Birinci Türkoloji Kurultayı’ndan Günümüze Türk Dünyasında Ortak Alfabe Tartışmaları


 01 Ekim 2025

1. Giriş

1926 yılında Bakü’de toplanan Birinci Türkoloji Kurultayı, yalnızca Türkoloji biliminin tarihindeki değil, aynı zamanda Türk dünyasının kültürel ve siyasal geleceğindeki en önemli dönüm noktalarından biri olmuştur. 26 Şubat–6 Mart 1926 tarihleri arasında Azerbaycan’ın başkentinde gerçekleştirilen bu toplantı, Sovyetler Birliği sınırları içerisinde yaşayan Türk halklarının temsilcilerini, dilbilimcilerini, yazarlarını ve düşünürlerini bir araya getirmiştir. Kurultayda ele alınan başlıca meseleler arasında dil araştırmaları, edebiyat incelemeleri, tarih ve etnografya çalışmaları yer alsa da, özellikle alfabe meselesi tartışmaların merkezinde bulunmuştur.

XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Gaspıralı İsmail Bey’in “Dilde, fikirde, işte birlik” ideali etrafında şekillenen kültürel bütünleşme düşüncesi, 1926 Bakü Kurultayında somut bir gündeme kavuşmuştur. Arap harflerinin yüzyıllardır Türk halklarının yazı dili olarak kullanılması, ancak modern eğitim ihtiyaçlarına yeterince cevap verememesi, yeni bir alfabe arayışını kaçınılmaz hâle getirmiştir. Kurultayda farklı görüşler dile getirilmiş; Ahmet Baytursunulı Arap alfabesinin ıslahını savunurken, Kasım Tınıstanov gibi genç Türkologlar Latin alfabesinin pedagojik ve fonetik üstünlüklerini vurgulamışlardır. Sonuçta Kurultay, Türk halkları için Latin esaslı yeni bir alfabenin kabul edilmesine karar vermiştir.

Bu karar, yalnızca teknik bir yazı reformu değil, aynı zamanda Türk dünyasında ortak kültürel bir kimlik ve iletişim zemini oluşturma çabası olarak değerlendirilmelidir. Ancak aradan geçen yüzyıl, bu idealin başarılarının yanı sıra, siyasi baskılar ve jeopolitik gelişmeler nedeniyle yarım kalan yönlerini de gözler önüne sermektedir. Bugün, Kurultayın 100. yılı vesilesiyle ortak alfabe tartışmalarını yeniden ele almak; hem tarihî tecrübeyi hem de günümüzde Türk Devletleri Teşkilatı çerçevesinde yürütülen girişimleri değerlendirmek bakımından önem arz etmektedir.

2. Tarihsel Arka Plan

Türk dünyasında alfabe meselesi, yalnızca yazı sistemine dair teknik bir tercih değil, aynı zamanda kültürel kimlik, modernleşme ve millî bütünleşme ile doğrudan bağlantılı bir konu olmuştur. XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı ve Rusya İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan Türk aydınları, özellikle eğitim ve matbuat faaliyetleri çerçevesinde alfabe tartışmalarını gündeme taşımışlardır.

Bu süreçte en önemli figürlerden biri, Kırım Türk aydını İsmail Bey Gaspıralı’dır. 1883 yılında Bahçesaray’da yayımlamaya başladığı Tercüman gazetesi aracılığıyla “Dilde, fikirde, işte birlik” ülküsünü ortaya koyan Gaspıralı, Türk halklarının ortak bir edebî dil ve yazı sistemi etrafında birleşmesi gerektiğini savunmuştur. Onun düşünceleri, yalnızca Osmanlı coğrafyasında değil, Orta Asya, Kafkasya ve Volga-Ural bölgesinde yaşayan Türk toplulukları arasında da geniş yankı bulmuştur.

