Derdmend’in Orsk Dönemi


 01 Ekim 2019


Söylediler, kim, bir bahtsız

Memlekete âşıksın, fakir.

Bir kızardım, bir bozardım…

Nasıl tanıyayım, tanıyamadım.

Nasıl tanıyayım? ... Tanıyamadım!                                                                       

DERDMEND

 

Derdmend’in Orsk dönemi, çoğunlukla onun son yılları ve ölümü ile ilgilidir. Ancak tabi ki şairin delikanlılık dönemi ve gençliği de bu şehirde geçer! Ne yazık ki, Derdmend’in biyografisi yıllara göre kronolojik olarak düzenlenmediğinden dolayı, biz de onun hayat yolunu çeşitli kaynaklardan toplayarak ortaya çıkarmak zorunda kaldık. Derdmend’in 1859 yılında Cirgen köyünde doğduğunu, ardından üç yaşında ailesi ile birlikte Yulık köyüne göçtüğünü çoğumuz biliyoruz. Tüm buralar Güney Ural bölgesinde bulunmaktadır. Müstakbel şair Derdmend (Muhammed Zakir Remiyev) ve kendisinden iki yaş büyük ağabeyi Muhammed Şakir, önce Yulık köyü medresesinde ilk eğitimlerini alıyorlar, sonra okullarına Orsk’ta devam ediyorlar. 

“Derdmend’in hayat yolunu araştıranlar, onlar büyüdüğünde Yulık’ta sadece ilkokulun olduğunu yazıyor. Daha sonra onlar iki kış Orsk şehrinde okuyorlar.” (Hamidullin, 2003: 75, 94) Burada ağabey kardeş Remiyevlerin hangi yıllarda Orsk’ta okudukları yazılmamış. Mantıken, 1870’li yılların başında olması gerek, delikanlılar o zaman 12-13 yaşında oluyor. Şimdi Rızaeddin Fahreddin’e müracaat edelim, o Şakir Remiyev hakkında şöyle yazıyor:

“Şakir Efendi, temel tahsilini Yulık köyünde aldıktan sonra, Orsk şehrinde âlim Garif Megazi medresesinde ve ondan sonra Sakmar nehri kenarındaki Mullakay köyünde Gabdulla Bin Seyid’in huzurunda bulunmuştur. 1874 yılında da okulu bitirmiş.”  (Fahreddin, 2010: 422 - 423). Biz bundan Zakir ve Şakir Remiyevlerin Orsk’ta âlim Garif Megazi medresesinde okuduklarını öğrendik.

Şimdi Liron Hamidullin’in yazısına tekrar dönelim. “Remiyevler, Mullakay medresesini tamamlayınca tekrar Orsk’ta yaşamaya ve ilim almaya devam ediyorlar. Zakir, bu yüzden Türkiye’ye gidiyor. İki yıl İstanbul’da yaşadıktan sonra, 1881 yılında yine Orsk’a dönüyor.” (Hamidullin, 2003: 94). Yani metinden anlaşılan o ki, Mullakay medresesini tamamlayınca ki bu 1874 yılına tekabül ediyor, ağabey kardeş Remiyevler Orsk’ta yaşamaya ve ilim almaya devam ediyorlar. Onların tekrar Orsk’ta yaşamaları 1875-1880 yıllarına denk geliyor. Zakir, o zamanlarda 16-20 yaşlarında… Bunlardan yola çıkarak Derdmend’in delikanlılık ve gençlik dönemlerinin Orsk şehrinde geçtiğini söyleyebiliriz. Karakteri de orada şekillenmiş olsa gerek, çünkü onun İstanbul dönemi kısadır. 

Orsk, Derdmend’in ömründe gördüğü ilk taş şehirdir… Burada, o dönemde çok sayıda cami ve medrese varmış. İki binden fazla Müslümanın yaşadığı şehirde, Rusların da birçok kilise, mektep ve liseleri bulunuyor, bu şehirde postane, hastane, mahkeme ve karakollar çalışıyor ayrıca gümrük ve askerleri de var… Tatar zenginlerinden bahsedelim, onlar şehirdeki sermayeyi ellerinde tutarlar, civardaki bozkırlarda, ovalarda altın bulunan madenleri satın alıyor ve dünya ile ticaret yapıyorlar. Zakir Remiyev’in Türkiye’ye okumaya gitmesinde de bu zengin Tatarların tesir ve yardımı olsa gerek.

Dikkat edin, 1881 yılında Türkiye’den dönünce de Zakir Remiyev Yulık’ta değil, Orsk’ta yaşamaya başlıyor. Bize kalırsa Remiyev’in Orsk’ta da evi varmış. Şakir Remiyev’in de 1900 yılına kadar ailesi ile burada yaşadığı malum. Bununla ilgili Rıza Kadı yazmalarında bilgi verilmiş, bölge tarihini araştıranlar da aynı fikirde: “Orsk’ta 19. yüzyılın sonlarında altın madenleri sahibi Remiyev’lerin ailesi hayat sürdürür – Orsk bölgesindeki madenler onlara aitti”   diye yazıyorlar (Çerkas, 2003).

Liron Hamidullin, “Yabancı memleketten dönünce Zakir bir süre Orsk’ta yaşıyor, diye belirtir. Ticaretle meşgul oluyor, yaz aylarını genellikle altın madenlerinin bulunduğu bölgelerde geçiriyor. O, Türkiye’den döndükten iki yıl sonra, Orsk’un büyük tüccarı Mustafa Musa oğlu Bornayev kızı Mehübcemal ile (1861-1943) evleniyor.” (Hamidullin, 2003: 95).

