HaftanınÇok Okunanları
TANER GÜÇLÜTÜRK 1
COŞKUN HALiLOĞLU 2
KEMAL BOZOK 3
HİDAYET ORUÇOV 4
SEYFETTİN ALTAYLI 5
AHMET KARTAL 6
Serdar Dağıstan 7
17 Nisan 2025’te iş yerinden akşama doğru izin aldım ve Avrasya Yazarlar Birliğine doğru yola çıktım. Caddeye girdiğimde babamla oturduğumuz yerler, eski binadaki odasının penceresi, onun yürüyüşü gözümde onunla birlikte canlandı. Her gün arabayı buralara bir yerlere park eder yürürdü diye geçirdim içimden Göztepe Sokağa dönmeden. Sokağa girdiğimde ise kesin şuradaki yüncü amcaya “selam verir, ayaküstü sohbet ederlerdi” diye söylendim. Ne güzel yeşillenmiş, çiçekler açmış ön bahçesinde. Ön bahçesi güzel de bir de asıl bahçemiz vardı ki yan tarafta… Yılın bu zamanlarından itibaren misafirlerini ağırladığı, bayram buluşmalarını gerçekleştirdiği, gençlerle sohbet ettiği, iftar verdiği… Rahmetli babam ve Hüseyin Demirtola amcam bu bahçeyi yeşillendirmek için çok emek vermişlerdi. Çok sofralar kurulmuş çokça çaylar içilmişti. Hepsi birbirinden keyifli birbirinden kıymetli anılar olarak kaldı şimdi. O bahçenin kapısından geçerken hüzünlenmemek mümkün değil ki! Birliğin kapısının önüne geldiğimde misafir olmadığımı biliyordum ama yine de hüzünlü bir heyecan içimi kapladı. Sanki babam içeride, bilgisayara odaklanmış hafif şekeri düşmüş beni bekliyordu (ne zaman gitsem beni böyle karşılıyordu). Yusuf abim kapıyı açıp beni içeriye buyur etti. Birlik her zamanki Birlikti. Kitap kokusu ahşap kokusuna karışmış, dostluk ve gönülden yapılan işlerin emekleriyle ısınmıştı. Biraz sohbet ve sempozyum için kitap emanetlerimi aldıktan sonra Bengü Kitapevinin yolunu tuttum. Adem Abim ve Hamiyet Hocam hummalı bir şekilde yeni gelen kitapları nasıl yerleştireceklerini istişare ediyorlardı. Bengü Kitapevi küçüktür ve çok güneş almaz ama onların ışığı ve emekleri ne güzel bir yere çevirmiş burayı! Almila ile biraz oynadıktan, Yavuz ve Adem abilerden bu telefon 7/24 açık güvencesini aldıktan sonra kitaplarla ve iletilecek selamlarla birlikte evin yolunu tuttum.
18 Nisan 2025. İşten eve geldim. Annem bir heyecanla götüreceğimiz kitapları çoktan bavullara yerleştirmişti. Bavulları yerleştirme ve kapatma görevini bana devrettikten sonra Ali Dede’ye (Akbaş) götürülecek kitapları ve yazıları hazırlamaya koyuldu. Saat 20:30’da Emre abim bu hazırlananları Ali Dede’ye teslim etmek üzere bize uğradı. Biz ne kadar “AŞTİ’ye bıraksan yeter” desek de bizi Esenboğa’ya kadar götürdü ve uğurladı. Saat 22:00’da uçuş kapısına geldiğimizde kardeşim Osmanalp ile konuştuk, vedalaştık ve uçağa geçtik. Uçaktaki yerimizi aldık, yorgunduk. Sonradan öğrendik ki yanımıza oturan Hocalarımız babamın Yesevi’den dostlarıymış.
19 Nisan saat sabah 6:30. Uçağımız Bişkek’e vardı. Bavullarımızı aldıktan sonra çıkışa doğru ilerledik. Kalabalığın arasından Serdar ve Oğuz abim ilk gördüğüm yüzler oldu. Sabah çok erken olmasına ve o gün vize sınavı yapacak olmalarına rağmen bizi karşılamaya gelmişlerdi. Onları hazırlık binasının olduğu yerde indirdik, günün ilerleyen saatlerinde görüşmek üzere sözleştik ve Manas Üniversitesine doğru yola devam ettik.
