Davet


 01 Ocak 2025

Acılar dolu hâlinde mi yağar yüreğime? Sanki cam kırıkları her zerreme dağılmış, her nefes alışımda bir yerlerim durmadan kanıyor. Neden, niçin diye sormayı artık bir kenara bırakıyorum. Gökyüzüne bakıyorum sadece. Bana umut veren gökyüzüne. Bahçem, çiçeklerim, kuşlar hayatımın odağında ne varsa hepsi silinip gidiyor.  Beni hayata bağlayan her şeyi ardımda bırakıyorum. 

Ne kadar yaşanmışlık varsa benimle taşınacak zamana. Yaşadıklarımdan sayıyorum ne kadar yaşayacaksam. Şu an’ı sadece gökyüzüne bakarak yaşamayı seçiyorum.  Gökyüzünün sonsuzluğunda bir yerde, bana ait olanda tamamlanmak istiyorum.

Acılar dolu hâlinde yağarken yüreğime kâğıtları çekmeceye kaldırıyorum, kalemimin kapağını kapatıyorum. Artık yazmak da yok, kalan ne varsa zihnimde yaşatırım. Zihnim benimle ya, gerisi teferruat!

Düşünüyorum zannediyordum, oysa yaşıyormuşum. İnsan bu kadar ıstırabı çekecek güce sahip miymiş? Sahipmiş ve yaşıyormuş. Sadece idrak anında kaçırıyormuş yaşadıklarını. Oysa umudum olsaydı dolu hâlinde yağan acılar bana kar etmezdi. Tırnaklarımla kazırdım umudun toprağını.  Tırnaklarımla ilerlerdim her şeye rağmen bahçemde.  Çiçeklerim ve kuşlarım hayatın her şeye rağmen güzelliğini anımsatırlardı bana belki de.

Zihnim karanlık zindanından kurtulurdu o zaman. Kalemimi özgür bırakırdım. İstediğim gibi yazardım, yazdıkça hafiflerdi belki zihnim. Berraklaşırdı. Bütün gri gölgeler kaybolurdu. Belki de hayalden kanatlarımla gökyüzünün sonsuzluğuna karışırdım; ama bunu isteyerek yapardım. Yarım yamalak dünya işlerini bir kurtuluş olarak görmezdim.

Yine an’ın peşindeyim. Telefonda yine onun hüzün dolu sesi.

Oysa mutlu zamanlarımızda kuşlar gibi şakırdı o ses. Ruhum aydınlanırdı.  Sevinç elimi bırakmazdı. Onun sesi ile dans etmek mısralara mutluluk ile koşmak isterdim. Mısralarıma gökkuşağı dolanırdı. Kelebekler uçuşurdu omuzlarımda. Yaşadığım her an onun sesiyle mutluluğun dizginlenemeyen adımlarını takip ederdi.

Yine ağlıyordu. Çaresizdim. Çaresizliğin girdabında kayboluyordum. Ona istediği cevapları veremediğim her an, çaresizliğin çaresini arıyordum.  Ona cevap veremediğim her an boğazıma bir şeyler düğümleniyordu. Ve her düğümün üstüne yepyeni düğümler atılıyordu. Niye bütün çıkış yolları kapanıyordu? Ne diyebilirdim? Onsuz bahçem, çiçeklerim, kuşlarım ve hayatım bütün anlamını kaybediyordu.

Söylenecek ne kadar güzel söz varsa son noktayı koyamıyordum. O noktadan sonra da yepyeni cümleler doğmuyordu. Yalnızdım, kimsesizdim, çaresizdim.  Dua ediyordum durmadan. Üstümüze kapanan kapıların açılmasını, zihnimizin karanlığının aydınlığa dönüşmesini bekliyordum.

Bir gün yine aradı. Yine ağlıyordu. O an ağzımdan çıkan sözcükler benim sözcüklerim değildi: 

“Öldük ölümden bir şeyler umarak. Yaşadık, her şeye rağmen yaşadık. Doğmak yaşamak demektir. Ölmek demek değil yaşamak. Sadece an’ı yaşamak. Geçmişi, yarınları bir kenara bırakıp sadece şu an’ı yaşamak. An bizim ya gerisini boş ver. Bırak kanatlansın tüm mutluluklar.” 

Ağzımdan çıkanlar belki de cümlelerim. Bu yüzden mısralara dönüştüler.  Cümlelere yer yoktu hayatımda belki o an. Çaresiz, kimsesiz ve yalnız hiçbir özneyi cümleler kabul etmiyordu belki.

Yine telefon çaldı. Pırıl pırıl bir ses. Hayat dolu. Mutluyum, umutluyum şimdi, şu an. Her şeyden azadeyim şu an.  Belki şu an nefes almak bu kadar güzel olabilir.  Yaşadığım her an kıymetli. Zihnimin beni labirentlere hapseden bütün girift bilmecelerini ardımda bırakıyorum. An’ı yaşıyorum. İşte o kadar mutluyum. Kendi kendime sordum. Neydi mutluluk? Sadece anlık yaşananlar mı? Oysa dolu hâlinde yağan acılar o an’ı mı kaçırıyordu?  Yoksa zihnimizin karanlığa saplanıp kalmasına izin mi vermiştik? 

Oysa an’ın içerisinde sadece sana, bize ait olanı yaşamak değil miydi hayat? Bütün sorular ve yaşananlar karşısında düşünmüyorum. Sadece gülümsüyorum. Gökyüzüne bakıyorum. Sonsuz maviliğinde kaybolup gidiyorum. Artık ne kimsesizim ne çaresizim. Ne de yalnızım. Bahçem, çiçeklerim, kuşlarım ve hayatım elimden tuttular. Ayağa kaldırdılar beni.

Yine telefon çaldı. Telefondaki ses beni davet ediyordu. 

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 217. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 217. Sayı