın Haciyeva gibi şairlerin şiirlerinde; Said Ahmad, Adil Yakubov, Aman Muhtar, Ötkir Haşimov, Nazar Eşankul, Nurali Kabul, Ahmad Azam, Erkin Azam, Uluğbek Hamdam, İsajon Sulton, Salomat Vafo, Sadulla Siyayev gibi yazarların roman ve hikâyelerinde açıkça görülmektedir.

Mezkûr dönem edebiyatının en önemli başarısı, yaratıcılıkta her türlü politik sınırlamalardan ve resmi yönlendirmelerden özgür olmasıdır. Bundan dolayı millî edebiyat yeni konularla, yeni gayelerle, yeni yorum ve betimleme teknikleriyle zenginleşir. Fakat bu dönem edebiyatında henüz sanat bakımından tam bir oturmuşluk söz konusu değildir, ortalama eserlerin sayısı daha fazladır.

Şiir Türündeki Gelişmeler

Özbekistan bağımsızlığa kavuştuktan sonra hayatın her alanında farklı bir muhit ortaya çıkmıştır. Yeni devir diğer alanlar gibi çağdaş edebî cereyana da yeni estetik ölçülerle yaklaşmayı talep eder. Bu dönemi değerlendiren edebiyat bilimcileri bağımsızlıkla birlikte vuku bulan edebî-estetik zevki vurgularlar. Yazarlar ve şairlerin edebî biyografisinde yeni sayfalar açılır. Bugün yazılan edebî eserlerin mahiyet itibarı ile Sovyetler devrindeki sanat eserlerinden farklı olması tabiidir. Yani bağımsızlık döneminde yazılan edebî eserlerde kendine özgü bir bediî-estetik zevk ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan çağdaş Özbek şiiri farklı bir yere sahiptir. “Bu süreçte bağımsızlığına kavuşan kişilerin kalbinden geçen his ve duygular aksettirilmekle beraber, şiirlerin her bir kısmında bağımsızlığa duyulan şükran, parlak geleceğe olan inanç pekiştirilmiştir. Günümüzde yazılan şiirlerin mazmun mahiyetindeki felsefî gayenin açıklanması, onun ideolojik-bediî temayüllerinin çözümlenmesi, Özbek şiirlerinin gelecekteki gelişim çizgisi ile ilgili ipuçları vermektedir.” (Karimov, 2010:5) 

Bağımsızlık dönemi şiirinde gözlemlenen yenilikleri başka bir araştırmacı şu şekilde sıralamıştır: 

  1. Fikir ve manadaki yenilikler; 
  2. Konu seçimindeki çeşitlilikler; 
  3. Şekil ve üsluptaki yenilikler. 

Bu yenilikler içtimaî-iktisadî alanlarda ve bütün devirleri kapsayan geleneklerde (şekil, mana, ahenk ve fikir) de mevcuttur Bu döneme has en önemli özellik şiirin içtimaileşmesidir. (Mullaxujayeva: gglit.uz) 

Yeni dönem şiirinde öne çıkan temayüller konusunda farklı görüşler vardır. Bu konuda Nurbay Abdulhakim’in değerlendirmesi dikkat çekicidir: 

  1. Güncel konuların eski aruz kuralları çerçevesinde ifade edilmesi. 
  2. Şiiri halk türkülerinin ahenginde ifade etme eğilimi. 
  3. Poetik şekildeki yenilikler. 
  4. Poetik timsaldeki yenilenmeler.

Güncel konuların eski aruz kuralları çerçevesinde ifade edilmesi.

Özbek şiirinde XX. yüzyılın 20’lı yıllarında aruzdan hece sistemine geçiş gözlemlenir. Sonradan tamamen hece sistemine geçilmiştir. Günümüzde aruzda yazma eğilimi artmıştır. Bununla birlikte mezkûr eski şiir şekline yeni ruh vermeye çalışan şairler içinde en başarılısı Abdulla Aripov’dur. Şairin “Renkler ve Ahenkler” adlı kitabındaki gazelleri mümtaz türün güzel örnekleridir.

Saçlarıng yaymay turib tuşgen karanğu tün emes,

Tişleringni körmeyin tang hem akargen kün emes.

Saçlarını yaymadan inen karanlık gece değildir,

Dişlerinin beyazını görmeyen sabah gün değildir.

Bu gazel klasik şiire özgü hüsnü matlanın güzel örneğidir. Bunda teşbih de tezat da fikrin sanatsal biçimde ifade edilmesine hizmet etmiştir. 

Şiiri halk türkülerinin ahenginde ifade etme eğilimi. 

Klasik şiirimizde “sehli mumteni” denilen ifade sanatı mevcuttur. Bu tarz şiirler okunurken çok kolay görünür, ancak benzerini söylemeye kalkınca zor olduğu anlaşılır. Özlü sözü etkili biçimde söylemek her şairin yapabildiği bir iş değildir. Mahmud Tahir şiirleri bunun en güzel örnekleridir:

 

Köklem kabağı 

Bunça uyuldi. 

Asman köziden 

Yaşı kuyuldi. 

Cismu canımda 

Galati titraklar.

Şebnemden şarab 

İçer yapraklar. 

Baharın suratı

Neden bu kadar asık.

Göğün gözünden

Gözyaşı döküldü.

Cismim ve canımda

Garip telaşlar.

Çiy tanelerinden şarap

İçer yapraklar.

