Bir Sayfa Aşk


 01 Ekim 2021


Aşk demişiz; bugün aşktan bahsedeceğiz. Bir insanın diğerine tutuluşu, eşi benzeri görülmemiş duygular, anlatılamaz anlar, birbirinden eşsiz hikâyeler sığdırılmıştır şu üç harfe. Bazen insana yaşama hevesi veren bu kısa sözcük, bazı durumlarda da insanı allak bullak eder, yolunu şaşırmasını sağlar. Ne de gariptir ki bu aşk denen şey hep bir duygu olarak kaleme geçmiştir. Ben bugün burada onun bir duygudan fazlası olabileceğini anlatmaya geldim. Çünkü bence aşk bir duygudan fazlası, bir istek bir hayal, ulaşılamamış ve üstünde çok düşünülmüş masallar da olabilir. Bu da benim masalım...

Henüz beş yaşında minik bir kız iken, annem ve babamla dağların orta yerinde, minik bir köyde yaşardım. Adım Munise. Arkadaşım yoktu o zamanlar, sadece çekmecemde bir kitabım vardı. Onu kendime arkadaş edinmiştim. O zamanlarda okumayı henüz bilmiyordum; resimlere bakıp eğleniyordum kendimce. Fakat okumayı öğrenip hikâyenin esasını anlamayı da çok istiyordum. O kitap bana bir yardım kutusunun içinde gelmişti. İçi erzak dolu kutunun en altında saklanıyordu. Onu gördüğümde o kadar sevinmiştim ki, annem anlamıştı okumaya merakımın olduğunu.

Aradan aylar geçti ben altı yaşımı doldurdum. Annem artık okul vakti dedi ve beni köyümüzdeki okula yazdırdılar. Öyle hevesle, öyle isteyerek gidiyordum ki okula, hemen okumayı öğreneyim de kitabımla konuşabileyim diye düşünüyordum. Çok hırslıydım, o küçük aklım her şeyi yapabileceğime inanıyordu. Bunu ilkokul öğretmenim fark etmiş olacak ki, bana hep yeni kitaplar verirdi. Yeni bir kitap yeni bir arkadaş demekti benim için. O kadar sevmiştim ki okulu, okumayı, kitapları öğretmen olmak istiyordum. Anneme, öğretmenime hatta kitaplarıma bile anlattım öğretmen olmak istediğimi. Bunun için durmadan kitap okumaya çalışır dururdum. Asla unutmam ilk karnemi aldığım günü. Eve koşa koşa gitmiştim.’Sınıfın birincisi benim!’,’Notlarımın hepsi çok iyi!’,’Artık kitap okuyabiliyorum!’ diyerek anneme gösterdim karnemi. Annemin yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Sessizce, aferin güzel kızıma deyip saçlarımın arasına minik bir buse kondurdu. Çocuk aklım fark etmemişti annemin buruk gülümsemesini.

Koşa koşa babama gittim. Heyecan içinde ona gösterdim karnemi. “Baba, sınıfı geçtim artık okuyabiliyorum, sınıfın birincisiyim!” dedim bir çırpıda. Babam soğuk bir ifadeyle suratıma ve elimde tuttuğum notlarıma baktı. Gözlerine baktım, aferin kızım demesini bekledim ondan. Bana sarılıp ne kadar gururlu olduğunu söylemesini bekledim. O ise kafasını çevirip:’Tamam, madem okumayı öğrenmişsin artık okula gitmene gerek yok. Annenle evde oturup ev işlerine yardım edersin, bari bir işe yararsın.’dedi.

Yüzümdeki gülümsemem silinmişti. Korkmuştum, beni okulumdan, kitaplarımdan alacak diye çok korkmuştum. Anneme koştum, ona yalvardım beni okula göndermesi için. Koştum, gidip kitaplarımı aldım, babama gösterdim. Okumayı bildiğimi ve ne kadar çok sevdiğimi göstermek istedim. Belki bana acır da tekrar okula gönderir diye. Olmadı, elimde ne varsa hepsini aldı sobanın içinde yanan odunların arasına fırlattı. "Artık, okumak yasak sana!" diye bağırdı bana. Alevler kitaplarımı yedikçe, masum gözlerimden yaşlar daha hızlı akıyordu. Yardım kutusunun içinde gelen kitabı sakladığım için babam onu bulamamıştı. 

Çok kaçtım evden, çok yattım okulun bahçesinde. Yine de bir işe yaramadı. Babam beni hep omzuna atıp eve götürdü. Ben de o kitaba sarılıp ağladım durdum. "Öğretmen olacağım ben!" diye bağırdım durdum.

Yıllar yılları eskitti, büyümüş genç bir kız olmuştum. Babamın yakamadığı ve benim de gözüm gibi sakladığım ilk kitabımı on beş yaşıma kadar bıkmadan usanmadan okudum. Olur, da okumayı unuturum diye çok korkuyordum. Ben hep hayal kurdum. Asla pes etmedim. "Ben bir öğretmen olacağım!" dedim hep. O zamanlarda anlamıştım, kitaplara, okumaya ve öğrenmeye âşıktım.