Orenburg’un ünlü aydını Medine Rehimkulova’nın çıkardığı kitaplarda Mehüpcemal’in 1864 yılında Tatar Kargalısı köyünde doğduğu belirtilmektedir. (Rehimkulova, 1999: 27). Bu kitapta, Derdmend’in baldızı Esma Rehmetullina İbrahimova’nın hatıraları verilmiş. O da eniştem, kardeşimi 16 yaşında alıyor. Çok genç olan kardeşimi alıp kendisi okutup, terbiye veriyor.” diye yazmış (Rehimkulova: 180 -181).

Derdmend’in kayınbabası Mustafa Bornayev, dünyanın yarısı ile ticaret yapan, Orsk şehrinin en büyük zenginidir ve şehrin yarısı onun hısım akrabasıdır. O elbette kendi kızını sıradan birine vermemiş ve elinde malı, sermayesi olan, altın madenleri sahibi, Muhammed Sadık Remiyev’in oğluna vermiş. Liron Hamidullin’in yazdığına göre Muhammed Sadık Remiyev, ilk altın madenini 1869 yılında satın almış, ondan sonra “gücüne de malına da acımadan” her yıl birçok altın “ocağı” satın almış: 

“Tarihî, resmî yazılı belgelere bakıldığında, M. Remiyev’in ömrü boyunca yirmiden fazla madene sahip olduğu yazıyor. Onların arasında Hanife Daşkova adına kayıtlı olanlarına da delikanlılar Şakir ile Zakir’in “sahip” olduklarını düşünenler de çoktur. 1869 yılında on iki yaşında olan Şakir, 1871 yılında da Zakir mülk sahibi olarak listeye alınmışlar.” (Hamidullin, 2003: 114).

Böylece, Zakir Remiyev, 23 yaşında Orsk’un en büyük zengini Mustafa Bornayev’in kızıyla evlenince “altıncı damat” olmuş, üstelik Türkiyelerde okuyup dönmüş, orada Türkçe ve Fransızca öğrenmiş, Rusça özel dersler almış, Tatarcaya gayet hâkim olan, Arapça ve Farsçayı medresede öğrenmiş soylu bir genç… Liron Hamidullin’in yazdığına göre o, Orsk’taki gençlik döneminde edebiyatla ilgilenmeye başlamış. “Zakir, Türkiye’den dönünce edebiyatla meşgul oluyor, şiirler yazıyor, Türkçe ve Fransızcadan hikâyeler, hatta bir roman bile tercüme ediyor.” (Hamidullin, 2003: 106).

Derdmend ve ailesinin 1885 yılından sonraki hayatları Orenburg’da devam ediyor ama o, Orsk’tan da tamamen vazgeçmiyor. Her yazı bu çevredeki altın madenlerinde çalışarak geçiriyor, kayınbabası Mustafa Bornayav’in evine de eşi ile sık sık misafir oluyorlar. Zakir Remiyev (Derdmend), 20. yüzyılın başını Orenburg’da karşılıyor, o orada “Vakıt” gazetesinin (1906) ve “Şura” dergisinin (1908) temelini atıyor, onları kendi parası ile çıkarıyor. Rızaeddin Fahreddin’i Ufa’dan çağırtıp, bu uğurda birlikte çalışmaya başlıyorlar. Derdmend ile Rıza Fahreddin’in bu zamandaki ortak çalışkanlığı milletimize paha biçilemez manevi bir miras bırakır…

Şurası ilginçtir ki, bu zamanda sadece Orenburg’da değil, Orsk’ta da millî ve dinî açıdan büyük gelişme görünüyor. 12 Temmuz 1907 tarihinde burada beşinci cami açılıyor, 1908 yılında Orsk’ta tarihte ilk kez bir Müslüman kütüphanesi kapılarını açıyor. “1914'te Orsk bölgesinde, 213 öğretmen ile 178 Müslüman okul vardı.” diye yazıyor tarihçiler (Çеrkas, 2003). Bu büyük bir rakamdır. Sadece Orsk bölgesinde iki yüze yakın Tatar okul ve medresesi,  iki yüzden fazla öğretmen vardı. Bu sadece Oranburg ve çevresindeki Tatar köylerini içermiyor!

1911 yılında Orsk’ta amatör Tatar tiyatro grubu ortaya çıktı, bunda drama yazarı Mirhaydar Feyzi’nin de büyük payı olduğunu söylemek gerekir. Derdmend’den otuz yaş daha genç Mirhaydar Feyzi’nin de ömrü ve sanat hayatı Orsk bölgesinde geçer. O, 1891 yılında buraya yakın olan Kükşel köyünde doğdu. 1902-1904 yıllarında Orsk’ta medresede okuyor, ondan sonra eğitimine Orenburg’un “Hüseyiniye” medresesinde devam ediyor. Ancak hastalığından dolayı eğitimini tamamlayamıyor. Mirhaydar Feyzi’nin kalan ömrü Orsk şehri ve bu bölgede geçmiştir. O, 1909 yılında amatör Tatar sanatçılarının sahnelediği “İki Hesen” isimli ilk piyesini yazdı. Bundan sonra birbiri ardına drama eserleri, şiirler, hikâyeler yazmaya başlıyor. Bu eserler, Orenburg ve Kazan matbaası sayfalarında basılıyor, hatta 1912 - 1913 yıllarında iki tane kitabı basılıyor. 