  1. Poetik şekildeki yenilikler. Günümüz şiirindeki bu tür yenilikler dikkate değerdir. Şair Abdulla Aripov’un şekille ilgili yaptığı çabalar sonucu güzel şiirler ortaya çıkmıştır. Abdulla Aripov mütefekkir bir şairdir. Bu yüzden orijinal bedii tasvirler yaratabilmiştir:

Körgenin yetkezgey Kalb degen jayga,

Tefekkürge aytgey eşitgenlerin,

Bunday izdihamda uhlab bolurmi?

Gördüklerin iletir Kalb denen yere, 

Tefekküre söyler duyduklarının. 

Böyle kalabalıkta uyumak mümkün müdür?) 

Genel olarak poetik şeklin yenilenmesinin ve arayışların millî şiirimizde, manzum tefekkürde, bediî estetik yaklaşımda, belli bir gelişim gösterdiğini önemle vurgulamak gerekir. 

  1. Poetik timsaldeki yenilenmeler. Timsalde yenilik yapma, şekilde yenilik yapmaktan zordur. Ancak şiirin gerçek anlamdaki gelişmesi aynı poetik olayla ilgilidir. Abdulla Aripov’un bir şiirinden örnek: 

Bir merte körgenmen,

Fakat bir merte,

Aynıng orağıga yulduz konganın.

Bir defa görmüştüm, 

Sadece bir defa, 

Ayın orağına yıldızın konduğunu

 

Ayın orağına yıldızın konması – doğada ender gözlemlenen olaydır. Okuyucunun gözü önünden gitmeyecek bu tür timsalleri bulmak şairin ince estetik zevki ve yüksek bediî maharetine bağlıdır. (Абдулҳаким: e-adabiyot.uz) 

Bağımsızlık döneminde öne çıkan başka bir eğilim ise din ve tasavvufla ilgili eğilimdir. Bu konuda estetik açıdan yüksek şiirler yazan şairlerden biri Azam Öktem’dir. Azam Öktem (d. 1960 - ö. 2002) “Ziyaret” (1992), “Tereddüt” (1993), “İki Dünya Saadeti” (1998), “Kırkıncı Bahar” (2000) gibi şiir kitaplarıyla bu konudaki boşluğu doldurmuştur.

KANAAT

Asl aybim –

Tekis yolda kakınmakdır.

Asl bahtım –

Özing körmey sağınmakdır.

Yerü kökden mudam izleb

Hata kıldım.

Seni tapmak yolı

Daim tapınmakdır.

KANAAT: 

Suçum o ki 

düz yolda da takılmaktır. 

Bahtım o ki 

görmeden de özlemektir. 

Yer ve gökten aramak da 

yanılmaktır. 

Onu bulmanın çaresi:  

Her zaman tapınmaktır

  1. Özbek şiirinde modernist eğilimler. 

Özbek şiir geleneğinde yeni nazım biçimleri ilk kez XX. yüzyılın 80’li yıllarında kullanılmaya başlanır. Bu nazım biçimleri Özbek edebiyatına Rus şairlerinin etkisiyle ve Batı edebiyatından çeviriler sayesinde girmiştir. En iyi örneklerini Bahram Rozimuhammed’in şiirlerinde görmek mümkündür. Şairin ilk şiir kitabı “Tavuşsız Kadam” (Sessiz Adım) adıyla 1987 yılında yayımlanır. Ardından “Terekke Yakın Yulduz” (Kavak Ağacına Yakın Yıldız, 1989), “İkki Nur” (İki Nur, 1994), “Devsemen” (1995), “Tinç Gülleydigen Daraht” (Sakin Çiçek Açan Ağaç, 1997), “Kündüz Serhedleri” (Gündüz Sınırları, 1999), “Sayalar Suhbeti” (Gölgelerin Sohbeti, 2006) gibi şiir kitapları yayımlanmıştır. Şiirlerinde ölçü, kafiye, yapısal uyum gibi unsurlar önemsenmez, serbest ölçü kullanılır; fakat kafiye ve ahenk bütünlüğü tümden de şiirden dışlanmış değildir. Şiirlerinde sözcük seçimi ve iç ahenk ön plandadır. Yeni imgeler Bahram Rozimuhammed şiirlerinde nerdeyse olmazsa olmaz bir koşuldur. Hayatın içerisinde varolan herşey onun şiirine konu olabilir.

Insannıng sergüzeştleri

men ğarayib mevemen

yalğızlik darahtıdan üzilgen meve

yok men yerge tüşmedim

yer köterilib keldi men taman

ve bendimden üzildim koydim

bir sap-sarık maymun

ak ferişte bilen suhbetleşeyatgan edi

ferişte körsetkiç barmağı ile

işare kılardı asmanga

kıkırlab külerdi maymun

ferişte tekrar ve tekrar

asmanga çözerdi körsetkiç barmağını

karnını uşlab hahalardı maymun

ferişte üçinçi marataba ciddiy

söz katdi maymunga

maymun serasimede

menge karadı

ve öşe lahzada

yalğızlık darahtıdan üzildim birden

suhbet şebedesi çırt üzdi meni

ğarayib mevemen

yalğızlık darahınıng mevesi

İnsan Macerası

Ben garip bir meyveyim 

yalnızlık ağacından kopmuş meyveyim

hayır, ben yere düşmedim 

yer yükseldi bana doğru 

ve dalımdan koptum da kaldım 

sapsarı bir maymun 

ak melekle konuşuyordu 

melek işaret parmağıyla 

gökyüzünü gösteriyordu 

katıla katıla gülerdi maymun 

melekse tekrar ve tekrar 

gökleri gösteriyor parmaklarıyla 

karnını tutarak gülerdi maymun 

melek üçüncü defa ciddi şekilde 

söz attı maymuna 

maymun sersemleşti 

bana baktı 

ve o lahzada 

yalnızlık ağacından koptum ansızın 

sohbet esintisi çıt diye kopardı beni 

bir garip meyveyim 

yalnızlık ağacının meyvesi

Özbek modernist şiirinin usta kalemlerinden biri de Fahriyar’dır. Şairin Ayalgu (2000), Geometrik Bahar (2004) adlı kitapları bu tür şiirin en güzel örneklerini bulundurmaktadır.

