Derdmend’in Edebî Yaratıcılığına Bir Bakış


 01 Ekim 2019

“Ne Daha Aziz – Bu Vatan mı? Ah, Kardeş Kavmim Aziz!“

Batı ve Doğu edebiyatlarının yenilikçi düşünceleri etkisinde toplumsal fikirde ve sosyal hayatta hızlı bir ilerleme, sıçrayış yaşanan XX. yy. başı (1901-1917 yy.), Tatar dünyasında Altın Çağ olarak değerlendirilmektedir. O dönem edebiyatının tema ve fikir yönünden zenginleşmesinde ve kendisinden sonra da özgü şiir mektebi oluşmasında şair Derdmend’in (Zakir Remiyev) önemli bir yeri vardır.

Derdmend, XX.yy. başı Tatar edebiyatı için tamamen farklı ve yeni bir olaydı. O, sadece geleneksel Şark (Arap, Fars, Türk) edebiyatları çerçevesinde yetişmemiş, hatta Şark ve Avrupa sentezinde olgunlaşmış bir şairdi. Çünkü “XX. yüzyıl başında Doğu ve Batı medeniyeti sentezi Tatar medeniyetinin yüzünü belirleyen faktöre dönüşüyor. Bu sentez Tatar edebiyatını gençleştirip yeniliyor ve yeniliği ile o dönemdeki pek çok Türk edibinin dikkatini kendisine çekiyor” (Zaripova Çetin, 2006: 145). İşte Derdmend de Şark edebiyatına ait özellikleri Avrupa Rönesans edebiyatı kısalarında sunan bir sanatçıydı.  Şiir dünyasında Derdmend gibi yeni şekilde eser veren yoktu. O az ve öz, fakat felsefi anlamlı, derin içerikli şiirleri ile Tatar medeniyeti için büyük bir yenilikti.

Şairin yazdığı ve günümüze ulaştığı eserler sayısı azdır: 1000 civarında dize, 1 nesir (Sabi), 8 tane çocuk hikâyesi ve birkaç tane anı yazıları vardır. Sovyet döneminin ilk yıllarında “burjuva şair” ismi altında edebiyat dünyasından uzaklaştırılan Derdmend’in ismi, toplumda yumuşama dönemi başladığı 1950 yılların sonuna doğru tekrar değer kazanmaya başlar. Doğumunun 100. Yılında büyük bir sempozyum düzenlenir ve ilk şiir kitabı 1959 yılında Saylanma Eserler ismi altında yayınlanır. Bu tarihten sonra şairin Tatar milletinin ilerlemesine katkısını ve edebi kişiliğini inceleyen çalışmalar başlatılır, kitapları birkaç kez basılır, başka dillere de çevrilir. Bu alanda edebiyat bilginleri Muhammet Gaynullin, Gali Halit, Nurmuhammet Hisamov, Albina Sayapova, Liron Hemidullin vs. gibi değerli şahısların çalışmaları büyük önem taşımaktadır.

Zakir Remiyev 1880-1881 yıllarında İstanbul şehrinde yaşar, Türk dili ve edebiyatı üzerine özel dersler alır, Türk halkının tarihi ve medeniyetini öğrenir, özel kütüphanesini zenginleştirir. Dönemin öncü Türk yazarları ve aristokrasisi ile görüşür, Divan edebiyatını öğrenir. İstanbul’dan döndükten sonra eline kalem alır, Tatarca’ya hikâyeler çevirir, şiirler yazmaya başlar. İlk denemelerini Tercüman gazetesine gönderir. 1905 Meşruiyeti sonrası Kazan’da yayına başlayan Kazan Möhbire (Kazan Muhabiri) gazetesinde ilk şiirlerinden biri sayılan “Kaleme Hitap” basılır:

 

Kalem, kalbindeki sırrı ayan et

Gelip geçenler ahvalin beyan et

Döküp gözyaşlarını bu kâğıda

Bencileyin borcunu eyle eda

(Derdmend, 19 80:19).

 

İlk şiirinde bile şairin dünyaya bakış açısı ve edebiyat anlayışı, düşüncelerindeki hüzün ve kaygı belirgin bir şekilde çizilmeye başlar ve bu özellik ondan sonraki tüm yaratıcılığının içinden geçer. Bugünü geçmiş ve gelecekle bağlantılı bir şekilde görmek, fani hayatın anlamsızlığını anlamak şairi karamsar düşüncelere sürükler.   

