Doğu Makedonya’nın Valandova Bölgesindeki Yörük Türkleri


 01 Ekim 2024

Yörükler, göçebe yaşam tarzını seçen Türkmenlerdir. Yörük sözcüğünün kökeni de Türkçe yürümek “yörümek” sözcüğünden türetilmiştir. Kışla-(mak), yazla-(mak,yaylamak), güzle-(mek), kelimeleri de ilk yörükler tarafından tabir olunmuştur. Kışın kışladıkları yerlere kışlak, yazın yazladıkları yere yazlak, güzün de güzledikleri yere güzlek demişlerdir.1 

Yörüklerin hayatı mütemadiyen o yaylakdan bu kışalağa , bu kışlakdan o yaylağa konup göçmekle geçmiştir. Balkanlardaki Türkler arasında da yüksek miktarda Yörük bulunmaktadır. Yörükler, bugün başlıca Bulgaristan,Yunanistan ve Makedonya’nın dağ köylerinde yaşamlarını sürdürmektedirler2.

Asıl konumuz olan Makedonya yörüklerine geçmeden evvel şunları belirtmek mümkündür. Yörükler nereye göçerse göçsün her zaman kendi öz benliklerini korumuş, milli kültürü yaşamaya ve yaşatmaya gayret göstermiş, cesurluklarıyla, cengâverlikleriyle, samimiyetleriyle iz bırakan topluluklardan oluşmaktadır.

Makedonya Yörükleri 14. Yüzyıl da, Devlet-i Aliyyenin padişahı Yıldırım Bayezıt zamanında Balkanların fethiyle Konya–Karaman’dan Makedonya’ya getirilen ve daha çok dağlık bölgelere yerleştirilmiş olan Türklerdir3.

Mustafa Kemal Atatürk’ün ana soyu Konya–Karaman’dan Balkanlar’a gelen ve bundan dolayı da “Konyarlar” olarak Balkanlar’da anılan Yörük Türkmenlerindendir. Baba soyu da, Karaman’dan gelerek Manastır Vilayeti’nin Debre-i Balâ Sancağı’na bağlı Kocacık’a yerleşmişlerdir4.

            Osmanlı idaresi altında olan bu konar-göçer halk, hem devletin kuruluşunda, gelişmesinde, dinamik bir fetih politikası oluşturmasında önemli rol üstlenmişler, hem de devlet bu halkın çeşitli yönlerinden istifade etmesini iyi bilmiştir. Örneğin Balkanların iskânı ve Türkleştirilmesinde bu Yörük gruplarından oldukça faydalanılmıştır. Devlet-i Aliyye, Yörükleri kontrol edebimek amaçlı bir teşkilat bile kurmuştur. Balkanlarda kısa bir sürede sayıca çok fazla artış gösteren Yörükler, Rodop Dağlarının tümüne, Tuna Nehri boylarından Şar Dağına, Makedonya’ya kadar yayılıp irili-ufaklı gruplar halinde yurt kurmaları, bu bölgelerde zamanla yerleşik hayata geçmeleri, Devlet-i Aliyye’yi bu çalışkan ve yumuşak huylu halktan yararlanmaya sevk etmiş, bu nedenle de Yörükler için ayrı ayrı ilke ve nizamnâmeler hazırlanmırştır. Yörüklerin adı geçen ilk kanunî düzenleme, Fatih Kanunnаmesidir. Tabiî ki bundan başka kanunnameler de mevcuttur.

Yörüklerle ilgili olarak kanunnamelerde şunlar kaleme alınmıştır; 

“Yörük lâ-mekândır. Tayin-i toprak olamaz.

Heryerde dilerse gezerler” şeklinde geçmektedir5.

Tekrar Makedonyalı Yörüklere dönecek olursak, bunlar günümüze dek Türkçe konuşan, konuştukları Türkçe yaşam tarzları gereği dış etkilerden olabildiğince uzak olduğundan başka dillerin etkisine maruz kalmamıştır. Bu bakımdan dillerinde yabacı kelmimeler pek görülmez. Yörükler dillerini ve kültürlerini muhafaza eden, milliliği herşeyden üstün tutan halis Türklerdir. Türkçe’yi muhafaza etmiş olmalarını da; genellikle dağ köylerinde yaşamış olmalarına, yabancı halklarla karışmamalarına, sadece kendi içlerinde kız alıp-vermelerine, geleneklere ve kültürümüze çok değer vermelerine bağlayabiliriz. Osmanlı’nın Makedonya’da bırakmış olduğu en büyük  mirası Yörük Türkleri’dir. Yaklaşık 600 yıllık bir zaman geçmesine rağmen kültürlerini, dillerini ve gelenek-göreneklerini her daim korumuş olmakla birlikte hâlâ yaşatmaktadırlar7. Makedonya da yörüklerin en yoğun yaşadığı bölgeler ülkenin doğusu (Doğu Makedonya) ve güney batısıdır. 

