Bahar


 01 Mayıs 2024

Kanadının birini göğe,

Diğerini salarak yere,

Köklere dek iner esen yel bile.

Herşey girer gücüne,

Hapsolma sen evine,

Bak hele şu ilkbahar, 

Trilyon, milyon ve milyar

Ömür çıkmak ister işbu yer yüzüne 

Aşkla, şevkle, büzüle

Yaz kokar, toprak ve hava,

Yerdeki yaz belirir ta gökte ama

Şimşek çaksa. 

Kıştan kalan hayatlar

Otursa, güne çıksa

Koştururlar 

Dışarıya balalar. 

Gözlerinin içinde

Coşturuyor şu bahar.

Koştursalar ne denli

O denli ten rahatlar. 

Oynarlar akşama dek 

Zamanı unutarak.

Bahar diye yazar şimşek,

                                   yazar tek tek bulutlara.

Yer altından atar nabzı baharın,

Gürül, gürül, 

Sesi kaplar şu teni,

Kaybettiğim insanların bedeni

Gül olarak, 

Ot olarak döner mi?

Hafifçe de sinemi

                        Okşar ılık nefesi. 

Beklentimin nedir böyle nedeni?

Bilir, işte,

                        Bilir işte, 

eminim.

Yumuşacık 

narin ota 

gücü yetmez taşlı toprak zeminin!

Otlar işte vefat eden

babam, anam,

abla, bacım 

gibi beni karşılar. 

Öyle ince, 

öyle yufka arası, 

görüşmeye

oldu bize aracı. 

Kıl kadar ot, 

koca göğü ağlatır, 

Yağmur yağar

bak bu toprak kıvancı.

 

Ki bu, bahar. 

 

İSYAN RUHUN GÜCÜDÜR

Ey, geceye uzanan, sen, sükünet,

Kuş uçmaz, itler ürmez... rehavet.

Belirsizlik, savaşırım seninle,

Yağdırasım gelip sana hep afet. 

 

Uyanınız gözünüzü ovarak,

Pinekleyip yatmayın ya, solarak.

Issızlıklar, somurtmayın, eğlenin

Neşe saçın, çakın şimşek olarak.

 

Devirlerden eser yok ne yapayım,

Bulamazsam bile bir iz arayım.

Kurumunu koyup tekrar bir kaba,

Yukarıya aşağıdan akayım.

 

Buzul ve Taş Çağ’ı gelir kazasım

Bulsam derim Firavun’un ustasın.

Ey Gök senin, yüksekliğin nicedir

Belki benim kirpiğimce kısasın.

 

Dünyaları gelir alt üst edesim,

Kaç yeni zat vardır gelir bilesim.

Denizlere belirsizlik adını

Savurarak gelir benim çizesim.

 

Dirilin ey canlı giden şehitler,

Gel benimle gaip âlem ne ister.

Kıpırdayın yer altında ey kökler,

Nefes alın mezardaki nefisler.

 

Bilemem ki bu emelim ne denli 

diriltmeli şu toprağı özenli. 

gelmeyen şu devre tozlar savurup 

giresim var at koşturup düzenli.

 

ATAYURT

Zamanın 

değişerek yıl hesabı,

Gün dahi 

bakıp durmaz

her gün seni.

Atayurt, 

köy, ağılım,

        gerek bana

mal, can, 

oğlak, 

kuzuların esenliği.

 

Değişir 

tün sırası, 

gün sırası,

Ay dahi 

bakıp durmaz

her tün seni.

Atayurt, 

tek bir taşın 

                        gedilmesin

gerek dağ gerek düzün esenliği.

 

TÜM VARLIĞIM SANA GİTMİŞ

Tüm varlığım sana gider,

Düşüncem ve hayalim, 

Seninle bir olduğunu duyarım.

Yavruları uçup giden,

Boş kalan bir yuvayım.

 

Tüm varlığım sana gitmiş,

Özlemden yaş damladı,

Varım, yoğum taşlandı,

Durdu benim hayatım,

Senin ömrün bende başlandı. 

 

Tüm varlığım sana gider, 

Beraberce derse sabah erken,

Ordan tekrar evine,

Hem bulurum akla zarar bir emel,

Sevinerek göğüslerim ben yine,

Yel gelmesin sarsılmasın bu temel.

 

Tüm varlığım sana gitmiş,

Üzüntü var içimde! 

Ak yüzünden öperim de,

Saçlarına dokunmadan el sürerim 

                                   okşar geçer biçimde.

 

Tüm varlığım sana gitmiş,

Sanki mavi gök misali bulutuyla beraber,

Gece gündüz seninleyim her an ben.

Bende kalmamıştır hiçbir şey,

Belki kalmış,   olabilir

                        ümidim ve tek özlem...

 

BEN BÜSBÜTÜN ÂLEMİM  

Sen, hey eşim, hor tutma,

Evin ile korkutma.

Ben büsbütün âlemim,

Öte yanım Alyaska,

Bu yanımsa Vorkuta.

Ama senin

Bir yanın

            dam kaygısı,

Diğer yanın

            mal kaygısı.

Yeter bana üstümdeki giyimim,

Bu yalanın

            ben neyini alayım. 

Gözüm kırpsam

            masmavi gök görünür,

Gözüm kırpsam 

            Okyanuslar dökülür.

Bütün âlem

            Kirpiğimden dilenir,

Geçer dünya,

            Bin asırda bir gelir.

Belki, gelmez, ,

Kalburlanır, seçilir.

