“Bekir Çobanzade’nin Faaliyeti Özbek Aydınları İçin Ayrı Bir Mektep Oldu”


 01 Mayıs 2023



Özbekistan Mırza Ulugbek Millî Üniversitesi profesörü, Özbek Edebiyatı Fakültesi Dekanı, filoloji doktoru 

Hamidulla Boltaboyev:

 

“Bekir Çobanzade’nin faaliyeti Özbek aydınları için ayrı bir mektep oldu”


Röportaj: Zera Bekirova

-Türk Dünyasının bütün aydınları 20’nci yüzyılın başlarında İstanbul’da toplanmaya başladılar. Bunun çeşitli sebepleri vardı. Türkçülüğün esasları İstanbul’da ortaya çıkmaya başladığında Orta Asya ve Rusya’dan İstanbul’a gelerek bu konuda çalışmaya başladılar. Tam o dönemde 25 yaşını yeni dolduran, Buhara’daki Mir Arab Medresesini bitiren, asıl adı Abdurauf Abdurahimoğlu olan Fitrat Buhara'daki okul ve medreselerde reform yapmaya ve gençlere modern eğitim vermeye çalışan gizli bir cemiyet olan “Tarbiya-i Atfol” ün yardımıyla Türkiye’ye okumaya gitti. Bazı kaynaklara göre Fitrat hem üniversitede okumuş hem de Voisin Medresesi’nde çalışmış. Medresenin asıl vazifesi Asya’nın merkezinden gelen gençlere Türk dilini öğretmek ve onların Türk üniversitelerine girmelerine yardımcı olmaktı. 

İstanbul’a okumak için gelen Bekir Çobanzade ile Fitrat’ı Galatasaray Lisesi birleştirdi. Bekir Çobanzade daha çok ilimle uğraşırken, Fitrat Hoca teşkilâtçılıkla alâkadar oldu ve Voisin Medresesi’ndeki işine devam etti. Orta asya’dan Türkiye’ye her yıl en az 30-40 talebe okumaya geliyordu. Fitrat ilk dönemlerde Sultantepe’deki Özbekler Tekkesi’nde yaşadı. Buhara Emiri Haydar’ın elçisi tarafından yaptırılan tekkede Hac vazifesi için yola çıkan Özbekler ile Orta Asya’dan gelenler 3 gün bedava kalabiliyordu. İşte bu tekkede Fitrat 3 ay kaldı.

İsmail Gaspıralı’nın her ikisinin de hocası olması Bekir Çobanzade ve Fitrat’ı birleştiren bir başka konudur. İsmail Bey’in 1909 ve 1912 yıllarında İstanbul’da bulunduğunu, oradaki eğitim merkezlerinde bildiriler sunduğunu biliyoruz. Benim elimde bulunan bazı belgelere göre böyle bildiri sunumlarına Türkiye Cumhuriyeti millî marşının şairi, “Sırat-al mustakîm” dergisinin yazarı Mehmet Akif Ersoy ile birlikte katılmışlar. Adı geçen dergide daha sonra hem Fitrat’ın hem de Çobanzade’nin makaleleri de yayınlandı. Sonradan, 1912’de derginin adı değişti.

Bekir Çobanzade ile Abdurauf Fitrat’ın sıkı işbirliği 1914-1915 yıllarına kadar devam etti. Onları birleştiren, ortak ilgilerinin kaynağı acaba neydi? Bir filolog olarak onları filolojik ilgilerinin bir araya getirdiğini düşünüyorum. Fitrat Hoca’nın İstanbul’a gitmeden önce Farsça eğitim aldığı aşikâr, ki kendisi Mir-Arab Medresesi’nde de Farsça öğrenmiş ve İstanbul’da bulunduğu dönemde dört kitabını Farsça olarak neşretmiştir. Türk dillerini mükemmel şekilde bilen, bu sahada ilmî araştırmalar yapan Bekir Çobanzade ise onu Türk Dünyasına soktu, Türkçülüğün esaslarını öğrenmesi hususunda öncü oldu, ona Türkçülük sevgisi aşıladı ve Türk halklarının ilerlemesine hizmet etmesi için yol gösterdi.

