Balkanlardan esen yeller-2 Gümülcine


 01 Temmuz 2021


Bazı kentler var ki bir (veya birkaç) insanla, bazı insanlar da var ki bir kentle hatırlanır, anılır. Yahya Kemal’in Üsküp’le, Üsküp’ün Yahya Kemal ile anılması gibi. Bana göre de Gümülcine denilince Dr. Sadık Ahmet akla gelir. Batı Trakya Türklerinin hakları için verdiği mücadele ile tanınmış bir tıp doktoru ve siyasetçi olan Sadık Ahmet’in 24 Temmuz 1995'te Lozan Antlaşması'nın 72. yıldönümünde, Gümülcine’ye bağlı Susurköy köyünün dışında şüpheli bir trafik kazası ile hayatını kaybetmesini unutmak mümkün değil. İşte Gümülcine bende böyle bir hüzne de sebep ve böyle hatırladığım bir kent. Şimdi bu kente uğrayacaktım.

Gezeceğim, göreceğim yerlerle ilgili önceden bilgiler edinmenin, bazı yazılı kaynaklara başvurmanın ilgili yerleri daha bilinçli olarak dolaşmamı sağlayacağını düşünürüm. Dolayısıyla Gümülcine’ye gelmeden önce de bazı kaynaklarda burasının kısa ömürlü bir Türk devletine başkentlik yapmış olduğunu okuduğumda doğrusu biraz hayret etmiştim. Gümülcine gezimden bahsetmeden önce bu kısa bilgiyi sizlerle paylaşmakta yarar gördüm.

Tarihî seyri içerisinde çok el değiştiren Gümülcine, I. Murat’ın Evrenos Bey komutasında gönderdiği akıncı birlikleri Rumeli’de önce Dimetoka’yı sonra Gümülcine’yi 1361 yılında Osmanlı topraklarına katmışlardır. Balkanlarda batıya yönelik akınlar Gümülcine’den yönetilmiştir. Yani burası daha sonra Osmanlı’nın Balkanlarda ilerlemesinde önemli bir tarihî noktayı teşkil eder. 

Bazı tarihseverlerin ve ilgililerin de hatırlayacağı gibi Gümülcine, 1913 yılında ilan edilen Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin kısa süreliğine başkentliğini de yapmış olan bir şehirdir. Bayrağı beyaz, yeşil ve siyah zemin üzerine ay-yıldız olan bu yönetimin ömrü ne yazık ki çok kısa sürmüş, şehir önce Bulgarların, daha sonra da Yunanistan’ın eline geçmiştir. 

 

 

Bu Türk Cumhuriyeti’nin millî marşı da şu sözlerle başlıyormuş:

“Ey Batı Trakyalı asil Türk çocuğu ne mutlu sana,

Sen hayat verdin kanınla milli kurtuluş savaşına.

Yüce kahramanlığın nakşedildi cihanın her yanına,

Selam duruyor milletler senin şu milli bayrağına.” 

İşte kısaca böyle çok dalgalı bir tarihi olan ve yaklaşık altı asır Türk yaşayan bu şehri çok merak etmiştim. Yine etrafı seyrederek yolumuza devam ederken şehrin tarihî yazgısının ne kadar da çok değişik olduğunu düşündüm hep. Hafızamda kalmış olan kısa tarihî bilgiler sanki çoğalarak, birikerek bir Gümülcine tarihi olup karşıma çıkmış gibiydi. Bu bilgileri düşündükçe, arabamız yolda ilerlerken bizi nelerin karşılayacağını bilmediğim bu şehri daha çok merak etmeye başladım.

Yollarında ne bir petrol istasyonu ne de dinlenme tesislerine hiç rastlanmayan Yunanistan topraklarında dümdüz bir ovada ilerlerken hemen sağımızdaki tabelada Komotini yazısını gördüm. Görünen o ki ana yolumuzun fazla uzağında olmayan, hatta yolumuz üzerinde sayılabilecek olan (Yunanca Komotini) Gümülcine’ye doğru arabamızı sürdük. Uzaktan minareleri fark edilen kente yabancı bir ülkenin toprağı olarak bakmak bana biraz tuhaf geldi. Birbiriyle içimde çarpışan ama durgunlaşmasını da bilen duyguları yaşadım. Girişi bile herhangi bir Anadolu şehri gibiydi. Yolun her iki tarafında seyrek ağaçlar, bir iki katlı tek tük evler, bazı küçük iş yerleri yol boyunca uzanıyordu. Hatta bu iş yerlerinin bazılarında Türkçe levhalar yazılı olması da dikkatimi çekti.

