ÇIKMAZ YOL


 01 Mayıs 2021


Akşam oldukça geç saatte çalan telefon sesiyle irkildim. 

Yoğun bir iş günü geçirmiştim. Ele avuca sığmayan, Deniz ile Barış’ı uyutalı ancak bir saat olmuştu. Çocuklar sesten uyanır endişesi ile telefonu alarak mutfağa koştum. Kız kardeşimdi.  

“Abla yetişin abim ölüyor! Ne olur hemen gelin!” dedi, feryat eden tiz sesle. Birden kulaklarım uğuldadı, ayaklarım yerden kesildi ve ben oracıkta yere yığıldım. Telaşla yanıma gelen eşime yalvaran gözlerle bakarak “Beni bırak, Hakan ölüyor! Hemen annemlere gitmen lazım!” diye kısacık cevap verebildim. Çaresizliğimi gören eşim sadece “Sen gelmiyor musun?” dedi. “Hayır dayanamam, sen git. Bana telefonda olup biteni anlatırsın!” dedim. Sanki ben gitmezsem kâbus geçecekti...Kardeşimi o hâlde görerek acı çekmektense, kaçmayı tercih etmiştim. 

Eşim gittikten sonra, elimdeki telefona sıkı sıkı sarılarak, mutfağın koruyucu karanlığında yerde öylece otura kaldım. 

Gözlerimden akan yaşlar durmak bilmiyordu...Hem ağladım hem benden dört yaş küçük kardeşimi düşündüm. Bebekliği gözümün önüne geldi. Ne olmuştu da olaylar bu raddeye gelmişti. Kendimi aciz, çaresiz ve suçlu hissediyordum. Onu kaçınılmaz sondan kurtarmak için ne yapmıştım? Acıdan aklım durmuştu. Bu yaşananlar gerçek olamazdı, kardeşim ölemezdi!  

İçimde anneme ve babama karşı, kocaman bir öfkenin büyüdüğünü hissettim.  Bana gelince, okuldan her eve geldiğimde nefesimde sigara kokusu arayan annem, erkek kardeşimin tütüne esrar karıştırarak içtiğini fark etmemiş olabilir miydi?  Kızlarına sert davranan babam ise, konu biricik oğlu olunca gayet mülayim, hoşgörülü ve eli açık bir babaya dönüşüyordu. Hasta diye el birliği ile şımarttıkları, hatalarını görmezden geldikleri kardeşimin, ölüm fermanını kendileri yazmışlardı. Sokak tabiriyle “Ot” ile başlayan bağımlılığın giderek arttığını, maddeye alışan vücudun zamanla daha fazlasını istediğini öğrendiğimizde, iş işten geçmiş kardeşim “Uyuşturucu bağımlısı olmuştu!” 

Bitmek bilmeyen o uzun gece de, mutfağın granitle kaplı soğuk zeminin de ne kadar oturduğumu hatırlamıyorum... 

Zaman kavramım bitmişti...Telefon çaldı. Eşimdi. 

“Sema! Hakan kurtuldu yaşıyor! Şimdi hastaneye gidiyoruz.” dedi. 

“Oh! Allah'ıma şükürler olsun...Peki ne olmuş? Eve gelmeni bekleyemem, neler olduğunu anlat bana!” dedim ısrarla. 

“Banyoya girmiş. Uzun süre çıkmayınca annem meraklanmış. Seslenmesine karşılık vermeyince Emre’yi çağırmış, o da kapıyı kırmış. Abisini yerde kolunda enjektörle, ölü gibi yatarken bulmuş. Çocuk çok kötü durumda. Hepimiz, perişan durumdayız. Her şey gözümüzün önünde oldu. İyi ki gelmemişsin. Onu öyle görmeye dayanamazdın...Ben geldiğimde sağlık ekibi buradaydı. Hakan’ı banyodan antreye çıkarmışlardı. Orada müdahale ettiler. Kalbi durmuştu... Ağzından nefes vererek, kalp masajı yaptılar. Nabzı geri geldi ama tekrar durdu. Mecburen elektro şokla müdahele ettiler. Üç kere öldü, tekrar dirildi... Çok uğraştılar ama şimdi durumu iyi. Hepimize büyük geçmiş olsun. Ben seni hastaneden tekrar ararım, şimdi biraz rahatla.” dedi ve telefonu kapattı. 

