HaftanınÇok Okunanları
Kader Pekdemir 1
HİDAYET ORUÇOV 2
ELMİRA ACIKANOAVA 3
Kardeş Kalemler 4
Gülzura Cumakunova 5
Emrah Yılmaz 6
KEMAL BOZOK 7
(DÜNYADAN ZAMANSIZ GÖÇEN AVRASYA YAZARLAR BİRLİĞİ BAŞKANI YAKUP ÖMEROĞLU'NUN RUHUNA)
Bu dünyanın fani olduğunu, sevdiklerinin birer birer hayattan ayrıldığında derinden hissedersin! Daha dün birlikte konuşup, sohbet ettiğin bir insanın bugün artık olmadığını fark ettiğinde kalbin sızlar. İki hafta kadar önce, Türk dünyasının birliğine tüm kalbiyle hizmet eden değerli bir insan, kıymetli bir yazar, Türkiye’deki Avrasya Yazarlar Birliği’nin başkanı Yakup Bey Ömeroğlu, ağır bir hastalıktan dolayı hayatını kaybetti. Henüz yaşlı değildi, sadece 58 yaşındaydı.
1966 yılında Türkiye'nin Çankırı ilinde doğdu. Okuldan sonra Hasanoğlan-Atatürk Lisesini ve ardından Ankara Üniversitesi'ni bitirdi. 1993 yılında Ankara Üniversitesinde doktora eğitimini tamamladı. Doktora tezini savunduktan sonra, 1994 yılından itibaren Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışma hayatına başladı. 1994-1997 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın ekonomik meseleler danışmanı, 1997-2000 yıllarında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinde kültür müdürü olarak görev yaptı. 2000-2002 yıllarında Türkiye'ye dönüp, Tarım ve Köy İşleri Bakanı'nın danışmanı görevini üstlendi. 2002 yılında Gazi Üniversitesi’nde öğretim üyesi, 2004-2006 yılları arasında Türkiye Yazarlar Birliğinin Başkanı olarak görev yaptı. 2006 yılında, yazar dostlarıyla birlikte Türk dünyasının şair ve yazarlarını bir araya getiren Avrasya Yazarlar Birliği'ni kurdu ve bu görevde ömrünün sonuna dek onurla hizmet etti. Tüm Türk dünyası yazarlarının eserlerini yayımlayan “Kardeş Kalemler” dergisini çıkardı ve dünya genelindeki Türk soylu şair ve yazarların eserlerini Türkçe olarak basan “Bengü” yayınevini kurdu. Tek başına yaklaşık 100 Türk soylu halkın ünlü yazarlarının kitaplarına editörlük yaptı. Kendisi de öykü ve hikayeler yazdı. Yakup Ömeroğlu'nun düzyazı eserleri Polonya, Azerbaycan, Kazak, Kırgız, Özbek, Fars, Moldova ve Rus dillerine çevrilip yayımlandı.
Yakup Bey ile şahsi tanışıklığım 1993 yılında başladı. O yılın 15-20 Eylül tarihlerinde Almatı’da Türk Dünyası Şairleri Şiir Festivali düzenlendi. Dünyanın dört bir yanından gelen Türk şairlerinin arasında Yakup Ömeroğlu da vardı. Bu festival, Türk dünyasının tüm şairlerini Kazak topraklarında bir araya getiren önemli bir şiir şöleni olarak tarihe geçti.
Festivalin Abay adına verilen büyük ödülü, Türk şairi Bahaddin Karakoç’a nasip oldu. Jambıl bölgesine yapılan ziyarette geleneklere uygun olarak at hediye edildi ve Kazak milli kıyafeti çapan giydirildi. Ödül sahipleri arasında Nogay şairi Murat Avezov, Kazak şairleri İsrail Saparbay, Jarken Bödeşoğlu, Nurlan Maukenoğlu ve Bayan Beketova da vardı. Kazakların duygusal şairi Bayan Beketova, “Mirasçıyım hüznüne Mağcan şair, / Ben senin ardından savrulan tozum...” şeklindeki Mağcan’a yazdığı şiirle ödül kazandı. Bu ziyarette genç Türk yazar Yakup Bey ile tanıştık. Bu tanışıklığımız dostluğa dönüştü.
Bir sonraki buluşmamız, 2001 yılında Bakü’de düzenlenen “Hazar Şiir Akşamları” festivalinde gerçekleşti. Azerbaycan, Türk dünyasının şairlerini büyük bir saygıyla karşıladı. Bakü sokaklarına “Hazar Şiir Akşamları” ile ilgili birçok afiş asılmıştı. Festivalin ana etkinliği, Opera ve Bale Tiyatrosu'nun binasında yapıldı. Kazakistan’dan şair Bolat Şarahımbay ile birlikte gitmiştik. Orada Yakup Bey ile tekrar karşılaştık. Samimi gülümsemesi ile çevresine sıcaklık yayan, benzersiz bir insandı. Kazakçayı çok iyi bilen Yakup Bey, anlamadığımız yerlerde yanımızda durup bize rahatlıkla tercüme yapardı. Bu ziyarette beni Türk edebiyatının önde gelen şairlerinden Ali Akbaş ile tanıştırdı. Daha sonra Ali ile birbirimizin şiirlerini çevirdik.