Yürek uzlatnişin Yesseviy kebi

Yalğançı dunyanı keçirib yeşer.

                        Yürek

Usman Nasırga

             Hayatligide

Berilgen yekke-yü yalğız mukafat.

Yürek kuşdır.

Kafes bilen birge tuğılgan kuş.

Patlarini kanga batirib

Şerler yazar AZADLIK hakıda

Yürek inzivada, Yesevî gibi 

Yalancı dünyayı affedip yaşar. 

                           Yürek, 

Osman Nasır’a 

                           Hayatteyken 

Verilen bir tek mükâfat. 

Yürek kuştur. 

Kafesiyle birlikte doğmuş kuş. 

Tüylerini kana batırarak 

ÖZGÜRLÜK hakkında şiirler yazar.

 

Fahriyar şiirlerinde ölçü, kafiye, hece birimleri gibi unsurlar pek önemsemez, serbest ölçü kullanır. Bununla birlikte kafiye ve iç ahenk düzeni de belli bir biçimde kendini hissettirir. Şiirlerinde sözcük seçimine fevkalede önem verir. Daha önce Özbek şiir geleneğinde görülmemiş yeni imgeler kullanır. Şiirlerinde konu ve şekil açısından postmodern unsurlar da gözlemlenir.

Bağımsızlık dönemi şiiri, konu ve yaklaşım çeşitliliği yönünden de oldukça zengindir. Daha önce yaygın olan mahallicilik, kavimcilik ve benzeri milleti parçalayıcı davranışlar şairlerin de dikkatinden kaçmamıştır. Şairler marifetçilik edebiyatının temsilcileri gibi milleti eğitmek, birlik ve beraberliğe davet etmek gerektiğini düşünmüşlerdir. Ünlü şair Muhammed Yusuf bir şiirinde mahalliciliğin zararından söz eder:

Koygıl Kokanıngnı, koygıl Surhanıng,

Bir tuprak-ku ahır, ata mekanıng…

Aziz vatandaşlar, menge işanıng,

Özbekni kurıtar mahalliyçilik.

Deme Hokandlıyım, deme Surhanlıyım. 

Toprağı aynıdır ata mekânın. 

Aziz yurttaşlarım, bana inanın 

Özbek’i bitirir mahallîcilik

Şair Gulçehra Corayeva ise bağımsız devletin filizlenmesi ve güçlenmesi için birleşmek gerektiğini “Birleşgen Ozar” adlı şiirinde vurgulmıştır:

Ilham birleş, imkan birleş,

İnsan birleş,

Maksad birleş, metleb birleş,

Vijdan birleş.

Büyük devlet yolı birdir,

İyman birleş,

Kuvvat birleş, kudret birlei,

Turan birleş!

İlham bir olsun, imkânlar bir olsun,

İnsanlar bir olsun, 

Amaçlar bir olsun, istekler bir olsun, 

Vicdan bir olsun. 

Büyük devletin yolu birdir 

İmanlar bir olsun. 

Kuvvetler bir olsun, kudret bir olsun, 

Turan bir olsun!

Türkistan bilinci, Bağımsızlık dönemi Özbek şiirinin en belirgin konularındandır. Bu temanın en güzel örneklerini Rauf Parfi, Erkin Vahidov, Halime Hudayberdiyeve gibi şairlerin şiirlerinde görülebilir. Halime Hudayberdiyeva’nın 1997 yılında yazdığı Türkistan konulu bir şiiri şu şekildedir:

TURKISTAN KELDI 

Yüz-yüz yıllar öteverdi, basaverdi kar, 

Erk degeni şunday uzak, benişan keldi.

Sirtmağıda tillabaşlar, selengledi dar,

Ajdadlarnıng kökregiden lahta kan keldi.

 

Erkke közini tike-tike közi yer oydı,

Kanı bilen yazdı, darığ, sözi yer oydı,

Geda boldı, ada boldı, özi yer oydı,

Ah, ne canlar erk yolıda kurban can keldi.

 

Ular henüz görleride turar eken tik,

Bu kan bizge ötgen ahır, şundan biz kasdlık,

Bu karz bilen, bu kan bilen ölaalmasdık,

Şükür, kördik, biz ketmesden Turkistan keldi!

                                               1997 yil 19 mart

TÜRKİSTAN GELDİ

Nice yüz yıllar geçti, nice karlar yağdı, 

Erk dediğin öyle uzak, ıssız, nişansız mıdır?

Urganında altın başlar, darağacı sallandı, 

Ataların göğsünden gürül gürül kan aktı. 

 

Dört gözle bekleyenlerin gözü toprakla doldu,

Kanlarıyla yazdığı sözlerini toprak örttü. 

Geda oldu, heba oldu, kendileri toprak oldu, 

Ah, nice canlar erk yolunda kurban oldu. 

 

Onlar mezarında hâlâ dik duruyordur, 

Kanı bizim damarımızda akmaktadır, 

Bu borçla, bu kanla ölemezdik zaten 

Şükür, gördük, biz gitmeden Türkistan geldi!

