HaftanınÇok Okunanları
Ayşe Solmaz 1
ERKUT DİNÇ 2
ZEHRA TAŞDEMİR 3
KEMAL BOZOK 4
Emrah Yılmaz 5
ANAR 6
FEYZA TUĞÇE FIRAT 7
Sonra herkes sustu
Artık duvar köşeleri hıçkırmadı...
Ne zaman karışmıştı, yoktu bilen
Akşamın hayrı, sabahın şerri.
Resim çizdiriyordu sabaha sanki,
Donmuş duvar dibi kara gölgeler.
Unutup gitmişti gece rengini...
Sersem pencereden süzülürdü şer.
Örümcek ağları uykuya dalmış,
Tavanın gözünden akmıyordu nur
Keder serilmişti boz döşemede,
Bohçası çat kapı durmuştu "özgür"...
Rüzgâr oynatıyordu esen camı,
Titreyen pencere alaca idi
Zorla nefes alıyordu sokak,
Hızla nefes almak zor bir şeydi.
Sıcakta taş yol daralıyordu,
asılı kalmıştı puslu bir bulut.
Aynalar ürperiyordu kuş gibi,
Paslı parmaklığa konmuştu korku.
Arana düşmüştü yolu ateşin,
Yanmak, doğanın nazı değildi.
Sonbahar sarısıydı duvarın yüzü,
Derdin çiçek açan yazı değildi.
Sesini çekmişti içine dünya,
Gece kucakladı kırmızı damı.
Önce rüzgâr vardı, o inleyen...
Dostum sonra sustu herkes.
garibin gurbet şiiri
Uzaklardır ayrılığın adresi,
Hangi şehir unutacak adını?
Hayalinde tatlıydı, gizle,
Damağında acıların tadını.
Yollar geçer gözlerinden dolama,
Toz dumanı en arkaya bırakır.
Ne olsa da gülümsüyor tan yeri,
Akşamüstü batış gizlice ağlatır.
Hasret var ki, yaşamak için değmez,
Kendi yurdunda ölmekmiş en zoru.
Doğma yerin garipliği bir başka,
Bir başkadır sıkıntısı gurbetin.
Uçurumlar atlamaya yarıyor,
Nefesini alır insan son kere.
Yüz çevirip sinesine çeke ah,
El yetmeyen, ses yetmeyen yerlere.
Kimse yoktur elveda demeye,
Ellerini az sallayıp boşluğa.
Yad olursun yer olur ki, herkese,
Alışmak var hâlâ, hâlâ boşluğa.
Tanıdık gelmez sokakların sert adı,
Yalnızlığı ya tanı ya da tanıma.
Yakınlaşıp yabancı birine sor,
Uzaklardır ayrılığın adresi.
bir ömür böyle
Söndü ışığına can attığım mum,
Bu karanlığı kandırmak olmuyor.
Her gün daha yalnızlaşıyor insan,
Şiirle de oyalanmak olmuyor.
Kader de köşeye sıkıştırıyor,
Kalbi de koymak lazım dinlenmeye.
Bir gün arkasından, bir gün önünden,
Ne kadar kaçsan da, kaçmak olmuyor.
Öyle doğru vardır ki kaçmalısın,
Sen ona doysan da o sana açtır.
O kadar tanıdık var ki yabancıdan önce,
Ne göğsüne çekmek, ne atmak olmuyor.
Öyle bir doğru var ki, düşmelisin kaç,
Sen ondan doymuşsun, o da sana aç.
Bu öyle bir pazardır, öyle mezat,
Düşman almak olmaz, dost satmak olmaz.
Bir gün kaza gelir, iki gün bela,
Verdik çiçek ömrü, gül gibi boşa.
Endişeyle yaşadık boş dünyada,
Yazık, dünyada dinç yatmak olmuyor.
karışık şiir
Biraz havasızlık var, ağırlıksızlık içinde
Görünüşe göre, göğsünde ağrılı yürek yok.
Şikâyet ediyorsun: Nerede kaybedip, arayan kişi?
Şüpheler arasında senin aradığın o şüphe yok.
Ay neşesiydi en zulmetli gecenin,
Yıldızları seyreyle sert yüzlü sarhoşluğa.
Cazibe gücünün miktarı değişti,
Gökyüzünde bulutlar akışmakta boşluğa.
Hayır, düşmeyecek başka bir çimen yok,
Gölgelerine yaslanıp, yastık gibi damın.
Karartısı kayboluyor
Kurtuluşudur şer vaktinin.
Işıklar sönüyor. Akşam bitiyor.
Umut adına ışık tutmaz el feneri,
Herkes gölgesiz çıkar bir şekil sabahına.
Doğrusu, nedir bilmem beklediği çokluğu,
Senin için yalnızlık adresidir bu şehir.
Arzularla olanlar, çoğu zaman denk gelmez,
Biraz sen üstün geliyorsun, biraz da hayat zor.
Zamanın sonu, çamurlu su gibi,
Avuçla içmek olmuyor, sükutun hayretini.
Canın sıkıntısı, tanıdık yüzünde,
Sonra dönebildin bu dünyanın yadına.
Kendini kaybetmene gerek yok, sıkıldığında,
Bir gariplik dolaşır sokakların adına.
Kim sonuna kadar yaşadı, kulağı dinç, eli dinç?
Kendi dilin, kendi düşmanın olacak kim bilir?
Bu dünyada, karşılıksız ne hüzün var, ne sevinç,
Senin kınarken birini biride kınar seni kim bilir?
En ufak şüpheden de kalp düşer kara leke,
Kalbinde kar yağanlar, durmaz ocağın başında.
Kalp titrer, bilinmez, ama hisler hemen duyulur,
Bir çiçeğin solması, gözlerinin yaşında…
Çoğu çoktan unuttu, parlak günlerin rengini,
İnsanların yüzünde, kaygıları nur olmuyor.
Bir kemik, bir deri, dedikodu için bir karaltı,
Ne zamandır aç itleri susturmak olmuyor, olmuyor.