Derviş Meşrepli, Kürşad Karakterli Gerçek Bir Dava Adamı: Yakup Ömeroğlu


 01 Eylül 2024

Günümüz dünyasında savrulan ve istikameti hakkında fikri olmayan insanlar açısından idealist insan, hayal ürünü bir kahraman gibidir. Evet, Yakup Ömeroğlu bir kahramandı ama hayal ürünü değil, gerçek bir kahramandı. Onun kahramanlığı inşa edilmiş bir kahramanlık değil, Türk dünyasındaki gönül ve akıl köprülerini ihya ve inşa eden bir kahramanlıktı.

Merhum Yakup Ömeroğlu, pek çok örneği olan, sadece bir kapı ve tabeladan ibaret olan derneğimsi binaların önünde durarak caka satmadı. Hiç yokken bütün Türk dünyasını kucaklayan bir dergi, Türk dünyasının en ücra köşelerinde bilinen bir fikir ve ülkü ocağı, kısa sürede yüzlerce yayına ulaşan bir yayınevini sahneye çıkardı. Gösterişten ve reklamdan uzak, alçak gönüllü ve sabırlı bir şekilde yürekten yüreğe, geleceğe taşınacak gönül köprüleri kurdu.

Yakup Ömeroğlu zor olanı başardı. Var olan yoldan ilerlemek yerine, yeni bir yol açtı. Belki de rahmetlinin bütün yaptıklarını dört kelimede özetleyecek olursam, “Yeni bir yol açtı” demem, asla abartılı bir ifade olmayacaktır. Evet, o yeni bir yol açtı ve bugüne kadar ütopya sınıfında görülen pek çok konuda göğüs kabartan bir eser ortaya çıkardı.

Dava adamlığı böyledir. Tek başına da olsan inandığın yolda ilerleyecek, yol yoksa o yolu kendin açacak ama mutlaka hedefe ulaşacaksın. Yakup Ömeroğlu tek başına başladı. Dostlarını bu sefere ortak etti. Zamanla halka da inananlar da çoğaldı. İnşallah, çoğalmaya da devam edecek. 

Bir dava adamı olarak, pek çok devlet kurumunun milyonlar-milyarlar harcayarak yapamadığını yaparak, Adriyatik’ten Çin Seddine kadar uzanan bir coğrafyada gönülleri birleştirdi. Siyasi söylem olarak sloganlaşan “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar” rüyasının içini dolduracak büyük adımlar attı. 

Rahmetli, derviş meşrepliydi. Kimseyi dışlamadı. Herkesi azimle ve ömrünü vakfederek açtığı yeni yoldaki yürüyüşün içine davet ederek, gönüllerin fethine ortak eyledi. Ben değil, biz dedi. Türkiye değil, Turan dedi. Şan, şöhret, şahsi istikbal demedi. Kutlu dava, büyük ülkü, kardeş ve soydaşların kutlu hedefte birliği dedi. 

Bir kere olsun sinirlendiğine, sesini yükselttiğine şahit olmadım. Kimseyi kırdığını, incittiği, terslediğini yahut azarladığını da duymadım, görmedi. İtiraz ettiği veya katılmadığı bir husus olduğunda eleştiri yerine, “Şöyle olsaydı daha iyi olmaz mıydı?” demekle yetindi. 

Son yıllarda tam manasıyla bir yaprak dökümü yaşadık. Kalbi Türkistan sevdasıyla çarpan pek çok dostumuzu ve yakınımızı ebedi âleme uğurladık. Üzüldük, varlığını hâlâ aradıklarımız, yokluğuna alışamadıklarımız oldu. Ama Yakup Ömeroğlu sadece biz yakın dostlarının değil, kendisini tanıyan herkesin yüreğinden bir parça kopararak gitti. Rahmetliyi sadece şahsi kaybımız olarak görmüyorum. Türkiye ve Türk dünyası büyük bir dava adamını, zorluklar ve engeller karşısında mutlaka bir çıkar yol bulmayı başaran hakiki manada bir ideal adamını, bir ülkü meşalesini kaybetti. 

Cenazede İmam Efendinin, “Merhumu nasıl bilirdiniz?” sorusu gelince aklıma Nihal Atsız’ın cenazesindeki nida geldi. Rahmetli Nihal Atsız’ın cenazesinde Hoca Efendi cemaate, “Er kişiyi nasıl bilirdiniz?” diye sorunca, rahmetli Fethi Gemuhluoğlu haykırmış: “Hoca efendi! Bu musalla taşı, Atsız kadar gerçek bir er kişiyi az görmüştür”.

Evet. Aziz dostumuz, kardaşımız, can paremiz Yakup Ömeroğlu’nu ebedi âleme uğurlarken, benim aklıma da bu olay geldi. Buna ilave olarak bugünün gençlerine, “Artık eskisi gibi kahramanlar, dava adamları, ülkü devleri yetişmiyor” denildiğinde, tanıyanları ve bilenleri itiraz edecek, “Hayır, Yakup Ömeroğlu hoca vardı” diyecekler. Ben de ömrüm oldukça, böylesine kıymetli ve yüce gönüllü bir dosta sahip olmanın, böylesine örnek bir dava adamını tanımanın gururunu taşıyacağım. Ruhun şad olsun aziz dostum. 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 213. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 213. Sayı