Çulpan Zaripova Çetin’in de ileri sürdüğü gibi, “Tarihin yenilendiği, devirlerin değiştiği bir çağda eskileri özlemle anarak yazdığı şiirlerinin temelinde tarihi kötümserlik ve varoluşçuluk felsefesi yatmaktaydı. XX. yy. başı Tatar şiirini insan ve dünya sorunu sardı. Bu sorunu artık tarih, ülke ve halk kaderi gibi meselelerden ayrı düşünmek mümkün değildi” (Zaripova Çetin, 2018:590). Evet, maddi durumu çok iyi olmasına rağmen, kendine Farsçadan “Ben kaygılıyım, hüzünlüyüm” anlamı taşıyan Derdnemd maşlahını almasının ve yaratıcılığındaki karamsarlığın nedeni, şairin dünya kabulündeki evrenselliktir.   Bir milletin ve toplumun ferdi olan şairin kendisinin de dünya ve ülke genelindeki tarihi değişimlerden mutlaka etkileneceğini anlamasıdır. “O, düşünce ve duygularına, üzüntü özlemlerine genellik, evrensellik niteliği katmaya çabalar. Sanki O, kendisi için değil, millet, memleket için, onları aşan bütün insanlık yaşamı için, kaybolan bütün memleketler, insanlar adına üzüntü duyan olarak ön plana çıkar. Onun ümitsizliği, evrensel ümitsizliktir”, der edebiyat profesörü Abdurrahman Saadi  (Saadi, 1926:250). Bu fikirler Derdmend’in ayrıca “Gemi”, “Biz”, “Bezlerimi Boyayamadım”, Zamane” vs. adındaki şiirlerini sarar.  

1905 yılı Meşrutiyeti yenilgiye uğradıktan sonra 1907 yıllarında başlayan kara reaksiyon yıllarında yazılan “Gemi” ismindeki sembolik şiiri şairin yaratıcılığında ayrı bir önem taşır. Şairin eserlerini ilk olarak “Tatar şairleri” (1913) yazısında değerlendiren ünlü edebiyatçı, âlim ve yazar A. İbrahimov’un yazdığı gibi, “Derdmend, sekizinci yılın başında yüksek sesle gürültü yapıp uğuldayan deniz dalgalarını yarıp giden mucize Gemi üzerinde tecelli eder. Onun edebi yüzü acayip seviyede güzel olmanın yanı sıra, gözlerinde bir ümitsizlik karışımı inleme ve zor bir tefekkür eseri pırıldamaktaydı” (İbrahimov, 2002:227). Deniz, yel, gemi gibi tabiat sembolleri aracılığıyla Derdmend, Tatar milletinin durumu, ülke genelindeki tarihi değişimler etkisinde kalan halkının, milletinin geleceği üzerine düşünür.  Onun istikbalini gürültülü deniz içinde güçlü yellerin esmesiyle kendi yolunu kaybeden ve ölüme sürüklenen gemiye benzetmesiyle diğer sanatçılardan tamamen ayrı görüşte bulunur. I. Devlet Duma’sında (Meclisinde) milletvekilliği yapan Derdmend, “devrime fazla umutlar bağlamaz, şiir satırlarındaki “uçurum”, “can sorar” gibi sözcükleriyle ümitsizlik, mutsuzluk, kadere karşı koyamama anlayışında olduğunu sergiler. Şair, tarihte haksızlıklara maruz kaldığı milletine devrim değişimlerinin olumlu sonuç getirmeyeceğini önceden hissetmektedir “ (Aksoy, 2019:119).

A.İbrahimov’un yazdığı gibi, Derdmend’in eserlerinde “Gerçeklikte ölüm ve hayatın her ikisini de içine alan dünya, ona daha çok ölüm yönünden görünür, daha çok mezarlığı hatırlatır” (İbrahimov, 2002:230). Bu karamsarlığın nedeninin Gali Halit ve N.Hisamov gibi edebiyat bilginleri Derdmend’in Şark felsefesine, özellikler Fars şairi Ömer Hayam şiirlerinin etkisine bağlamaktadırlar. Zira bu iki sanatçının yaratıcılığında ölüm ve yaşam konusu ana konulardan sayılır. Ortaçağ Azeri şairi Hakani de “Medain harabeleri” isimli şiirinde “Ne zamandır Cemşidler sefa çeken Sarayların yerinde Behramlara gölge veren sadece harabeler kaldığına” üzülür (Hisamov, 1989:170). Örneğin; “Biz” adlı şiirde Derdmend’in dikkatini hayatın daha çok geçmişi çeker yani ne zamandır yaşam sürdüren büyük nebilerin ve kudret sahibi olan padişahların, pek çok güçlü ülkelerin ölümden kurtulamadığını, onların yerinde bugün yellerin estiğini ifade eder. 

