Dirilik Arayan


 01 Aralık 2022



Kentimize gezici hayvanat bahçesi gelmiş, gezmeye götüreceğim diye çocuklara söz verdim.

Hafta sonu iki kızımla yeni gelen hayvanları görmeye gittik. Aslında bizim kentimizde de bir hayvanat bahçesi var ama onu bir kez görünce tekrar gitmeye ayağı varmıyor insanın. Oradaki hayvanlar çok kederli, üstelik ortamın sevimsiz kokusu burnunun direğini kırar.

Bu yeni gelenler kentin bir köşesine, eski binaların yıkılıp yenilerinin henüz kurulmadığı geniş arsaya yerleşmiş. Alanın çevresini demir parmaklıklarla çevirip büyük yola bakan bir giriş kapısı bırakmışlar. Biletler pahalı değil, seyircilerin çoğu çocuklarla gençler.

Getirilen hayvanlar sayıca çok olmasa da içlerinde gördüğüne değecek ilginç canlılar var. Tüyleri de temiz görünüyor, bakımları iyi olmalı. Doğal ortamlarında karşılaşmak pek mümkün olmayan hayvanlar işte karşında duruyor burada; küçükleri çifter çifter, büyükleri tek tek koymuşlar. Her kafesin yanında o hayvanla ilgili kısa bilgiler içeren bir levha var. İnsanlar, özellikle de çocuklar ve gençler onları ilgiyle izliyorlar. Bazıları hayvanlarla ilişki kurmak istiyor, hayvanlara gelince insanlardan bıkmışlar, izleyicilere dikkat etmek istemiyorlar.

Maymunların yanına vardığımızda kafesin başına toplanan izleyici sayısı da gürültü patırtı da arttı. Daha ilerde bizim bozkırın çakalı duruyormuş. Çakalın yan tarafına tilkiyi koymuşlar. Onun kafesi yepyeni, diğer kafeslerin eski olduğunu bunu görünce anlıyorsun.

Tilki, sanki “Bakın bende ne var?” der gibi güzel kuyruğunu iki yana savuruyordu. Ama ya keyfi yoktu ya da yorgundu. Yine de her hâlükârda benim dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Kısa bir süre hareketsiz duran tilki kafesin içinde dolaşmaya başladı. Son derece ciddi, yeni kafesin köşelerine, tahtaların birleştiği yerlere bakıyordu. Nasılsa açık kalmış bir aralık ya da delik arıyor olmalı. Oldukça hassas burnu, çok keskin gözleriyle kafesin her bir köşesini, bir tahtanın diğer tahtayla birleştiği her yeri kontrol ediyordu, sonra sanki gözlerine inanmıyor da ek yerlerinden havanın sızıp sızmadığını anlamak istiyormuş gibi burnuyla koklayarak bir daha kontrol ediyordu. Yetenekli bir ustanın elinden çıktığı belliydi kafesin, üstelik malzemeden kısılmamıştı, çok sağlamdı. Yine de tilki o sağlam kafeste küçük de olsa bir açıklık aramaktan asla vazgeçmiyordu.

Bir sonuç alamadığı bu araştırmadan sonra biraz bekleyip, tekrar kafesin bir kenarında durup bakınıyor ve etrafı koklamaya başlıyordu. Gayreti ve sebatı güçlü, belki bir o kadar da sabrı vardır. Araştırmasına yine devam ediyordu. Hayali uzaktaki tozlu, çalılık bozkırda olmalı. Hiçbir yerde bir açıklık bulamayan tilki başını aşağı eğip duruyordu.

Tilkinin hareketi izlerken, büyülenmiş gibi kafesin ağzında bağlanıp kaldım. Onun bıkmadan usanmadan yaptığı bu araştırma beni şaşırtıyordu. Çocuklarsa beni diğer hayvanların yanına götürmeye çalışıyor, elimden çekiyorlardı.

İşte kulağını sallayarak fil duruyor orada. Onun kafesi yok, ayağında ağır bir zincir var sadece. Ne insanlar ondan korkuyor ne o insanlardan, gayet rahat görünüyor.

Zebranın etrafında yüksekçe bir parmaklık var. Onun zıplayarak bu parmaklığı aşıp özgürlüğe kaçamayacağını biliyor olmalılar.

İnsanı kendine yaklaştırmayan boz ayı kafesin köşesinde rahat bir şekilde yatıyor. Hayvanlar kralı aslan uykudan yeni uyanmış olmalı, tembel tembel geriniyor. Ona yaklaşmak tehlikeli, ama korku uyandırmıyor yine de. Onun doğal karakteri, öfkesi ve heybeti çoktan ölmüş olmalı. Belki de o çölü ya da cengeli hiç görmemiş, bu kafeste doğmuştur. Özetle, onda eski karakteri yok.

Bu gezici hayvanat bahçesine iki tür kurt koymuşlar. Bir çifti bizim bozkırda dolaşan kurt, diğeri Kanada kurdu. Kafeslerin önündeki levhalarda bizim bölgenin kurduna on beş yıl, Kanada kurduna otuz yıl ömür biçmişler. Yiyecekleri rızkı kendi ayaklarının gücüyle kazanan özgür hayvanlar olsa da bizim memleketin kurdu ötekinin yarısı kadar yaşıyormuş.

Ama bu kurtlar da kafes hayatına iyice alışmış olmalı, yanlarına insan yaklaşsa bile kurdun tek tüyü kımıldamıyor. Aslan da öyle, sanki onlara kimse bakmıyor, gözleri önünden kimse geçmiyor gibi kendilerini rahat hissediyorlar.

Yürümekten yorulup dışarı çıktık.

“İyiymiş!”

“Maymunlar ne kadar komikti değil mi?” diye çocuklar az önce gördüklerini birbirlerine anlatıyorlar.

Benim ise tilki aklımdan çıkmıyor. Önü demir parmaklıklı sağlam kafesin içinde kendine özgürlük arayan tilki. Aynı yerde, tekrar tekrar dolaşıp, özgürlüğü; hatta belki de diriliği arıyordu. Hayvanlar arasında doğal karakterini koruyan, belki yalnız o tilkiydi. Bunun için ne kadar azap çekiyordur.

 

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 192. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 192. Sayı