Aynı dönemde Osmanlı entelektüel çevrelerinde de alfabe reformu tartışmaları yaşanmıştır. Tanzimat’tan itibaren Arap harflerinin Türkçenin fonetik özelliklerini yansıtmakta yetersiz olduğu, eğitimde öğrenmeyi zorlaştırdığı yönündeki eleştiriler artmıştır. Namık Kemal, Ahmet Vefik Paşa ve Şemseddin Sami gibi aydınların yazılarında, yazı meselesi modernleşmenin ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirilmiştir.

Öte yandan, Rusya İmparatorluğu bünyesindeki Türk halkları arasında da benzer tartışmalar yürütülmüştür. Özellikle Volga-Ural bölgesinde yaşayan Tatar ve Başkurt aydınları, Arap harfli yazının sadeleştirilmesi yönünde öneriler getirmiş, bu çabalar “Usul-i Cedid” eğitim hareketi ile paralellik göstermiştir. XX. yüzyılın başlarında ise Azerbaycan’da Mirza Fethali Ahundzade’nin öncülüğünde Latin alfabesine dayalı yazı reformu teklifleri gündeme gelmiş, bu da ilerleyen yıllarda daha geniş çaplı bir dönüşümün habercisi olmuştur.

1917 Devriminden sonra Sovyetler Birliği’nin kurduğu yeni idarî düzen, milliyetler politikasının bir parçası olarak alfabe meselesini yeniden gündeme almıştır. Sovyet yönetimi, başlangıçta Türk halklarının yerel dillerini ve kültürel kurumlarını geliştirmelerine belli ölçüde imkân tanımış; bu çerçevede 1922’de Azerbaycan’da “Yeni Türk Alfabe Komitesi” kurulmuş ve Latin alfabesine geçiş için hazırlıklar başlatılmıştır. Bu gelişmeler, 1926 Bakü Birinci Türkoloji Kurultayında ortak alfabe meselesinin merkezî bir konu hâline gelmesinin zeminini hazırlamıştır.

3. Birinci Türkoloji Kurultayı ve Alfabe Tartışmaları

1926 yılında Bakü’de gerçekleştirilen Birinci Türkoloji Kurultayı, Türkoloji tarihinde bir dönüm noktası olduğu kadar, Türk halklarının geleceğini ilgilendiren en kapsamlı kültürel girişimlerden biri olmuştur. 26 Şubat–6 Mart tarihleri arasında yapılan bu toplantıya, Sovyetler Birliği’nin farklı bölgelerinden gelen 130’u aşkın delege katılmıştır. Katılımcılar arasında dönemin önde gelen Türkologları, dilbilimcileri, eğitimcileri, şair ve yazarları bulunmaktaydı.

Kurultayın gündeminde pek çok bilimsel konu yer alsa da, en yoğun tartışmalar alfabe meselesi etrafında şekillenmiştir. Çünkü alfabe, yalnızca bir yazı sistemi değil, aynı zamanda modernleşmenin, eğitimde verimliliğin ve kültürel birliğin en önemli araçlarından biri olarak görülmekteydi. Kurultayda dile getirilen farklı görüşler temel olarak iki başlık üzerine yoğunlaşmış ve bu görüşleri Ahmet Baytursunulı ile Kasım Tınıstanov dile getirmiştir.

Ahmet Baytursunulı’nın Görüşleri

Kazak aydını ve dilbilimci Ahmet Baytursunulı, Arap alfabesinin Türk dillerinin yazımında kullanılmaya devam edilmesini savunan isimlerin başında geliyordu. Baytursunulı, Arap yazısının köklü bir kültürel geleneğe sahip olduğunu, Müslüman toplumların bu yazı üzerinden medeniyetle bağ kurduğunu belirterek, yapılacak ıslahatlarla Arap alfabesinin Türk dillerine uyarlanabileceğini ileri sürmüştür.

