Beyefendi


 01 Kasım 2023


 

Kemel Tokayev ile 1953-1958 yıllarda beraber çalıştım. 1953 senesinde o okul öğrencilerinin okuduğu “Kazakistan Piyoneri” gazetesinin redaktörü olarak göreve başladı. Ben ise, “Piyoner” gazetesinde redaktör idim. “Leninşıl Jas”, “Leninskaya Smena” adlı gençler gazeteleri ile birlikte Komsomol Merkez Komitesi binasının üst katında çalışıyorduk. Çok iyi ilişkiler kurmuştuk. Okul öğrenciler için ilgi çeken materyeller yayınladığımız için her zaman birbirimizle danışırdık. Böylece iş vesilesi ile Kemel Bey’i tanıma fırsatını buldum.

Bazen iş gezisine de beraber çıkardık. İnsan genelde yol üzerinde dah iyi tanınır. O dönemde Sovyet Birliği genelinde gençlik derneklerine bağlı çalışan yayınları sık sık toplantılara davet ederlerdi. Bundan dolayı birçok yere beraber gittik. Karakterinde uysal ve geniş gönüllü olan Kemel Bey çok iyi yol arkadaşlığı yapardı. Otellerde de aynı odada kalırdık. Bir gün Moskova’da savaşta yaralanan ayağından kan durmadan akmaya başlayınca eczaneye koşarak ilaç aldığımı unutmam. O zaman “Severnaya” otelin avlusunda ayağını güneş altında tutarak ilaç sürmüştü. Tatil günü idi. Ben onu bırakamadım. O ilacını sürdükten sonra uzun uzun oturdu. Nerede ve nasıl yaralandığını anlattı. Yurt dışında savaş meydanında ne kadar zorlu günleri yaşadığını anlatınca ben de dikkat kesilerek dinledim. Bir yazar olarak konuşuyordu. Zaten sonradan ne kadar kabiliyetli olduğunu yazdığı eserlerinden gördük. Savaşta geçen günleri anlattıktan sonra sohbetimiz onun çocukluk dönemine değişti. Abisi Kasım’ın savaşa gittiğini duygulu bir şekilde aktarıyordu. Kırgızistan’a göç ettiklerini ve orada ablasını kaybettiğini de söz etti. “Bana sahip çıkan abinin şehit olması beni çok üzdü. Ondan sonra yetim kaldım. Yeni doğan Jomart oğluma Kasım adını da ekledim”, dedi. Bunu söylerken gözleri parladı ve duygulanmıştı. Sonra evini ziyaret ettiğimde oğlu Kasım Jomart’ı tanıtarak, “Abimin adını verdiğim oğlum budur” dedi. 

Kemel Bey’in sanatkarlık yolu da gazetede çalışırken başladı. O dönemde kalem tutan gençler çocuklar için her türlü edebi eserler yazarak gazetelerimize sık sık gelirlerdi. Özellikle, “Piyoner” gazetesine gelip giden çoktu. Orada Mukan İmancanov ve Muzafar Alimbayev gibi yazarlar çalışırdı. 50.ci yıllarda bizim gazeteleri ziyaret etmeyen aydınlar yoktur. Kemel Bey de ilk hikayelerini çocuklar için yazarak “Yıldızlı Sefer” (1954) ve “Kış Kırlangıcı” (1955) eserlerini yayınladı. Kitaplarda çıkan hikayeler bizim gazete ve dergilerde de yer almıştı.

1955 senesinde ben “Sosyalist Kazakistan” gazetesinde göreve başladım. Edebiyat ile sanat bölümüne başkanlık ettim. Çok uzamadan Kemel Bey de aynı gazetede sorumlu sekreter yardımcısı, sonra sorumlu sekreter oldu. İlişkilerimiz daha da sıklaştı. 

Kemel Bey, manevi yanı derin, çok konuşmayan, sabreden ve dinlemeyi seven, nezaket sahibi ve her zaman şık giyinen beyefendi idi. Adildi ve gerçekçiydi. Kimseye yalakalık yapmazdı ve zaten öyle yapılmasından rahatsızlık duyardı. Çalışkan ve titizdi. 

Yeni gazetede çalışmaya başlayınca o farklı edebiyat türüne geçti. O polislerin ağır ve sorumluluk isteyen çalışmalarını eserlerinde konu olarak işledi. Aslında bu, bizim geleneksel hayatımızda farklı, sırrı bol olan, insan psikolojisi ile ameli karmakarışık olan bir alandır. Kemel Bey usanmadan inceliyordu. Suç işleyen kişinin gizli hareket etmesi ve onu arayan polislerle casusların mücadelesi üzerinde durarak dedektif türünün derinliğine indi. Bundan dolayı o polis ve istihbarat birimlerinde çalışan birçok kişiyle dostluk ilişkiler kurdu. Onlardan bilgiler toplayarak eserlerine en gerekli dokümanlarından istifade etti. Böylece o, Kazak edebiyatında daha önce görülmedik dedektif edebiyatının temelini oluşturdu, temel taşlarını attı.