Son kıtada şair, insanın bu fani dünyada sadece bir misafir olduğunu, bu dünyaya ayak bastığından hayatının sonuna kadar kaygı, dert içinde yaşadığını ve kendi hayallerini gerçekleştiremeden ebedi dünyaya geçişini dile getirir. A.İbrahimov’un da ifade ettiği gibi, “Biz, doğa akımının, dünya gidişinin ancak miskin kullarıyız” (İbrahimov, 2002:239):

 

Misafir kim cihana bastı ayağını, 

Oynattı kudurup onu zamana…

Yığıp çürüyen ümidi… yaktı ateşi –

Yutup ateşleri gitti.. yana yana…

(Derdmend, 1980:38).

 

İnsan ömrünün ne kadar kısa olduğunu vurgulamak için, sair onu kum ve kumdaki ize benzetir: “Esiyor yeller, göçüyor kumlar… bitiyor iz… Eyvah, mahzun gönül, biz de bitiyoruz!”, der. Kumdaki izleri silip süpüren yelin imajında insan ve toplum kaderini belirleyen siyasi olayları göz önünde tutulmaktadır. Derdmend, sadece yüz, bin yılları göz önünde tutmaz, F.Kerimi’nin de yazdığı gibi, “yüz, bin, belki milyon yılları göz önüne getirir ve hepsinin her şeyin arka arkaya değişip, bittiğini görür… gittikçe kendisinin küçüklüğünün daha çok anlar ve hüzünlenir, onlar hakkında söyler” (Kerimi, 2002:107). 

Trajik tonlara bürünen, kendisini hayatın her alanında mutsuz sayan lirik kahramanın duygularını yansıtan “Bezlerimi boyayamadım” şiiri, hem şekil ve fikir yönünden o dönem Tatar edebiyatı için bir yenilikti.   Şair, bu hayatta şöhret kazanamadığını, Ferhad ve Mecnunlar gibi âşık olamadığını, vuslat ve ümidin nimetinden mahrum kaldığını, feleğin sol elinden bir lokma ekmek alamadığının üzülerek dile getirir. Mutsuzluğunun nedeni,  bir bahtsız yurda âşık olması, yani tüm yaşayışını ve düşüncelerini mutsuz Tatar milletine adaması, Millet kızlarına ümit bağlamasıdır.  Ömrün kısalığını, yaşamın faniliğini anlayan şair, kendisi ve milleti için abu hayat çeşmesini arar, diz çöker, derdini anlatır, fakat derdine derman alamaz: “Geldi Defnem vakti, Kefenim bezlerini boyayamadım!.. Heyhat! Heyhat! Bezlerimi boyayamadım!...” (Derdmend, 1980:50). Zira ölüm saati yaklaşmıştır.

Evrensel konuları ele alan şairin yaratıcılığının merkezinde Vatan ve doğduğu toprak, millet ve milli kimlik gibi temalar da önemli yere sahiptir. Yani Derdmend onların hepsini bir bütün içerisinde görmektedir. Onlardan birkaç örnek verelim:

 

“Atam anam yurdu için

Olsa bin canım feda.

Doğup büyüdüğüm yerim için

Son damla kanım feda”

(Derdmend, 1980:104)

 

dörtlüğünden anlaşıldığı gibi, lirik kahraman kendisini anne baba yurdundan ve yetiştiği topraktan ayrı görmüyor, onları kendisini feda edecek derecede sevdiği anlaşılır. Maddi imkânları iyi olmasına rağmen, 1917 Ekim ihtilali sonrası Vatanını ve halkını terk etmemesi de bu fikirleri kanıtlamaktadır. “Ülkede bir dost olmasa eğer, Bütün ülke – düşman değil!”, (Derdmend, 1980:114) diyerek, kendi kaderini ülke kaderi ile bağlantıda görür.