Başka bir yıl, Türkiye’nin Elazığ şehrinde Kırgız halkının büyük yazarı Cengiz Aytmatov’a ithaf edilen bir şiir festivali düzenlendi. Kazakistan’dan Muhtar Ağa Şahanov ile birlikte katıldık. Brüksel’den Cengiz Ağa’nın kendisi de gelmişti. Önce İstanbul’a, ardından Turgut Özal’ın doğduğu Malatya’ya uçtuk. Orada bizi karşılayan özel bir araçla Elazığ’a geçtik. Elazığ’ın merkezinde Cengiz Ağamıza ithaf edilen bir park açıldı ve şiir etkinlikleri düzenlendi. Bu etkinlikte, benim Kazakça okuduğum şiirimi Yakup Bey Türkçeye akıcı bir şekilde çevirmişti. Tarih kitaplarından okuduğumuz Fırat Nehri’nin kaynağının burada olduğunu öğrendim. Dağın zirvesinde, Fırat Nehri’nin kaynağından su içip balıklarıyla öğle yemeği yaptık.
Filolog bilim insanları ve Fırat Üniversitesi'nin profesörleri Ahmet Buran, Erjan Alkaya gibi yeni dostlar edindim.
Yakup Bey, son birkaç yıl boyunca Uluslararası TÜRKSOY kurumu ile yakın ilişki içinde birçok çalışma yürüttü. Özellikle TÜRKSOY’un birkaç yıl Genel Sekreteri olan değerli büyüğümüz Düysen Korabayoğlu Kaseyinov ile özel bir dostluk bağı kurdu. Yakup Bey, TÜRKSOY’un düzenlediği tüm etkinliklerin ön safında yer aldı ve Türk dünyasını dolaşarak bu etkinliklerin gerçekleşmesine katkıda bulundu. Şahit olduğum birkaç etkinlikten bahsetmek isterim.
2011 yılında, büyük şairimiz Kasım Amanjolov’un yıl dönümü TÜRKSOY’a üye ülkelerde uluslararası düzeyde kutlandı. Türkiye’nin Yalova şehrinde gerçekleştirilen Kasım şairin 100. yıldönümünde, şairin hayatı ve eserleri üzerine yaptığım sunumu Yakup Bey sahnede büyük bir ustalıkla tercüme ederek etkileyici bir sunum gerçekleştirdi.
Bundan tam beş yıl önce, TÜRKSOY’un Ankara’daki merkez binasında düzenlenen Saken, İlyas ve Beyimbet’i anma toplantısında Yakup Ömeroğlu ile yeniden bir araya geldik. O her zamanki gibi sıcak bir gülümsemeyle karşılayıp, Kazak dostlarının söylediklerini Türk halkına aktarıyor ve iki ülke arasında adeta bir altın köprü gibi parlıyordu.
Daha sonra, Jambıl Dedemizin 175. yıldönümüne katıldığımızda da Yakup Bey karşımıza çıkıp sıcak bir şekilde bizi karşılamıştı.
Birkaç yıl önce Eskişehir’de, Türk soylu devletlerin büyük bir kitap fuarını düzenledi ve Kazakistan’dan birçok yayınevi temsilcisini davet etti. O zaman “Kazak Ansiklopedisini” yönettiğim dönemdi. Birçok kitabı uçağa yükleyip götürdük ve ürünlerimizi sergiledik. Bu seyahatte Yakup Bey, baştan sona kadar yanımızdaydı, bize destek oldu, adeta kanat gerdi.
Yıllar önce, Makedonya’nın Üsküp şehrinde düzenlenen “Şiir Şölenine” davet edildik. Yanımda yetenekli şair kardeşim Jaras Sarsek vardı. Birlikte birçok yer gördük. Önce İstanbul’dan hareket edip Makedonya’nın başkenti Üsküp’e uçtuk. Avrupa’nın en büyük tatlı su gölü olan Ohrid Gölünü gördük. Kıyısında yer alan küçük bir kasabada şiir okuduk. Gölün karşı kıyısı Arnavutluk devletiymiş. O seyahatte Balkanların en yüksek dağlarının bulunduğu, şu anda Sırbistan topraklarında yer alan Mavrovo adlı tatil kasabasına gidip Kazak şiirini okuduk. Dönüşte, Kosova’nın başkenti Priştine’den İstanbul’a uçtuk. Bu tüm yolculuklarda Yakup Bey yanımızda oldu.