Havanın çok sıcak olmasına rağmen Gümülcine cadde ve sokaklarında rahat rahat dolaştık. Dükkânlarının, bürolarının önlerin oturmuş olan insanlar Türkçe sohbet ediyorlardı. Bu sokaklardaki bazı dükkânların levhaları da Türkçe yazılıydı. Böyle bir atmosfer içerisinde yabancı bir ülkenin yabancı bir kentinde olduğumu düşünmek bana biraz abes geldi.

 Önce Yeni Cami de denilen Ekmekçioğlu Ahmet Paşa Camisi’ni ve II. Abdülhamit zamanında Vali Abdülkadir Kemali Paşa tarafından yaptırılmış olan saat kulesini gezdik. Saat kulesinin görünümünden son yıllarda iyi bir bakım geçirdiği anlaşılıyordu. 

 

 

Dolaşırken bize hiç de yabancı gelmeyen eski evlere rastladık Gümülcine’nin sokaklarında. Konuştukları lisan kadar mahallelerdeki çoğu evlerin de biz de sanki daha önce görmüş gibi intibalar uyandırdığını rahatça söylemek mümkün. Henüz betonlaşmayan bizim oraların kasabalarından, kentlerinden alınarak buralara konmuş gibi olan konaklar.

   

 

Buradan sonra dolaştığımız yere yakın olan Eski Cami’yi ziyaret ettik. Caminin etrafını dolaştığımda dışarıdan iyi bir fotoğraf çekemeyeceğimi anladım. Çünkü caminin çevresinde, çoğu bitişik olarak küçük yapılar vardı. Ben de bunun üzerine caminin duvarındaki kitabeden başlayarak, caminin içerisinden birkaç fotoğraf çektim.

         

 Duvarına asılmış olan bilgiye göre bu cami Gazi Evrenos Bey tarafından yaptırılmış. Cami, çevresinde yer alan Cami Atik mahallesinden dolayı “eski” adıyla anılmaktaymış. Hatta Yeni Cami bile Eski Cami’den yirmi beş yıl kadar önce yapılmış. 

 

  

Bu toprakların sık el değiştirmesinden dolayı bu caminin depremden beter sarsıntılar ve saldırılar geçirdiği de biliniyor. Mesela; Caminin 1912 Balkan Savaşı’na kadar tek şerefeli orijinal minaresini Bulgarlar kaidesine kadar yıkmışlar ve çan kulesi hâline sokarak camiyi kiliseye çevirmişler. Sonra iç süslemeleri yıkılmış, yağmalanmış. Balkan Savaşı’nda Bulgarların yok ettiği iç süslemeler, 90 sene sonra 2002 yılında Batı Trakya Müslüman-Türk Azınlığı’nın katkılarıyla Kütahya çinileriyle tezyin edilmiş.

Gümülcine’de şahsen kendimi herhangi bir Türk şehrinde gezer gibi hissettiğimi söyleyebilirim. Nereye gitsek güzel dilimiz Türkçeyi duymak çok hoşuma gitti. Değişik bir şive ile de olsa Türkçemizin bayrağı hâlâ burada dalgalanıyor. Burada, yani Yunanistan’ın bu güzel şehrinde. Bakkalı, manavı, çaycısı, garsonu Türkçe konuşuyor. Hatta bu düşüncelerime burada yaşadığımız bir küçük anımı anlatarak bir tanıklık getirmek istiyorum.

İlk Defa Geldiğimiz Gümülcine’de Bir Tanıdık!

Midesine düşkün olanlara haber vereyim ki dürüm dönerin en alası burada Türkler tarafından yapılıyor. Siz hiç kıymalı pidenin içerisine döner konularak yapılan dürüm yediniz mi? Yemediyseniz Gümülcine’de bu mekâna uğramanız gerekecektir. Bir masaya oturduğumuzda galiba bizim bu kentten olmadığımızı anlayan garson yanımıza kadar gelip Türkçe ne yiyeceğimizi sorması da burada hoşuma giden bir anı olarak bende kalacaktır hep.

Biz; eşim ve oğlum nefis bir yemekten sonra Gümülcine’nin sokaklarında dolaşırken hiç de beklemediğimiz anda orta yaşlı bir bayan, eşime “napıysan, nasılsınız” diye seslendi. Eşim de ben de şaşırmıştım. İlk defa geldiğimiz bu şehirde Türkçemizin hoş bir şivesiyle hâl hatır soran bir tanıdığa rastlamak bizi şaşırtmıştı. Eşim de bu bayana “sizler nasılsınız” diye onun hatırını sordu. Bayan biraz dikkat ettikten sonra yoluna mahcup olmuş davranışıyla devam etti. Fakat daha sonra anlaşıldı ki galiba bayan eşimi bir tanıdığına benzetmişti. Olur ya insanoğlu çift yaratılmış da derler. Ancak buralar Anadolu’dan, Anadolu buralardan asırlar boyu beslenmedi mi? Bunları dikkate alırsak elbette birbirimize benzemeyecek de kimlere benzeyeceğiz diye düşünmekten de geri duramadım. Bu da bizde ayrı, hoş bir duygu bıraktı elbette.

