BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN MEDAR-I İFTİHARI SES VE TİYATRO SANATÇISI, ŞAİR, YAZAR HAFİZE BEYSİM GÜN İLE SÖYLEŞİ


 01 Mayıs 2022


BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN MEDAR-I İFTİHARI SES VE TİYATRO SANATÇISI, ŞAİR, YAZAR HAFİZE BEYSİM GÜN İLE SÖYLEŞİ

 

Kadriye CESUR

 

 

Kadriye Cesur, Hafize Beysim Gün ile 

 

                                               HAFİZE BEYSİM GÜN HAKKINDA

 

Tiyatro ve ses sanatçısı, şair Hafize Beysim Gün 1945 yılında Bulgaristan’ın Varna iline bağlı Staro Oryahovo (Handervişi) köyünde doğdu. İlk ve ortaokulu köyünde, lise eğitimini Varna Kız Teknik Meslek Lisesi’nde tamamladı. 1966 yılında Razgrad “Anton Straşimirov  Devlet Tiyatrosu’nun Türk Tiyatrosu bölümünde sahneye ilk adımını attı. Burada 8 yıl çalıştı Halk türküleri seslendirdi, derlemeler yaptı. Bulgaristan Sofya Radyosu Türkçe Yayınları’nda beğenilen ve kısa zamanda ‘En çok istek alan sanatçı’ seçildi (1967). “Türkiye- Bulgaristan Göç Antlaşması” (1968) kutlama töreninde Rumeli Türkleri Kültür Temsilcileri arasında yer aldıAynı yıl Razgrad’ın Rakovski (Zincirlikuyucuk) köyünde 70 kişilik Halk Türküleri Korosu’nu kurdu ve yönetti. O yıllarda Bulgaristan’da tek plak şirketi olan Balkanton’da uzunçaları çıkan ilk Türk sanatçıdır (1970). Bu arada Varna Ziraat Teknisyenliği Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. Ardından Varna Filarmoni Orkestrası’na, giriş sınavını birincilikle kazanan tek Türk sanatçı olarak kabul edildi. 1977 yılında Türkiye’ye göç etti ve Bursa’ya yerleşti.  Bursa Ahmet Vefik Paşa Devlet Tiyatrosu’nda çalışmaya başladı. Bu sahnede 33 yıl çalıştıktan sonra emekli oldu. Akabindeki 10 yıl boyunca aynı kurumda sözleşmeli olarak belli oyunlarda baş roller üstlenerek seyirciyle bulşmaya devam etti. Sözü ve kalemi de sesi ve tiyatro sanatı kadar güçlü olan Hafize Beysim Gün bugüne kadar şiir ve anı türünde birçok kitap yayınladı.  50. Sanat Yılı doğduğu toprakların Razgrad, Varna ve Ardino (Eğridere) şehirlerinde törenlerle kutlandı. Sanat çalışmalarının yanı sıra aralıksız olarak Türkiye’deki Bulgaristan kökenli göçmenlerin ve Balkanlıların kurduğu sivil toplum ve kültür örgütlerine gönüllü katkılarını sundu. Korolar kurdu, eğitim kurumlarında söyleşilere ve seminerlere katıldı; kültür ve sanat gecelerinin vazgeçilmez sunucularından oldu. Sanatçı, Bursa Tunaboylular ve Deliormanlılar Kültür ve Dayanışma Derneği Onur Kurulu üyesidir. Aynı zamanda Türkiye’de 1981 yılında kurulan Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Vakfı’nın (TOBAV) kurucuları arasında yer alır ve bugün halen vakfın Onur Üyesidir. 

 

Biz, Hafize Hanım ile söyleşimize karşılıklı sohbet şeklinde başladık ancak akabinde sözlü olarak telefondan devam ettik. Daha sonra hocamız bir mola istediler zira 2022- Bursa Uluslararası Balkan Ülkeleri Tiyatro Festivaline hazırlanmaları gerekiyordu.  Bekledik ve söyleşimize 18.03. 2022 tarihinde oynanan "Keşanli Ali Destani" oyunun bitiminden sonra devam ettik. Burada Hafize  Beysim Gün sahneye davet edildi. Tiyatro ve sanat dünyasının yakından tanıdığı tiyatro yönetmeni Bora Özkula’nın yönettiği ve Hafzie Gün’ün daha önceki sezonlarda oynadığı aynı oyunda yer alan sanatçılara onur ödülleri takdim edildi. Bursa Ahmet Vefik Paşa Devlet Tiyatrosu Müdürü Sn. Arzu Tan Bayraktutan sevgili Hafize Gün’e 55. Sanat yılı plaket ödülünü bu vesileyle takdim ettiler. 