            Yörüklerin Makedonya’da yaşadıkları köylerinin adları Türkçedir. Bu köylerin  küçük bir kısmından örnek vercek olursak, şunları sayabiliriz : 

Çalıklı, Kocacık, Dedeli, Kalkovo, Kızıldoğan, Bahçebosu, Koçullu Kurthamzalı, Gökçelli, Asanlı, Ormanlı, Memişli, Durulonbosu, Durutlu, Selimli, Kara Ali, Hamzalı, Çavuşlu, Cumabos, Urgancılı, Buluntulu Memişli vb. (Bu köylerin bazıları eskiden ve yakın zamanda gerçekleşen göçler nedeniyle boş kalmıştır.)

            Makedonya Yörüklerinin her yıl geleneksel olarak kutladıkları ve kültürlerini sergilemekte oldukları etkinlikleri de mevcuttur. Bunlardan en önemlileri; Çalıklı köyünde 2016’da 25’incisi yapılan Hıdırellez Bahar Şenlikleri (Her yıl mayıs ayının 5-6-7. Günlerinde kutlanan ve birinci gününde baharı simgeleyen Hıdırellez âdetleri yapılırken, diğer günlerde ise sırasıyla yağlı güreş müsabakaları, futbol turnuvaları, halk oyunları gösterileri icrâ edilmektedir.) Topolnitsa köyünde 2016’da 10’uncusu gerçekleştirilen (çeşitli yarışmalar, halk oyunları ve güreş müsabakalarının da yapıldığı) geleneksel Yörük Şenlikleri’dir.

Makedonya-Çalıklı Köyünde Hıdırellez Âdetleri

Makedonya da yaşayan Türkler yüzyıllar boyunca millî ve manevi değerlerini muhafaza etmiş, âdet, gelenek-göreneklerini yaşatmak için çabalayıp durmuşlardır. Bu âdetlerden en göze çarpanı da Hıdırellez âdetidir. (Baharı karşılama âdeti olarak da adlandırabiliriz.) Hıdırellez âdetlerine geçmeden evvel bu güne niye Hıdırellez demişler?  Bu günün özelliği ne, onu anlamamız gerekmektedir. Hıdırellezin (Hızır ile İlyas A.S) hikâyesi şöyle rivayet edilmektedir.

Bir rivayete göre;

Denizlerin ermişi İlyas ile karaların ermişi Hızır’ın buluşacağı gecedir. Her yıl vakti geldiğinde buluşurlar, şayet buluşamazlarsa deniz denizlikten çıkar, toprak topraklığını yitirir. Tek bir canlı doğmaz, üremez, uçmaz, konmaz. Yani kıyametin habercileri Hızır ve İlyas olacaktır diye rivayet edilmektedir.

Yine bir başka rivayete göre de;

Her yıl Mayıs’ın 5’ni 6’sına bağlayan gece dünyanın bir yerinde buluşurlar. Onların buluştukları yerde bahar farklıdır. Çiçekler daha bol, daha büyük, gökyüzü daha başka mavi olurmuş. İnekler bol süt verir, insanlar uzun yaşar, kurt kuş ölmezmiş.

O gece, buluşmanın olduğu gece biri mağripten (batıdan) biri maşrıktan (doğudan) iki yıldız doğar. Hızır’la, İlyas’ın buluştuğu yerin tepesine kayarak gelirler ve orada birleşirler. Hızır ile İlyas’ın üzerine ışık olup yağarlar. Hızır’la İlyas’ın el ele tutuştuğu, yıldızların gökte birleştiği anda dünyada her şey durur. Akarsular donar, akmaz olur, rüzgâr esmez, yapraklar kımıldamaz, damarlardaki kan bile akmaz, durur. Her şey durur, hiçbir şey kımıldamaz. Dünya bir anda ölür.