Kasım Tınıstanov’un Görüşleri

Öte yandan Kırgız Türkolog Kasım Tınıstanov, Latin alfabesinin Türk dilleri için daha uygun olduğunu savunan genç kuşak bilim insanlarının temsilcisiydi. Tınıstanov, Latin alfabesinin fonetik bakımdan Türk dillerine daha elverişli olduğunu, eğitimde öğrenmeyi kolaylaştıracağını ve matbuat faaliyetlerinde pratiklik sağlayacağını vurgulamıştır. Ayrıca Latin esaslı ortak bir alfabenin Türk halkları arasında kültürel bütünleşmeyi hızlandıracağını ileri sürmüştür.

Diğer Katkılar ve Alınan Karar 

Kurultayda yalnızca Türk dünyasının aydınları değil, Sovyet dilbilimcileri de aktif rol oynamıştır. Özellikle Rus dilbilimci Lev Vladimiroviç Şçerba, imla prensipleri ve alfabenin sosyal önemi üzerine yaptığı konuşmada, yeni alfabenin toplumsal modernleşmenin bir parçası olduğuna dikkat çekmiştir. Farklı oturumlarda Azerbaycanlı, Tatar, Başkurt ve Özbek aydınları da görüşlerini dile getirmiş, Latin alfabesine geçiş fikri geniş bir kabul görmüştür.

Tartışmaların sonunda Kurultay, Türk halkları için Latin esaslı ortak bir alfabenin kabul edilmesine karar vermiştir. Bu karar, dönemin en somut kültürel birlik adımı olarak tarihe geçmiştir. Kurultay sonrasında Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan ve Kırgızistan başta olmak üzere birçok Türk topluluğu kısa sürede Latin alfabesine geçiş sürecine girmiştir.

4. Kurultayın Sonrası ve Alfabe Reformlarının Akıbeti

Birinci Türkoloji Kurultayında alınan karar doğrultusunda Türk halklarının önemli bir kısmı kısa sürede Latin esaslı ortak alfabeye geçiş sürecini başlatmıştır. Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan ve Kırgızistan gibi cumhuriyetlerde eğitim kurumları ve yayın organları yeni alfabeyi kullanmaya başlamış, 1930’lu yılların başlarında Latin yazısı Sovyetler Birliği’ndeki Türk topluluklarının resmî yazı sistemi hâline gelmiştir. Bu dönem, Türk halklarının kültürel yakınlaşması bakımından kısa süreli de olsa önemli bir imkân yaratmıştır. Aynı yıllarda Türkiye Cumhuriyeti de benzer bir sürece girmiştir. 1928’de gerçekleştirilen Harf İnkılabı ile Arap harfleri bırakılarak Latin esaslı Türk alfabesi kabul edilmiştir. Bu reform, okuma yazmayı kolaylaştırmış, eğitimde verimliliği artırmış ve modernleşme hamlelerinin en önemli adımlarından biri olmuştur. Türkiye’nin Latin alfabesine geçişi, Bakü Kurultayında dile getirilen fikirlerle aynı dönemin entelektüel atmosferini paylaşması bakımından dikkat çekicidir.

Sovyet Politikaları ve Kiril’e Geçiş

1940’lardan itibaren Sovyet yönetimi, Latin alfabesini “pantürkist bir araç” olarak görmüş ve Türk cumhuriyetlerinde Kiril alfabesine geçişi zorunlu kılmıştır. Böylece ortak alfabe girişimi sona ermiş, bölgeler Rusya merkezli bir yazı sistemine bağlanmıştır. Bu süreçte Bekir Sıtkı Çobanzade, Hanefi Zeynallı ve Kasım Tınıstanov gibi birçok aydın baskılar sonucu idam, sürgün veya hapis cezalarıyla trajik biçimde ortadan kaldırılmıştır.

Ortak Alfabenin Parçalanması

Kiril alfabesine geçişle birlikte Türk halklarının yazı sistemleri parçalanmış, eğitim ve kültürel hayat Sovyet ideolojisine göre şekillendirilmiştir. 1926’daki ideal, yani bütün Türk halklarının aynı alfabe aracılığıyla birbirine yaklaşması, yerini farklı alfabeler üzerinden birbirinden uzaklaşmaya bırakmıştır. Bu parçalanma, Türk toplulukları arasındaki kültürel bağların zayıflamasında önemli bir etken olmuştur.

