Cengiz Aytmatov'un Eserlerinde Kahramanın Edebî Portresi


 01 Aralık 2023


Edebî portre, Cengiz Aytmatov’un karakter çizimindeki ve kahramanların psikolojik durumunu tahlil etmedeki temel edebî unsurlardan biridir. Yazarın kahramanlarının portresi dinamiktir. Sanatçı kahramanın portresini çizerken onun hal ve tavırlarını, oturup kalkmasını bütün ayrıntılarıyla betimlemez. Yazar, kahramanın tutum ve davranışlarından, çevresiyle olan ilişkilerde yaşadığı durumlardan onun edebî portresini oluştururken yararlanır. Farklı bir deyişle Cengiz Aytmatov eserlerinde kahramanların portresi onların davranışlarından ve hayatta karşılaştıkları durumlardan meydana gelir.

Yazar ilk defa Gece Sulaması adlı eserinde kahramanlarının psikolojik portresini oluşturmaya çalışmıştır.  Eserin henüz başında Karatay’ın gizemli portresi betimlenir. Sonrasında yazar Karatay’ın sıradışı davranışlarına odaklanır. Okur kahramanın yazgısını merak etmeye başlar. 

Aytmatov Karatay’ın anlamsız davranışlarından utanan Kanımgül’ün psikolojik durumunu portrenin detaylarında betimler.

Cengiz Aytmatov için portrenin tüm detayları aynı öneme sahip değildir. Onu insanın dış görünüşü ile birlikte kahramanın diyalog esnasındaki tarzını  daha açık verme detayı ilgilendirir. Örneğin, Daniyar’ın özel bir derinlikten sızıp gelen güçlü duygularla dolu türküsünü dinleyip yıllardır aradığı ideal eş özelliklerini Cemile Dayirda’da bulur ve Cemile’nin gönlüne ateş düştüğünü “içten kaygılı ve sisli bir yaz günü gibi sıcak duygularla dolu” bakan gözlerinden farkederiz. “Yolda giderken Cemile’nin yüzünde her zaman bir düşünce, dudaklarında nazik bir tebessümün gölgesi vardı, sadece kendisinin bildiği güzel bir şeye kanı kaynayıp, bununla mutlu olduğu hissediliyordu” der Seyit. Cemile’nin “içten kaygısı, sisli bir yaz günü gibi sıcak, ılık şefkatle dolu narin gözlerini, dudaklarındaki hoş tebessümün gölgesinin yolunu kaybetmesi”ni betimleyerek yazar kahramanın söz ile anlatmasının mümkün olmadığı özel bir psikolojik hali okura iletir.

Toprak Ana’da Maysalbek ile Caynak’a az yer verilmiştir. Yazar bu kahramanları eserdeki ana fikri iletme zorunluluğu için betimlemektedir. Fakat epizot kahramanları olmalarına rağmen, hatırda kalacak bireyselliğe sahiptirler. Caynak’ın çocukluk günlerine denk gelen savaş ile hayatın zorluğunu anladığını vatan ve halka karşı sorumluluklarının olduğunu anlayan bir karakter olarak gösterilir.

Maysalbek ile eserde direkt karşılaşmayız. (Onun askerî birlikte kısa bir süre içinde hayatını kaybettiğini saymazsak.) Yazar Maysalbek’i askerî giyimli fotoğrafı üzerinden betimler. Maysalbek’in bu portresi öğretmen olma idealine yetişemeyip “halk için, memleket için, zafer için” çocuklara vereceği son dersi verip vatan görevini yerine getirirken kahramanca şehit olur.

  Cengiz Aytmatov’un oluşturduğu edebî portrelere daha dikkatli baktığımızda yazarın kahramanlarının gözlerine ve bakışlarına özel bir önem verdiğini farkederiz. Söz ile anlatılamayacak duyguları ve birtakım psikolojik durumları yazar “göz oyunu”yla oldukça etkili kılarak yüksek bir heyecan ile betimlerr. Bu yüzden Cengiz Aytmatov’un eserlerinde kahramanlarının gözlerinin ve bakışlarının tasvirleri oldukça zengin ve çeşitlidir.