Sonra her şey yeniden uyanır, bir yaşam patlar tam da  orada.  İşte bu yüzden insanlar bu birleşen yıldızları görmek için evlerinden yüksek tepelere giderler, dam başlarında, akarsu dibinde dururlar. Dururlar ki o her şeyin donduğu anda dileklerini söyleyebilsinler. O anda, suların durduğu zamanda, o yıldızların birleştiği anda kim ne dilekte bulunursa o olur. (Her şeyin durduğu anda dileklerin dilenmesi gerekir, öncesinde ve ya sonrasında değil).

Hatta Kul Hüseyin adında bir çiftçi bir anda istediği aklına gelmeyince şöyle demiş: Ya Allah, Ya Hızır, Ya İlyas; şu tepeyi ırmağın karşısına geçir demiş tabiî sonra kendi istediği aklına gelmiş, lâkin çoktan iş işten geçmiştir. Dileği diledikten sonra uyuya kalmış, sabah uyandığında da ırmağın karşısındalarmış. İşte Hıdırellez hakkında anlatılan hikâyeler bunlardır, tabiî daha başka rivayetler de mevcuttur. Çalıklı köyünde de Hıdırellez hakkında bu rivayetlere benzer şeyler anlatılmaktadır.

     Yeşillenme Âdeti

Valandovo-Çalıklı köyünde, Hıdırellez’e bir hafta kala evlerde genel temizlik ev çırpma (yani evi badana-boya yapma, bütün halıları yıkama) yapmaya başlarlar. Hıdırellez gününde temizlik yapılmaz. Çamaşır-bulaşık dahi yıkanmaz. 6 Mayıs Hıdırellez sabahı ise tüm ahali henüz güneş doğmadan önce “Yeşillenmek” için evlerinden çıkarlar ve dağlara ya da yüksek tepelerdeki bayırlara doğru giderler. Bunu yaparken de komşuların duyacağı bir sesle onları da çağırırlar ki uykuda olan kimse kalmasın. Eğer Hıdırellez sabahı uykuda geçirilirse bütün senenin de böyle uyuşuk-uykulu ve hastalıklı geçeceğine inanılır. 

Bol yeşillikli bir mekan bulunduktan sonra küçüğü büyüğü yediden yetmişe bütün halk tarfaından adetler icra edilmeye başlanır. İlk çimenlerde yuvarlanılır yıl içinde vücutta meydana gelen hastalıkların defedileceğine ve rahat, uğurlu bir hayat sürüleceğine inanılır. Yuvarlanma faslı son bulduktan sonra ağaçlarla ilgili fasıl başlar. Örneğin Bir dut ağacı bulunur ve dut dut ağrımı yut denilir. (Dut ağacının kişinin ağrılarını çektiğine inanılır.) Daha sonra nar ağacına el sürülür soyu narın içindeki taneler gibi çok olsun diye. Bir de çınar ağacına sarılınır, çınar gibi köklü dayanıklı olunsun ve her zaman kökü (soy-sop) daim, başı dik olsun diye. Bu adetlerin hepsi bittikten  sonra güneş ufukta belirirken, herkes ot, çiçek, yaprak gibi bitkileri evlerine dönerken koparır ve ev kapılarına veya tokatlarına asılır (özellikle gıciklen otu kullanılır, yani ısırgan evleri kötülükten muhafaza eder.) Bu hıdırellezin o evde kutlandığını belirtir. Bu adetten sonra martufal geleneğine geçilir.

Kısmet Kapama Âdeti

5 Mayıs günü (akşamüstü)  bilhassa genç kızlar bir yere toplanıp martufar çekmede, hangi kızın bir günlüğüne kısmetinin kapanmasını  kabul ettiğini soraralar. Adet gereği olduğundan dolayı, bütün kızlar bunu seve seve kabul ediyorlar. Kısmeti kapanacak olan genç kızımız belirlendikten sonra bütün halk (tabiki isteyen) ellerine gül, bileklik, toka v.s gibi süs takılarını  kaptıkları gibi Çalıklı köyünün az ötesinde bulunan Bahçebosu köyünün yolunu tutarlar. (İsteyen yayan gider,  isteyen traktörlerle, arabalarla). Bahçebosu köyünün çeşmesinin yanında asırlık çınar ağacı dibinde adet uygulanmaya başlar. İlk olarak halk teker teker genç kızların getirdiği topraktan küpün içine adet adet çiçeklere yüzük, ip gibi şeyler bağladıktan sonra dilek dileyip küpün içine koyması ile başlar. Daha sonra içine su koyarlar ve kısmeti kapanacak olan kızı  küpün altına alırlar. Tabiki iki genç kızda küpü  iki tarafından tutup kızın başının üzerine kaldırırlar.  Daha sonra etraftaki kızlar küpü tutan kızlara sorarlar:

 

Bütün kızlar (hep bir ağızdan):  Ne kaparsınız ?

