HaftanınÇok Okunanları
LENİYARA SELİMOVA 1
CİHAN ÇAKMAK 2
Gülsafi Melan 3
MAHİR NAKİP 4
HİDAYET ORUÇOV 5
KEMAL BOZOK 6
Gülzura Cumakunova 7
Dolmuştan indim. Yüzüme çarpan rüzgârdan korunmak için bir elimle atkımı çeneme doğru çekerken diğer elimle çantamı kontrol ediyorum. Kırtasiyenin ilk müşterisi olarak sabahın erken saatlerinde çoğalttığım gece boyu yazdığım hikayem o kadar kıymetli ki rüzgâr sayfaları alıp da savuracakmış gibi çantamı sıkı sıkı tutuyorum.
Heyecanlıyım. Birazdan varacağım atölyede hikayemi hocama ve arkadaşlarıma vereceğim. Herkes elinde kalemle sessizce okumasını yapacak. Kalemler işleyecek, kelimelerin, cümlelerin altları çizilecek. Hocam da arkadaşlarım da annem gibi yorumlasalar hikayelerimi “Çok güzel olmuş, nerden buluyorsun bunları?” ya da eşim gibi çok beğenseler ve eşime ettiğim ısrarlarla eleştirilebilecek bir iki cümle zar zor bulabilseler. Burada işler böyle yürümüyor. Her satır ince elenip sık dokunuyor. Eleştiriler yapıldıkça gayet uyumlu sandığınız cümlelerdeki mantık hataları sizi şaşırtıyor. Anlatım bozuklukları, severek kullandığınız bir kelimenin yemeğe fazla atılmış tuz tadı veren hali önünüze konuyor.
Yazım okunduktan sonra hocamın yüzüne pürdikkat bakıyorum. Küçücük bir tebessüm, belki bir dudak bükme… Pek çok kere tecrübe ettiğim gibi yine bir şey fark edemiyorum. Belli ki değerlendirmesini yine sona saklayacak. İlk söz hakkı arkadaşlarıma veriliyor. Herkes eleştirisini yapıyor. Hocamın “Yazar, yaşadığı her şeyi yazmaz ama her yazdığını yaşar.” sözünü harfiyen uygulamama, hikayemi adeta ağlayarak yazmama rağmen ne çok eleştiri yapılıyor. Son değerlendirmeyi hocam yapıyor. Her sözünü not alıyorum. Son olarak “Düzeltmeleri yaptıktan sonra bunu dergiye alalım.” diyor. İçimden havalara uçuyorum. Baştan söylese olmaz mıydı? Beklediğim tebessüm bu olsa gerek.
Altı çizili kağıtları, notlarımı toparlayıp dönüyorum. Hikayeyi düzeltmek onu ilk kez yazmaktan daha zor. Bazen sil baştan yazmak. Bazen çok sevdiğin kahramanla üzülerek vedalaşmak. Bayıldığın cümleleri elinin tersiyle itmek. Çehov’un tüfeği beynimde patlıyor. Kelimeleri ekliyorum, çıkarıyorum, değiştiriyorum…
Sene sonunda “Kardeş Sesler”in sesi geldi. Atölyede yan yana oturduğumuz arkadaşlarımla bu kez sayfalarda buluştuk. Yıl boyu yazdığım hikayelerin fotokopilerden matbu sayfalara terfi etmesi bu işe duyduğum heyecanı kat be kat artırdı.
Kardeş Sesler’deki hikayelerimi -hala orada durup durmadığını kontrol eder gibi- ara ara açıp seyrettiğim günlerden birinde hocam hikayelerimin belli bir kıvama ulaştığını, kitabımın basılacağını, onları son kez düzenlememi ve kitabıma bir isim vermemi istedi. Bir isim… Karnındaki yavrusunu severken ona en yakışacak ismi bulmaya çalışan bir annenin gayreti ve şefkati içindeyim. Sağa sola haber uçuruyorum. İhtimalleri yakınlarıma gönderiyorum. Onlardan gelen cevapları, bana güzel gelen isimleri ölçüp biçiyorum. Sabah seçtiğimden akşam vazgeçiyor, bugün kulağıma hoş gelenden ertesi gün bilmem hangi nedenden vazgeçiyorum. Sonunda kulağa olumlu bir ses getirmesini umduğum bir isim seçiyorum: “Sarayda Düğün”.
Kitabımı kucakladığım gün yeni doğmuş bir bebeğin heyecanı kaplıyor ortalığı. Dördüncü çocuğum hayata gelmiş gibi sarıyorum onu. “Darısı ikincisine” temennisiyle biten tebrikler şevkimi kamçılıyor. Vakit kaybetmek istemiyorum. Oturuyorum masanın başına. Darısı ikincisine…