Mirhaydar Feyzi’nin babası Mustafa, Orenburg zenginleri Hüseyinov’ların Kükşel’deki çiftliklerinde idareci oluyor,  o zaman onların Orsk’ta da kendi evleri olduğu biliniyor. “Orskluların çoğu Mirhaydar Feyzi (1891-1928) adını bilir,- diye yazar tarihçiler.- O, evi Pugaçyev caddesinde bulunan küçük burjuva Mustafa Feyzulin’in çok çocuklu ailesinde dünyaya geldi. Genç Mirhaydar sadece şiir, hikaye ve dram eserleri yazmadı, aynı zamanda 1909-1917 yılları arasında kendisi tarafından oluşturulan amatör Tatar tiyatro topluluğu ile birlikte eserleri sahneye koydu.”(Çеrkas: 2003).

Mirhaydar Feyzi, bu bölgede ölümsüz eserleri “Galiyebanu” (1916), “Asılyar” (1920), “Ak Kalfak” (1922) dramalarını yazıyor. Muhtemelen, bu bozkırlarda başka türde eser yazmamıştır. Derdmend şiiriyatı ve Mirhaydar Feyzi dramaturjisinin tamamı sadece bu hüzünlü ve şanlı Kıpçak bozkırlarında, mağrur Ural dağlarında, sırlı Cayık ve Sakmar nehri kenarlarında doğmuş olması mümkün gibi… Bize göre, kendinden çok genç olmasına rağmen, Derdmend Mirheyder Feyzi’nin kendisini de, sanatını da tanımış ve destek de olmuştur…

27 Aralık 1917’de “Galiyebanu” Orenburg’un “Nur” tiyatrosunda sahnelendikten sonra Orsk’ta da sahneleniyor, onu şehrin “Cemiyet toplantısı evi”nde sahneliyorlar. Orsk’un bu amatör Tatar tiyatrosunda yetenekli artistlerin yetiştiğini de söylemek gerek. “1909 - 1917 yıllarında bu gruba İsmagil Muzafarov, Garif Galiakberov, H. Gubaydullin, Abdulla Amirov, Habibulla Sadiykov, Battal Şagidullin, Gibadulla Hasanov, Fayzullin Mirhaydar (Fayzi), Kamil Salimzyanov ve diğerleri katıldı.” diye yazıyor tarihçiler (Çerkas: 2003). Ve Orsk’un tanınmış zenginlerinden olan Nigmetcan Nigmetullin ailesinde 1907 yılında müstakbel büyük artist Marsel Selimcanov’un annesi Galiye Nigmetullina doğuyor. Marsel Selimcanov’un babası TASSR[1]’nın halk sanatçısı Hekim Selimcanov da 1903 yılında Orsk’ta  dünyaya gelir, Marsel Selimcanov sonrasında Tiyatro topluluğu ile Orsk’a gelip, anne babasının doğduğu temelleri görmüş derler… Ünlü besteci, kemancı Zahid Hebibullin de 1910’da Orsk’ta doğmuş…

Tekrar Derdmend’in Orsk dönemine dönelim ve pek çok soruya cevap bulmaya çalışalım. 1918 yılında onu Orsk’a göçmeye ne mecbur etti? Derdmend, 1921 yılında Orsk’ta neden ölmüş, açlıktan mı yoksa tifodan mı? Bu sorulara cevap ararken elimizin altında, genel olarak, bununla ilgili basılmış çok az malzeme olduğunu söylemek gerek.  Bilindiği gibi Orenburg’a Sovyet iktidarı Ocak 1918’de gelmiş ve o zamana kadar Zeki Velidi burada “Bağımsız Başkurt Muhtariyeti” ilan etmeyi başarıyor. Orenburg bölgesinde Kazaklar (o zaman Kırgızlar diye adlandırılmış) da talep etti ve özerkliklerini ilan ettiler. Ve aslında Orenburg’u başkan Dutov’un kazakları idare ediyor. Bolşevikler, iktidara gelmeleriyle “Vakıt” gazetesi ve “Şura” dergisini kapatıyorlar ve Derdmend onların binalarını Sovyet temsilcilerine kendi elleriyle teslim etmeye mecbur kalıyor. Basımevi olmadan, gazete ve dergisiz kalan, Bolşeviklerin gerçek yüzünü çabucak anlayan Derdmend ve Rıza Fahreddin, 1918’in Şubat ayında birisi Orsk’a diğeri Ufa’ya taşındı. Bu geçici gidişleri sonsuza kadar oldu… Derdmend’in bundan on yıl önce, 1908 yılının başında yazdığı şiiri, yolları kış bozkırında onlara eşlik ediyor…

 

Kükrüyor deniz

Rüzgâr uluyor

Yelkenler geriliyor

Gece gündüz

Gidiyor gemi

Yol alıyor gurbete doğru

 

Koptu tûfan

Coştu derya

Savrulur millî gemi

Hangi yollar

Hangi obruk

Yutacak bilmem bizi!..

 

Şair, vatanının başına gelen bu felaketin çok uzun süreceğini evliya gibi seziyor… Milletin üzerine kara bulut gibi çöken bu faciayı durduramayacağını da hissediyor… o kendi dünyasına gitti, kızıl kanla memleketi işgal eden kanlı terörden, geçici olsa da bozkırlara dağlara gitti… Bu dönemdeki durumu öğrendikten sonra, “Derdmend, Orenburg’dan Bolşevik diktatörlüğüne razı olmadığından dolayı iç nefreti ve protestosu nedeniyle ayrıldığı” izlenimini edindim. Çünkü o devirde Orenburg’da zenginlere bakarak nasıl terör politikası yürütüldüğü biliniyor, onları yargılamadan yok ediyorlar.