Küpü tutan kızlar: kısmet kaparız.

Bütün kızlar (hep bir ağızdan):  Ne kaparsınız ?

Küpü tutan kızlar: kısmet kaparız.

Bütün kızlar (hep bir ağızdan):  Ne kaparsınız ?

Küpü tutan kızlar: kısmet kaparız.

Bütün kızlar (hep bir ağızdan): kimin kısmetini ?

Küpü tutan kızlar: Ayşe”nin ( Fatma, Hayriye v.b) kısmetini.

Kısmet kapayıcılar zor açılan bir düğüm attıktan sonra kızın kısmeti bir günlüğüne kapatılmış olur. Daha sonra küpün iki kenarından tutup, bir büyük gülün dibine bırakmak üzere bir evin yolunu tutarlar. Arkasından da bütün kızlar kısmet  kapayıcıları takip ederler. Çömleği gülün dibine bıraktıktan sonra herkes evlerine dağılır. 6 Mayıs sabah erkenden (saat 7 civarı) Çalıklı köyünün genç kızları geleneksel yörük elbiselerini giyer ellerinde güller ile Bahçebosu köyünün yolunu tutarlar. Alay halinde maniler söyleyerek küpü almaya giderler. Küpü aldıktan sonra yine maniler ile ilerleyerek Bahçebosu köy çeşmesinin oraya giderler, bu sefer çeşmenin hemen yanında bulunan  yaşlı çınar ağacında bir salıncak kurulmuştur. Küpü yere koyduktan sonra kısmet kapayıcılar (illaki kısmeti kapayan kızlar olmalı) kısmetini kapadıkları kzın yanında kördüğümü çözerler. Ve böylelikle kızın kısmeti tekrar açılmış olur (allah’tan kapanık ise orasına karışılmaz). Bütün halk manici kızların etrafını çevreler, kısmetler çekilmeye başlar. Küpü yamacına alan kısmeti açılan kızın üzerine kırmızı bir yazma açılır ve etrafından yörük kızlar  bu yazmayı tutarlar. Yazamanın altında bulunan kız küpün içine    elini koyar ve karıştırmaya başlar ve yazmanın üzerine eline gelen çiçeği fırlatır diğer kızlarda mani söylemeye başlarlar. Bu söyledikleri manide küpün içinde çıkacak  olan gülün veya yüzüğün sahibine gider. Böylelikle her çekilen kısmet için bir mani armağan edilir. Daha   sonra yaşlı çınar ağacına  kurulmuş olan salıncağa küçük büyük demeden yükseklik korkusu olmayan herkes biner. Sallanırken elinde bulunan çiçeği salıncağın hemen altından akan dereye atar. Eğer atılan kısmet (çiçek) bir engele takılmadan dereyle karışıp giderse kişinin dilemiş olduğu dileğin kabul olacağına işarettir. Eğer çalıya çırpıya takılır ise dilemiş olduğu dileğin olmayacağına işaret edildiğine inanılıyor. Kısmet çekme biter bitmez küpün içinde kalan su ile dere kenarında isteyen herkes elini yüzünü yıkar. Bu suyun bereketli ve yüze nur verdiğine inanılır. Bu adetin ardından hemen orada davul zurna eşliiğinde hıdırellez (ıdrellez) halayları çekilir.

Sonuç

             

KAYNAKLAR: 

1http://www.yenibalkan.com/kose-yazilari/yorukler-ve-yasamlari-hayatlari.

2 https://tr.wikipedia.org/wiki/Yörükler. 

3HABER7-Şermin Çetinkaya'nın haberi.

4http://wowturkey.com/forum/viewtopic.

5AlperenKırım: Osmanlı Döneminde Balkanlara Yapılan Türk İskanları- “Bilimsel Araştırmalar”.

6 www.makaleler.com/yazar/makaleler

7http://www.dunyabulteni.net/haber/351824/makedonya-yorukleri.

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 214. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 214. Sayı