HaftanınÇok Okunanları
Kader Pekdemir 1
HİDAYET ORUÇOV 2
ELMİRA ACIKANOAVA 3
Kardeş Kalemler 4
Gülzura Cumakunova 5
Emrah Yılmaz 6
KEMAL BOZOK 7
Yakup Deliömeroğlu ağabey ile 1989 yılının ekim ayında tanıştık. O zamanlar Türk Ocakları Ankara şubesi çok aktif faaliyetler yürütüyordu. Prof. Dr. Orhan Kavuncu’nun başkanlığında çok sayıda genç akademisyen ve öğrencinin buluştuğu, entelektüel tartışmaların yoğun yaşandığı Türk ve İslam coğrafyasında aktivistlerin ve aydınların durak yeri mahiyetinde bir merkezdi. Üniversite birinci sınıf öğrencisi olarak müdavimi olduğum ocağın en parlak simalarından biri de Yakup Deliömeroğlu ağabeydi. Bu dönemde Sovyetler Birliği henüz hayatta olsa da gidiş gelişler artmış, karşılıklı mektuplaşmalar, makale değişimleri, roman ve hikâye kitapları gidip gelmekteydi. Özellikle Azerbaycan, Kırım, Kazan ve Taşkent bu değişimlerin merkeziydi. Türkocağı Ankara şubesine aynı zamanda İran, Kerkük, Kıbrıs, Batı Trakya, Bulgaristan, Romanya, Doğu Türkistan, Afganistan gibi ülkelerden Türklerin temsilcileri sıklıkla uğrardı.
Sovyetler Birliği’nin birkaç yıl içinde dağılacağı çok belliydi ve bundan sonra Türk ülkelerinin hem bağımsız olacakların hem de bağımsız olamayacakların geleceğinin nasıl olacağı hakkında uzun görüş alışverişlerinde bulunurduk. Nitekim 1991 yılına gelindiğinde beş Türk ocaklı gencin Kazan-Tataristan’da yapılacak olan Dünya Tatar Gençleri Kurultayına gitmesi için gerekli yazışmalar yapıldı. Sovyetler Birliği hala devam ediyordu. O yaz sonunda ise tarihe karıştı. Beş kişi olarak Ankara’dan Moskova’ya oradan da trenle Kazan’a gittik. Bütün bu organizasyonda Yakup Deliömeroğlu ağabey bizlere destek olmuştu. Sonraki yıllarda bir konuşmamızda dedi ki sizleri tam bir bilinmeze doğru yolcu ettiğimizi hatırlıyorum. O seyahat pek çoğumuz için hayatımızı değiştiren bir seyahat olmuştu. Orada tanıştığımız Türk Dünyasının dört bir yanından gelen Kazan Tatar aktivistler ile birlikte uzun yıllar sürecek olan Dünya Türk Gençleri Birliği çalışmasını başlattık. Bir yıl sonra Kazan’da kurulan Dünya Türk Gençleri Birliği, hemen ardından 1993 yılında yine Kazan’da ilk büyük Türk Dünyası Gençlik Kampı ve Kurultayını düzenledi. Bu projenin en büyük destekçisi Yakup Deliömeroğlu idi. Türk Ocakları Genel Merkezi aracılığıyla TİKA’dan destek alındı ve uzun yıllar sürecek olan Türk Dünyası Gençlik Kamp ve Kurultayları başladı.
Yakup Deliömeroğlu 2000’li yıllara kadar bu işin organizasyonunda tam merkezinde yer aldı. Biz gençlerin Türk dünyası algısının oluşmasında çok büyük rol oynadı. Bir örnek vermek gerekirse bu birlik içinde en önemli tartışmalardan biri oylama konusundaydı. Pek çok “az sayılı Türk halkı”, özellikle de Sibirya’dan gelenler, nüfuslarının azlığı ve devletlerinin olmayışına bakarak zayıf temsil edildiklerini düşünüyorlardı Türkiye gibi büyük kalabalık ve güçlü bir devletin gölgesinde kalmaktan korkuyorlardı. Sadece onlar değildi. Yeni bağımsızlığına kavuşmuş Türkistan ve Kafkasya cumhuriyetleri de aynı endişe içindeydi. “Bir ağabeyden kurtulup başka bir ağabeyin tahakkümü altına girmek” onlar için çok çekici bir alternatif olarak görünmemekteydi. Tabii ki bunda komünizmin hala devam eden etkisini de unutmamak gerekir. İşte bu karmaşa içinde Yakup Deliömeroğlu ve onun kuşağından arkadaşlarıyla birlikte Dünya Türk Gençleri Birliği içinde “bir halk bir oy” prensibi kabul edildi. Yani en küçük ve bağımsız olmayan Türk topluluğundan en büyük ve muktedir Türk devletine kadar hepsinin oyları/sesleri ve değerleri eşit kabul edildi. Türk dünyası içinde eşitler arası bir ilişkiye girmenin ilk adımı buydu. 1993 yılından itibaren bu prensip üzerinde ilerledi. Aslında 2000’li yıllara kadar Türk zirvelerinin, Türk Dünyası kongrelerinin ve kurultaylarının en büyük sorunu buydu. Dünya Türk Gençleri Birliği bunu en erken zamanda Yakup Deliömeroğlu’nun çabalarıyla çözmüştü. Türkistan’da geçirdiği yıllarında da Dünya Türk Gençleri Birliği’ni yakından takip etti ve destekledi.