5. Türk Devletleri Teşkilatı ve Ortak Alfabe İdealinin Günümüzdeki Görünümü

Bağımsızlık sonrası dönemde gündeme gelen Latin alfabesine dönüş girişimleri, 2009 yılında kurulan Türk Keneşi (Bugünkü Türk Devletleri Teşkilatı) ile birlikte kurumsal bir zemine taşınmıştır. Teşkilatın 2010’lardan itibaren düzenlenen zirvelerinde, dil birliği ve ortak alfabe konusu sık sık dile getirilmiş, bu yönde çeşitli raporlar hazırlanmıştır. Özellikle 2017 Astana Zirvesi ve 2021 İstanbul Zirvesi’nde ortak alfabe, Türk dünyasında entegrasyonun kültürel boyutunun en önemli unsurlarından biri olarak vurgulanmıştır.

Somut Sonuçların Eksikliği

Her ne kadar ortak alfabe fikri Türk Devletleri Teşkilatı çerçevesinde kararlılıkla gündemde tutulsa da, henüz uygulamaya dönük adımların tamamlanmadığı görülmektedir. Ortak alfabe üzerine hazırlanan öneriler daha çok kültürel iş birliği belgelerinde yer almakta, ancak üye ülkeler arasında bağlayıcı bir uygulama planına dönüşme aşamasındadır. Bu durum, Türk dünyasında zaman zaman beklenen ivmenin tam anlamıyla sağlanamadığı şeklinde değerlendirilmektedir.

Alfabe değişimi, yazı sistemine dair salt teknik bir düzenlemeden ibaret olmayıp; eğitim politikalarının, toplumsal alışkanlıkların ve kurumsal işleyişin yeniden yapılandırılmasını zorunlu kılan çok boyutlu bir süreçtir. Eğitim sistemi, öğretmenlerin yeniden yetiştirilmesi, ders kitaplarının hazırlanması, basın-yayın organlarının uyarlanması ve dijital altyapının güncellenmesi gibi geniş kapsamlı düzenlemeleri gerektirmektedir. Bu bağlamda Özbekistan örneği dikkat çekicidir: 1993 yılında Latin alfabesine geçiş kararı alınmasına rağmen, günlük yaşamda Kiril alfabesi hâlen yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu durum, alfabe politikalarının uygulanmasının uzun soluklu bir süreç olduğunu göstermektedir.

Türk Devletleri Teşkilatı toplantılarında “ortak alfabe” meselesi sık sık gündeme getirilmekte ve kamuoyunda doğal olarak yüksek beklentiler oluşmaktadır. Ancak bu toplantıların çıktıları şimdilik daha çok bildiriler ve kültürel iş birliği çerçevesinde şekillenmekte ve uygulamaya dönük adımlar kademeli biçimde ilerlemektedir. Ortak eğitim programları, medya uyum çalışmaları ya da ortak yayın organları gibi girişimlerin hayata geçirilmesi ise zaman almaktadır. Bu nedenle, alfabe meselesi kamuoyunda çoğu kez sürekli gündemde tutulan bir konu olarak varlığını sürdürmektedir. Bu da, Türk dünyasında ortak kültürel adımlar bekleyen kesimlerde, beklenen ilerlemenin aşamalı şekilde gerçekleştiği izlenimini doğurmaktadır.

6. Ortak Alfabe: Fırsatlar ve Zorluklar

Türk dünyasında ortak alfabe meselesi, yalnızca bir yazı sistemi tartışması değildir; aynı zamanda tarihsel hafıza, kültürel kimlik, siyasî irade ve toplumsal yönelimlerin bir yansımasıdır. Ortak alfabe fikri, 1926 Bakü Kurultayından günümüze kadar Türk halklarının birlik arayışlarının sembollerinden biri olmuştur. Günümüzde Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında sıkça gündeme gelmesine rağmen, henüz somut bir sonuç elde edilememiştir. Bu durum, hem imkânların hem de engellerin gözden geçirilmesini gerektirir.