19 Mart 1997

Bağımsızlık devri şiirlerinde halkın millî özgürlük bilinci, geleceğe yönelik düşünceleri, uzak ve yakın geçmişten çıkarılması gereken sonuçlar samimiyetle yansıtılmıştır. Bu hususta Abdulla Aripov, Erkin Vahidov, Azim Suyun, Usman Azim, Aydın Haciyeva, Muhammed Yusuf, Şevket Rahman, Hurşid Devran ve diğer şairlerin 90’lı yıllardaki eserleri gösterilebilir. Bu şairlerin eserlerinde halkın mutlulukları da kaygıları da açıkça görülebilmektedir. Aşağıda Usman Azim’in bir şiirinden alınan parça buna bir örnektir:

Oynak-oynak, ağır-ağır akmakda umrım,

Gah köz yumib, gah ufkka batmakda umrim.

Bar canini sadka eyleb şerge, koşıkka,

Siz yokatgan sururlarnı tapmakda umrim.

Oynak oynak, ağır ağır akıp gidiyor ömrüm, 

Bazen gözü kapalı, bazen ufka batıyor ömrüm 

Bir tek canını şiire, türküye sadaka ederek, 

Sizin kaybettiğiniz sevinçleri buluyor ömrüm.

Bağımsızlık devri şiirlerinde Halima Hudayberdiyeva, Aydın Haciyeva, Tursunay Sadikova, Gulçehra Corayeva, Hosiyat Babamuradova, Feride Afröz, Zülfiye Mominova, Zeba Mirzayeva gibi kadın şairler de faal olarak yer almaktadırlar. Onlar insan ve insanîlik, vicdan ve sadakat, vatanperverlik ve dostluk, ahlâk-edep, sevgi-muhabbet gibi konular hakkında bir dizi güzel eser yaratmışlardır. Hasiyet Babamuradova “Vatan Yegânedir” adlı şiirinde, vatanın kutsallığını etkili bir dille şöyle ifade eder:

Derler şirin sözning gedaları köp,

Yanib turgen közning adaları köp.

Yurtlar bar, hattaki hudaları köp,

Vatan yegânadır, Vatan bittedir.

Derler tatlı sözün köleleri çok, 

Yanıp duran gözün edaları çok, 

Yurtlar var hatta Tanrıları çok, 

Vatan yegânedir, Vatan bir tanedir

Mezkûr dönem Özbek şiirinde destan, manzum hikâye ve manzum roman gibi yeni zamanın ruhunu yansıtan liro-epik eserler de yazılmıştır. Örneğin, Azim Suyun’un “Özbekistan”, Hurşid Devran’ın “Vatan hakıda yetti rivayet”, Aman Metcan’ın “Neden men”, Hebib Sadulla’nın “Cerahat”, İkram Atamurod’ın “Uzaklaşgen ağrık”, Canibek Subhan’ın “Rahatsız ruh”, Abdumacid Azim’in “Serban” destanlarında yakın geçmiş olayları, Sovyet devri faciaları, aydınlara yapılan işkenceler anlatılmıştır. Abdulla Aripov’un “Sahibkıran”, Töre Mirza ve Asrar Samad’ın “Sahibkıran Timur” manzum dramları, Maruf Celil’in “Sahibkıran” manzum hikâyeleri, Barat Baykabilov’un “Hayret ül-Ahrar”, Duşen Feyzî’nin “İmam al-Buharî” manzum romanları önemli örnekler olup, bu eserlerde geçmişe ait tarihî hakikatlerin birçok yönden ele alınıp işlendiğini görebilmek mümkündür. Sultan Akbarî’nin “Katağan” destanından bir parça şu şekildedir:

Yetti keçe tergav, sıkuv surunka,

Narkomnıng egnide kanlı trinke.

Ki ğarov yürgizib tırnak şilerler

Ölikni turğızıb kıstak kılarlar,

Şu kadar farang bob ketgenmi ceza!

Şu kadar kıyınmı şorada kaza!

Çelecan çözılsa, suvga pişerler,

Koy yutgan ejdaha yanglığ şişerler.

Yedi gece sorgu, sürekli baskı, 

Komiserin üzerinde kanlı uniforma, 

İşkence ederek tırnak çekerler, 

Ölüyü diriltip sorguya çekerler, 

O kadar usta olmuş mudur, ceza! 

O kadar zor mudur Sovyet’te ölmek! 

Halsızlıktan yığılsa suya basarlar, 

Koyunu yutan ejder gibi şişerler

Sultan Akbarî, bu destanında hayatın gerçeklerini, özellikle 1938 yılında aydınları sürgüne gönderme vakalarını, halk ağzıyla ve halk dilinin zenginliklerinden faydalanarak anlatır.

Bağımsızlık döneminde Özbek şiirinin öncelikli konuları millî hususiyetler çerçevesinde genişleyerek şiirlerin içeriği zenginleşir ve yeni yeni tasvir vasıtaları ile gelişim gösterir. Özbekistan’ın bağımsızlığını konu edinen şiirler, kasideler ortaya çıkmaya başlar. Bu dönem şiirlerinde dil ve üslup yönünden bir dizi yenilikler ortaya çıkmıştır. Şiir dili, halkın diline daha çok yaklaşır. Bu özellik çoğunlukla genç şairlere has bir durumdur. Bu dönem şiirlerinde geçmiş yıllara ait olaylar da ele alınır. Şairler halkın uzak ve yakın geçmişini derinlemesine tasvir etmeye çalışırlar. Geçmişte yaşanmış olayları tasvir etmede en büyük yenilik, geçmişi anlatırken birtakım mecburiyetlerden kurtulmuş olmaktır. Konu bakımından çeşitlilik artar. Yeni Özbek şiirinin gelişmesinde tecrübeli, usta şairler ile birlikte edebiyata 80’li, 90’lı yıllarda atılan genç şairler de etkili olmuşlardır.

