HaftanınÇok Okunanları
CİHAN ÇAKMAK 1
LENİYARA SELİMOVA 2
Gülzura Cumakunova 3
Gülsafi Melan 4
KEMAL BOZOK 5
HİDAYET ORUÇOV 6
MAHİR NAKİP 7
İşe yeni gelmiştik. Sekreter kapıda karşıladı bizi. İşletme şefi Tomas’ın görüşmek istediğini iletti. Yemek aramı konuşmadan sonra kullanabileceğimi ekledi. Aynı iş yerinde beraber çalışan üç Türk arkadaşım daha vardı.
Biz konuşurken beraber geldiğim Vahdettin ve Tunahan iş elbiselerini giymek için so yunma odasına yönelmişler di. Aynı şehirde kalıyorduk. Yol parasından tasarruf etmek için, iş yerimize her hafta birimizin arabasıyla gidip geliyorduk. Her birimiz Anadolu’dan rızkımızı kazanmak için gelmiş insanlardık. Bu arada Sırp iş arkadaşımız Budimir girdi içeriye. Ne zaman, nerede görse hemen elini kaldırıp bozkurt yapardı.
“Bozkurdum, Selamünaleyküm “ diyerek se lam verirdi. Yine aynı şeyi yaptı. Soyunma odasına yönelen bizimkiler söylenmeye başladılar.
“Tövbe, tövbe cenabet şey.” dedi Vahdettin.
“Allah’ın kâfiri, Gökalp abi buna çok yüz veriyorsun. Uluyor, bozkurt işareti yapı yor. Bu da yetmezmiş gibi Selamünaleyküm diyor.” dedi Tunahan. Benim hoşuma gittiği için gülümsedim,” Kötümü? Allah’ın selamını veriyor, daha ne istiyorsun, adamın selamını havada bırakma al farzı yerine getirmiş olursun.” Sekreter hanım Temel’in bu gün hasta olduğu için işe gelemeyeceğini söyledi. İş yerimizdeki dördüncü Türk Temel’di. Teşekkür edip soyunma odasının yolunu tuttum.
İşe gelirken yolda dün oynanan Fenerbahçe Galatasaray maçının konuşmuştuk. Vahdettin Fenerli, ben Galatasaraylı, Tunahan Beşiktaşlı, Temel de adından belli olduğu gibi Trabzon sporluydu. Tabi ki Budimirde bozkurdu benim yüzümden sevdiği gibi. Galatasaray takımını da benim sevdiğim için sever, tutardı. Öbürlerine de “Cim bom bom” diyerek şakalar yapar takılırdı.
Soyunma odasında iş elbiselerimizi giydikten sonra işbaşı yaptık. Temel’in bel ağrıları var dı. Dün evinin bahçesine taş döşerken ağrıları nüksetmiş dediler. Bir zaman sonra yine bir uluma sesi geldi döndüğüm zaman Budimir,
“Aydi bozkurt pause, çay zamanı.”
“Tamam, geliyorum.” lavaboda elimi yüzümü yıkarken Tomas’a uğramam gerektiği geldi aklıma. Toması’n odasına yöneldim. Kapısı nı çalıp girdim. Tomas kahvemizi bile hazır etmişti. Ayağa kalktı. Buyur edip karşısındaki yeri gösterdi. Geçtim oturdum. Tomas tecrü beli, eğitimli işini çok iyi bilen bir yöneticiydi. İşçi ve işverenin haklarını, hukuk düzeyinde adil bir şekilde savunup, yerine getiren bir insandı.
“Gökalp bugüne kadar yalan söylediğini, işinde laubalilik yaptığını veya bize yaranma ya çalıştığını hiç görmedim, duymadım.”
“Teşekkür ederim Bay Tomas.”
“Gökalp geçen seneler de yaşanan karmaşanın tekrar yaşanmamasını istemiyorum. Onun için yardımına ihtiyacım var.”
“Tabi ki katkım olursa sevinirim”
“Gökalp yanlış anlamazsan bir sorum olacak?”
“Tabi ki buyurun.”
“Türkler kaç İslâm’a inanıyor.” dediği zaman olayın nereye varacağını tahmin ettim. Tomas namaz kılmamız için bir odayı mescit haline getirmişti. Çalışanlarının inançlarının gereklerini yerine getirebilmeleri için gönüllü olarak yardım eden samimi bilgili bir insandı. Gündemin namaz vakitlerine ve yaklaşan Ramazan ayındaki iftar vakitlerine geleceğini görebiliyordum. Aslında İslâm’ın tek olduğu nu kendisi de iyi araştırmış biliyordu. Sadece benim ağzımdan teyit etmek istiyordu.