                                                                                                                                                                  2.                                                                                                                                                                         

 Rahatlamayı ben de çok isterdim ama kulaklarımla duyduklarıma, beynim inanamıyordu. Ya tekrar kalbi durursa...  

Yıllar önce Hakan’la annemlerin evinin önünde, merdivende oturduğumuz gün aklıma geldi.  

 “Kardeşim bu şekilde devam edersen bir gün bağımlı olacaksın. Gel, daha kötü olmadan bir uzmana gidelim. Ben yanındayım, gençliğine yazık. Bak annem ne halde...Üzüntüden kahroluyor kadın, yapma bunu ona.’’ diyerek onu tedavi olması için ikna etmeye çalıştığımda “Ablam, her şey kontrolüm altında. İstediğim zaman bırakırım, çok az kullanıyorum. Merak etme, bununla bağımlı olunmuyor.” diyerek konuyu geçiştirmişti. Zehir tacirleri tam da bu laflarla gençleri zehirliyorlardı. 

 O zamanlar, meslek eğitimi bittikten sonra girdiği fabrikada, vardiya sisteminde çalışıyordu. İşe gittiği sürece her şey yolunda diye, ailece kendimizi kandırmıştık. Ta ki gece vardiyasına geçinceye dek. Ne olduysa orada olmuştu. Çalışırken tanıştığı madde bağımlısı bir kadınla başlayan gönül ilişkisi, onun esrardan eroine geçmesine sebep olmuştu. Benim yufka yürekli kardeşim, eline enjektör alıp koluna batıramazdı. İğne korkusu onu eroin illetinden korumuştu. Bu yeni tanıştığı kadının, fabrikaya girmeden önce hemşire olarak çalıştığını, Hakan’ı ölüme bir adım daha yaklaştıran;  Eroinli ilk iğneyi vuran kişi olduğunu, çok sonra öğrendik.

Her şey kontrolümde derken, hayatı kardeşimin elinden kaymaya başlamıştı.  Ailemizi düşürdüğü durumdan çok utanıyordu...Çok pişmandı, bırakmak için ne kadar uğraşsa da başaramamıştı.

Yaşadığımız kasaba 30 bin nüfusu ile 750 bin nüfuslu Frankfurt şehrinden sonra Almanya’nın ikinci büyük uyuşturucu aktarma merkezi hâline gelmişti. Etrafımızda çocuğu madde kullanmayan yabancı aile yok gibiydi. Satıcılar özellikle iyi huylu, terbiyeli, hayır diyemeyen işçi çocuklarına musallat oluyorlar, peşlerini bırakmıyorlardı. O dönem Kornwestheim’da evladını uyuşturucuya kurban veren bir çok aile Almanya’ya geldiğine pişman oldu.

Hayat ne kadar acımasızdı. Babam, Hakan’ın üç yaşında yakalandığı “Sara” hastalığına Türkiye'de çare bulunamayınca, sırf biricik oğlu iyileşsin diye kesin dönüş yapmaktan vazgeçmişti. O zamana kadar çalıştığı fabrikanın arsasında, karavan içinde yaşayan babam, ev tutarak annemi ve okula gitmeyen iki kardeşimi yanına almıştı. Hepimizin hayatını değiştiren bu karar, kardeşime ölüm tuzağı olmuştu. 

 Geçmişe yolculuk yapan beynim, çalan telefonun sesiyle, kâbus dolu geceye geri döndü.  

Hastaneden arayan eşim “Hakan’ı acil den normal odaya çıkardılar. Tehlike tamamen geçti eve geliyoruz.” dediğinde sabah güneşi doğmak üzereydi. 

(Avrasya Akademi Çevrim İçi Kuray Hikâye Atölyesi Mart 2021 )

 

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 173. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 173. Sayı