Bu türde Kemel Bey “Taşkın”, “Görünmeyen İz”, “Gece Açılan Ateş”, “İhanet”, “Sarbağan’da Yaşanan Olay”, “Yuvasından Kaçan Kuş” gibi şaheserler verdi. O, Kazakistan İç İşleri Bakanlığı ile Yazarlar Birliği tarafından ilk defa düzenlenen hikaye yarışmasında (1956) birinci oldu. Sonra her sene yapılan yarışmalara katılarak üç kere (1972, 1977, 1980) birinciliği kazandı. Polislerin fedakarlıklarını edebiyat aracığıyla nasihat ettiğinden dolayı bakanlığın “Polis Emektarı” ünvanına sahip oldu.

Bu yarışmalarda komisyon üyesi olan yazar kalmukan İsabayev benim başkan olduğun bölümde çalışıyordu. Bir gün o yarışmanın sonucunu anlatarak şöyle demişti: “Kemel Bey birinci oldu. Fakat kendisi ne kadar dürüst ve temiz adamdır.” Yarışmanın neticesinde o Kemel Bey’e: “Neden bana öncesinden söylemedin? Aynı yerde çalışmıyor muyuz?” diye sormuş. Kemel Bey: “Kapalı yarış olduğundan söylemek olmaz ki”, demiş. İşte Kemel Bey, böyle adil, dürüst ve kültürlü insandır. O kimseden birşey beklemezdi ve hiçbir şey sormazdı. Sadece kendi işiyle meşgul olurdu. Tanıdık olsun demezdi. Yayınlanan kitapları ile ilgili de kimseden referans yazılarını da rica etmezdi. Kitapları büyük trajla basılırdı. Hatta bazı kitapları en az 10 kere baskı görürdü. Birkaçı Rus diline çevrildi. Kazak yazarları içinde traj bakımından en çok kitabı basılan yazarlardan biriydi ve ilk sıradaydı.

Yaşanmış olaylar üzerine onun birçok eseri yayınlanmıştı. Yazar genelde kahramanların ve yerlerin isimlerini değiştirirdi. Tabi ki, bazı eserlerinde zaman geçtikçe isim değişikliğine varmadan olduğu gibi yayınlardı. Böyle bir durumun yaşandığını ve Kemel Bey’e çok ağır dokunduğunu herkes bilir. O olayı kendisi anlattı. İhtilal döneminde yurt dışına kaçan adamın sonra sınırı geçerken yakalndığını, onu yakalayan istihbaratçıların kahramanlığını uzun uzun anlatan o: “O günden bu yana çok zaman geçti. O adamlar sağ değillerdir”, diye düşünerek isimlerini değiştirmeden yayınlar. Sonra o ismin sahibi bulunur. Yurt dışına kaçan suçlunun ismi Şarip Yalımov. Ona sahip çıkan ise, Cumhurbaşkan Dinmuhammed Konayev’in eşi Zuhra Şaripkızı. Böylece, Kemel Bey Yüksek Konseyi’nden işinden atılır.

Ben bu durumu hemen anladım. Çünkü ben de aynı duruma daha önce düşmüştüm. 1957 senesinde devlet adamı ve şair Saken Seyfullin aklandığında, bizler onun “Dar Yol, Kaygan Geçit” romanını dergimizde basmıştık. Orada da Şarip Yalımov’un ismi geçmişti ve bizler ondan dolayı ceza yedik. Sonra onun akrabaları bana çok engel oldular. Hatta roman yayınlanmadan önce babalarının ismini sildirmişlerdi. 

Fakat ona rağmen Kemel Bey yılmadı ve yıkılmadı. Yazarlığına devam ederek kalemine güvendi. Makam ve mansıp peşinde olmadı. Yazarlar Birliğinde danışmanlık yaparak edebiyat ortamında bulundu. O ortamda ne kadar saygın kişiliğe sahip olduğunu kendisinden yaş bakımından küçük olan Akim Tarazi, Bakkoca Mukay, Kalihan Iskak, Bek Toğısbayulı, Kogabay Sarsekeyev gibi yazarların hatıralarından okuduk.

Almatı, 2004

 

 

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 203. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 203. Sayı