Derdmend, halk ve Vatan kavramlarına kendisine özgü bir şekilde yaklaşan, evrensel yükseklikten değerlendiren şairdir. O, halkı ve Vatanı bir çizgi içerisinde bakmaz. Derdmende’e göre, Vatan değişebilir, fakat kan ve süt ile birleşen kavim, halk çeşitli devletler içerisinde de yaşamını sürdürebilir. Dünya tarihinde Vatanı olmayan ne kadar milletin yaşadığı malumdur. Bu fikirler Gürleyen sular başında…” şiirinde iletilir:

 

Ne daha aziz – bu Vatan mı? 

Ah, doğduğum kavmim aziz!

O mukaddes kan ile o

 Kutsal süte ne yeter!..

Süt kalır, Vatan gider! 

Süt kalır, Vatan gider!

(Derdmend, 1980:92).

 

Halk edebiyatından esinlenerek yazılan bazı şiirlerinde (“Veda,” “Eğer varırsan Tan yeli, bizim ile..” vs.) memleketine ve oradaki sevgilisine olan duygularını çok güzel ifadelerle dile getirir. Halk edebiyatında gelen motifleri – rüyada saç taramak, fal bakmak, annelerinin laneti üzerine kuşa dönüşen ve bir biriyle hiç kavuşamayan kuş-çocuklar Sak ile Sok beyti, halk türkülerinde ele alınan ince bel – güzel kız gibi tasvirler, Derdmend’in sevdiği halkının yaşamına yakınlığını göstermektedir:

 

Eğer varırsan Tan yeli, bizim ile, 

Selamlar söyle, selam o ince bele!

Rüyasında yol için saçını tarasın,

Garibanın dönüşünü faldan baksın,

Allah’ından kavuşmayı istesin 

Selamlar söyle, selam o ince bele!

 

Eyvah, bir ömür sürmüşüz önce biz,

Gezer birlikte, güler-oynardık biz.

Bu günde Sak ile Suk gibi biz…

Selamlar söyle, selam o ince bele!

(Derdmend, 1980:91).

 

Derdmend, XIX. yy. sonu XX. yy. başı Tatar toplumunda “Biz Tatar mıyız yoksa Bulgar mıyız? sorusu etrafında yaşanan kimlik tartışmasında Tatarlığı savunanlardan olup, bu fikrini şiirlerine de yansıtır. Örneğin;

 

Tatarlıktan Tatar hiç gar eder mi

Kişi kendi ismini inkar eder mi.

Tatarlıkta Tatar oğlu Tatarım

Tatar değil deme, kafanı kırarım

(Derdmend, 1980:106).

 

Tabi, bu kendi milletinden yüz çeviren, Tatarlığını gizleyen insanlara da bir mesajdır. Bunların yanı sıra Derdmend, birkaç dile hâkim, kendisini bu yolda sürekli geliştiren bir aydındır. Eserlerinde ana dilde konuşurken, Rusça kelimelerle karışık dilde konuşmayı da hoş karşılamamıştır:

 

Tatar mı ar mısın bilmem özünü?

Seçtiğin garip bir dil salatası

Ne zamandan beri “ık-mık” edersin

Nihayet güç bela dedin sözünü!

(Derdmend, 1980:102).

 

Fakat her insanın birkaç dili öğrenmesi gerektiğinin, konuşurken bir dili düzgün kullanabilmeyi tavsiye eder, karışık dilde konuşmayı cahilliğe bağlar:

 

Gel öğren ey kardeş bir başka dili

Dünyada dil bilmek büyük maharet

Karıştırma lakin dil ile dili,

Dil oynatmak cehalete işaret.

(Derdmend, 1980:103).

 

Pastoral lirik şiirlerinin bir kısmında memleketinin güzelliği empresyonisttik akımla canlandırılır, bir kısmında Derdmend’in tarih ve yaşam üzerindeki düşünceleri yer alır. “Uzanırım bazı zaman hüzünlenip…”, “Eser mi yel çayır boyunca…” vs. şiirlerinde doğanın canlı, mucizevi ve mistik güçlere dolu bir âlem olduğu anlaşılır. “Yaz geçti” adlı şiirin ilk okunuşunda mevsimlerin değişimini yansıtan bir manzara göz önüne gelir:

 

Yaz geçti,

Kar-yağmurlu güz yerleşti,

Boz çayırın ciğerine buz yerleşti…

Gül kurudu,

Sapağında kin kaldı,

Bülbül!