Bursa Uluslararası Balkan Ülkeleri Tiyatro Festivali - 2022, yönetmen Bora Özkula ve tiyatro sanatçısı Bursa Devlet Tiyatrosu Müdürü Arzu Tan Bayraktutan ile birlikte  

 

 

 

----------------------------

 

 

Pek değerli Hafize Beysim Gün ile 5 Mart 2022 günü Bursa’da Tunaboylular ve Deliormanlılar Kültür ve Dayanışma Derneği’nin ev sahipliğinde düzenlenen 55. Sanat Yılı kutlamasından sonra karşılıklı söyleştik. Zaman yetmedi ve söyleşiyi ilerleyen günlere yaydık. 

 

 

KC: Kıymetli Hocam, bugün günlerden 5 Mart 2022 yılı, ve biliyorum ki (kuşlar söyledi) sizin için çok önemli bir gün. 5 Mart’ı takvimdeki diğer günlerden daha özel kılan nedir sizin için? 

HG: 5 Mart 1967 yılında ilk defa sahneye çıktım, profesyonel kariyerimin ilk temsilini, ilk sınıvanı verdim diyebilirim. O günden bu yana - uzun veya kısa ama kesin meşakkatli bir sanat hayatım oldu. Ömrümdür benim. Bugün Bursa’da yaşadığım 5 Mart 2022 günü, bana 55 yıllık sanat yolumdan gelen, yankılanan kucak dolusu sevgi, çeşitli güzellikler ve mutlulukların dönüşüdür. Hâlâ varsam, bu sizler, değerbilirliği elden bırakmayan sanatseverlerin sayesindedir; sevgniz ve alkışlarınızdır beni hala ayakta tutan, sizleri çok seviyorum, iyi kı varsınız! Teşekkür ederim. 

BURSA Tunaboylular ve Deliormanlılar Kültür ve Dayanışma Derneği Gen. Başkanı  Süleyman Ulusoy Hafize Beysim Gün’ün 55. Sanat yılını kutladı 

KC: Ses sanatçısı olarak çalıştığınız Bulgaristan yıllarınıza ilişkin neler paylaşmak istersiniz, nasıl geçti o dönem? Türkçenin henüz yasakalrla, sınırlamalarla tanışmadığı,  daha ulaşılır  bir dil olduğu  zamanlardı... Biliyorum ki siz de çok el üstündeydiniz, başarılıydınız, “nadideydiniz”...  Neler söyleyeceksiniz? 

HG: Güzel ve dolu dolu gecen yıllardı sanat adına. Şarkılarımızı, türkülerimizi, şiirleri Türkçe söyledik, oyunlar da Türkçeydi. Razgrad Türk Devlet Tıyatrosu’nda yaptığımz turnelerde mevcut repertuvarın sunulmasının yanı sıra, baska güzel bir ışık da yakalamıştım ben. Gün ışığı görmemiş, atalarımzdan kalan o kadar güzel türkülerimiz varmış ki büyüklerimizin sesinden dinleyip derleyerek Sofya Radyosu’nda kayıt yaptım.  Bu yıllarca böyle devam ettı. O senelerde  1966/1976 radyo her eve vuran bir şavk, bir nefes gibiydi. Sofya Radyosu’nda her gün belli saatlerde yapılan Türkçe yayınlar bizim için değerlerımizi sunma, başka bir anlamda  “varız” diyebileme şansı ve varolma kaynağı idi. Türkçe adına, Bulgaristan Türkleri sanatının tüm dallarında çok, çok kıymetli üretim var o yılllara ait. 

KC: Türkiye’ye göç etmeniz nasıl oldu? Ben de bir göçmenim ve bu kararın yakıcılığını iyiden iyiye bilenlerdenim. Yine de bu psikolojik süreci biraz sizden dinleyelim, isterim.  Bir insan, nadide bir sanatçı doğup büyüdüğü, kendini kanıtladığı yerden göç ediyor, neden? “Olmazsa olmaz” noktanız neydi? Bir sanatçı niçin göç eder?

HG: 1968 yılında Türkiye - Bulgaristan arasında Göç Anlaşması protokolü imzalandı. Bu anlaşma parçalanan ailelerin birleşmesi için yapılan bir girişimdi. Annemin ve babamın aileleri ve bütün akrabalarımız 1951 yılında göç ettikleri için biz de bu anlasma hususlarından yararlanıp ailelerimize kavuştuk. Bir insan, bir sanatçi “nadide” de olsa ailesi olmazsa olamaz demişimdir hep.  Kişi  atalarıyla bir bütündür her halükarda.  1968 yılında Türkiye ve Bulgaristan Göç Anlaşma protokolunde Türk kültürünün temsilcisi olarak bulundum. Konuştum, belli başlı zaruretlere değindim. Türklük adına ilerleyen süreçte bir şey değişmedi. Hep daha zor oluyordu Türk olmak. Akabinde, yani sonraki iki yıl içinde göç etme isteğimi belirten dilekçemi verdim. Tam 7 yıl bekledikten sonra göç edebildim Türkiye’ye, bütün zorluklara rağmen emelime ulaşmıştım.