Hikâye türündeki gelişmeler

Belli bir döneme bağlı olarak edebiyatın gelişme süreci incelenirken etkin temayül ve eğilimlerle birlikte edebî türün tarihî yolculuğu da göz önünde bulundurulur. Bağımsızlık dönemindeki hikâyeciliği değerlendirmek için de hikâye türünün Özbek edebiyatında ortaya çıkışı ve günümüze kadar varlığını ne şekilde sürdürdüğüne bakmak gerekir. Edebiyat bilimcileri Özbek hikâyeciliğinin oluşmasının çok eski zamanlara kadar uzandığını vurgularlar. Bu türün rivayet, kıssa, masal, efsane ve halk anlatıları temelinde meydana geldiğini savunurlar. Örneğin, edebiyatşinas Ş. Turdiyev bu konuda; 

Hikâye; 13. yüzyıla kadar esasen halk kitapları, efsaneler ve latifeler şeklinde yaşamıştı. Daha sonradan, yeni materyallerle daha da zenginleşti. ...Özbek edebiyatında yeni nesir formlarının şekillenişi Rus, Tatar ve Azerbaycan gibi komşu halkların edebiyatı ve matbuatıyla yakından tanıştıktan sonra kendini göstermiştir. 

der. Ancak çağdaş edebiyat bilimindeki hikâyeler Özbek edebiyatında XX. yüzyılın başında ortaya çıkmıştır. Abdurauf Fıtrat (“Kıyamet”), Abdulla Kadiri (“Cuvanbaz”, “Ulakda”, “Cinler Bezmi”), Abdulhamid Çolpan (“Doktor Muhammediyar”, “Kar koynıda lale”, “Navvay kız”), Gafur Gulam (“Çarbazarçı”, “Hilei şa’ri”, “Hacı kabul boldı”) ve benzeri yazarların hikâye türündeki eserleri Çağdaş Özbek nesrinin temelini oluşturur niteliktedir. Sonraki dönemlerde Aybek (“Fanarçı ata”, “Tillatapar”, “Musiçe”), Abdulla Kahhar (“Oğrı”, “Dehşet”, “Edebiyat Öğretmeni”), Said Ahmed (“Turnalar”, “Haykırık”, “Örik damla”), Ötkir Haşimov (“Uruşnıng songgi kurbanı”, “Özbekler”, “Uç hil adam”) gibi usta yazarlar, hikâyeciliğin edebî-estetik açıdan gelişmesine büyük katkı sağlamışlardır.

İstiklal devri hikayeciliğnde Said Ahmed, Mirmuhsin, Askad Muhtar, Ölmes Ümerbekov, Şükür Halmirzayev, Erkin Azam, Ahmed Azam, Hayrıddın Sultan, Nazar Eşankul, Gaffar Hatamov, Sadulla Siyayev gibi yazarların eserleri dikkate değerdir. Said Ahmed “Azrail ötgen yollarda”, “Kara köz Mecnun” adlı hikâyelerinde Sovyet döneminde yaşanmış feci olayları etkili bir dille tasvir eder. Yazarın “Sarap” adlı hikâyesinde Sovyet devrindeki içtimai adaletsizlikler, yolsuzluklar, komünistlerin uyguladığı çağdışı işkenceler gerçekçi bir üslupla anlatılır. Hikâyeciliğin gelişmesinde Şükür Halmirzayev’in hizmeti büyük olmuştur. Yazarın “Heykel”, “Hükümet”, “Yığı”, “Özbek harakteri” ve diğer hikâyeleri bu türün en güzel örnekleri olarak kabul edilir. Bu dönem öykülerinde belli bir olay anlatımından ziyade karakterin iç dünyasına yönelme belirgin durumdadır. Yazarlar Özbek kişisinin iç dünyasını, hayallerini, yaşam tarzını eserlerinde yansıtmaya önem verirler. 

Yeni dönem edebiyatında modern ruhtaki öyküler de ortaya çıkmıştır. Ancak öyküler tam anlamıyla modern akımın mahsülü değildir, sadece modern anlatıdan izler taşımaktadır. Çünkü modern öykülerde, realist öykülerde olduğu gibi zaman, mekân ve karakterler belirgin değildir. Bu taleplere uygun öyküler Özbek edebiyatında fazla değildir. Okuyucu da bu tür hikâyeleri kabul etmeye hazır değildir. Buna rağmen Özbek hikâyeciliğinde Nazar Eşankul, Salomat Vafo ve benzeri yazarlar, modern ruhteki eserleriyle Özbek edebiyatını zenginleştirirler. Modern hikâye olarak ele alındığında Nazar Eşankul’un hikâyelerinde kişiler, mekânlar ya da zaman belli değildir. Öyküyü okumaya başladığınız anda, olayı kavramak zorlaşır. Geleneksel hikâyelerde olması gereken unsurlar Nazar Eşankul’un modern hikâyelerinde bulunmaz. Zaten yazar da bunu pek önemsemez. O, daha çok anlatı biçiminin kendi içindeki tutarlılığı ile ilgilenir.

Roman Türündeki Gelişmeler

Bağımsızlık dönemi Özbek edebiyatının, 80’li yıllar romancılığının devamı, daha geniş bakıldığında ise XX. yüzyıl romancılığının varisi olduğu şüphesizdir. Buna göre geçtiğimiz çeyrek asrın devamında millî Özbek romancılığında nicelik bakımından da nitelik bakımından da ciddi bir emek harcandığını ve bu durumun romanın gelişme zemininde bir gelenek yarattığını itiraf etmek gerekir. (Kuronov, 2013) 

Aslında bağımsızlık dönemindeki roman türü önceki dönemler tecrübesinden yararlanarak olgunlaşmıştır. Teknik açıdan pek fazla farklılık söz konusu değildir. Ancak yeni dönem yazarlarının kendi iç dünyalarını incelemeye başladığı gözlemlenir. 