6.1. Ortak Alfabenin Sağlayacağı Fırsatlar

6.1.1. Yazılı İletişimin Kolaylaşması

Bugün Türk dünyasında üç farklı alfabe kullanılmaktadır: Latin, Kiril ve Arap alfabesi. Bu durum, yazılı iletişimi güçleştirmektedir. Örneğin Azerbaycanlı bir yazarın eseri Türkiye’de Latin alfabesiyle rahatlıkla okunurken, Kazakistan’da Kiril harfleri nedeniyle aynı metin geniş kitlelere ulaşamayabilmektedir. Ortak bir alfabe sayesinde Türk halkları arasında yazılı iletişim çok daha hızlı, pratik ve erişilebilir hale gelecektir.

6.1.2. Ortak Kültürel Belleğin Güçlenmesi

Dilde birlik, kültürel belleğin aktarımında kilit rol oynar. Ortak alfabe, yalnızca yazının birliği değil, aynı zamanda ortak bir Türk dünyası kimliğinin inşası anlamına gelir. 1926 Bakü Kurultayında da vurgulandığı gibi, alfabe birliği, edebî mirasın bütün Türk halkları tarafından okunup anlaşılabilmesine zemin hazırlar. Bu, kültürel üretimi ve paylaşımı hızlandırır.

6.1.3. Eğitim, Bilim ve Akademik İşbirliği

Alfabe birliği, ortak ders kitaplarının hazırlanması, akademik yayınların paylaşılması ve bilimsel kongrelerde ortak yazı sistemi kullanılmasını mümkün kılar. Bu sayede Türk dünyasında öğrenci ve akademisyen değişimleri daha verimli olur. Örneğin Kazakistan’da hazırlanan bir dilbilim kitabı Türkiye’de öğrenciler için ek çaba harcanmadan kullanılabilir.

6.1.4. Dijital Çağın Avantajları

Dijital yayıncılık, sosyal medya ve çevrim içi eğitim platformlarında Latin alfabesi hâkim konumdadır. Zaten genç kuşaklar sosyal medyada Türkçe, Azerbaycan Türkçesi veya Kazak Türkçesini Latin harfleriyle yazmaktadır. Bu durum, fiilen ortak bir yazı pratiği doğurmaktadır. Dolayısıyla devletler düzeyinde bir karar alınmasa bile, toplumsal düzeyde Latin alfabesi ortak kültürün doğal bir parçası haline gelmektedir.

6.1.5. Ekonomik ve Kültürel İşbirliği

Ortak alfabe, ortak pazar ve kültür endüstrisi açısından da önemlidir. Ortak kitap basımları, çeviri maliyetlerinin düşmesi, ortak dergi ve gazete çıkarılması, sinema ve medya ürünlerinin daha geniş coğrafyalara ulaşması mümkün olur. Bu da hem ekonomik kazanç hem de kültürel görünürlük sağlar.

6.2. Ortak Alfabenin Önündeki Zorluklar

6.2.1. Lehçe Farklılıkları ve Fonetik Uyuşmazlıklar

Türk dillerinin fonetik yapıları arasında önemli farklılıklar vardır. Kazakça ve Kırgızcadaki “ñ”, Azerbaycan Türkçesindeki “ə”, Türkmenistan’daki “ň” ve “ž”, Tatarca ve Başkurtçadaki “q” ve “w” gibi sesler Türkiye Türkçesinin yazı dilinde bulunmaz. Özbekçedeki uzun ünlüler de bu çeşitliliği artırır. Ortak alfabe tartışmalarının temel sorunu, bu farklılıkların eksiksiz yansıtılıp yansıtılmayacağıdır. Bir yanda lehçelerin özgünlüğünü koruma isteği, diğer yanda pratik ve sade bir alfabe ihtiyacı bu tartışmayı zorlaştırmaktadır.