 

 

Hafize Gün sahnede

 

KC: Türkçe şarkılarınızın yanı sıra Bulgarca söylediğiniz şarkı kayıtlarınız da mevcut. Belki nahoş bir soru gibi görünebilir ama önemli -  cesaretim bu konuya bir yerde zaten değinmiş olmanızdan kaynaklanıyor. Bulgarca şarkı kayıt yaptırmadan Türkçe kayıt olmaz vb. bir durum söz konusu olmuş muydu sizin için? Ne paylaşırsınız bu konuda? Türkçe şarkı söyleyebilmek için Bulgarca da söylemek koşulu mu vardı dönemin Bulgaristan’ında? 

HG: Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nin (o zamanki adıyla)  ulusal yayın platformlarından biri olan Sofya Radyosu’na ilk kayıtlarımı yapmaya gittığimde ilgili heyet üyeleri beni dikkatle dinlediler ve anladım - beğendiler. Bulgarca halk türküleri bilip bilmediğimi sordular. Elbette biliyordum, kim bilmez ki o yıllarda... Biliyorum, dedim haliyle. İlkin Bulgar halk türkulerınden kayıt yaparız dediler, şaşırdım. Hazırlıklı değildim ama kabul etttim. Daha sonra öğrendım ki sesimi beğendikleri için Bulgar halk türkülerini yorumlamamın da yararlı olacağını düşünmüşler. Sonuçta müzik evrenseldir, dinleyenlere kattığı değerler de kıymetlidir dedim ve görevimi tamamladım. Sofya Radyosu’nda Türkçe şarkı okuyabilmek için yolum açılmış oldu. Hazırlıksız  olmama rağmen kayıtlar yapıldı ve ilginçtir - çok beğenildi. İstedikleri gibi iki dilde de okudum. Müzik evrenseldir dedim, durdum... Teselli gibi geliyor kulağa ama doğru. Öyle. 

KC: Bursa Ahmet Vefik Paşa Devlet Tiyatrosu’nda 30 yıldan fazla çalıştınız. Şimdi kurumdan emeklisiniz ve kuşkusuz özlüyorsunuzdur sahne tozunu. Nasıl geçti o 30 yıl?

HG: Aralık 1977 yılında Bulgaristan’dan Turkiye'ye göç ettik. O zamanlar hala yeşil olan Bursa’ya yerlestik. 1978 yılında Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nün açmış olduğu sınava girdim ve “kazandın” dediler. Dünyalar benim oldu. Bursa’ya atandım ve hâlâ Bursa’dayım. Görev verilen bütün oyunlarda sevgiyle çalıştım. Hic bir oyunumu, hiç bir rolümü reddetmedim. Sağlık sorunlarım olsa bile, bunları hep yaz tatillerinde çözmeye çalıştım. işimi aksatmama adına. Bu süreçte ellinin üzerinde oyunda görev aldım. İlk yıllarda Türkçeyi daha düzgün konuşma adına biraz daha fazla özveri gerekiyordu, çalıştım. Çalışarak dil konusundaki tüm engelleri aştım, her şeyin üstesinden gelmek motivasyonumu artırıyordu. Mesela 40- 45 gün zaman verilen rol- metin ezberimi bir haftada tamamlayıp bütün zorlukların ustesinden gelebiliyordum, artikülasyon ve diksiyona vaktim oluyordu. 

 

KC: Peki, hocam, sesinizle yararttıklarınızdan ve sahne performanslarınızla birçok klasik ve modern tiyatro karakterine can verdikten sonra yaratıcılığınızın şiire ve söz sanatına evrilmesi nasıl oldu? Neydi o kırılma noktası?  Ya da başka bir deyişle, yazmaya nasıl başladınız? 