Üzerinde 

                        Göklerin 

Padişahı alt üst eder,

Altında Yer,

Cüce cüce ülkeler,

            Bukalemun siyasetçiler,

                        kukla kukla başkanlar,

                                   yarısı asker,

                                   yarısı polisler,

Kriminal otoriteler,

hükümlüler,

                        tüm bunları koruyup kollar,

                                   yükümlüler:

                                               Hakim, Beyler.

ADALETSE, yaban güfte.

                                   Ben; 

Musa Celil’im,

            Cezaevinde yazmışım 

                                   “Maobit” adlı defter...

                                   Ben; 

Kasım Tınıstanov’um,

            düşmanlarım kin besler,

                        Ölümümden sonra bile,

                                               talan eder,

Aşağılık çehreler.

ADALETSE yaban güfte.

            Atmak için herkes avare,

                        kapkaranlık şu hapse

                                    koymak için avare.

O, minare.

            Tepesinde masmavi gök, göl müdür?

İnsanlığı açlık değil,

                                   Açgözlülük öldürür.

 

Ben; köhne devir toprağının uşağıyım,

Ben; kadimî derviş ozanların kuşağıyım,

Ümitlerin hür tanıyım,

Susuz teşne devirlerin,

Bir yudum su damlasıyım,

Ucu gökte, yerde kökü

                                   köklü, soylu 

                                                           ulustanım.

 

ŞAİRE HİÇ GÜLMEYİN

Biraz farklı gördüğünüz kişilerden,

Biraz farklı bildiğiniz işinizden.

Çok titiz çok dikkatli,

Şaire hiç gülmeyin içinizden,

Zayıf ve sert mizaçlı,

            külahı da toz içinde

                        devrini önceleyen

                                               bu şaire

hiç gülmeyin!

Masanız cevizdendir

Piponuz bambu ağacı nefistendir…

Gözleriniz dünya dolu

bezleriniz evde dolu.

Akçenin altı türünü

Altı bankta doğurtanlar

            euroyu, dolara 

                        kovdurtanlar,

ta baştan haktan sapanlar,

Anasına bakmayanlar

Eşini de anasınca hak sayanlar.

Dubai’ye gide gele “hat yapanlar”,

Ama asla,

Hüdâ’ya tapmayanlar.

Allahsızlar…

Haç çıkartıp, sığınanlar

dere, tepe, düz, taşa içleri ısınanlar

Vatan için yıkılmayıp

Etek öpüp yıkılanlar.

 

/…/

/…/

değersizdir tek kuruşça

çok toplantı-çöp toplantı

seminerler, oturumlar, 

yürütmeler hem kurullar.

Sizlerin

            Dalaşınız

beylik, baylık ve iktidar.

Şairinse 

            Kendine özgü gökyüzü var,

                                               havası var

yüreğinde Manası var

Şairin kuş, melek ve balaca sıfatı var 

Şaire hiç gülmeyin,

            gülmek için ölmek mi kâr!.. 

Belki de bir manası var!

 

 

İKİ BAHT, BİR AŞK

Senin bahtın gözlerinde gülerdi,

Saçlarınla birlikte uçar gezerdi.

İkimizin yoktu hiçbir şeyimiz,

Dairemizin tek köşesi yeterdi.

 

Eski bir ev, köşktü sanki… öyleydi,

Eni, boyu iki üç metre bölmeydi,

Ayrılmazdık, bahtiyardık o zaman,

Mal ve mülkü gözlerimiz görmezdi.

 

Gömleğimiz şu çamaşır ipine,

Serilmişken can mı girmiş içine.

Son paraya alır yerdik dondurma

Yarınları düşünmezdik hiç bile.

 

Üzerine düşsem yüzüm döndürüp,

Nazlanırdın, daha beter sevdirip.

Ateşinle buharlansam, utanıp

Yakar idin buzlarına dondurup.

 

Ömrümüzün dört yanını direyen

Bahtımızdı aşkımızla bilenen.

Bize kova, testi bir de hayrandı

çaydanlık ve  yıkandığın şu leğen. 

 

...Şu an sözün farklı, ateşli, ağılı,

Gözlerinde yoktur eski parıltı.

İki katlı evimiz var, her şey var,

Ama ararız tek odalı o bahtı.

 

KİBİRLİNİN AŞKI

İstediğin her bir şeye ulaş sen,

Orda kapı git sen gitmek istersen.

Seni görüp geldi aklıma gençliğim,

Ben de sence havalıydım kibirden.

 

İlanıaşkta bulunarak sır ile,

Sevinç içre mektup yazan yır ile 

Kalakaldı beni seven nice kız,

Gözyaşıyla boğuştuğu hır ile.

 

Kader bugün isteğince kinlensin,

Kibre yenik düşen yiğit dinlensin.

Kimi kızlar etti aracı anamı: 

“Oğlunuza deyin benle evlensin.”

 

Kibirliydim, hiçbirini sevmedim…

Ömrün gayrı son faslıdır, geç eğrim.

Kibrederken kibirliye rastladım,

Geç de olsa bugün dese, dinlerdim.

 

Tekebbürün dengi olmaz, ömrünce,

Der: “Eşsiz bir yâr bulurum, gönlümce.”

Azrailce zehir saçıp gözüne,

Şeytan bir gün rastlar onun gönlünce.

 

Yaldız gömlek kalksa otursa hışırdar,

Yüzsüzlüğü bin bir renkle cıvıldar.

Tüm kimlikler Tanrı’ya dek ulaşır 

Gün yüzüne çıkar her şey ışıldar. 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 209. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 209. Sayı