Kendisi de 1956-60 yıllarında Orsk’ta yaşayan ve çalışan, daha sonra da burada birçok kez bulunan, Derdmend hakkında eserler yazan ve kitaplar çıkaran yazar Liron Hamidullin onun Orenburg’dan ayrılmasının ardında başka sebepler de görüyor. “Çocuklarının kaderinden başka madenlerdeki durum da Zakir Remiyev’i endişelendiriyor. Bu karışık zamanda neler oluyor? Maden ekipmanlarını kırıp, sökmemişler mi? Altın parçaları saklanan taş kilerler güvenli ellerde mi? … Orsk’a gidişi esnasında bu düşünceler de Derdmend’i endişelendirmiştir. Bu nedenle, muhtemelen yolun açılmasını beklemeden Orsk’a kışın gidiyorlar. Orsk, madenlerdeki mülkiyetlerini birleştirdiği merkezdir. Yaz geçerse, daha sonra madenlere de gidip gelmesi mümkün olacak. Belki o arada savaşan çocukların vaziyetini de öğrenir. Remiyevlerin çalıştığı Orsk bankaları ne halde?” (Hamidullin, 2009: 75-76).

Evet, bunlar Derdmend’in Orsk’a gitmesine sebep olmuş olabilir, çünkü böyle büyük bir mülkü, bozkır boyunca serpilen, düzinelerce altın madenini, altınların saklandığı kilerleri öylece bırakamıyor… Şaşırtıcı derecede zor, karmaşık, bulanık yıllardı ve daha da korkutucu zamanlar bekleniyordu… 

Bölge tarihi araştırmacılarının yazdığına göre, Derdmend ailesi, Orsk’ta farklı yerlerde, karısının akrabalarında da, kiralanan ayrı bir evde de yaşıyor, şehir için Aklar ile Kızıllar arasında sert savaşlar olduğunda, köylere, çiftliklerine de gidiyorlar. Muhtemelen, Derdmend’in ömrünün bu son dönemlerinin hiç de huzurlu olduğu söylenemez. Bu üç dört yıl devrimlere, vatandaşlar savaşına ve açlık yıllarına rastlamış, yetişkin çocuklarının tifodan ölmeleri de bunun üzerine gelmiş. 

Derdmend, huzur arayıp ailesini memleket üzerine gelen afetlerden korumak isteyerek Orsk’a dönse de güvenliği burada da bulamıyor. Yaza doğru burada şehir için şiddetli savaşlar başlıyor. Orsk, aylarca kuşatma altında kalıyor, bir süre Aklar, bir süre Kızılların eline geçiyor. O sırada hâkimiyet bir yıl içinde dört kez değişiyor. Vikipedia’nın web sitesinde; “1918-1919 yıllarında, vatandaşlar savaşı döneminde, şehir üç aylık bir kuşatmaya dayandı,  daha sonra savaşan taraflarca dört kez ele geçirildi” diye yazıyor. Derdmend’in hayatında üzüntüler birbiri ardına gelmişti. Baldızı Esma Rehmetullina İbrahimova’nın hatıralarından, Derdmend’in Murad isimli oğlunun ak ordu tarafından seferber edilip savaşa alındığı, Cafer’in Kızıl ordu tarafından savaşa alındığı görülüyor. Bu savaşlar sırasında Murad tifodan ölüyor,  Cafer’i ise tek kolunu kaybediyor… 1919 yılının sonbaharında büyük oğulları İskender’in hamile karısı Şerifzâde,  tifodan ölüyor, bir yaşındaki torunları Beşir, Derdmendlerin elinde kalıyor… (Sonrasında bu yetim çocuk, Beşir Remiyev, dünyaca ünlü bir bilim adamı olacak, SSCB’de EBM bilgisayar alanında ilk teknik bilimler doktoru, Devlet ödülü sahibi olacaktır…)

Derdmend’in baldızı, kendisi de o yıllarda Orsk’ta yaşayan Esma Rehmetullina İbrahimova’nın anılarında görüldüğü gibi, şehre Kızıllar girmeye başlayınca, Orenburg’dan gelen zenginler ve Orsk bölgesi zenginleri Aklara katılıp kaçamaya başlarlar. Bu nedenle, Orenburg’dan Orsk’a sadece Derdmend ve ailesi değil, diğer zenginler de Kızıllardan kaçmış, Kızıllar Orsk’a da ulaşınca çoğu Tatar zenginleri, Aklara katılıp bu şehirden de kaçmış. Derdmend ise kaldı… Memleketini sevmesi, milleti ile kalması” gibi ulu düşünceleri bir kenara bırakıp, hayatın acı yönlerine de göz atalım. Bu şartlarda, Derdmend gibi altmış yaşına ulaşmış yaşlı bir erkek, kalan bütün çocukları ve torunlarının eline baktığı büyük bir ailenin başı, bu zamana kadar toplumda büyük saygı ve otorite sahibi biri olan ince ruhlu bir şairin nasıl olması gerekir? Kalan çocuklarını, yetim torunlarını toplayıp, Dutovculara[2] ve Кolçak[3] askerlerine katılıp, Ruslarla birlikte dünya boyu avare mi olmalı? Orada onu ve ailesini, neslini ne bekliyor? Bu sorulara Derdmend’in kendisi cevap veriyor… İşte bu kanlı ve karanlık yıllarda yazdığı şiiriyle:

 

Sevindi il, kanat çırptı melekler,

Hayret edip, hayran olup Şeytan tükürdü!..

