HaftanınÇok Okunanları
Gülzura Cumakunova 1
HİDAYET ORUÇOV 2
HUDAYBERDİ HALLI 3
Osman Çeviksoy 4
İdris Özler 5
KEMAL BOZOK 6
UFUK TUZMAN 7
Defterin bulunma hikâyesi iki öğrencimle beraber 1944 sürgününü yaşayanlardan dinlemek için Denizli/Honaz’da ikamet eden Ahıska Türklerini ziyaret etmemizle başlıyor. Geleneksel Ahıska misafirperverliğiyle karşılandığımız evde Raziye Abdullaeva ile tanışıyoruz. Raziye Abdullaeva 1931 doğumlu, sürgün esnasında 13 yaşında olduğundan yaşananların farkında ve olup bitenler hafızasında hala canlılığını koruyor. O kara geceyi anlatırken adeta yeniden yaşıyor. Askerlerin gelip kapıya dayandıklarını, evden çıkarılışlarını, bindirildikleri trenleri birer birer anlatıyor bizlere. İşin garip tarafı babası o esnada Sovyet ordusunda asker ve Almanlarla savaşıyor. Zaten Ruslar da “Savaş buralara sıçramak üzere.” bahanesiyle gitmeleri gerektiğini söylüyorlar. Hoş, gerçeği yani Kafkasya’nın etnik yapısını değiştirmeye yönelik bir müdahale olduğunu bilseler dahi fark etmezdi zaten. “Erimiz yoktu ki karşı çıkalım!” diye hayıflanırken çaresizliğin tarifini “kendince” yaptığının farkında değildi Raziye nine. Stalin’i duymuştu, nasıl bir cani olduğunu söylememesi gerektiğini ezberine almıştı ama hala sürgünün köylerindeki erkeklerin savaşta olmasından kaynaklandığını zannediyordu.
Biz sebeplere dalmış giderken o sürgün esnasında yaşadıklarını anlatmaya devam etti. Nemli gözleri, bilinmez uzaklara dalıp yine uçsuz bucaksız ovalarda ayaza tutuldu. Sonra birden dilinden bir destan dökülmeye başladı, okurken heyecanını gizleyemiyordu:
Başladık döşek veşi aluruk,
Evimiz yokdur getsek nerde kaluruk?
Çoh adam sandi ki geri gelürük,
Köylerde veşlari kalan ağlasın.
Birden sızısından çokça şikâyet ettiği dizlerinin ağrısını unutup kalktı ve destanın tamamının yazıldığı defteri çıkarıp getirdi. Sayfalarını adeta evladının saçlarını okşayan anne şefkatiyle çevirdi. Çoktan sis inmiş gözleri, harfleri ve hatta kelimeleri dahi seçemiyordu ama çoğu satırlar ezberindeydi zaten. Unuttukları için ise yaşlılığına sitem ediyordu sadece.
Anlattığına göre destanı yazan kendi köyünden ama şimdi ismini hatırlamadığı bir akranına ait. Yani Ahıska İndus’ta başlayıp Özbekistan Siriderya’da biten sürgünü aynı anda yaşamışlar. Şimdi kendisinin canından bir parça gibi sakladığı defter, nasıl olduysa, ölen şairin annesi tarafından kendi kaynanasına verilmiş.
“Vatan Hakkında Destan” adıyla yazılan bu şiir sürgünden 27 yıl sonra kaleme alınmış. Şair sürgün esnasında 11 yaşında olduğunu ifade ediyor. Şiirin sonunda kendisini; İndus köyünden, Şirvanov ailesinden Musa’nın oğluyum diye anlatmakta.
Vatanından ayrı kaldığı için bu destanı yazdığını belirten şair; sürgün yoluna düşüşlerini, daha başlangıçta dostların, komşuların birbirinden ayrılmak zorunda kalışlarını, yolculuğun süresini, zorluğunu ve kaybettikleri canları anlatıyor. Götürülecekleri yerde kendilerini nasıl bir hayatın beklediğini bilememenin korkularını mısralaştırırken Özbekistan’a vardıklarında hastalıktan çok kayıp verdiklerini de yazıyor. Sıklıkla eski köylerini ve Kafkasya’nın güzelliklerini tasvir edip yeni yurtlarıyla kıyaslayıp Allah’tan yeniden vatanlarına dönmek için niyazda bulunuyor. Destanda vatanlarına dönmek isteyenlerin yaşadığı zorluklar da belirtilmiş geride kalanların bu sebeple tereddütler yaşadıkları ifade edilmiştir. Destanda ayrıca ana, baba ve büyüklerin sözlerinin değerli olduğu ve dikkate alınması gerektiğini ifade eden didaktik unsurlar da bulunmakta.