Balkanlarda kaybedilen toprakların sızısını daha derinden, daha hazin olarak hissetmeme rağmen sokaklarında Türkçe konuşulan bu şehrin beni kucaklar gibi olduğunu rahatça söyleyebilirim. Gümülcine’de Türkçe sözlerle hizmet eden bir yerde gönül rahatlığı ve huzuru ile açlığımızı giderdik. Bu sıcak havada soğuk ayranlarımızı içtik. Önlerinde Türkçe konuşulan dükkânların bulunduğu sokaklarında dolaştık.

Gümülcine’ye uğrayıp da Gümülcine Türk Gençler Birliği’ne uğramamak hiç olur mu? Elbette bunu ihmal etmedik. Daha önce buraya gelmiş olan oğlumun rehberliğinde birliğin binasını kolayca bulduk.

 

 

Gümülcine Türk Gençler Birliği binası dışarıdan görünüşü

 

1928’lerde kurulmuş olan Gümülcine Türk Gençler Birliği’nin bahçesinde, gölgeler altında kahvemizi yudumlayarak biraz soluklandık. Yan masalardaki Türkçe yapılan sohbetlere kulak kabarttık.

 

 

Birliğin salonunda

Gümülcine Türk Gençler Birliği hakkındaki bilgiyi kendi sitelerinden de öğrenmek mümkündür. Verilen adresten Gümülcine Türk Gençler Birliği ile ilgili şu kısa bilgilerin yer aldığını görüyoruz: 

Gümülcine Türk Gençler Birliği 1928 yılında kurulmuştur. 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşmasıyla Yunanistan yönetimine azınlık olarak bırakılan Batı Trakya Türkleri ve özellikle Batı Trakya Türk Gençliği arasında Türk Kültürünün yaşatılıp gelişmesi ve Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde gerçekleştirilen Atatürk İlke ve İnkılaplarının ve ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bütün diğer değişim ve yenileşme hareketlerinin yayılıp benimsenmesine yardımcı olmak gayesiyle kurulmuştur.

 

Gümülcine Türk Gençler Birliği’nin bahçesinde yorgunluk kahvesi içerken…

 

1928 yılında Gümülcineli aydın gençler birleşerek Ümit Türk Gençler Kulübü’nü, 1932 yılında da başka bir grup aydın genç Yıldız Türk Gençler Kulübü’nü kurmuşlardır. İki dernekte ayrı ayrı spor, kültür, müzik, tiyatro, resim gibi dallarda çalışmalarını kararlılıkla sürdürerek büyük başarılar elde etmişlerdir. Ancak halkın yoğun birleşme isteği üzerine 1038 yılında, Ümit Türk Gençler Kulübü’nü temsilen rahmetli Nazmi Atalay’ın ve Yıldız Türk Gençler Kulübü’nü de temsilen rahmetli eski Rodop Milletvekili Osman Üstüner’in öncülüğünde toplanarak birleşme kararı almışlar ve adının da Gümülcine Türk Gençler Birliği olmasına karar vermişlerdir. 35 maddelik yeni bir tüzük hazırlayarak mahkemeye başvurmuşlar, mahkeme 16 Nisan 1938 tarihli ve 83 sayılı kararıyla başvuruyu kabul edip onaylamıştır.

 

Yıllara göre Gümülcine Türk Gençler Birliği başkanları

 

Kuruluş tüzüğünde de belirtildiği gibi kulübün gayesi insanlar ve toplumlar arasında sevgiye, barışa, hoşgörüye dayanan herkesin kabul edebileceği ve bütün insanlığın ortak hedefi olan üstün duygu ve düşüncelerdir.

Daha önceleri çeşitli binalarda faaliyetlerini sürdüren Gümülcine Türk Gençler Birliği 1955 yılında yeni bina yapma kararı almıştır. 31 Temmuz 1955 Pazar günü bugünkü binanın resmî temel atma töreni yapılmıştır. Törene bizlerden başka birçok Yunanlı resmî kişiler de katılmıştır. İnşaat hızla bitirilerek 1956 yılının Mart ayında Gümülcine Türk Gençler Birliği yeni binasına taşınmıştır.

 

 

 

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 175. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 175. Sayı