HG: Şiire okur olarak eğilmem, yazmaya teşebbüs ederek göz kırpmam, yani  şiir de yazabilirim düşüncesi Bulgaristan’da düşmüştü içime.  Türkçe hic okumadığım için orada Bulgarca yazıyordum, karalıyordum diyebilirim.  Bursa Devlet Tiyatrosu ile turneye çıktığımız zamanlar çok farklı izlenimler sunuyordu,  karış karış Anadolu’yu kokladım ben o sayede, tanıdım ve tanıştık, çok sevdim. Bu hal de yazma isteğimi, paylaşma derdimi tetikledi bir anlamda. Notlar tutmaya başladım, biriktirdim onları. Yıllar ilerledikçe, mesleki  tecrübe de arttıkça birikmler kaleme döküldü. Okudukça, yazdıkça iç dilimi keşfettim ve Turkçeme hayran oldum. Ben bu dili biliyormuşum, bu dille hemhal olmuşum, dedim. Turkçemle, anamın diliyle bütünleştim. Ve sonrasında yazmak, kendimi yazarak ifade tmek benim için bir yaşam tarzı oluverdi. Halen de vazgeçemem- gecenin karanlığını aydınlatır yazı. 

 

KC: “Terazinin ibre eşitliği /her iki taraf içindir” diyorsunuz “Sözcüklerin Dansı” adlı kitabınızda. Terazinin ibre eşitliği oyuncu ile seyirci, yazar ile okur arasında bir dengeye yönelik olsa gerek. Bugün eklemek istediğiniz bir şey var mı bu özdeyişinize? 

HG: “Terazinin İbre Eşitliği” adıyla yayımlanan kitabım, tamamen beni yansıtır, düsturumu, inandıklarımı... Hala hassasiyetle üzerinde durduğum gerçeklerim bu kitaptaki özdeyişlerimde görülür. Yaşamda her konuda bir denge olmasından yana oldum. Gelgitler olabilir ancak aslolan dengenin kurulmasıdır, diyorum, demişimdir de her zaman. Ben, kendim de gelgitler arasındayım zaten. Bakalım bu karmaşık, duygu yüklü kalem yolculuğumda nereye ulaşacağım. Ancak zaman güzellikler getirecektir, yazana, yazılı sözün kıymetini bilene, anlayana, yazmaya gönül verene...

Yazar Hafize Beysim Gün kitaplarıyla Bursa 2022 TÜYAP Kitap Fuarında

 KC: Her tür sanat “hizalarından” başarıyla geçtiğiniz, 55. Sanat Yılınızı kutladığınız şimdilerde neler yazıyorsunuz, Hocam? Ne var yazı “tezgahınızda”? 

HG: Yazı tezgahımda hep bir şeyler uçuşuyor, bekliyor- söylemek, iletmek istediklerim... Zaman zaman şiir durağında kalıyorum, bazen düzyazı çıkageliyor. Bazen anılarım rahat bırakmıyor, huzuru kaça ağaç gibi, aktarıyorum, anılarımı yazıyorum. Kurtulmanın başka çaresi yok.   

 

KC: Aktris ve ses sanatçısı olmasaydınız, ne olurdunuz, Hocam? 

HG: İzninizle bu soruyu şöyle  yorumluyorum ben: Hafize Gün dünyaya yeniden gelse, hayatında ne yapmak ister diye sorarsanız diyecegim tek sey: Ben hayatımdan, sanat yolculuğumdan razıyım, hoşnutum, dahası- mutlu bir insanım. Şimdi, şu an olduğu gibi son nefesime kadar aynı yolu izlemek isterim, sanat ve yaratıcı üretim benim vazgeçilmez işlerim olacaktır. 

KC: Kıymetli Hafize Hocam, sormadığımız ancak mutlaka söylemek istediğiniz bir şeyler var mıdır? Şöyle bitirelim:  size sorulmasını istediğiniz ama hiç sorulmayan bir soruyu yazarak, cevabınızı ekleyebilirsiniz.

HG: Söyleşilerde dile getirilibileceğim neredeyse her şeye yönelik sorular oldu zaten, yıllar boyunca muhtelif yayınlarda çok şey paylaştım. Sağ olun imkan  verdiğiniz için ancak ben bu söyleşiden sonra ancak değerli yazar ve TRT Avaz’da izlediğimiz Yakup Ömeroğlu’na ve Türk dünyasını sayfalarında buluşturarak birleşmesine vesile olan Kardeş Kalemler’e teşekkürlerimi iletmekle yetineceğim. Hem bu söyleşiye ilgi gösterdikleri, hem de  Balkanlardaki Türklerin üretimlerine- özellikle son sayılarda- yer verdikleri için; ayrıca Bulgaristan Türkleri edebiyatını ve sanatını kocaman Türk Dünyasına duyurdukları için minnettarım.  Aynı ağacın dalları olduğumuzu hatırlatıyor bana Kardeş Kalemler dergisi. Teşekkür ederim.  

 

 

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 185. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 185. Sayı