Yazar kahramanlarının oldukça zengin içerikli bakışlarını, yüzünün değişikliğini, kaşlarının her türlü halini tasvir ederek kahramanın iç dünyasını da vermiş olur.

Yazarın kahramanlarının aynı şeye aynı reaksiyon göstermelerinde o sırada onların psikolojik durumlarının benzerliğine dikkat etmesi boşuna değildir. Bu nüans aracılığıyla da kahramanlarının iç dünyalarındaki yenilikleri işaretler; onların eski geleneklerin kurallarını bozup hakikî sevgi ile kurulan aile kavramı için kararlı bir şekilde nasıl mücadele ettiklerini bu şekilde anlatır.

Cengiz Aytmatov insanın iç dünyasındaki küçücük değişimleri dahi özenle değerlendirir. Aytmatov’un hangi kahramanını ele alırsak alalım o sürekli bir değişim içindedir. Örneğin Toprak Ana’daki merkezî kahramanlardan biri olan Alima’nın edebî portresine bakalım. O ne kadar da zengin ve hatırda kalacak şekilde betimlenmiştir. 

Memleketin hiçbir şeyden habersiz huzur içinde olduğu günlerde hayat arkadaşı Kasım ile mutlu yaşayıp kolhozun işlerini yerine getiren Aliman mutlu bir portredir. Kızılımsı filizlenen hatmi çiçeğinden bir demet yapıp kocasının traktörüne farkettirmeden koyan Aliman’ın “gözleri ışıl ışıl, yüzü ise parlamaktadır.”

Kasım’ı savaşa uğurlama sahnesindeki vedalaşmada Aliman baştaki haline hiç benzemez. “Beti benzi ak pak, sadece gözleri alev alev.” Cepheden gönderilen uzun süre beklediği ilk mektubu aldığında gözlerinde nice sırlar gizlidir. Kocasının şehit düştüğü haberini aldığında Aliman’ın eserin başındaki güzelliğinden iz de kalmaz. Aliman acınacak bir haldedir.

Görüldüğü üzere, bahsettiğimiz unsurlar Aytmatov’un kahramanlarının portrelerinin onların direkt davranış kalıplarından ve iç dünyalarından teşekkül ettiğini bir defa daha kanıtlamaktadır. Bu bağlamda Rus edebiyatının usta kalemlerinden biri olan A. Tolstoy’un kahraman portresi hakkında fikri akla gelmektedir: “Kahramanın portresini tamamen olumlu çizmek, onun dış görünüşünü betimleyip nasıl biri olduğunu ifade ettikten sonra da kahramanın kendisinin harekete geçmesini beklemek yanlış bir yöntemdir. Kahramanın portresi onun davranışlarından, çatışmalarından, mücadelelerinden ve hal ve hareketlerinden oluşmalıdır.” 

Kahramanların edebî portrelerini oluşturma ustalarından biri olan Lev Nikolayeviç Tolstoy’un “insanı tamamen betimlemek mümkün değildir, fakat o bende nasıl bir izlenim bırakırsa o haliyle betimlenebilir” şeklinde bir ifadesi bulunmaktadır.  L. Tolstoy’un edebî ustalığının gizli sırrını dikkatle değerlendirip onu öz sanatıyla harmanlayan Cengiz Aytmatov kendi kahramanlarının portrelerini de bu prensiple oluşturduğu farkedilmektedir. 