Yeter, silkinme, çırpınma gönül sen,

Damat olsan da o toy senin değildir!

Cihan hayat toyunu yaptığı zaman

Senin yerin, ölüler ülkesinde.

 

Bize Derdmend’in bu devrinden sadece birkaç şiiri ulaşmıştır. Baldızı Esma’nın anılarından anlaşıldığı üzere, diğer basılmayan eserlerini Cafer’in karısı tren istasyonunda bavulu ile birlikte çaldırıyor… Gönlü kırık, ömrü kederli, geleceği tehlikeli olsa da Derdmend, bu şartlarda da toplumda kendi yerini bulmaya çalışıyor. Liron Hamidullin’in yazdığına göre o bu devirde Kazan’da da bulunmuştur: 

“Orsk’ta yaşadığı devirde bir süre Kazan’da olduğu biliniyor, diye yazıyor. 1919 yılının Ocak ayında Tatar yazısını geliştirmeye adanan bir konferans düzenleniyor. Bu konferansa, onuncu yıllarda imla değişikliği hakkındaki görüşlerini basında dile getiren Derdmend de çağırılmış.” (Hamidullin, 2003: 217).

Orsk şehri bu yıllarda, devam eden savaşlardan, tifodan, sonra da açlıktan azap çekse de, hayat devam ediyor. 1918 yılının başında burada Müslüman Konseyi kuruluyor, 1919 yılında ikinci Müslüman kütüphanesi açılıyor, Tatar kulübü çalışmaya başlıyor. Bunlarda Derdmend’in de katkısı olduğunu, düşünmek istiyoruz. Şehri Kızıllar alınca, Bolşevikler de Tatarları çeşitli örgüt işlerine çekerler, onların bazılarını da önemli pozisyonlara atıyorlar.

“Tarihçilerin yazdığına göre, 28 Haziran 1918’deki I. Orsk Bölge Sovyetlerinin Kurultayında, İcra Komitesi kuruluyor. Bu komiteye Tatarlardan Musin Muhammet Safa Safiç, Dautov Abdulla Muhammetzyanoviç dâhil olmuş,  Başkurt Zarif Tatlıbayev sekreter olarak seçilmiş”. Müslüman kadınlar arasında çalışmalar yapıldı: onlarla ilk genel kurul toplantısı 27 Eylül 1919’da düzenlendi. Fatima Zatirova, Tatar kadınları arasında organizatör olarak seçildi. 1919 Ekim’den bu yana şehrin yiyecek departmanının başkanlık görevini Dautov üstlendi. 1920’de Orsk RKP[4] (b) Müslüman bir grup oluşturulmuş sonra faaliyetini 1927’ye kadar sürdüren Azınlık milletler bölümü kuruldu. Onun ilk başkanı olarak Amirov seçildi (Çerkas, 2010: 196).

Derdmend, elbette bunların arasında yok… Maneviyatı ve görgüsü ile tam olarak başka bir vaziyette olan Derdmend, Bolşevik Tatarların arasına giremiyor. Ancak onun azınlık milletler komiseri Abdulla Devletşin ile hala iletişim kurduğu biliniyor, çünkü bu delikanlı Orsk’ta “Şark Kulübü” binasında Tatarca gazete çıkarmaya başlıyor. 

“Liron Hamidullin’in yazdığına göre, Derdmend ara sıra o binaya gelip, bölgedeki milli azınlıklar arasında çalışması gereken genç komiser Abdulla Devletşin ile görüşüyor. Devletşin Orsk’ta 1920 yılından itibaren ilk milli gazete “İrek Yoldızı” (Hürriyet Yıldızı)nı çıkarmaya başlıyor. Her hafta yayınlanan bu iki sayfalık gazeteye edebiyat, sanat köşesi:  şiir, edebi parça, kültür haberleri, koyuluyor. Komiser odasında merkezden alınan gazetelerle de tanışıyor” (Hamidullin, 2003: 218)

Tarihi kaynaklara göre, “İrek Yoldızı” (Özgürlük Yıldızı) gazetesi, Orsk şehrinde 1919, 1920, 1921 yıllarında çıkıyor. Onun sadece birkaç sayısı kütüphanelerde saklanmış: Kazan, Tataristan Cumhuriyeti’nin tarihi ve siyasi belgelerinin merkezi devlet arşivinde 1921 yılının 12. Sayısı; Moskova’da Rusya Federasyonun Devlet kütüphanesinde 1921 Yılının 11. sayısı; Petersburg’da Rusya Federasyonunun Milli kütüphanesinde 1921 yılının 11. sayısı bulunmaktadır. (R. R. Gaynanov, R. F. Merdanov, F. N. Şekürov. Tatar süreli yayını (1905-1924).  Kazan, 1999, s. 71-72). Liron Hamidullin’in yazdığına göre, “İrek Yoldızı” gazetesinin bir sayısı da Orsk müzesinde saklanıyormuş. Bunlarda Derdmend hakkında bir bilgi var mı, şiirleri bu gazete sayfalarında basılmış mı, belirsiz, muhtemelen bu yönde araştırma yapılmamış olmalı…