6.2.2. Jeopolitik ve Siyasî Engeller

Ortak alfabenin önündeki en büyük engellerden biri jeopolitik faktörlerdir. Rusya, Kiril alfabesini kendi kültürel ve siyasî nüfuzunun simgesi olarak görmekte, bu nedenle Türk cumhuriyetlerinde Latinleşme girişimlerini doğrudan veya dolaylı biçimde engellemektedir. Kazakistan’da Latin geçişinin ertelenmesi ve Kırgızistan’da tartışmaların gündemden düşmesi bu etkinin somut örnekleridir.

Çin ise Kuşak-Yol İnisiyatifi çerçevesinde bölgedeki ekonomik etkisini artırmakta, Konfüçyüs Enstitüleri ve Çince eğitim aracılığıyla kültürel nüfuzunu güçlendirmektedir. Bu durum, Latin alfabesine dayalı ortak bir yönelimin önceliğini zayıflatmaktadır.

Dolayısıyla ortak alfabe meselesi yalnızca teknik değil, aynı zamanda Rusya’nın siyasal baskısı ve Çin’in ekonomik–kültürel etkisi arasında şekillenen jeopolitik bir mesele olarak ortaya çıkmaktadır.

6.2.3. Toplumsal Alışkanlıklar

Kiril alfabesi, Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde en az 70 yıl boyunca resmî eğitim ve yazı sisteminde kullanılmıştır. Bir nesil boyunca oluşan okuryazarlık alışkanlıklarını değiştirmek kolay değildir. Toplumların önemli bir kısmı Latin alfabesine karşı mesafeli durmakta, “Eski kuşak ile yeni kuşak arasında kopukluk” endişesi dile getirilmektedir.

6.2.4. Ekonomik ve Teknik Maliyet

Alfabe değişimi, yalnızca yazının değişmesi değil; ders kitaplarının, kütüphanelerin, arşivlerin, tabelaların, resmî belgelerin yeniden düzenlenmesini gerektirir. Bu da ciddi bir ekonomik maliyet doğurur. Örneğin Kazakistan’ın Latin alfabesine geçiş sürecinin milyarlarca dolarlık bir bütçe gerektirdiği hesaplanmıştır.

6.2.5. Ortak İrade Eksikliği

Ortak alfabe konusunun önündeki en önemli zorluklardan biri, Türk devletlerinin farklı siyasî öncelikleri ve toplumsal dinamikleri nedeniyle ortak bir uygulama takviminin henüz net biçimde ortaya konulamamış olmasıdır.

Kazakistan Örneği: Nursultan Nazarbayev döneminde Latin alfabesine geçiş yönünde önemli bir adım atılmış, 2017’de yayımlanan kararnameyle 2025 yılına kadar Kiril’den Latin’e geçileceği ilan edilmiştir. Ancak 2019’da göreve gelen Kasım Comart Tokayev, bu geçişi önce 2030’a, ardından daha ileri bir tarihe ertelemiştir. Ertelemenin gerekçeleri arasında yalnızca teknik sorunlar değil, aynı zamanda Rusya ile ilişkilerde gözetilen hassasiyetler de etkili olmuştur. Bu durum, alfabe değişiminin çok boyutlu ve siyasî dengelerle yakından bağlantılı bir süreç olduğunu göstermektedir.

Kırgızistan Örneği: Kırgızistan’da Latin alfabesine geçiş yönünde resmî bir hazırlık yapılmamış, bu konu siyasî düzeyde gündeme gelmemiştir. Son yıllarda Rusya ile ilişkilerin yoğunluğu çerçevesinde Rusça eğitim veren okulların sayısının artması, Kiril alfabesinin ülkede güçlü bir konumunu sürdürdüğünü ortaya koymaktadır.

