HaftanınÇok Okunanları
TANER GÜÇLÜTÜRK 1
COŞKUN HALiLOĞLU 2
KEMAL BOZOK 3
HİDAYET ORUÇOV 4
SEYFETTİN ALTAYLI 5
AHMET KARTAL 6
Serdar Dağıstan 7
Leyla, köyde, tek odalı bir evin ahıra bakan kısmında büyümüş, sabahları inek kokusuyla uyanarak hayatına devam etmişti. Bu durum, onu aşırı titiz bir insana dönüştürmüş ve obsesif-kompulsif bozukluk hastalığına yakalanmasına yol açmıştı. Ancak zamanla evrilen hayatında, iyi durumda biriyle evlendi ve büyük bir konutta yaşamaya başladı. Artık, soba yakma derdi yoktu; üç odalı, tertemiz bir evde ailesiyle birlikte yaşıyordu. Fakat geçmişinin bir hatırası olarak, her gün sabah altıda kalkıp evi tek başına temizlemeye devam ediyordu.
Leyla’nın üç kızı oldu. Onları büyütürken, titizliği onlara da aktardı. Kızlar genç kız olduklarında, evleri korkutucu bir temizlik yapma rutinine dönüştü. Okula gitmedikleri hafta sonları ve tatillerde, sabah altıda kalkıp temizlik yapmaları şarttı. Baba Süleyman da bu durumdan nasibini alıyordu; işten geldiğinde kapıda ceketini, ayakkabısını çıkarması, her gün duş alması gerekiyordu. Hafta sonları ise o da temizlikte yardımcı oluyordu.
Bir gün, büyük kızı Evren, en yakın arkadaşını hafta sonu evlerine davet etti. Evren’in arkadaşı Ayça’yı hepsi tanıyordu ve Ayça yıllardır bu büyük evi çok merak ediyor, Evren’e evlerinde yatılı kalmak istediğini sık sık söylüyordu. Bu evin büyüklüğü karşısında hayran kalıyor; kendi nohut oda, bakla sofa dairelerini içten içe küçümsüyordu.
Ayça, Evren’in titizliğini biliyor, hoş karşılıyordu ama evlerinin önüne gelir gelmez Evren’in farklı boyuttaki bir titizliği ile karşılaşarak şaşkınlıkla geçirdi. Çünkü Evren daha bahçe kapısındayken üzerindeki hırkayı çıkarmış, toz silkeler gibi silkelemiş, ayakkabılarını evin girişinde pat pat yere vurarak altında ne varsa dökmeye çalışmış, kapı ziline peçeteyle basmış, kapı kolunu da ıslak mendille silerek tutmuştu. Ayça, eve girdiklerinde Evren’in neden bu halde olduğunu hemen anlamıştı.
Beyaz boyalı, çok odalı, üç katlı, büyük bir bahçesi ve terası olan bu güzel konutun içinde, sabah düdük sesiyle uyandılar.
Salonda hazır ol vaziyette toplanmışlardı. Ayça içinden, "Ne oluyor burada?" diye geçirirken Leyla Teyze, emredici bir şekilde konuşmakla meşguldü:
“Evren ve Ayça, siz üst kat ve terasla,
Eylem, sen orta katla,
Ebru, sen giriş katla,
Ben, mutfakla ilgileneceğim.”
Baba da bahçeden sorumluydu.
Ay, bu da ne demek oluyordu!
Uyku mahmurluğu içinde neye uğradığını şaşıran Ayça, evdekilere uyum sağlamış, odaları süpürüyor, yerleri ovuyor, camları kapıları siliyor, toz alıyordu. Arada bir Leyla Teyze yanlarına geliyor, temizliğin imandan geldiğini anlatıyor, toz almanın bilimsel yollarını öğretiyordu. Yok efendim toz bezi önce temiz suda iyice ıslatılır sonra ıslanan bez başka kovaya sıkılırmış, parkeler yerlere yapışarak silindikten sonra ıslak bezin izi kalmasın diye hemen arkasından kuru bezle kurulanırmış. “Temizliğin bilimi de varmış meğer. Ben henüz öğreniyormuşum.” diye söylenen Ayça, bu tempoya alışkın olmadığı için sonunda elindeki bezi yere atıp;
“Bu ne, sabahın köründe ne oluyoruz? Önemli biri mi gelecek? Ben acıktım vallahi!” dedi. Sağa sola bolca dökülen çamaşır suyu kokusundan başı dönmeye başlamıştı. Evren, Ayça’nın yere attığı bezi hemen kapmış, bununla artık temizlik yapılmaz diye çamaşır sepetine atmıştı Of Allah’ım! Neydi bu anne ve kızların hali böyle? Hafta sonunu bu evde geçirmeye karar verdiğine çok pişman olmuştu, çok.