Böylece Derdmend, Orsk’ta üç yıldan fazla yaşıyor. Maden işletmelerinde babasına destek olmak için oğlu İskender de dönüyor, yabancı memleketlerde okuyan bu bilgin, Sovyetler için de çok önemli biridir ve onu altın madenlerinde işe alıyorlar (Ama sonra onu “halk düşmanı” ilan ediyorlar ve sürgünde ölüyor). Remiyevlerin tüm altın stoklarını (ve onlar tonlarca olabilir) Sovyetlere vermeleri de muhtemelen bu dönemdedir.  Tarihçiler, “kendi rızaları ile” verdiklerini yazmışlar. Bana öyle geliyor ki, o sırada ne istediğini sormamışlardır; zenginlerin çoğunu evlerinden sürükleyerek çıkarıp, kurşuna dizmişler, altınlarını da çekip almışlar… Derdmend, yeniden Orenburg’a dönmek için acele etmiyor ancak 1920-1925 yıllarında burası Kazak Özerkliğinin başkenti oluyor. Kazaklar ise zenginlerle çok da uğraşmıyorlar, o dönemde Derdmend’in Orenburg’daki evine barkına da kimse dokunmuyor. Derdmend ömrünün son yıllarında Orsk’ta kalıyor; burada m yaşadı, burada öldü ve burada gömüldü… Demek ki, kaderine böyle yazılmış…

Liron Hamidullin, Derdmend’in açlık yıllarında halka yardım etmesi ile ilgili haberler duyduğunu söylüyor: “Örneğin, 1960 -70 yıllarında Orsk şehrinde toplantılar sırasında birkaç kişi, bu hesaba göre 1920 yıllarında, burada Tüketiciler cemiyetinde çalışan Gabdulla Devletşin isimli emektar komünist Derdmend’in 1921 yılında bu bölgedeki açlığa karşı çare bulma komisyonunda, gönüllü faaliyetlerde kendi isteği ile çalıştığını söylerler. “Resmi bir belgede böyle bir habere rastlanamamıştır.” diye yazıyor o, “Tarihte kendi izleri var” isimli makalesinde (Bǐrtugan Remiyevler, 2002: 36).

Öyle olması da mümkün, çünkü Derdmend halkının başına gelen faciaya dışardan bakıp kayıtsız kalacak biri değil. Eli ayağı tutarken, sözü geçerken açlık felaketiyle mücadele ediyordur ama o sadece bir insanoğlunun aşabileceği bir felaket değildir. Açlık Orsk’ı da kırıp geçiriyor, insanlar birer birer değil, binlerce kişi birden ölüyor. Tarihçiler “ 1921-1922 yıllardaki açlık afeti başka bir sınavdı, diye yazar.- 1920 yılında şehrin nüfusu on altı binden fazla insanken 1923 yılına on bin buçuğa düştü”. (Orsk. Fotoalbüm, 1995: 22). Ve bu binlerin arasında milletin biriciği, Tatar şairi Derdmend, altıncı Zakir Remiyev de vardı…

Şimdi Derdmen’in ölüm sebeplerini ve anları üzerinde ayrıca duralım, çünkü bu konuda çeşitli görüş ayrılıkları mevcut. Resmi kaynaklara göre Derdmend, 1921 yılının güzünde hasta kızının durumunu öğrenmek için Orenburg’a gelmiş ve o vefat edince Orsk’a dönmüş. Yolda çok üşümüş ve döndükten kısa bir süre sonra ölmüş. Liron Hamidullin; “Çektiği büyük açılar, uzun yolun meşakkati, güzün soğuğu onu tamamen zayıflatır, diye yazıyor. Zakir Remiyev (Derdmend), dönünce yaklaşık bir hafta hasta yatmış ve sonra 9 Ekim 1921’de vefat etmiştir. Şehrin yanındaki İlyas köyünün mezarlığına defnedilmiştir.” (Hamidullin, 2003: 218) 

Burada her şey doğru ama “yaklaşık bir hafta hasta yattı” sözü şüphe uyandırıyor. Şüphelenmek için neden var, çünkü Derdmend’in baldızı Esma hanım, Gülsüm’ün, yani Derdmend’in büyük kızı Ümmügülsüm’ün Orenburg’da bir yaz günü öldüğünü söylüyor: “Orenburg’da Gülsüm ablalar kışı aç aç geçirir, yaz gelinde Garif enişte pazardan, ne olduğunu bilmiyorum,  herhalde buzlanmış karpuz mu getirir. Gülsüm abla aç halde yiyor, isal olur, koleradan mı nedir, vefat eder. (Remiyevler, 1999: 185).

Bu hatırada bizim için önemli olan haber, Ümmügülsüm’ün Orenburg’da bir yaz günü vefat etmesidir. Böylece Derdmend’in de oraya yazın geldiği ortaya çıkıyor. Halkımız arasında Esma Hanıma inanmayan kimse yoktur, o zaman o on altı yaşındaydı ve her şeyi de çok iyi hatırlıyor. Biz Ümmügülsüm’ün yarı aç yarı tok yaşadığını da Esma Hanımın bu hatırasından öğrendir. Derdmend de kendi boğazından kısıp az da olsa onlara azık götürmeye gidiyor. Esma hanım kendi hatıralarında Derdmendlerin Orsk’ta lapaya kaldıklarını da yazıyor. Yani, artık eski zengin hayat yok, hizmetçiler de yok, yemek için kendilerinin pişirdiği lapadan başka hiçbir şey yok. Elbette lapa sahibi olmak, henüz aç olmadığının ama evdeki tüm yiyecek stoklarının tükendiğinin göstergesidir.