Çağdaş Özbek romancılığı günümüzde kendi gelişiminin polifonik evresine ulaşmıştır. Artık sadece konunun güncelliğinin, tasvir tarzının ilginç oluşunun ve dilinin sade olmasının romanın istikbalini garanti edecek bir etken olmadığı anlaşıldı. Her bir roman yazarının başkalarına benzemeyen tarzının, bakış açısının ve ifade biçiminin olması talep edilmektedir. İnsanı sadece kendine özgü bakışıyla kavrayamayan insan, roman yazamayacaktır. Çünkü roman sadece olay, gaye ya da mefkûre değildir. Her şeyden önce yaşayan insan ruhunun eşsiz cilvelerini betimlemektir. (K. Yoldash. “Bağımsızlık Dönemi Özbek Romanının Bedii-Estetik Özellikleri”) 

Bununla birlikte millî romanın ifade tarzında da çeşitli deneyimlerin yapıldığını söylemek mümkündür. Örneğin, Tagay Murad romanda baştan sona şive sözleriyle serbest şiire benzer bir biçimde yazmayı dener. Atamdan kalgan deleler romanı bu bakımdan başarılı bir eserdir. Uluğbek Hemdem ise hacim yönünden altı sayfalık Nemetek adlı eserini mini-roman diye nitelendirir. İsajon Sultan ise pozitif duygu ve gözleme dayalı ifade tekniğini geliştirerek fevkalade başarılı eserlerı ortaya çıkartır. Onun Baki derbeder, Azad romanları sadece bağımsızlık döneminin değil genel olarak Özbek edebiyatının en iyi örneklerindendir. 

Bağımsızlık yıllarında Adil Yakubov, Pirimkul Kadirov, Şükür Holmirzayev, Aman Muhtar, Tahir Malik, Tağay Murad, Nurali Kabul, Ahmed Azam, Erkin Azam, Nazar Eşankul, Uluğbek Hamdam, İsacan Sultan, Salomat Vafo ve benzeri yazarlar millî Özbek romancılığının gelişmesine önemli katkıda bulunmuşlardır.

Sovyet döneminde geçmişe nefretle bakmak ve bu duyguyu eserlere yansıtmak yaygın bir anlayış ise, bağımsızlığın ilk yıllarında da yazılan eserlerde tarihe hayranlıkla bakmak yaygın bir anlayıştır. (K. Yoldash. “Bağımsızlık Dönemi Özbek Romanının Bedii-Estetik Özellikleri”) 

Mezkûr dönemde halkın şanlı geçmişiyle ilgili Maveraünnehir, Turan melikesi (Mirmuhsin), Ana laçin vidasi (Pirimkul Kadirov), İbn Sina, Berunî (Maksud Kariyev), Emir Timur (Böribay Ahmedov) gibi romanlar yayımlanmıştır. Bu eserler tarihî-biyografik tür özelliklerini taşımaktadır. Bazılarında ise tarihî şahsiyetler değil, genel olarak halk tarihi işlenmiştir. Bu durum Tağay Murad’ın Babamden kalgen deleler (Babamdan Kalan Tarlalar, 1993) romanında özellikle öne çıkar. Romanda Özbek halkının son 130 yıllık tarihi ve Sovyet sömürgecilik siyaseti kaleme alınır. Bu sosyal-siyasî romanda hayatın hakikatleri gerçekçi ve etkili bir şekilde gösterilir. Romanda halkın bağımsızlığa erişinceye kadar geçirdiği zor hayat şartları başarıyla tasvir edilir.

Bu devir Özbek romancılığında Sovyet dönemini konu edinen eserler de çoktur. Şükrüllah’ın Kefensiz Gömülenler, Adil Yakubov’un Adalet Menzili, Ölmes Ümerbekov’un Fatima ve Zuhra, Şükür Halmirzayev’in Alaböci, Ötkir Haşimov’un Tüşte keçken ümrler (Rüyada Geçen Ömürler), Mirmusinin İlan öçi (Yılanın öcü), Aman Muhtar’ın Tepelikdegi heraba, Uçkun Nazarov’un Akrep yılı, Murad Mansur’un Ayrılık diyarı, Tağay Murad’ın Bu dünyade ölib bolmeydi gibi romanları buna örnek olarak gösterilebilir. 

Şükür Halmirzayev’in Alaböci (1995) romanında sosyal hayatta hızla yayılan adaletsizlik, manevî bozukluk ustaca tasvir edilmiştir. Eserdeki vakalar Surhanderya vilayetinin Alatağ ilçesinde geçer. Roman halkın son bir asırlık tarihine dair karakteristik olaylar hakkındadır. Romanda yazar Surhan ülkesinin tabiatını mahirane bir şekilde tasvir etmiştir. Uçkun Nazarov’un Akrep yılı (1991) romanını de 90’lı yıllar Özbek romancılığının başarılı eserleri arasında saymak mümkündür. Romanda halkın Rus işgali devrindeki hayatı ele alınmıştır.

Bağımsızlık yılları Özbek romancılığındaki önemli gelişmelerden birisi de ilk defa Özbek fantastik trilojisinin yazılmasıdır. Haciakber Şeyhov Tutaş âlemler (Paralel Dünyalar), İkki cahan avaresi (İki Dünya Avaresi) adlı eserlerinin devamı niteliğindeki Semavi Muhabbet (Göksel Sevgi) adlı romanını yayımlar. Böylece Tutaş âlemler adlı ilmî-fantastik triloji oluşur. Bu eser Özbek edebiyatındaki büyük bir boşluğu kapatmış olur.” (K. Yoldash. a.g.m.) 