Bu yolculuklardan birinde, Yakup Ömeroğlu’na ithafen bir şiir yazdım. Şiirin yer aldığı kitabımı ona hediye ettiğimde, büyük bir sevinçle karşılık verdi. “Anadolu’daki Şiir Gecesi” adlı şiirimin metni şu şekildedir:
Ay görünür bulutların ardından,
Şiir akşamı, ne sırlar anladım bir yandan.
Türlü makamlarda görülür,
Türk'ün şairleri coşkuyla şiir okurken.
Kalabalık bin kez canlanır, bin kez değişir,
Şiirini alkışlarlar, yükselir, coşkulanır.
Gözlerinde şimşekler çakar, parlar
Şiir okursun, gök gibi gürleyerek.
Desen ki, Korkut-Ata, herkes tapar,
Yesevi’nin hikmetlerini hasretle arar.
Şairlere valiler baş eğen,
Türklerin alnına yazılmış bir talih var.
Şairleri kanatlı atlar misali,
İlhamının doruğuna binmiştir.
Abay’ın adını duyduğunda dimdik durur,
Mağjan'ın şiirlerini ezbere okur Türkler.
Bir olduğumuzu köklerimizden biliriz,
Bir olduğumuzu dinimiz ve dilimizden biliriz,
Türk kardeşim, söylemeden anlıyoruz,
Sen ve ben birbirimize bağlıyız.
Kazakistan Yazarlar Birliği, Kültür ve Bilim Bakanlığı'nın iş birliğiyle “Yazarların Edebi Ustalık Okulu” adlı projeyi hayata geçirmeyi planladığımızda, bir süre önce kendisini arayıp Kazakistan’a davet ettiğimde hastalandığını söylemişti. Son kez 01.Temmuz'da konuşmuşuz. Kendisi gelemeyeceğini, yerine Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nin profesörü, Kazak diline hâkim ve Abay başta olmak üzere birçok Kazak yazarının eserlerini Türkçeye çeviren öğrencisi Ekrem Ayan'ı önerdi. Onun sözüne uyarak, Ekrem Bey’i davet ettik ve Kazakistan'ın 17 eyaleti ve 3 şehrinden gelen yetenekli gençlere ders verdi. Geçen hafta “Dostluk Evinde” gerçekleşen “Kazak Edebiyatının Yeni Ufukları” adlı toplantıda, Ekrem Ayan, Yakup Ömeroğlu'nun vefat ettiğini duyurduğunda, salondaki tüm Kazak yazarları ayağa kalkarak merhumu bir dakikalık saygı duruşuyla andılar. Çünkü kalem tutanların çoğu Ömeroğlu'nu tanıyor ve hatta birçoğu ondan iyilik görmüştü.
O, hayatını Türk dünyasının birlik ve beraberliği için adamış, tüm Türk topluluklarının gönlünden yer alan önemli bir şahsiyetti.
Balkan Türkleri, Tatarlar, Başkurtlar, Kazaklar, Kırgızlar, Malkarlar, Karaçaylar, Azerbaycanlılar, Türkmenler, Özbekler, Saha Türkleri, Altaylar, Nogaylar ve diğer Türk halklarının birliği için canla başla çalıştı. Özellikle Kazakları, “kara şanırak” sahipleri olarak, Kazakistan’ı ise Ata yurdu olarak ayrı severdi. Onun fedakâr çalışmaları, bir zamanlar yaşamış olan Kırım Tatarı İsmail Bey Gaspıralı’yı hatırlatır. İsmail Gaspıralı, bir yazılı vasiyetinde şöyle demiştir:
“Bilirsiniz, toprak – Allah değildir. Ancak Allah’ın yarattığı şeylerin en iyisi, en değerlisi, cana sığınak, halka barınaktır. İnsan, mahlûkatın en saygını, en üstünü dersiniz. Allah insanı altından yaratmadı, gümüşten de yaratmadı; eskiden beri cana sığınak halka barınak olan topraktan yarattı. Altın da toprağın bereketiyle olmuştur. Cana huzur veren, ömre bereket veren, yorulursan binek, acıkırsan yemek olacak TOPRAK, TOPRAK ve TOPRAK! Defalarca söylüyorum, sevgili evlatlarım. Bahçe olsun, bostan olsun, kara olsun, çorak olsun, taş olsun, eline geçen topraktan vazgeçme! Bu sizin boynunuza vazifedir!”
Bu sözleri, bir buçuk asır sonra, tüm Türk dünyasının sadık evladı, yazarı, şairi, çevirmeni, toplum lideri, yayıncısı ve kendi elleriyle kurduğu Avrasya Yazarlar Birliği'nin başkanı Yakup Bey Ömeroğlu da söyler gibiydi.
Mesafe uzak olduğu için genç mezarına serptiğim bir avuç toprak bu yazılı hatıram olsun, can dostum!
Mekânın cennet olsun!