Böylece, Derdmend Orenburg’a büyük kızının yanına 1921 yılının yazında gittiyse, sonra yetim torunlarını alıp yolda hastalanıp döndüyse bu, ölümüne kadar sadece altı ay boyunca yatakta yatmış demek oluyor. Derdmend hastalanınca Rızaeddin Fahreddin ve Zeki Velidi’nin onun yanına gelip gittiği biliniyor, bir hafta içerisinde bu mümkün değildir, özellikle Ufa’da yaşayan Riza Fahretdin için. Rızaeddin Fahreddin, Derdmend ile son karşılaşması ile ilgili şöyle yazmış:

“Orenburg’dan Ufa’ya yaptığım seyahatimde yanına gidip veda ettim. Hasta yatıyordu.  “Durumum iyileşiyor” dediği ve kendisinin de biraz konuşmak istediğini bildiğim için yanında bir süre oturdum. O zaman: “Hazret! Olaylar biraz düzelirse, biz “Vakıt” ile “Şura”yı tekrar çıkarız, o zaman Orenburg’a dönüp, önceki hizmetlerinize de devam etmenizi umuyor ve diliyoruz, sizinle birlikte Hicaz seferine çıkma fikrim de olgunlaştı, bunu sizinle birlikte konuşmuştuk da.” dedi. “Allah nasib ederse, bizim tarafımızda iş kalmaz” deyip veda ederek çıktım. Son görüşmem bu oldu. (Fahreddin, 2010: 354).

Bu görüşmenin nerede ne zaman olduğunu tam olarak bilmiyoruz ancak mantıken, bunun Derdmen’in ölüm döşeğinde yattığı sırada gerçekleşen bir olay olduğu anlaşılıyor. Çünkü 1918’in Şubat ayı sonunda Orenburg’dan birisi Ufa’ya, birisi Orsk’a gittiğinde, Derdmend ölüm döşeğinde değildi, ondan sonra da üç yıldan fazla yaşadı. Demek ki bu son görüşme 1921 yılında olmuş ama ayı ve günü belli değil. Bu, iki büyük şahsın, milletin iki aziz oğlunun son görüşmesi, helâlleşmesiymiş… Derdmend, ölüm döşeğinde yatarken de milli matbuat hakkında endişelenip, “Vakıt” gazetesi ile “Şura” dergisini yeniden çıkarma hayalleri kuruyor. Ve Rızaeddin Hazret[5] ile birlikte hacca gitmeye niyetlenmiş, görüşmeden anlaşıldığına göre, onlar bu konuda daha önce de konuşmuşlar. Yoksa o zamana kadar Derdmend de Rızaeddin Fehrettin de hacca gitmemişler mi? Herhalde, ben öyle bir haberi bulamadım. Derdmend niyet ediyor ama gerçekleştiremiyor, Allah onu niyetine göre mükâfatlandırsın!

Ama Liron Hamidullin’in “Derdmend, büyük kızının yanına Orenburg’a güzün gidiyor” sözlerine başka deliller de var. Derdmend’i çok yakından tanıyan “Vakit” gazetesinde başyazarlık yapan Fatih Kerimi 1927 yılında, onun ölümü hakkında şöyle yazıyor: “1921 yılının ekim ayında Orenburg’tan dönerken demir yolunda üşütüp, 9 Ekimde Orsk şehrinde vefat etmiş ve orada defnedilmiş. Öldüğünde 62 yaşındaydı” (Remiyev Kardeşler…, s.108).

Zeki Velidi’nin de Orsk’a hasta Derdmend’in halini öğrenmeye gittiği biliniyor, o onun kendi için değil milleti için kaygılanmasına dikkat çekmiş. Zeki Velidi’nin Derdmend ile son görüşmesi ne zaman hangi ayda olmuş? Bunu bilmek meseleye biraz açıklık getirirdi…

Şimdi asıl soruya gelelim, Tatar şairi Derdmend, açlıktan mı yoksa tifodan mı ölmüş? Bu iki felaket, genellikle bir birine takılıp yan yana gezer. Ama Derdmend’in baldızı Esma hanımın hatıralarından anlaşıldığına göre, Orsk’ta Remiyev soyunda galiba açlıktan ölen yok, olsa yazardı. Onun 18 yaşındaki Sara ablası 1921 yılında tifodan ölüyor, “Eniştem cenaze parasını anneme veriyor, üç de koyun getiriyor”, diye yazmış yukarıda dile getirdiği hatıralarında. (Kürsetilgen Hizmet, s.185). 1921 yılında üç koyun verebilmek açlık sayılmaz. “Ölüm üzüntüsüyle aynı değil ama yine de üzülüyor: en büyük kızı Gülsümün halini öğrenmek için erzak götürmeye Orenburg’a gidiyor” diye devam ediyor Esma Rehmetullina –İbrahimova. 

Derdmend Orenburg’a erzak götürmüş, demek ki bu açlık değil. Ancak bu aileye baharda gelmeyen açlık, kışın kapıyı çalabilir. Buna nedenle Ümmügülsüm’ün ne zaman öldüğünü bilmek bu soruya bir parça açıklık getirebilir. “Oradan dönerken vagonlar ısıtılmadığı için o çok üşüyerek dönmüş, diye yazmış Esma hanım. Bronşit geçirip iyileşemiyor, ölüyor. Doktor, kalbi çok kötü, diyor…” (Kürsetilgen Hizmet Hizmet, s. 185). Evet, kalp hastalığı da olabilir, bronşitin ciğer hastalığına dönüşmesi de olabilir.  Tifo ile birlikte açlık da kendi kurbanlarını yavaş yavaş toplamış…İnsan ne zaman ölür? Yaşamak için savaşacak hali ve yaşama isteği kalmazsa, insan ebediyete gözlerini yumar… Kalbi atmayı bırakır…