Sana bir tane iğne kaldı

(Derdmend, 1980:93).

 

Doğadaki mevsim değişikliğini anlatan bu şiirde yaşanan olayların, yani yazın geçmesi, sonbahar geldiğinde havaların soğuması, güllerin kuruması ve güldeki bir tane iğnenin bülbüle zarar verebilmesi gibi olayların bir birine bağlı olduğunu ifade eder. Mevsim değişikline uğrayan canlı, bülbüldür. Onun ölümüne neden olan her olay ( kuru sapta iğnenin oluşumu, suyun buzla kaplanması, sonbaharın gelişi, yazın geçmesi vs.) kendinden önce olandan etkilenir. Böyle tasvirle şair, insan hayatındaki olayların da bir birine göze gözükmez iplerle bağlı olduğu, hiçbir canlının kendi kaderine karşı duramayacağı ifade eder.

Sonuç

İnci-elmaslar kaybolmaz 

Ve yatıp kalmaz – geçer, der Derdmend derin felsefi anlam taşıyan beyitlerinin birinde. 

Derdmend’in maddi zenginliğini ve şairliğini kıyaslayan ünlü Tatar şairi Sibgat Hekim “Terazinin bir kefesinde – Derdmend şiirleri. Diğer kefesinde Derdmend’in altınları… Hangisi daha ağır basar? Şiirleri ağır basar’, diye yazmıştı. Şahısların yaratıcılığı ve halkına olan önemli değeri, zaman geçtikçe daha net görünür. Şairin, inci elmaslar gibi değerli sözleri ve evrensel konuları işleyen eserlerinin değeri gün gittikçe artmaktadır. Günümüze de Derdmend’in sanatkârlığı, şiir alanındaki ustalığı tüm sanatçılarda büyük hayranlık uyandırmaktadır. Onun şiir kabiliyeti hala hak ettiği seviyede incelenmemiş, bazı ifadelerinin sırı çözülmemiştir. Derdmend, Tatar milletinin sanatı nefise alanındaki zenginliği, gururu ve Tatar edebiyatında özgü yol çizen bir dâhidir. 

 

Kaynakça:

Aksoy, Gülise (2019), Derdmend’in Şiirlerinde Varoluşçuluk İzleri, Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi ASOS, Sayı 89, 114-121.

Derdmend (1980), İse Ciller. Şigerler. - Kazan: Tatar.Kitap Neşr., 256.

Halit, Gali (1986), Derdmend / Kit.: Tatar Edebiyatı Tarihı. Altı Tomda. 3 Tom. - Kazan:Tatar. Kitap Neşr.,194-214.

Hekim, Sibgat, Şagirnen Ostalığı /Kit.: Derdmend (1980), İse Ciller. Şigerler. - Kazan: Tatar.Kitap Neşr., 3-14 . 

Hisamov, Nurmöhemmet (1989), Derdmend (Tormışı Hem İcatı Turında Oçerk), Kazan Utları Jurnalı, 12 San, 165-175.

İbrahimov, Galimcan (1913), Derdmend (Tatar Şagirlere) / Kit:: Bertugan Remiyevler:Fenni-Biyografik Cıyıntık (2002). - Kazan:Ruhiyet, 224-248.

Kerimi, Fatih (1927), Derdmend/  Kit.:Bertugan Remiyevler:Fenni-Biyografik Cıyıntık (2002). - Kazan:Ruhiyet, 202-209.

Saadi, Gabderahman (1926), Derdemend (Tatar Edebiyatı Tarihı: Dereslek-Kullanma) /Kit:: Bertugan Remiyevler: Fenni-Biyografik Cıyıntık (2002). - Kazan:Ruhiyet, 149-255.

Zaripova Çetin, Çulpan (2006) Tatar Edebiyatının Gelişimi/ AKADEMİK BAKIŞ Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi, N- 9 Mayıs 2006, Celalabat – KIRGIZİSTAN, 138-151. 

Zaripova Çetin, Çulpan (2018), XX.Yy. Kazan Tatar Edebiyatı/ Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatları El Kitabı, İstanbul, Kesit Yayınları, 569-814.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 154. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 154. Sayı