Bu dönemde yüzden fazla romanın yayımlanması bu türe rağbetin derecesini gösterir. Bu yüzden mezkûr türün son çeyrek asırdaki gelişmesiyle ilgili genelleme yapmak hayli zordur. Çünkü eserler sayıca fazla olmakla birlikte üslup ve konu bakımından da çetrefillidir. 

Tiyatro Türündeki Gelişmeler

Bağımsızlık dönemi edebiyatında tiyatro da önemli bir yer tutar. Bu devirde yazılan sahne eserlerinin çoğunluğu toplum hayatını yeniden düzenlemeye ve bağımsızlık ile ilgili çeşitli olayları anlatmaya yönelmiştir. Halkın geçmişini istiklal fikri etrafında anlatan bir hayli eser yazılır. Tarihî şahsiyetlerlerin hayatı ve faaliyeti ile ilgili eserlere ilgi artar.

Bağımsızlık tarihî dramayı tam manasıyla canlandırdı. Tarihî drama, dramaturgi ve tiyatroda lider vasfını ele geçirdi. Bu devir eski düzen tarafından takip edilen şahıslar ve mevzular, soruşturmaya uğrayan edipler ve onların eserlerine olan ilgiden kaynaklanıyor. Büyük tarihî şahıslar, İslâm âleminin önder âlimleri, komutanlar sahne sanatında canlandırıldı. Sadece uzak tarih değil, 20. yüzyıl başlarına kadar Türkistan’daki içtimaî hayatla ilgili eserlere de ilgi arttı. Bu dönemde gerçekleşen tüm olaylar edebî açıdan değerlendirilerek sahnelerde boy gösterdi. Kısa süre sonra yüzden fazla tarihî drama yazıldı ve sahnelendi. Eserlerin manevî-maarifî yönüne büyük önem verildi. (Rizayev: ijod.uz) 

Bağımsızlık sebebiyle Emir Timur’a olan münasebet değişir. Onun tarihî hizmetleri ön plana çıkartılır. Abdulla Aripov’un “Sahibkıran”, Adil Yakubov’un “Fatihi muzeffer yahud bir periveş esiri”, Töre Mirza ve Esrar Semed’in “Sahibkıran Timur” gibi eserleri bu yeni dönemin yaklaşımını temsil eder. Töre Mirza ve Esrar Semed’in “Sahibkıran Timur” dramında Emir Timur’un büyüklüğü, bilgeliği ön plana çıkartılır. Emir Timur’un dilinden söylenen aşağıdaki sözler de hikâyenin önemini ortaya koyar:

Dünya tapdim, lekin dünya yığmadım. 

Men el üçün at üstide uhladım.

Dünyayı ele geçirdim, ama mal-mülk yığmadım. 

Ben ülkem için atın üstünde uyudum.

Bağımsızlık döneminde yazılan “Celaliddin Mengüberdi”, “Ecdadler kılıçı” (Erkin Semender) “Kara kemer” (Şükür Halmirzayev), “Akpeder” (Usman Azim), “Zehiriddin Muhammed Babür” (Z. Muhiddinov, M. Hamitov), “Beşer allamesi” (N. Abdulla), “Piri kâinat” (H. Rasul) gibi tiyatro eserlerinde geçmiş hayat ve ulu ecdatların hayatları yeni bir anlayış ve yaklaşımla işlenir.

Bağımsızlık dönemi Özbek millî tiyatrosunda tarihî mevzular özellikle de hem tarihî-kahramanlık, tarihîfelsefî, maarifî-tarihî konularında, hem de çağdaş mevzularda çoğunlukla millî eserler ortaya çıktı. Halkımızın geçmiş en parlak sayfalarını ön plana çıkaran büyük âlim ve düşünürler, yazar ve şair, komutan ve devlet erbapları hakkında onlarca tarihî piyesler yazıldı. (Rizayev, a.g.m.) 

Bununla birlikte bağımsız Özbek halkının yaşam tarzı, hayalleri, arzu ve istekleri ile ilgili eserler de sahne yüzünü gördü. 

Bağımsızlık döneminde Özbek edebiyatı, sosyalizm baskısından kurtulup hayatını yeniden, özgürce devam ettirme yoluna girmiş ve bu yolda başarılı eserler vermiştir. Çağdaş Özbek edebiyatında millî nazım ve nesir, yeni örnekler ve farklı ifade şekilleri ile zenginleşmiştir. Bu aşamada konu ve şekille ilgili yenilikler denenir. Daha önce hiç kullanılmamış ifade biçimlerine başvurulur. Böylece bedii ifadenin yeni temayülleri ortaya çıkar. Bağımsızlık dönemi eserleri arasında sıradan olayların yanında geçmişte yaşanmış tarihî olayların yeniden ele alındığı da görülmektedir. Bu dönemde Özbek edebiyatı, devletçilik şekliyle birlikte değişen millî bilincin ve estetik anlayışın ürünü olmayı belli bir ölçüde başarmıştır.

 

Kaynakça

Abdullayev V. (ve diğerleri). Özbek edebiyâti tarihi, Beş ciltlik, 5. cilt, Taşkent: Fen neşriyatı, 1980.

Açık, Fatma. Özbek edebiyatı, Ankara: Alp yayınevi, 2007.

Aliyev, Ahmad. Maneviyât, kâdriyât ve bediiyât, Taşkent: Akademiya naşriyatı, 2000.