Raziye nine içinden taşanları anlatmaya devam etti. Bir ömre sığmayanları birkaç saate sığdırdı ama hepimizin üzerine koca dağlar devirmişti o birkaç saatte.
Dinlediklerimizin yüküyle vedalaştık yaşayan tarihin yanından. Bir de unutulmaması gerekenleri tarihe not düşecek olmanın huzurunu aldık yanımıza.
Son olarak kocaman yürekleriyle bizleri peşinden sürükleyen ve destanın ortaya çıkmasına vesile olan öğrencilerim Gülşah Erdoğan’a, İlyas Erdem Tuna’ya ve destanın transkriptini yapan İlmira Ragıbova’ya teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
Sedat Serdaroğlu
Vatan Hakkında Dastan!
Şimdi başliıyak sözün başından,
Ayrılmişduk gözel İndus kentinden,
Usanıb türki dedim gendimden,
Vetenden ayri düşen ağlasın.
Tarih 1944 yil senede,
Şalonlar düzüldi demür yolunda
Neça canlarınrın kaldi gözleri yaşda,
Köylerde salamat kalan ağlasın.
Başladık döşek veşi aluruk,
Evimiz yokdur getsek nerde kaluruk?
Çoh adam sandi ki geri gelürük,
Köylerde veşlari kalan ağlasın.
İclas edib habarini bildürdi.
“Nonuzarda” maşinaya bindürdi,
Neça rayonlari birden kaldurdi,
Mali mülki talana düşen ağlasın.
Soldatlar yığdi bizleri bir safa,
Ayırdi dostlardan göz göre-göre,
Kadir mevlam fursat ver,
Mali mülki onda kalan ağlasın.
Bindürdi şalona ağırluk çökdi,
Götürdi şennigi bir yera tökti,
Veten hasretluği ömrümüzi sökdi,
Veten ne demakdür kanan ağlasın
Köyimizden çikduk kış faslında,
Kurbeti geçürduk yil asrında.
Kırgın oldi kesdi çok nesilleri,
Her familada tek tek kalan ağlasın.
Yaşarduk Kavkazda çok gözel yerde,
Avcıluk ederdük keklikli yerde,
Üç kardaşinen dört baci nerde?
Ana babadan ayri kalan ağlasın.
Çemenlerde hasıl olmışdı kanımız,
Köçende bozuldi sultan hanımız,
Kurbet elde kabab oldi canımız,
Bura kurbet eldür, bilen ağlasın.
Gezerduk bu yerlerin suna düzüni,
Dutmak lazım ana-baba sözüni,
Çok ana yütürdi oğul-kızıni,
Bala deyib bağri bişen ağlasın.
Gezerdi çöllerde gözel sunalar,
Eski vatanımızda kaldi binalar,
Balasından ayrıldı niçe analar,
Bala deyib bağri bişen ağlasın.
Yigirmi beş sutka yolda götürdi
Akıbet buralara yetürdi,
Nice ana oğul-kızın yütürdi,
Bala deyip bağri bişen ağlasın.
Ana baba hakı heç yerde kalmaz,
Eskilerin sözi heç yanlış olmaz,
Niçeleri yavrisinin bilmez,
İllak uzak- uzak düşen ağlasın.
Tar-mar eyledi düşman malımizi,
Bahçali mevali gözel elimizi,
Başka halklara göre kısa dilimizi,
İnek camuşi onda kalan ağlasın.
Vetenden çıkali 27 yil oldi,
Oynayıb gülduği yurtlarım kaldi,
Mali mülkümizi çok parayi aldi
Evleri talana düşen ağlasın.
Tururduk İndusa’da çok gözel yerda,
Götürdi bizleri verana yere,
Çoh adam çok yerde bizde burada,
Her biri her yerde düşen ağlasın.