Dünya Türk Gençleri Birliğini kuvvetli bir sivil toplum örgütü haline getirdikten sonra somut projeler üzerinde yürümeye karar verdi. Ona göre Türkleri birleştiren en önemli husus halk kültürü ve onun bir yansıması olan edebiyattı. Eski Sovyet ülkelerine sıklıkla gelip gittiğimiz bu on yıl içinde gördük ki 20. Yüzyıl boyunca birikmiş ve üretilmiş büyük bir edebiyat müktesebatı ile karşı karşıyaydık. Türkiye'deki Türk Dünyası aktivistleri ilk başta buna oldukça gözlerini yummuştu. Öyle bir dalga esiyordu ki sanki her güzel şey Türkiye’de üretilmiş ve Türk cumhuriyetleri tarafından taklit edilmeliydi. Bunun böyle olmadığını ilk görenlerden biriydi Yakup Deliömeroğlu. Kazak romanı, Özbek hikayeleri, Azerbaycan operası, Kırgız destanları ve bütün bu Türklerin dünyaya mal olmuş 20. Yüzyıl yazarları onun için hazine kıymetinde idi. Türk dünyasının ortak edebiyatına sarsılmaz bir inanç geliştirdi. Türk dünyası birliği yolunda atılacak en somut ve en güçlü adımdı bu onun için. Bu yüzden maaşından artırdığı paralarla ve çok mütevazı şartlar içinde Avrasya Yazarlar Birliği’ni kurdu. Beni de kuruculardan biri olarak davet etti. O gün bugündür elimden gelen desteği vermeye çalıştım. Bahçelievler'deki mütevazi bir odada yaptığı çalışmaların ardından Bengü yayınevini kurdu. Bugüne kadar Türk dünyası edebiyatlarından karşılaştırmalı olarak birbirine aktarılan 500’ün üzerinde eserin basılması işte bu ısrarlı ve uzun soluklu mücadelenin ürünüdür.
Bugün geriye dönüp baktığımızda 33 yıllık bağımsızlık döneminde devletlerin veya özel sektörün veya STK’ların yapmış olduğu en somut ve en hayırlı iş nedir diye sorsanız mutlaka size bu yayınları söylerim. Türkmence’den Kumukça’dan, Tatarca’dan Hakasça’dan, Uygurca’dan, Kırgızca’dan, Kazakça’dan, Özbekçe’den Türkiye Türkçesi’ne aktarılan, kitapların yanında çok sayıda bizim Türkiye’de bilmediğimiz faaliyetleri de oldu. Türk edebiyatının kıymetli ürünlerini bütün Türk şivelerine çevirme konusunda Türk Dünyasının dört bir yanından gelen yazarlara hem ilham verdi hem doğrudan somut destek sağladı.
Tüm bunları yaparken büyük Türk coğrafyasının hemen her noktasında yakın dostlar edinen Yakup Deliömeroğlu bir dost adamıydı. 30-40 yıl önce kurmuş olduğu dostluklar halen devam ederdi. Çeşitli kanallardan onlarca yıl görmediği dostlarıyla mektuplaşır, mesajlaşıp haberleştirdi. Sağlıklarını takip eder, çocuklarının torunlarının durumlarını takip ederdi. Birine ulaşmak istediğimizde onu aramamız yeterliydi. En son telefonunu, yoksa e mail’ini hemen size verirdi. “Hasancığım onu en son dört yıl önce şu toplantıda gördüm” diye söze başlardı. Bu kıymetli çalışmalarının dışında Türk dünyasıyla ilgili hemen her işte onu görmek mümkündü. TÜRKSOY’un, TİKA’nın, Türk Devletleri Teşkilatı’nın, Maarifin, Yunus Emre’nin, TRT Avaz’ın ve aklınıza gelebilecek tüm çatı kuruluşların Türk Dünyasıyla ilgili çalışmalarında davet ettikleri ve fikrine başvurdukları ilk isimdi.
Türk'e ait olan her şeye aşk ile tutkuluydu. Saza, türkülerimize, koşuklarımıza, destanlarımıza, dutara, dombıraya… Aklınıza gelen tüm somut olmayan mirasımıza aşıktı. Belki de kendi kuşağından insanlar arasında eski halk kültürümüzün öğelerini temsil eden son gruptandı. Zaman içinde Türk coğrafyası genelinde arkadaşlarımız arasında siyaseten ayrılıklar baş gösterdi. Yakup Deliömeroğlu her zaman bunların dışında ve üstünde kaldı. Tüm bu ayrılıkların dışında, herkesi birleştiren bir bilge insan olma özelliğini sürdürdü. Onun yokluğu Türk Dünyası açısından büyük bir eksik olacak. Belki de yaptıkları onlarca yıl sonra daha iyi anlaşılacak. Hakkında mutlaka tezler ve kitaplar yazılacak. Atmış olduğu tohumlar filizlendi, yeşillendi, başağa durdu ve yeni tohumlar verdi. Amel defterini her zaman açık tutacak eserleri ve bunlar arasında en önemlisi Avrasya Yazarlar Birliği yaşadıkça, onun da hem bu dünyada hem de ebedi alemde ruhu şad ve huzurlu olacaktır.