HaftanınÇok Okunanları
Gülzura Cumakunova 1
Osman Çeviksoy 2
HİDAYET ORUÇOV 3
ELMİRA ACIKANOAVA 4
Emrah Yılmaz 5
MARUFJON YOLDAŞEV 6
HUDAYBERDİ HALLI 7
Hollandalı polis arkadaşım Mark, ambulansa bindirilen yaralı kadınla ilgileniyordu. Ben de olaya tanık olan Faslı kızı dinliyordum.
Bir yandan yaralı kadına baktım, zavallı korkusundan titriyordu.
“Otomobilin hangi marka olduğunu görebildiniz mi?”diye sordum Faslı kıza.
“Şey, bir dakika.” dedi. “Siyah Mercedes.”
“Emin misiniz?”
“Evet eminim, şu yerdeki kırık lamba parçalarıda o otomobile ait.”
Faslı kızın anlattıklarını not aldıktan sonra yaralı kadının yanına gittim. Bilinci yerinde olduğu için kendisine çarpan kim olabileceğini sordu Mark. Kadın ise cevap vermek yerine korku içinde kekeleyerek, yarım yamalak ingilizcesiyle bir adamın onu öldürmek istediğini söylüyor, bize de kendisini yalnız bırakmamamız için yalvarıyordu.
“Hanımefendi lütfen sâkin olun. ”dedim. “Biz burdayken size kimse zarar veremez. Güvenli bir şekilde hastaneye götürüleceksiniz, biz de ardınızdan geleceğiz.”
Kadın hafif çığlık atıp kalabalığı işâret ederek, kendisini çarpan kişinin bize doğru baktığını söyledi. Kalabalığa doğru göz gezdirdim. “Acaba kadın olayın şokundan dolayı faili mi gördüğünü sanıyordu?” diye düşünürken, Boynu dövmeli adamın biri dikkatimi çekti. Yaralı kadına bakabilmek için önündeki Hollandalı kadının omzundan itmesi dikkatleri iyice üzerine çekiyordu.
Hollandalı Kadın, “N’apıyorsun!” diye bağırdı, ama adam insanı ürküten hâliyle onun bağırmasını umursamadı. Ayrıca diğer insanların bile kendisine söylenmelerine karşı etkilenmeden, hissiz vaziyette öylece durması tuhaf bir durumdu.
Yanlarına varıp, “Bir sorun mu var.” diye sordum. Hollandalı kadının yerine adam Belçika aksânıyla “Yok bir şey.” diyerek yanımızdan ayrıldı.
Yaralı kadın Mark’ın koluna sarılıp, “İşte o! “diye bağırdı. “Demiştim size, bakın kaçıyor.”
Adam hızlanınca ardından yürüdüm.
Aramızda birkaç adım kalmıştı. Boynu dövmeli adam tam arabasının kapısını açarken omzundan yakaladım. Göğsümden itip karnıma tekme attıktan sonra belindeki tabancasına sarıldı, ama ben ondan önce tabancamı çıkarınca teslim oldu.
Yere yatırıp ellerini kelepçeledim, bir yandan derin oh çektim. Zira, her polis gibi benim için zor bir andı. Vazife gereği bile olsa tabancamı kullanmak istemezdim. Fakat bizim meslekte duygusal davranmak yasaktı, eğer teslim olmayıp tabancasını çıkarsaydı mecburen onu vurmak zorunda kalacaktım.
Bana göre failin pervasızca olay yerine dönmesi, tabancasına davranması bile yeterli delildi. Binip kaçmak istediği otomobili siyah mercedes ve lambanın biri kırık olması da, kadına çarpan kişinin kendisi olduğunu gösteriyordu. Fakat yine de sorguda ifadesini almak zorundaydık.
Hastane de yaralı kadın yaşadıklarını hıçkırırarak anlattı.
Kadın Romanya vatandaşıymış. Sosyal medyada tanıştığı boynu dövmeli adam, kendisine iş bulmaya yardımcı olacağını vâdedip Hollanda’ya getirmiş. Fakat adamın götürdüğü yerin fuhuş yuvası olduğunu anlayınca elinden kaçmış, adam da kimseye söylemesin diye onu otomobiliyle öldürmek istemiş.
Sonra polis bürosunda adamı sorguya aldık. Neden olay yerine geri döndüğünü sordum. Oda doğal bir şey konuşuyormuşuz gibi, “Öldü mü diye bakmaya geldim.” dedi .
Adamın buz gibi soğuk cevâbının karşısında sinirden bedenim titredi. İçimden ya sabır çekerken benim yerime Mark, “Bu işte tek başına mıydın?” diye sormaya devam etti.
“Tek başınaydım tabii, sizin gibi korkak mıyım?”
Mark, elini yumruk yapınca omzuna dokunup sâkin olmasını istedim.
Boynu dövmeli adam yaptıklarını itraf etti, ama bizi de tahrik etmek için elinden geleni yapıyordu. Ne yaparsa yapsın görevimiz gereği sinirlerimiz çelik gibi olmalıydı. Aksi takdirde haklı olsak bile vereceğimiz sert karşılığı, mahkeme de lehine kullanıp mağdur rôlünü oynayabilirdi.
Mark ile berâber ifade odasından çıkmadan önce boynu dövmeli adama bakıp, “Umarım bu ülke de yakaladığımız son vicdansız sen olursun.” dedim.