Bizler üçün zulumlar oldi,
Halkımızın içinde hastaluk bitti,
Milletin yarısi cennete getti,
Yollarda ölüsi kalan ağlasın.
Çokdur bu yerlerin sahrasi düzi,
Yığılın koşulak bir edak sözi,
Allahım gendi açsın bizim yolumuzi,
Bizim kimin yolsuz kalan ağlasın.
27 yil geçdi halkın ciğeri bişdi,
Çoği geri getmak istedi azağa düştdi,
Uyani-biyani dönüb halk yolundan şaşdi,
Düz geden yolundan şaşan ağlasın.
Kimileri diyer gidek buradan,
Kimileri geri gelür oradan,
Yardım etsin bize böyük yaradan,
Vatan deyib bağri bişen ağlasın.
Kimileri diyer boğoz(j)i sıkak,
Kimileri diyer burada kalak
Kimileri diyer bu yolda bakak,
Bele bunda şaşkun düşen ağlasın.
Sizden heyrlisi yaradan beni,
Haçanki bilesiz bizlere yari,
Yaban yerde sıkıldi halkımın dili,
Yollarda parasi yiten ağlasın
İndusa’nın ala çiçek meşesi
Veteniki diyerlar yürek köşesi,
Getmez gelmez bizim halkın neçesi,
Vetenini görmeden ölen ağlasın.
Akıbet vetene gitmek yahşidür,
Dünyada murada yetmek yahşidür,
Elinde ot olub bitmek yahşidür,
Yurdun kadrini bilen ağlasın.
Kavkaz halkının zulumlari heç geçmez,
Yüz yilde tursa meyil vermez,
Gedacavuk deb bostan bağ akmaz,
Bela kırk fikirde ölen ağlasın.
Hoş degul Özbegin gelini, kızi,
Allah nasib eylesin vetene bizi,
Geder halvan meşasi, pahlavan düzi,
Zirdan ayri düşen ağlasın.
Ata-ana diyar tutun sözümi,
Yokdur bizlere bu yerin lazımi,
Eski vetenimi sürsem yüzüme,
Burda kurbet eldür bilen ağlasın.
Kedir mevlanın dermani çokdur.
Allahdan dileyin vetenim yokdur,
Yüz yil de tursam vatanim yokdur,
Bozulub gezende onda kalan ağlasın.
Bizlere yaradan izin verse,
Herkeş gedip öz yerin görse,
Vermem veteni bela yüz yere,
Toğulan yerini bilen ağlasın.
O gözel Allah’ım yazuği gelsin,
Ey hava iştiyen vetene gelsin,
Sovuk puvarların suyuni içsin
Ala göz yaşıni silan ağlasın.
Aşık olan gendi diyer başından,
Çıkdım İndusa’dan on bir yaşında,
Semerkand çadıri mekani başımda
Yilde üç dörd yere köçen ağlasın.
Kurbet elde kalduk çok yıllar,
Her kime Bağdattur gendinin yeri,
Rabbi ruhumuzi çevürsün geri,
Babamın veteni diyen ağlasın.
Bu türki diyen her yere getsin,
Okiyan, dinniyan bir dua etsin,
Edende etmiyand da murada yetsin,
Gözleri vetende kalan ağlasın.
Veten hakkında ğem çekerim
Musanın oğliyim İndusaliyim,
Familyam Şirvanov
Çok yaraliyim.
Sözlük:
Şalon – özel görev veya toplu bir şey taşımak
için kullanılan tren. Veşi – eşya (Rusça).
Nonuzar – çaresiz Rayon – İlçe (Rusça) Soldat
– asker (Rusça) Şennigi – halkı
Kanan – anlayan, Feslinde – mevsiminde
Familada – aile (Rusça)
Kardaş – erkek olan kardeş veya abi Sutka –
24 sat/bir gün
Tar-mar – tarumar İndusa – Ahıska’da köy
adı.
Bitti – ortaya çıktı. Meşe – orman Zirdan –
dağ eteğinden Dermeni – ilacı
Puvar – pınar Türki – türkü şarkı Veşi – döşek(
yatıcak eşya) İclas – toplantı
Boğoji – boğaz Zirdan – dağlık bölge Halvan
meşasi – memleketten bir bölge
Paklavan – pehlivan Toğulan – doğduğu
yer Kavkaz – Kafkas