Bana göre Abdurauf Fitrat Taşkent’e döndükten sonra Bekir Çobanzade’nin tesiri altında faaliyetlerine başladı ve 1918 senesi Taşkent’te “Türkistan Halq Darulfununı” (bugünki Özbekistan Millî Üniversitesi)’ nın kuruluşu çalışmalarına katıldı. Aslında Üniversitenin kuruluşunu en faal ceditçilerden Münevver Kari (Munawwar Qari Abdurrashidkhan ogli) kurdu. Ama bu bilgi 1920 senesi Lenin’in onayıyla kuruldu diyerek değiştirildi. Halbuki bu üniversite 105 yıl önce kuruldu. Münevver Kari o devrin ceditçilerini başlangıçta 5 fakülteden ibaret olan üniversite bünyesinde topladı. Edebiyat ve Felsefe Fakültesi’nin başına Abdurauf Fitrat’ı davet etti. Pedagoji Fakültesi’ne Abdullah Avlani çağrıldı. Görüldüğü üzere o devrin en bilinen aydınları üniversite bünyesinde toplanmışlar. Fitrat çalışmaya başlar başlamaz öğrenciler için edebiyat ders kitabını yazdı. Özbekistan’ın başkenti Taşkent’ten Semerkand’a alındıktan sonra orada “Pedakademiya” adıyla ikinci bir üniversite açıldı ve Fitrat 1925’te bu üniversiteye davet edildi. Burada Fitrat’ın “Özbek tili qaidelerinden bir tecribe”, “Sarf”, “Birinci Özbek grammatikası” kitapları neşredildi. Bu kitapları gözden geçirdiğimizde onlarda Bekir Çobanzade’nin gayelerinin tesirini görüyoruz. Yani kitapların içeriğinde Türk Dillerinin birliği için çalışmak ve her bir dilin özelliklerini belirleyerek kendi gramerini yazma çabası yer almakta. Başlangıçta Fitrat’ın Türk Dilinin gramerini Arap Dili grameri esaslarıyla birleştirme çabasını görüyoruz. Birinci Türkoloji Kurultayı’na Fitrat katılamadı. Bekir Çobanzade’de konuşmasında bunu ifade etti. Lâkin 1929 yılında Fitrat Rus Dilinin tesiri altında yazdığı kitaplarını yeniden yazarak değiştirdi. Özbek Dili de artık bu tarzda şekillenmeye başladı. 

Bir dilin ömrü o dilde yazılmış eserlerin çokluğuna bağlıdır. Bu nedenle Türk halkları da yazı alanında çalışmaya önem verdiler. Münevver Kari ve Fitrat’ın söylediğine göre bu dönemde düzenlenen Arap alfabesi olmalı. Arap dilinde 28 harf varken onlar bunu kendi dilleri için 36 olarak düzenlediler. Diyeceğim o ki 1920’li yıllarda başta Bakü’de ve sonra diğer Türk devletlerinde yeni yazıya geçiş hareketi başladı ve bu iş için özel komiteler oluşturuldu. Bu komitenin başına Samed Ağa Ağamalıoğlu, meşhur “Molla Nasredin” dergisinin yazarı Celil Memmedkuluzade ve ünlü Özbek alimi Halid Said getirildi. Komite üyeleri Kırım, Türkmenistan ve Özbekistan’ı dolaşıp bu ülkelerin yöneticileriyle, tanınmış alimleriyle fikir alış verişinde bulundular. Halid Said “Yañı elifbe yolunda eski hatıralarım ve duyğularım” isimli kitabında bu yolculukları ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır. Komite üyelerinin Özbekistan’a geldiklerinde Münevver Kari ile görüştüklerini de biliyoruz. Belki Münevver Kari onlara Türkistan Üniversitesi’nde bildiri sunmalarını teklif etmiştir. Yazık ki üniversitenin 1937 yılına kadarki belgelerinin büyük bir kısmına sahip değiliz. 1929 senesi Münevver Kari hapsedildi ve Moskova’da hapiste olduğu süre içerisinde “ Uzlathona hatıraları”nı kaleme aldı. Bu kitap kendi el yazısıyla dışarı çıkarıldı ve daha sonra neşredildi. Kitapta Münevver Kari, Bekir Çobanzade ile Fitrat’ın ilişkilerinden söz ederek Özbek dilcileri ve aydınları için Bekir Çobanzade’nin çalışmalarının apayrı bir okul olduğunu üstüne basarak ifade ediyor.  İşte bu noktalar esasında adı geçen alimlerin hangi dil, hangi şivede konuştuklarının bir önemi olmadığını ve millî dil, millî edebiyatın inkişafı için büyük hizmetler yaptıklarını söyleyebiliriz.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 197. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 197. Sayı