Bir Kapı


 01 Ağustos 2024

Bu hafta sonunu arkadaşlarla beraber geçirmeyi planlamıştım. Tüm hazırlığımı daha geceden tamamladığım için geriye kalan tek şey sözleştiğimiz dağ evine gitmekti.  

Yolum uzundu, bu yüzden evden erkenden ayrılmıştım. Sonunda sözleştiğimiz yere vardığımda etraf sessizdi. Kapıyı birkaç kez çalmama rağmen içerden hiç ses gelmedi. Acaba bensiz yürüyüşe mi çıktılar diye düşündüm, bu yüzden etrafı dolaşmaya karar verdim. Yapmadığım şey değildi, kısa bir orman yürüyüşünün kimseye bir zararı dokunmazdı. Arabamdan gerekli olan birkaç malzemeyi alıp kendime ufak bir çanta hazırladım. Yürüyüşümün üzerinden biraz zaman geçmişti ki havanın rengi birden bire değişti ve yağmur çiselemeye başladı.  

Yürüdüğüm yola geri dönüp bakınca dağ evinden ne kadar uzaklaştığımı yeni fark edebiliyordum. Çünkü arkada bıraktığım ev görünmez olmuş, yürüdüğüm yollar bana yabancılaşmıştı. Bir müddet olduğum yerde durup düşündüm. Fakat telaşlanmanın bir anlamı yoktu çünkü sadece çiseleyen bir yağmur ve daha tam anlamıyla bozulmamış bir hava vardı, en azından şuan öyle görünüyordu...  

Beklemediğim bir anda mavi gökyüzünün simsiyah bulutlarla çevrilişini ve çiseleyen o masum yağmurun bir doluya dönüşüne şahit oldum. Hemen sığınacak bir yer aramaya başladım, vücudumu saran korkum mantıklı düşünmeme engel olmuştu. Ormanın derinliklerine attım kendimi, şuan korku filmlerindeki o terkedilmiş malikânelere razıydım. Üstüm başım ıslanmış, ayaklarım ise çamurlara bulanmıştı. Tam anlamıyla berbat bir haldeydim. Umudumu kesmişken birkaç mil uzaklıkta bir şey göründü. Ne olduğunu bilmesem de gidip görmekten başka çarem yoktu hemen kendimi toparlayıp o yöne doğru koşmaya başladım. Sert bir şekilde yağan doluyla karışık yağmur nefesimi kesiyor, önümü görmemi zorlaştırıyordu. Yaklaştığımda bir zamanlar kullanıldığı belli olan fakat şuan kimsenin adımını atmadığını düşündüğüm o ufak kulübeye sığınmak için kapıyı zorladım fakat açılmadı. Ayaklarımın çamura batması yetmiyormuş gibi bir de su artık ayak bileklerimi geçer haldeydi. Tek çarem bu kulübeydi ve onun da kapısını açamamıştım. En sonunda kapının kilidini kırmayı denedim, ilk denememde başarısız oldum fakat sonra kırmayı başardım. Hemen içeri geçtim ve ufak çantamı açtım ıslanmıştı. İçerisinde hâlâ kullanabileceğim malzemeler vardı çünkü çoğu su geçirmezdi. Bulunduğum yeri aydınlatabilmek için el fenerimi çıkardım. Artık etrafı rahatlıkla görebiliyordum. Burası epeydir kullanılmadığı belli olan örümcek ağları kaplı bir yerdi. Telefonumu açmak istedim çok fazla ıslanmıştı bir an çalışmayacağını düşündüm fakat ıslaklığına rağmen hâlâ çalışır durumdaydı, tüm şansımı burada kullandığımı düşünürken telefonun çekmediğini gördüm. Yine de moralimi bozmadım ve bu sağanak yağmuru en kısa zamanda atlatabilmeyi umdum.

Tam sevindiğim anda yarım yamalak kapatmış olduğum kapının gıcırdayarak açıldığını gördüm. Ne olduğunu anlamak için korkuyla doğrulduğum anda karşımda simsiyah bir gölge gördüm. El fenerimi ona doğru doğrultmak geldi aklıma ama tam o sırada kapı şiddetli bir gürültü ile kapandı, ağzımdan ufak bir çığlık çıkararak geriye doğru kaçarken takılıp düştüm ve el feneri de diğer tarafa doğru savruldu. 

İçeriye beni aramaya çıkan arkadaşlarım doluştu. Hepsi sırılsıklam ama beni buldukları için mutlu, korkuttukları için muzip bir tavırla yanıma geldiler. Yağmurun dindiğini görünce çıkıp kalduğımız yerden tatilimize devam ettik. 

 

(AYB Balkanlar Çevrim İçi Yazarlık Atölyesi, Temmuz 2024)

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 212. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 212. Sayı