Genellikle yazar bir kahramanın portresini diğer bir kahramanının gözünden verir. Farklı bir şekilde söylemek gerekirse, eserin bir kahramanının ikinci kahramana nasıl etki ettiğini gösterir. Genellikle Aytmatov’un eserlerinde bu vazifeyi hikâye anlatıcısı yerine getirir. Cemile’de okur kahramanların portrelerini Seyit’in gözünden görürken, Toprak Ana’daki portreler Tolgonay Ana’nın gözünden görülür. Elbette Seyit ile Tolgonay hiçbir şekilde birbirine benzememektedir. Seyit doğası üzere bir ressam, Tolgonay ise sıradan bir kadındır. Anlatıcılar arasındaki bu farklılık onların tahkiye edilen olayların genel akışına ve olayların katılımcılarına verdiği portrelik betimlemelerine kendi izlenimlerini de katmaktadır. Seyit, Cemile ve Daniyar’ın dış görünüşlerindeki ayrıntılara daha çok dikkat ederken, aynı özellik Tolgonay’da bulunmaz. O kahramanların portresindeki sıradan gözlerin bile farkedebileceği farklı durumlar karşısındaki hallerine ve davranışlarına dikkat eder. Genellikle portrenin detaylarını başka nesnelerle kıyaslayarak betimler. Mesela Subankul’un gençliğini şu şekilde betimler: “Gepegenç, on dokuz, yirmilerinde bir delikanlı. Zayıf görünmesine rağmen elleri damarlı, saf demir gibi büyüktü. Cepkenini hep omzuna atardı.”

Seyit’in çizdiği portreleri de Tolgonay’ın çizdiği portreleri de okur gerçekçi bulur. Bunların her biri özgün portrelerdir. Portrelerin bu şekilde diğer kahramanlarından gözünden verilme metodu Cengiz Aytmatov’un usta bir yazar olduğunun bir diğer kanıtıdır. 

Cengiz Aytmatov’un eserlerinde kahramanın portesini çizen anlatıcının vakanın içinde olan kahramanlardan biri olduğu durumlarla çok karşılaşırız. Böyle durumlarda anlatıcı kahramanın bir portreye sahip olup olmadığıyla ilgili de bir soru ortaya çıkmaktadır.

Bizim fikrimize göre, Cengiz Aytmatov’un anlatıcı kahramanlarının portreleri de çizilmektedir. Fakat her eserde farklı şekilde. Bu mesele yazarın vermek istediği mesajını hangi edebî yöntemle vermek istediğine bağlı bir durumdur. Örneğin Cemile adlı eserin anlatıcısı Seyit’in ressamlık yeteneğinin ortaya çıkmasına neyin etki ettiğini yazar başka hiçbir kahramana başvurmadan kendisi anlatır. Onun bu tahkiye metodu kendi portresini verme zorunluluğu doğurmaz. Seyit’in portresini çizerken yazar başka kahramanlardan faydalanmaz, bu görevi kendisi de üstlenmez. Buna rağmen okur eserin sayfalarında canlı kanlı bir Seyit bulur. Onun portresi hal ve hareketleriyle, vakaya aktif bir şekilde dahil olmasıyla, çeşitli durumların etkisiyle kendiliğinden ortaya çıkıverir.

Toprak Ana adlı eserde Tolgonay Ana’nın anlatı metodu biraz farklıdır. O, toprak ana ile yüz yüze sohbet eder, başından geçenleri hatırlar. Toprak Ana, Tolgonay’ın anlattıklarını sadece dinlemekle kalmaz, Tolgonay’ın unuttuğu ve kendisinin şahit olduğu olayları ona hatırlatır, toprak ananın vakaya dahil olması tahkiyenin devam etmesini sağlar. Yazar eserin anlatıcı kahramanı Tolgonay Ana’nın portesini de toprak ana aracılığıyla oluşturur. Tolgonay’ı küçüklüğünden beri tanıyan toprak ana onun portresini sürekli değişen bir atmosferde betimler. Kahramanın gönül dünyasında meydana gelen çatışmalardan doğup dış görünüşüne yansıyan değişiklikler kendisine nasıl görünüyorsa o şekilde betimler.

Sonuç olarak, Cengiz Aytmatov’un kahramanlarının portresi onların sıradan dış görünüşleri değildir. Portreler ilk önce onların gönül dünyası, karakterleri ve psikolojik durumlarının betimlenmesiyle oluşur. Yazar eserin başlarında kahramanlarının portrelerinin bazı yanlarını çizerken, daha sonra onların insanî vasıflarını ve psikolojik durumlarını vakayla birlikte betimleyerek portreyi tamamlar. Bu edebî yöntem kahramanın iç dünyasının açılmasına olanak sağlayıp Aytmatov’un edebî ustalığının temel ayaklarından birini oluşturmuştur.

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 204. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 204. Sayı