Alpay, Gönül. XIX. Yüzyıl Özbek Edebiyatına Genel Bir Bakış, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 1974.

Aripov, Abdulla (ve diğerleri). XX asr Özbek hikâyeleri antologiyasi, Taşkent: Özbekiston millî ensiklopediyasi devlet ilmî neşriyatı, 2009.

Avcı, Yusuf. Fıtrat ve Eserleri, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1997. 

Aybek. Nevaî. Taşkent: Şark neşriyatı, 2004

Behbudi, Mahmudhoca. Тenlengen eserler, Hazırlayan Begali Kasimov, Тaşkent: Маneviyat, 2006.

Fıtrat, Abdurauf. Tenlengen eserler, Hazırlayan Hamidulla Baltabayev, Taşkent: Maneviyat, 2006.

İnan, Abdülkadir. “Çağatay Edebiyatı,” Türk Dünyası El Kitabı, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü yayınları, 3. Cilt, 1998.

Kahhar, Tahir. “Özbek Edebiyatı II”, Başlangıçtan Günümüze kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi (nesir-nazım), Cilt 15, II, Ankara: Kültür Bakanlığı yayınları, 2000.

Kahramanov Kurdaş. Adabî tankid: Yengileniş cerayânları. Taşkent: Alişer Nevâî nomidagi Özbekistân Millî Kutubhânasi, 2009.

Karakaş, Şuayip. “Türkistan’da ilk tiyatro faaliyetleri ve Pederküş piyesi,” Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 162-185. http://journals.manas.edu.kg/mjsr/oldarchives/Vol01_Issue02_2001/212.pdf (24.01.2020)

Karim, Bahodir. Abdulla Kâdirî, Taşkent: Fen neşriyatı, 2006.

Karimov, Hakimjon. İstiqlal davri adabiyoti. Toshkent: Yangi nashr, 2010. B.14.

Kasımov, Begali. Ceditçilik, aktaran V. Savaş Yelok. Gazi Üniversitesi Türkiyat Dergisi, Sayı: 6, Bahar, 2010.

Kasımov, Begali. Millî Uyanış, aktaran Fatma Açık. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi yayınları, 2009. 

Koşcanov, Metyâkub. Özbekning özligi, Taşkent: Abdulla Kâdiriy namidegi halk merâsı neşriyâti, 1994.

Kuranov, Dilmurod. Edebiyât nedir yâki Çolpanning mengü savâli, Тaşkent: Zerkalam, 2006. 

Kuranov, Dilmurod. Mutolaa va idrok mashqlari. Toshkent: Akademnashr, 2013. 

Merhan, Aziz. Abdulla Kadiriy ve Özbek Romanının Doğuşu, Ankara: Grafiker yayınları, 2008.

Mirvaliyev, Saydulla. Roman va zamân, Taşkent: Fen neşriyatı, 1983.

Mirzayev, Saydulla ve Doniyorov, H., Özbek sovyet edebiyâti tarihi, Taşkent: Okıtuvçı, 1978.

Mirzayev, Saydulla. XX asr Özbek Edebiyâtı, Taşkent: Yengi asr evlâdı, 2005.

Montgomery, David C. Rejim Doğrultusundaki Sovyet Özbek Edebiyatı Zincirinin Bir Halkası Olarak “Şahimerdan” Çeviren H. Canan Özkal, ODTÜ, 1985.

Mullaxujayeva, Ra’no. XX Asr O‘zbek she’riyatida vatan mavzusi. Manba: gglit.uz

Niyazi, Hamza Hakimzade. Тola eserler toplamı, Hazırlayan: Naim Kerimov 5 ciltlik, 2. cilt, Тaşkent: Fen neşriyatı, 1988.

Normatov, U. vd. Abdulla Kâdiriyning bediiy dünyâsi, Taşkent: Universitet neşriyatı, 1994.   

Ölmez, Zühal. “Çağatay Edebiyatı ve Çağatay Edebiyatı Üzerine Araştırmalar,” Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, cilt 5, Sayı 9, 2007, 173-219.

Özbay, Hüseyin. Çolpan’ın Şiirleri, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1994. 

Özbekistân Мilliy Ensiklopediyası, Taşkent: Özbekistan Millî Ensiklopediyasi devlet ilmî neşriyatı, 1992.

Rahimjanov, No’mon. “Estetik mezonlarning yangilanishi,” Sharq yulduzi. 2012. 2-son.

Rizayev, Shuhrat. Istiqlol davri o‘zbek tarixiy dramaturgiyasi. Manba: ijod.uz

Togan, Zeki Velidi, Bugünkü Türkili (Türkistan) ve yakın tarihi, cilt I, Batı ve Kuzey Türkistan, İstanbul: Arkadaş, İbrahim Horoz ve Güven Basımevleri, 1942-1947.

Üşenmez, Emek, Modern Özbek Türkçesi, İstanbul: Akademik Kitaplar, 2012.

Yarkın, İbrahim. “Türkistan’ın Millîyetçi Şairi Çolpan’ın Vatanî Şiirleri,” Türk Kültürü, Eylül 1970, Sayı:95. 

Yoldash, Kazakbay. Bağımsızlık Dönemi Özbek Romanının Bedii-Estetik Özellikleri. Manba: e-adabiyot.uz

Yusufoğlu, Şükrullah Kefensiz Gömülenler, İnceleme-Aktarma: Şuayip Karakaş, Ankara, 2009.

Abdulhakim, Nurboy. Yangi zamon she’riyati: tendensiyalar, izlanishlar. Manba: e-adabiyot.uz

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 166. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 166. Sayı