Özbekistan Örneği: Özbekistan, 1993’te Latin alfabesine geçme kararı almış ve resmî uygulamayı başlatmıştır. Ancak geçen 30 yıla rağmen Kiril alfabesi hâlen günlük yaşamda yaygın biçimde kullanılmaktadır. Tabelalar, kitaplar ve resmî belgeler hem Latin hem Kiril ile yazılmaya devam etmektedir. Bu durum, alfabe değişiminin yalnızca hukukî değil, aynı zamanda toplumsal boyutlarda da uzun vadeli bir süreç olduğunu göstermektedir.

Türkmenistan Örneği: Türkmenistan, bağımsızlık sonrası Türk dünyasında Latin alfabesine en erken ve en kararlı biçimde geçen ülkelerden biridir. Bununla birlikte, kullanılan alfabe standardındaki özgün harfler nedeniyle Türkiye ve Azerbaycan’la yazı birliği kısmen sağlanabilmiş, ancak tam anlamıyla ortak bir uyum gerçekleşmemiştir.

Türkiye ve Azerbaycan: Türkiye 1928’den beri Latin alfabesini kullanmakta, Azerbaycan ise 1991 sonrasında Latin alfabesine geçmiştir. Bu iki ülke arasında yazı birliği sağlanmıştır.

Sonuç olarak, ortak alfabe konusu Türk Devletleri Teşkilatı toplantılarında düzenli olarak gündeme getirilmekte ve üye ülkeler arasında sürekli tartışılmaktadır. Ancak farklı ülkelerin siyasî öncelikleri, ekonomik kaygıları ve dış politika dengeleri nedeniyle uygulama süreci kademeli olarak ilerlemektedir. Bu durum, konunun kısa vadede değil, orta ve uzun vadede aşamalı biçimde hayata geçirilebilecek bir hedef olduğunu göstermektedir.

7. Sonuç ve Öneriler

Birinci Türkoloji Kurultayı, Türk dünyasında yazı birliği idealinin tarihsel başlangıcını temsil etmiş, ancak Sovyet politikaları bu idealin gerçekleşmesini uzun süre engellemiştir. Bağımsızlık sonrasında bazı Türk devletleri Latin alfabesine geçmiş, bazıları ise süreci ertelemiş veya gündeme almamıştır. Bu durum, ortak alfabenin kısa vadede değil, uzun vadede aşamalı biçimde hayata geçirilebilecek bir hedef olduğunu göstermektedir.

Türk Devletleri Teşkilatı çerçevesinde konu düzenli olarak gündeme gelmekte, fakat uygulamaya dönük adımlar kademeli olarak ilerlemektedir. Bununla birlikte genç kuşakların dijital ortamlarda Latin harflerini yoğun biçimde kullanması, bu idealin toplumsal düzeyde canlı kaldığının en somut göstergesidir.

Bu çerçevede bazı temel öneriler öne çıkmaktadır:

  1. Siyasi İrade: Ortak alfabe, günlük siyasetin etkilerinden bağımsız, uzun vadeli bir stratejik hedef olarak benimsenmelidir.
  2. Eğitim Politikaları: Müfredatlar uyumlaştırılmalı, ders kitapları ortak alfabe ile hazırlanmalıdır.
  3. Bilimsel ve Kültürel Kurullar: Türk Dil Kurumu ve kardeş kurumların koordinasyonunda, alfabe standartlarını ve ortak terminolojiyi belirleyecek daimi bir komisyon oluşturulmalıdır.
  4. Yayıncılık ve Medya: Ortak alfabe, basın-yayın organlarında ve dijital platformlarda görünür kılınmalıdır.
  5. Kademeli Uygulama: Her ülkenin kendi iç dinamikleri dikkate alınarak, geçiş süreci aşamalı ve esnek biçimde yürütülmelidir.

Sonuç olarak, ortak alfabe meselesi yalnızca harflerin uyumlaştırılması değil; aynı zamanda kültürel entegrasyonun, bilimsel iş birliğinin ve ortak geleceğin güçlü bir simgesidir. Dijital çağın sunduğu imkânlar ve genç kuşakların doğal eğilimleri, Bakü ruhunun bugün hâlâ canlı olduğunu göstermektedir.

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 226. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 226. Sayı