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi bizi ilk girdiğimiz andan itibaren temiz havayla ve yemyeşil ağaçlarla karşıladı. Ne büyük nimettir ki kampüsün bütün halka açık olması…. Biraz odamızda dinlendikten sonra Üniversitenin Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Recai DOĞAN Hocamız pazar gününü bizimle vakit geçirmeye ayırdı. Samimi sohbetleri ve lezzetli Kırgız çaylarımızı içtikten sonra akşam yemeği için Üniversitenin Genel Sekreteri Prof. Dr. İsmet ALTINTAŞ Hocamızla görüşmek için sözleştik. Kıymetli eşi Güngör ALTINTAŞ Hocamız ile birlikte bizleri ağırladılar. Babamın Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde Araştırma Görevlisi olarak görev yaptığı zamanlardan tanışık oldukları, o zamanlardaki hatıralarını büyük bir keyifle dinledik, rahmetle yâd ettik. Çok şükür ki onun dostları ve yetiştirdiği abilerimle olmak onun yokluğunun acısını büyütmüyor, tam aksine onun bu dünyadaki varlığını onurlandırıyordu.
İşte tam da bu duygularla 20 Nisan saat 09:00’da Sempozyumun düzenleneceği binaya doğru yola çıktık. Recai Hocamız benden de açılış konuşması yapmamı beklediğini söylemişti. Yol boyunca nasıl giriş yapacağımı, babamı en düzgün nasıl anlatacağımı düşünüyordum. Çünkü babam çok iyi bir yönetici, hoca, senarist, veteriner, radyo ve televizyon sunucusuydu ama Osmanalp ve benim için harikulade bir baba, dost, yol göstericiydi. Açılışın gerçekleştirileceği salona geçene kadar konuşmamın planını yapıyordum. Ta ki… Onun “Selam, selamların en güzeliyle selam” sesini onun için hazırlanmış videoda duyana kadar. Sonrası ilk günkü gibi taze acının ve hasretin dirilişiydi. Gözyaşlarımı tutamadım, kalabalık bir salonun önünde hüngür hüngür ağladım. Bu zamana kadar zaten güçlü durmaya çalışmıyordum sadece onun metanetini, mücadelesini ve kabullenişini örnek alıyordum. Yokluğuna isyan etmekten ziyade varlığının verdiği müthiş güç, sevgi ve güveni özlüyor, keşke biraz daha zamanı olsaydı başarılarıma, mutluluğuma ve torunlarına tanık olsaydı diye iç geçiriyordum. Annem harikulade ve metanetli bir duruşla zor da olsa konuşmasını tamamladıktan sonra sıra bana geldi. İnanın ne konuştuğumu hatırlamıyor, hatırlamak da istemiyorum. Çünkü aslında bir şey de konuşamadım ağlamaktan, katılımcılar da ağlamaktan benden bir şey talep etmediler açıkçası. Herkes acımı paylaşmıştı ve hissetmişti. Kimseyi üzmek istemezdim ama belki de onun bendeki yerini anlatmak ve hissettirmek için en iyi konuşma biçimi buydu…
Duygusal açılış konuşmalarının ardından Serdar ACAR ve Kemal BOZOK Ağabeylerim, “Yakup Ömeroğlu’nun Türk Dünyasına Bakışı (Kardeş Kalemler Dergisi Örneğinde)” başlıklı bildirilerini sundular. 19 yıldır aralıksız yayımlanan ve Türk Dünyasından eserler gönderen edebiyatçıların her geçen yıl artışıyla desteklenen Kardeş Kalemler’in başarısı hüznüme biraz ara verip göğsümü kabartmama yardımcı oldu. Gururumu ikiye katlayan bir diğer bildiri ise yeni tanıştığım ama sanki yıllardır tanıyormuşuz gibi hissettiren Nariste Darmankulova Hanımefendinin “Yakup Ömeroğlu’nun Edebi ve Medeni Yönü” başlıklı sunumu oldu.
Sempozyum öğleden sonra da tüm hızıyla devam etti. Oğuz Alparslan ÇATAL Ağabeyim Avrasya Yazarlar Birliğinin Türk Dünyasına Yönelik Faaliyetleri bildirisini sundu. Avrasya Yazarlar Birliğinin Türk Dünyasındaki sarsılmaz köprüsünü ve edebiyat yoluyla birleştirici gücünün inşasını rakamlarla gözler önüne serdi. Can abim sunumunun sonunda babamın hasta yatağında yaptığı son sosyal medya paylaşımını göstererek sonlandırdı. Anayurttan Uzakta Kitabının tanıtımı… “Bizlere bıraktığı bu son paylaşımla anayurttan uzakta olacağını haber etmiştir” sözleriyle sunumunu sonlandırdı.