Günün birinde köyümüzü ziyarete ilin valisi geldi. Yanında bir oğlan vardı. Onların geldiğini köyün meydanında oluşan kalabalıktan anlamıştım. O sırada bahçede çiçekleri suluyordum. Kalabalıktan kurtulmuş olan vali, oğlu ile kapının önünden geçerken bana yaklaşıp: “Senin adın ne tatlı kız? Fatma mı yoksa Ayşe mi?" dedi. Ben çekingen bir tavırla Munise deyince şaşırdı. Beni bir güzel süzdü sonra da: "Okuma yazman var mı?" diye sordu. Kafamı evet anlamında salladım. “Ben öğretmen olacağım bir gün” dedim sessizce. Bunu duyan vali sevgiyle baktı gözlerime. “Sen okula gitmeye devam et, eminim olursun Munise” dedi.

Hemen eğik kafamı kaldırıp sıcacık bakan gözlerine baktım. Gözlerimin dolduğunu fark etmiş olacak ki gülümsemesi silindi. Ağlamaklı bir ses ile: “Olmaz, okumak yasak bana” dedim. Bunu duyan vali şaşkınlıkla baktı gözlerime. Tam o sırada babam çıktı dışarıya. Sinirden köpürüyordu. Hemen: “Ne işin var elalemin adamıyla? Ne konuşuyordun?” dedi. Bir yandan kolumdan tutmuş beni eve çekiştiriyordu, bir yandan bağırıyordu. Gözlerimden eksik olmayan damlalar akmayı sürdürdü. Tam o sırada valinin sesi duyuldu: “Siz ne dediğinizi sanıyorsunuz beyefendi?” dedi sakin fakat sinirli bir ses tonuyla. Babam durup valiye döndü: “Sana ne benim ne dediğimden” diyerek ona da bağırdı. Belli ki valinin kim olduğunu bilmiyordu. Vali tavrını koyarak: “Kızınızla nasıl iyi bir öğretmen olacağı konusunda konuşuyorduk” deyince ben dâhil herkesin gözleri valiye döndü şaşkınlıkla. Babam daha da sinirle: “Hiç bir şey olamaz o, dizini kırıp evinde oturacak, önümüzdeki hafta da evlenecek zaten!” deyince korkudan hıçkırdım.

Vali ne kadar korktuğumu anlayınca: “O henüz küçücük bir kız, onu bu yaşta evlendirmek suçtur.” dedi. Babamın umurunda değildi: “Ben burada yeteri kadar zaman harcadım” dedi ve sertçe beni kapıdan içeri itelemeye başladı. Tam kapıyı kapatacaktı ki valinin sesi tekrar duyuldu: “Kızınızı okutacağım, karşılığında da size belli bir miktar para vereceğim.” dedi. Babam hemen dönüp valiye baktı. Kolumu tutan eli gevşedi. Beni içeri iterek dışarı çıktı. Ardından da kapıyı kapattı. Ne olduysa o günden sonra oldu zaten. Vali beni okutmak için götürdü. Babamı da susturmak için ona bir miktar para verdi. Hepsinden önce bana sordu: “Okumak istiyor musun? Bizimle gelmek ister misin?” dedi. Annemi de almak istediğimi söyleyince annem karşı çıktı. Onsuz bir hayata hazır olduğumu ve onu gururlandırıp iyi bir öğretmen olacağımdan emin olduğunu söyledi ağlamaklı bir ses tonuyla. Çok ağladım o gün. Evimi değil de, asıl evim olan annemi ardımda bırakıyorum diye çok üzüldüm.

O günden sonra bir yurda aktarıldım. Orada bana özel bir oda verdiler. Yurtta benim durumumda olan birkaç kız ile daha tanıştım. Aynı zamanda en yakın arkadaşım valinin oğlu Mehmet oldu. Bana çok yardım etti. Ayşegül ve Hatice ile de çok yakın arkadaş oldum. Liseden sonra bir iş bulup işe girdim. O sırada yurtta kalmaya devam ediyordum. Her konuda bana çok yardım eden vali Ahmet Bey üniversitemi okuyup mezun olmamda da çok yardım etti. Bu süre içinde kitaplarla hep iç içe oldum. Onlara ve okumaya olan aşkım hiç bitmedi. Annemle düzenli olarak konuşabilmem telefonlaşıyorum. Babam hiç telefona gelmiyor. Uzaktan selam söylüyor.

Artık yirmi beş yaşındayım. Artık büyüdüm, anneme söz verdiğim gibi onu gururlandırıp öğretmen oldum ve çocukluk arkadaşım olan Mehmet ile nişanlıyım. Kendi evimde yaşayıp kendi paramı kendim kazanıyorum. Kitaplara olan aşkım da hiçbir zaman duraksamadı. Hep devam etti. Beni büyüttü, ne olursa olsun hayal kurabileceğimi, benim kimseden farklı olmadığımı ve her zaman bir mucize olabileceğini öğrettiler bana. Sevgi nedir, yardımlaşma nedir hepsini kitaplardan öğrendim. Onlar benim çocukluk aşkım, hayalim ve hayatım oldular. Tıpkı o yardım sandığının dibinden çıkan kitapta anlatılan öğretmen gibi ben de kimsenin adını bilmediği bir köyden çıkmış küçücük yaşım ve kocaman hayallerimle gelip diğer küçük çocuklara umut olabilmek için öğretmen olmuştum. Bu yüzden size diyebilirim ki, asla pes etmeyin çünkü içinizde olan aşk yaşamaya, görmeye ve göstermeye değer bir şey. Bu neye ya da kime karşı olursa olsun. 

(AYB Balkanlar Online Hikâye Atölyesi, Eylül 2021)

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 178. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 178. Sayı