O anda Leyla Teyze’nin bütün evden duyulan gür sesiyle daha da hızlandılar. Adeta bir komutan edasıyla “Temizliğin bitmesine son yarım saat kaldı!” diye bağırmıştı. Kızlar görevlerini tamamladı ve sırayla banyoya girip duş aldılar. Bahçede ıhlamur ağaçlarının gölgesinde bembeyaz örtü üzerinde nefis bir kahvaltı masası onları bekliyordu ve saat henüz dokuz olmuştu.
Kahvaltı sonrası kızlar odalarına çekildiler, evin babası da gazetesini alıp gölgeler altında oturmaya çekildi. Leyla Teyze, kimseyi mutfağa sokmadı. Onun için temizlik henüz yeni başlamıştı. Mutfağı kırklamakla meşguldü.
Akşam, Ayça dışarı çıkmayı teklif etti ama Leyla Teyzenin kuralları önlerini kesti. Herkesin oturduğu o pis banklara oturmak yasaktı, dışarıda abur cubur yemek yasaktı, kim bilir o mutfaklar ne pisti, yemeği yapanların ellerinde kim bilir ne mikroplar vardı. Oooo daha neler neler… Eve dönüldüğünde ise Evren’in rutini tekrarlanacak, hırkalar silkelenecek, ayakkabılar pat pat yere vurulacak, kapı ziline peçeteyle basılacak, kapı koluna asla dokunulmayacaktı. Eve giriş merasimi böylece tamamlanacak ama devamı getirilecekti. Duş alınacak, dışarıda giyilmiş olan tüm o giysiler yüksek derecede hemen yıkanıp asılacaktı: Bu durum Ayça’nın gözünde öyle büyüdü ki dışarı çıkma fikrinden vazgeçti, "Bu evin kuralları beni deli edecek," diyerek içinden söylendi. Oysa kendi annesi böyle miydi? Ayça’nın dışardaki giysileriyle yatağa yatmasına bile izin verirdi. Hatta bazen bir şey unutulduğunda eve ayakkabısı ile girmesine bile ses çıkarmazdı.
Ah güzel annem benim, kıymetini bilememişim.
Ayça, Evren ile onun kardeşlerine artık acıyarak bakıyordu.
Ertesi sabah yine düdük sesiyle uyandıklarında Ayça kâbusta gibi hissetti. “Burası askeri bir yer mi?” diye söylendi. “Ben kendi evimde hiç iş yapmadığımda kimse beni zorlamıyor. ”dedi. Bir an önce evine dönmek istiyordu ama annesi ile babası onun Evrenlerde kalacağı planını yaparken kendileri için de kısa bir hafta sonu tatili planlamışlardı. Ayça, eve dönemezdi mecburen ailesinin dönüşünü bekleyecekti.
Pazar sabahı da Cumartesi sabahı yaptıklarının aynısını tekrarladılar, daha dün çamaşır suyuyla ovdukları yerleri bugün de ovdular, camları gıcırdatarak sildiler, kapıların adeta boyasını kazıyarak bezi kapı yüzeyine bastıra bastıra temizlediler. Ihlamur gölgesinde çay içtiler, yorgunluktan ne yediklerini anlayamadılar, Leyla Teyze yine mutfağa kimseyi sokmadı ve yine dışarı çıkamadılar.
Nihayet akşama doğru anne ve babası ile eve dönerken Ayça, içten içe çok mutluydu. Kurtulmuştu Leyla Teyzenin askeri temizlik yaygarasından. Evinde keyifle istediğini yapabilecekti.
Apartman katındaki dairelerine doğru yukarı çıkarlarken Ayça, hırkasını çıkarıp silkeledi. Ayakkabılarını pat pat diye vurdu. Babası kapıyı açmak için kapı koluna dokunacağı sırada babasına ıslak mendil uzattı.
Sonra birbirlerine şaşkınlıkla baktılar.
Gülüştüler.
(Avrasya Yazarlar Birliği Balkanlar Çevrim İçi Hikâye Atölyesi, 02.04.2025)