Çilekli, Kremal


 01 Kasım 2024

Ben Nazlı, dokuz yaşındayım. Günlerim kasabadaki okula gitmekle ve köyde anneme, ev ve bahçe işlerinde yardım etmekle geçiyor. Babam ustalık işi için şehre gideli birkaç ay oldu, o gidince adeta sırtımdaki yük ağırlaşmış, kendimi daha olgun bir insan gibi hissetmeye başlamıştım. Okuldan çıkınca karşı pastanenin yanında köye gidecek servis otobüsünü bekliyorum. Servisi beklerken de her seferinde pastane vitrinine dizilmiş çeşit çeşit yaş pastaları seyrediyorum. Öyle canım çekiyor ki… Ama annem şu aralar alamaz, babam gittiğinden beri paramızı çok dikkatli harcamak zorundayız diyor. Baban gelince alır sana diyor. Heyecanla babamın geleceği günü bekliyorum. Geçen gece, çilekli kremalı pasta gördüm rüyamda, bir ısırık bile alamadan uyanıverdim. Gözlerimi kapatıp tekrar uyumak istedim ama nafile. 

Bir gün iştahsızca salçalı ekmeğimi yerken, annemin pazarda satacağı peyniri nasıl yaptığına bakıyordum:

 "Anne.” dedim. “Yarın peyniri satınca, çilekli pasta alalım mı?” Annem cevap vermedi.                                                                                                                                                    "Olur mu anne, alalım mı?” diye tekrar sordum.

Annem, içini çekti.

"Yarın pazara bir gidelim, sonra bakarız." dedi. Bu sözü duymak bile beni heyecanlandırdı.  Gece sevincimden yatağımda bir sağa bir sola döndüm durdum. Annemle pastaneye girişimizi, vitrinde havalı havalı duran pastalardan çilekli olanı alıp, paket yaptırıp eve dönüşümüzü, masada dikkatli bir şekilde kesilen pastayı afiyetle yediğimi hayal ettim. Gece geçmek nedir bilmedi.

Sabah, annem erkenden kalkıp sepete, pazarda satacağımız peynirleri ve yumurtaları koydu. Ben de hevesle anneme yardım ettim. İlk otobüsle kasabaya vardık. Pazarda bir köşede kendimize bir yer seçtik. Hava yağmurlu ve serindi. Bir kasanın üzerine oturup müşterilerin gelmesini beklemeye koyulduk. Yağmur daha da şiddetlendi, bulunduğumuz yerin üzeri kapalıydı ama etrafı açıktı. Bu nedenle epey üşüdük ve bir şey satamadan eve döndük. Paramız yeterli olmadığı için de çilekli pastayı alamadık. Kalbim bin parçaya bölünmüş gibi hissetim. Köyümüze varıncaya kadar üzgün üzgün durdum. Eve varınca ıslanmış elbiselerimizi çıkardık. Annem ocağı yakmasına rağmen içime işlemiş olan soğuk beni yaprak gibi titretmeye ve ateşimin yükselmesine sebep oldu. O gece ateşler içinde sayıklayıp durmuşum. Beni muhtarın arabasıyla hastaneye acile götürmüşler. Annem çok korkmuş Başucumdan hiç ayrılmamış. Kendime gelmeye başlayınca onu yanı başımda yaşlı gözlerle beni bekler buldum.

Doktor odaya girince anneme:                                                                                                                                                                   " Çocuğunuzu hastaneye getirmeniz iyi olmuş. Ateşini kontrol altına aldık ama geçmeyen karın ağrılarının, kilosunun yaşıtlarının altında olmasının, sık sık idrarını kaçırmasının nedenine de bakmamız gerekiyor. Bu yüzden bu gün de hastanede kalmalısınız. Birkaç tahlil isteyeceğim.” dedi.

Annem bana  “Merak etme kızım, bir şeyin yok senin. Doktor tedbir amaçlı tahlil yapacak.” dedi. Sonra da heyecanla “Babana haber verdim, o da yarın burada olur.” dedi. 

Sevindim.

Ertesi gün doktor yanımıza gelerek anneme bir şeyler söyledi. Annem kaçamak gözlerle bana bakıp doktora “Emin misiniz Doktor Bey? Daha çok küçük.” dedi. Doktor eminim dercesine başını sallayarak elindeki reçeteyi anneme verip bir sürü tembihte bulunup odadan çıktı. 

O anda babam elinde üzerinde yanan mumlar dikili çilekli, kremalı kocaman bir pastayla içeri girdi. Günlerdir yutkunarak hayalini kurduğum o pastayla girdi.

Ama annemin söylediğine göre ben şeker hastasıymışım. 

(AYB Balkanlar Çevrim İçi Hikâye Atölyesi, 24.10.2024)

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 215. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 215. Sayı