HaftanınÇok Okunanları
KAYNAR OLJAY 1
Osman Çeviksoy 2
SALIM ÇONOĞLU 3
İ. M. Galimcanova 4
Gülzura Cumakunova 5
Kader Pekdemir 6
Kardeş Kalemler 7
Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Edebiyat Bölümü Başkanı, Filoloji Doktoru
Prof. Dr. Almaz Ulvi Bunâtova
“Bekir Çobanzade tarih sayfaları arasında unutulup kalmadı, o hâlâ yaşıyor”
Röportaj: Zera Bekirova
-Büyük edebiyatçı, şair, halkla ilişkiler uzmanı, Azerbaycan dilbiliminin kurucusu Bekir Çobanzade ile ilgili konuşmak hayatımın en mutlu anlarından biridir. Benim için, benim neslim için, yeni nesil nesil için Bekir Çobanzade kimdir? İlime hizmeti ne olmuştur? Alimlerimiz bu konuda pek çok makale ve kitap yazdılar. Ben ise somut bir konu hakkında konuşmak istiyorum.
1922 senesi Ağustos ayında Azerbaycan Komünist Partisi başkanı Samedağa Ağamalıoğlu Türk halklarının alfabesinin Arapçadan Lâtinceye geçirilmesi meselesini Vladimir Lenin’le görüşmek amacıyla Moskova’ya gitti. Nariman Narimanov da bu mesele hakkında bilgi sahibiydi. Nihayet 15 Ekim 1923’te lâtin alfabesine geçmek için özel bir kararname imzalandı. Artık bu işi hayata geçirmek için öncülük yapabilecek istidatlı, Türk dillerini mükemmel derecede bilen bir ilim adamı gerekliydi. Halid Said Hocayev “Yañı elifbe yolunda eski duyğu ve hatıralarım" başlıklı kitabında bu konuda bilgi veriyor. Kitabında Samedağa Ağamalıoğlu, Veli Huluflu ve Mirza Celil Memmedkuluzade’nin Kırım’a gittiğini, orada kendisi pek genç olsa da profesör ünvanına sahip Bekir Çobanzade’yle tanıştıklarını anlatıyor. Tanıştıkları zaman Çobanzade Fransızca, Almanca, Kazakça, Kırgızca, Türkmence dahil pek çok Türk ve Avrupa dilini bilen bir aydındı. Ağamalıoğlu onu daha yakından tanıdıkça bu çalışmayı sadece Çobanzade’nin hayata geçirebileceği konusunda kesin olarak karar veriyor ve onu Azerbaycan’a davet ediyor.
Artık Kırım’da çalışması mümkün olmayan, takipler, nezaret ve baskılardan yorulan Çobanzade bu daveti büyük bir memnuniyetle kabul ediyor. Çobanzade, Azerbaycan’a gelince yeni alfabeye geçiş komisyonunun başkanı olarak atanıyor. Peki komisyon işine nereden başlayacaktı? İlk olarak Türk ülkelerinde yaşayan bütün Türk halklarına ulaşmak ve onları inandırmak gerekliydi. Çünkü alfabe değiştirme süreci son derece karmaşık ve zor olacaktı. Arap harfleri, Kur’an-ı Kerim’in yazıldığı harflerdi. Müslüman Türk halklarını alfabenin değişmesinin gerektiğine inandırmak ve ikna etmek gerekiyordu. Bu amaçla Bekir Çobanzade Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşistan ve Özbekistan’ın Buhara, Semerkand, Taşkent şehirlerini karış karış gezdi. Türkmenistan, Kazakistan ve Kırgızistan’a da gidildi, oralarda vekiller tayin edildi. Çünkü bu süreç Lenin’in imzaladığı kararnameye göre başlamıştı. Ayrıca gazetelerde alfabenin değiştirilmesiyle ilgili makaleler yayınlandı. Bekir Çobanzade sadece ikna etmeye çalışmakla kalmadı o ülkelerin üniversitelerinde bildiriler sundu, açıklamalar yaptı. Yani bu geçiş sürecini ilmî şekilde sağlamlaştırdı. Bekir Çobanzade’nin 1926 senesi “Kommunist” gazetesinde yayınlanan “Alişer Nevaiy tilci”, “Huseyn Bayqara ve onıñ divanı”, “dünya feylesuflarınıñ edebiy til mevzusında fikirleri” gibi pek çok makalesiyle dil konusu ön plana alındı.
Bütün bu çalışmaları neticelendirmek için 1926 senesi Şubat ayında Türkoloji Kurultayı’nın yapılmasına karar verildi. Kurultaya 131 delege katıldı. Ama 1937-38 yıllarında bu 131 delegenin Çobanzade dahil 97’si kurşuna dizildi.
Kurultaydaki konuşmalarda alfabe ve imlâ mevzusu müzakere edildi. Birkaç bildiri sunan Çobanzade, özellikle Ali Şir Nevai’nin yaratıcılığına dikkat çekti. Çünkü Ali Şir Nevai’nin dili bütün Türk dünyasının edebî dilinin kurucusu. Elbette Nevai’den önce eser veren şairler de Türk dilinde yazdılar. Ama ortada resmî edebî dil diye bir şey yoktu. Gerçi Kaşgarlı Mahmud’un “Divan-ü Lügati't Türk”ünde halk dilinden alınmış ibareler vardı ve bunlar köy dili, şehir dili olarak belirlenmişti. Bu 200-300 yıl devam etmiş, ta Nevai devrine kadar gelip aydınlanma noktasına ulaşmıştı. Türklerin idaresinde ise Türkçe selâmlaşmak, mektuplaşmak kanun olmuştu.