Fazlasıyla duygusal bugünün ilerleyen saatlerinde Tanrı Dağlarına çıktık. Buralardan babama en güzel hediye su ve toprak olurdu elbette. Fatiha okuyarak suları doldurduk. Ellerimizde toprağı kazdık, bir poşete yerleştirdik. Şimdi içim çok daha rahatlamıştı. Çünkü eli boş memlekete dönmemeyi ondan öğrenmiştim.
21 Nisan saat 11:40’da Hakan PEKDEMİR “Türk Dünyası Edebiyatlarının Bağlantı Merkezi Avrasya Yazarlar Birliği ve Yakup Ömeroğlu” bildirisini sundu. Avrasya Yazarlar Birliğinin kuruluş günlerinden bu yana yapılan çalışmalar, etkinlikler, eğitimler, buluşmalar, ödüllerden bahsederek bir kez daha bu çalışmaların önemi vurgulandı.
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi geldiğim andan itibaren yemyeşil oluşuyla ve temiz havasıyla cennetten bir bahçeymiş gibi hissettirmişti. Öğleden sonra ise bu cennet bahçesine babamdan bir değil İki Çınar eklendi ve büyüyecek olan “Dr. Yakup Ömeroğlu Anısına Türk Dünyası Aydınları Hatıra Ormanı” Rektörlüğün, öğrencilerin ve ilgililerin katılımıyla açıldı. Babamın hikâye kitabına atıf yapan ve şimdiden ulu görüntüsüyle kendini gösteren bu iki çınarın arkasında 30 adet babamın hatırasıyla geleceğe kök salacak fidanlar bulunuyordu. Fatiha okuyarak can suyunu verdiğimiz fidanlar bu güzel üniversitede okuyan gençlere nefes olsun, Türk Aydınlarının adlarıyla ve bereketiyle büyüsün. Bu fikri sunan Esra ACAR ablama, fikri geliştirip ormanı büyüten abim Serdar ACAR’a ve fidanları getiren, toprağı kazan, diken, sulayan, önünden geçerken bir Fatiha okuyacak olan herkesten Allah razı olsun.
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Alparslan CEYLAN Hocamızla babamın hayatından önemli karelerin yer aldığı sergiyi birlikte gezdikten sonra kapanış oturumuna geçtik.
Değerli Alparslan hocamız, etkinliğin yalnızca akademik bir buluşma olmadığını, aynı zamanda Türklüğe tutkuyla bağlı genç seslerin geleceğe dair umut ve inançla ördükleri bir ağı oluşturduğunu dile getirdi. Ömrünü Türk Dünyası çalışmalarına adamış sevgili babam Yakup Ömeroğlu’nu rahmetle anarak tüm genç türkologları kutladı.
Bişkek’te geçirdiğim birkaç gün beni kederimden uzaklaştırarak dostluğun ve vefanın değerini deneyimleyerek anlamama vesile oldu.
Ne büyük nimettir ki kilometrelerce uzaklıkta bile evimizdeymiş gibi hissettiren babamın yol arkadaşlarının, yetiştirdiği abilerimin olması.
Yazımı başta Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Alpaslan CEYLAN, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Recai DOĞAN, Genel Sekreter Prof. Dr. İsmet ALTINTAŞ ve Sempozyum Düzenleme Kurulundaki hocalarımız başta olmak üzere desteklerini esirgemeyen Türk Dil Kurumuna, Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı değerli ağabeyim Ufuk TUZMAN’a, nazik misafirperverlikleri için Prof. Dr. Nezahat CEYLAN ve Güngör ALTINTAŞ’a, babamın kıymetlileri Serdar ACAR, Oğuz Alparslan ÇATAL, Kemal BOZOK Ağabeylerime ve onların biricik eşleri Esra ACAR ile Seda ÇATAL’a teşekkür ederim.
Ve binlerce teşekkür bütün bu kıymetli insanları, dostları hayatımıza katan Sevgili Babacım Dr. Yakup ÖMEROĞLU’na ömrüm boyunca minnetle…