“Tabi ki İslâm tektir Bay Tomas”
“Niçin namaz ve iftarlarını aynı vakitlerde yapamıyorlar?” Tabi ki çok üzüldüm defalarca anlatmama rağmen arkadaşlarımı bir türlü ikna edemiyordum. Ve bugün bu soruya muhatap olmak daha çok üzmüştü. Ama biz bunu hak etmiştik. Vahdettin Milli Görüş camisine gidiyor oranın takvimine göre namaz kılıyor, oranın takvimine göre iftarını açıyordu. Tunahan’da Süleymancılara ait camiye gidiyor oda onların takvimlerine uyuyordu. Temel’de Diyanetin belirlediği zamanlara göre hareket ediyordu. Namaz ve iftar vakitlerinde bir birlik sağlayamıyorduk. Onun içinde hep bölük pörçük bir görüntümüz vardı.
“Arkadaşlarınla görüşmeni istiyorum. Bili yorum ki sen devletinin gösterdiği saatlere uyarsın. Eğer olmuyorsa da zorluk çıkarmaz bozgunculuk etmez çoğunluğa uyarsın.”
“Evet, Bay Tomas aynen öyle.”
“Arkadaşlarınla görüş, tıpkı İslâm’ın tek oldu ğu gibi emrinin de tek olduğunu biliyorum. Onlara anlat. Aranızda anlaşın ve bana tek bir takvimle gelmenizi bekliyorum. Birlik sağlayamazsanız muhatabımız Türkiye Cumhuriyeti devletinin belirlediği zamanlar geçerli olacak. Bizim inancımıza, kültürümüze saygı gösterip yaşayabilmemiz için çabalarken, bizim param parça görünmemiz onu Türk devletinin verdiği kararı uygulamaya mecbur ediyordu. Bence de en doğrusu da buydu.
“Tamam, Bay Tomas, arkadaşlarımla tekrar görüşüp size tek bir takvimle dönmeye çalışacağım.”
“Size güveniyorum. İnanıyorum ki iyi bir sonuçla döneceksiniz.” kibre düşmekten Rabbime sığınarak. İslâm’ı ve Türk töresini temsil edebilmenin sevincini mutluluğunu duyu yordum. Teşekkür edip çıktım. Yemek molası bitmiş herkes işinin başına gidiyorlardı. Budi mir “Bozkurdum selam” diyerek yine selamını verdi.
Vahdettin “Hayırdır Gökalp, ne oldu?” “İşten sonra konuşalım mı abi?” “Tamam!” dedi.
Onlar içeriye girdi ben yemek saatimi kullanmak için dışarıya çıktım. Kolay olmadığını biliyordum. Vahdettin Araplardan hilâl göründü haberini bekleyelim diyecekti. Tuna han camideki abileri İstanbul’dan nasıl haber alırsa onu isteyecekti. Temel “Ben devletim ne derse onu yaparım, başka takvim tanımam!” diyecekti.
Aynı dinin mensuplarının ayrı zamanlarda namaz kılıp, iftar yapması zoruma gidiyordu.
Molamı bitirip işimin başına geldim. Baş ağrıları içinde mesaimi bitirebildim. Eve döner ken Vahdettin’e ve Tunahan’a olaydan biraz bahsettim. Eğer onlar da gelirse Temel’e uğrayıp hem geçmiş olsun deriz hem de bu olayı konuşuruz dedim. Kabul ettiler. Temel’i arayıp müsaitse kendisine uğrayacağımızı söyledik.
“Bekliyorum buyurun gelin.” Hiç bir yere uğramadan, Temel’in evine gittik. Yengemiz işten geldiğimizi bildiği için çay ile beraber yiyecek de hazırlamış, yedik içtik. Bu arada konuyu açtım. Düşündüğüm gibi olmuştu. Her biri ayrı tellerden çalıyordu.
Son olarak onlara her Cuma hutbesinde duyduğumuz,
“Muhakkak ki Allah katında din İslâm’dır.” Ali İmran Suresi 19. Ayetini ve “Birlikte rahmet ayrılıkta azap vardır.” hadisini örnek verdim.
Biz tasarruf için aynı arabada işe gidebiliyorduk. Aynı molada ekmeğimizi bölüşüp, çayı mızı beraber içebiliyorduk. Hasta olsak yine biz, bir birimizi ziyaret ediyor, beraberce tartışsak da maç seyredebiliyor, aynı cenazede saf tutabiliyorduk. O zaman en önemli konuda da bir olmamıza engel ne idi?
Kalkmadan son sözümü söyledim.
“Ya Tomas’ın karşısına İslâm tektir diye çıkarım. Ya da kusura bakma Tomas sen bildiğini yap. Biz bir olan İslâm’ı bölmüşüz diye çıkarım. Son karar sizin.
Yarına kadar vaktimiz var. Düşünüp, taşının bana İslâm birdir veya biz İslâm’ı böldük deyin.”
(Avrasya Akademi Online Kuray Hikâye Atölyesi...2021)