1926 yılının kurultayında Bekir Çobanzade bir edebî simayı seçti ve bu sima Ali Şir Nevai oldu. Nevai, Nizâmî-i Gencevî’nin “Hamse” geleneğini sürdürüp ilk defa Türkçe hamseler, bir divan yazdı. Onun Türkçe yazılmış el yazmaları artık dünyanın çeşitli kütüphanelerinde yer alıyordu. O devirde şiir ancak Farsça yazılmalıydı, ama Ali Şir Nevai bu geleneği kırdı ve Türk dilinde yazdı. Bunun için Bekir Çobanzade kurultayda onu seçti, Nevai’nin “Vaqfiye” ve “Münşeat” eserlerini neşretti. Nevai’nin daha ünlü eserleri vardı ama o özellikle “Vaqfiye”yi yayınlamaya lâyık gördü. Çünkü yeni alfabe hayata geçirilirken ve yeni bir devlet kurulurken önemli insanların desteğine büyük ihtiyaç vardı. Varlıklı bir ailenin evlâdı olan Nevai’nin bütün malını mülkünü devleti ve halkının menfaatleri uğruna harcadığını biliyoruz. Bekir Çobanzade’de halka ve ilime hizmet eden biri olarak Nevai’yi örnek alıyordu.
Bekir Çobanzade’nin gençliğinden itibaren dostu olan Özbek ceditçilerden Abdurauf Fitrat, ona Hüseyin Baykara’nın divanını hediye ediyor. Bekir Çobanzade önsözde Özbekistan’a gittiği zaman Fitrat ile görüştüğünü, onun kütüphanesinde adı geçen eseri gördüğünü ve bir kopyasını rica ettiğini, pek o kadar iyi olmasa da kopyanın işine yaradığını, bunun için Fitrat’a teşekkür borçlu olduğunu yazıyor.
Bu kitaplarla birlikte Ali Şir Nevai hakkındaki makalelerden düzenlenen120-130 sayfalık bir derleme de basılıyor. Bu derlemede ilk makaleyi Bekir Çobanzade kendisi kaleme alıyor. Diğer makalelerin yazarları ise Salman Mümtaz, Mirza Movsum ve İsmail Hikmet idi. Bu makaleler başlangıçta “Kommunist” gazetesinde yayınlanmıştı. Daha sonra adı geçen makaleler bir kitapta toplanarak kurultay delegelerinin her birine Nevai’nin “Vaqfiye”si, “Münşeat”ı, “Hüseyin Baykara ve Divanı” ile birlikte veriliyor. Kurultayın ilk oturumundan sonra Bekir Çobanzade, Ali Şir Nevai’nin 400’ncü yılına ithafen bir konferans düzenliyor. Orada çok çeşitli fikirler dile getiriliyor. Tabii ki konferansın amacı Ali Şir Nevai’nin doğum gününü kutlamaktan ziyade tarihî simaların eserlerini yaşatmaktı. Nevai kendi döneminde Türk diline büyük hizmetler yapmıştı ve şimdi aynı dil kurultayda türkçülüğe hizmetin yeni sayfasını açıyordu.
Bekir Çobanzade o günlerde Muhammed Fuzulî ve onun yeri hakkında kapsamlı bir makale kaleme alarak tarih boyunca gelip geçmiş pek çok kişi olduğunu fakat Fuzulî’nin hâlâ yaşadığını yazıyor. Çünkü Fuzulî, Nevai’den sonra Türk dilini yaşatan ulu bir kişidir, onu hatırlamak ve yaşatmak ta bizim görevimizdir diye düşünüyor Çobanzade. Muhammed Fuzulî’nin hem Şark’ta hem de Avrupa’da tanınmış bir şahıs olduğunu ayrıca ifade ediyor. Edebi dili halk dilinin içinden çıkarıp şekillendiren Fuzulî, Nevai, Nesimî gibi şahısları ele alıyor.
Çobanzade’nin diğer önemli makalelerinden biri de Hatâyî ve onun dili hakkındaki yazılarıdır.
Çalışmalarını 1925 senesinden 1937’ye kadar Azerbaycan’da sürdüren Bekir Çobanzade sadece Azerbaycan ilim hayatına değil Türk dünyasının ilmine de bilgisini, gücünü ve hayatını vakfetmiştir.
Biz üniversitede okurken Azerbaycan Dilbilimi Demirçizade ve diğer alimlerin kitaplarıyla başlıyordu. Hocalarımıza onlardan önce dilbilimle uğraşan alimler olmadı mı diye sorduğumuzda “elbette oldu, ama onların isimlerini vakti gelince öğrenirsiniz” diye cevap veriyorlardı. Bağımsızlık yıllarında ilk defa akademisyen Afat Kurbanov kitabında dilcilik ideallerinin asıl fikir babasının Bekir Çobanzade olduğunu itiraf ederek bu isim uzun yıllar yasaklandığı, baskı altına alındığı için Çobanzade’nin eserlerini kendi adıyla neşrettirdiğini ama talebelere hakikati söylediklerini yazdı. Yani dedi ki: “Artık zamanı geldi ve artık baskıya uğrayan âlimlerin haklarını vermeliyiz.”
Ben Bekir Çobanzade’nin 1926 yılında Fuzuli hakkında söylediklerini onun için söylemek istiyorum. “Fuzuli 400 yıl evvel ölmüştür ama hâlâ canlıdır, yarattığı edebî dil yaşamaktadır. Bekir Çobanzade de tarih sayfaları arasında unutulmamıştır, canlıdır, aramızdadır. Biz bugün onun idealleri uğrunda çalışıyorsak, demek ki Çobanzade yaşamaktadır!”