Şairane mahlası, kederli hüzünlü olan Derdmend, sanki daha önceden kötü ve korkunç zamanların geleceğini hissedip, bu adaletsiz dünyayı bırakıp gidiyor… Kendi evinde, kendi ailesinin yanında, en yakınlarının arasında huzur bulup can veriyor, İslâm kurallarına uygun bir şekilde cenaze namazı kılınıp toprağa veriliyor… Evet, onun gömüldüğü Tatar Mezarlığı üzerine savaş yıllarında askeri fabrika kuruyorlar, onun kabrinin üzerinde roketler üretmeye başlıyorlar, ama şairin ruhu çoktan bu dar kabri terk edip, Allah’ın huzuruna uçmuştur… Ve millete ebedi vasiyeti olarak ölmeden önce yazdığı şiir dizeleri kalır:

 

Gürleyen sular başında,

Dinleyin, orada geçer.

Geçse ah edip tanlar seherler,

Hüzün hasretlerden hayal.

Ey vatanımın havası,

                      Üzülmüyorum, lütfen yükselt!

                     Üzülmüyorum, lütfen yükselt!

Ne daha aziz, bu vatan mı?

Ah kardeş kavmim aziz!

O mukaddes kan ile o

Kutsal süt neye denktir!

                   Süt kalır, vatan gider!

                  Süt kalır, vatan gider!

 

Hepsi geçer…

Asırlar devirler, savaşlar düşmanlar, kötü hükümdarların kanlı rejimleri, yalan üzerine kurulan ideolojiler, hepsi geçer ve biter… Altın ve gümüş de biter, gökyüzüne değen taş binalar da yok olur, hatta büyük dağlar da ufalanıp kuma döner… Kıpçak bozkırları bunun şahidi, Tatar tarihi bunun delili…

Zamanında kötü Kale diye şanı yayılan Orsk şehri, Tatar tarihinin silinmez izlerini koruyor. Zulümler, öldürülen esir Tatarları ile dünyayı ileri götürmeye çalışan zenginleri ile gökyüzünü aşan cami minareleri ile bozkırın sorguç otunu Cayık nehrine banıp yazan Derdmend ve Mirhaydar Feyzi eserleri ile bu taş şehir Tatar Tarihinde sonsuza dek kalacak…

 

Bibliyografya:

Bertugan Remiyevler. Kazan:Ruhiyet neşriyatı, 2002.

Valetdinov, Rasim. Tatarı v Orske //Orsk Tatarları, 2010, May, No:5.

Gaynanov R. R., Merdanov R. F., Şekürov F. H. Tatar Vakıtlı Matbugatı (1905 - 1924). Kazan, 1999.

Derdmend. Kazan. 2003.

Derdmend. İse Ciller. Kazan:Tatar.kitap neşriyatı, 1980.

İgnat’yev R. P., Drevniye Zdaniya v Trotskom Uyezde Orenburgskoy Gubernii // Orenburgskiye Gubernskiye Vedomosti, 1868.

İskender hem Beşir Remiyevler. Tözüçü Medine Rehimkulova. Orenburg, 1995.

Orenburgskaya Gubernya. Spisok Naselennıx Mest Po Svedeniyam 1866 goda. S. PB., 1871

Orenburgskiy listok. Orenburg, 18 Sentyabrya 1887 g.

Orsk. Fotoalbom. Moskva, 1995.

Remiyevler. Tözüçü Medine Rehimkulova. Orenburg, 1995.

Remiyevler. Tözüçü hem Neşir Medine Rehimkulova. Orenburg, 1999.

Rızaetdin bin Fehretdin. Orenburg, 1998. 

Rıçkov P. İ. İstoriya Orenburgskaya. Ufa, 2001.

Rıçkov P. İ. Topografiya Orenburgskoy gubernii. Ufa, 1999.

Tatarı v Orenburgskom Kraye. Orenburg. 1997.

Fahreddin Rızaeddin Asar. Berençe tom. Kazan, 2006.

Fahreddin Rızaeddin. Asar. İkençe tom. Kazan, 2009.

Fahreddin Rızaeddin. Asar. Öçençe hem Dürtençe tomnar. Kazan, 2010.

Hamidullin Liron. Kiçke Şefek. Kazan. 2009.

Çerkas T. G. Hronograf Goroda. Orsk, 2005.

Çerkas T.  Musulmane Orska v XIX Naçale, XX veka // Orskiye İzvestiya (Vkladış “Tugan Tel”), 28 Yanvarya 2003 g.

Çerkas T. Orsk: Ot Kreposti do Goroda. Orsk, 2010. 

Şakurov Farit. Razvitie İstoriçeskih zhaniy u Tatar do Fevralya 1917 goda. Kazan, 2002.

 

Bunlarla birlikte, 2009- 2013 yılları arasında Orsk şehrinde basılan “Orsk Tatarları” bülteninin kayıtları ve bu bölge tarihi ile ilgili internette yer alan hizmetlerden faydalanıldı.

 

 

[1] TASSR: Tataristan Özerk Sovyet Sosyalist Respublikası

[2] Dutov: Sovyetlere karşı savaşan bir generalin soy adı.. 

[3] Kolçak: Sovyetlere karşı savaşan bir amiralin soy adı.

[4] RKP: Rusya Koministler Partisi. (Bolşevikov=Çoğunluk).

[5] Din adamlarına söylenen saygı ifadesi.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 154. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 154. Sayı