Dr. Abdulkerim Dinç ile Gagauzlar Üzerine Bir Söyleşi


 01 Eylül 2021


 

1.Sayın hocam öncelikle sizi kısaca bir tanıyabilir miyiz, Abdulkerim Dinç kimdir?

 

1955 Sivas doğumluyum. Ankara Atatürk Lisesi’ni ardından Atatürk Üniversitesi’ni bitirdim. 1985 yılından beri Atatürk Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım.

 

2.Değerli hocam bir dönem Moldova’ya bağlı Gagauz Yeri’nde yer alan Komrat Devlet Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak bulunduğunuzu biliyoruz. Gagauz Yeri’ne gidiş sürecinizden bizlere bahseder misiniz?

 

TİKA görevlendirmesi ile 2001 yılı Mart ayından, 2002 yılı Temmuz ayına kadar Komrat Devlet Üniversitesi’nde görev yaptım. Komrat Devlet Üniversitesi, Milli Kültür Fakültesi bünyesinde bulunan Türk Dili ve Edebiyatı bölümü ile Gagauz Dili bölümlerinde ders verdim. İlginçtir, bölümün 13 öğrencisi de Türkiye’den gelmiş Türk öğrencilerdi. Bu öğrencilerle bugün hâlâ iletişimim devam ediyor. Hiçbiri Türkiye’de branşıyla alâkalı bir görev alamadı.  (2002 yılında Leonid Dobrov tarafından kurulan Gagauz Millî Üniversitesi’nde de ders verdim. Dobrov’un üniversitesi maalesef Türkiye yardım etmediği için kapanmak mecburiyetinde kaldı.)

 

2001 yılında Moldova’ya gittiğimde sadece Gagauzlar değil, Moldovanlar ve Bulgarlar da Sovyet sisteminden çıkmanın şaşkınlığı içindeydi. Kırk beş yıllık totaliter bir rejimin, sosyalist ekonomik yapının içinden kurtulmuşlar; ancak hangi yöne gideceğini bilememenin şaşkınlığı içindeydiler. Bunları esasında ayrıca konuşmalıyız. 

 

Yüzyıllardır farklı devletlerin boyundurukları altında yaşayan Gagauzlar 1906 yılında ilk kez varlık mücadelesi vermiş; sadece bir hafta devam eden cumhuriyetlerini kurmuşlardı. Sonra Romanya’nın, Sovyetler döneminde Moldova’nın hâkimiyeti altında bütün zorluklara rağmen kimliğini muhafaza etmeye çalışan Gagauzlar, Sovyetler Birliği’nin dağılması üzerine yeniden bağımsızlık mücâdelesine girişmişlerdir. Nüfusunun çoğu; Türkiye Türkü, Bulgar, Romen, Rum kimliği altında asimile olan Gagauzlar, bütün bu olumsuzluklara, baskılara, zulümlere rağmen dillerini ve millî kimliklerini titizlikle muhafaza etmişler. 

 

Bu durum beni çok etkiledi. Sovyet sistemi olmasına rağmen Rus faşizminin prangasından kurtulan bir halk vardı… Tabii bu durum dağılan Sovyetler coğrafyasındaki bütün halklar için söz konusu idi. Böyle bir ortamda Gagauz Yeri’nde çalışmaya başladım. Memurlarının on beş, yirmi dolar maaş aldığı bir ülkeydi. Emekliler on dolar pensiya yani emeklilik maaşı alan bir ülke…Gagauzların önünde bir aydınlanma vardı…Mihail Çakır ile başlayan; Diyonis Tanasoğlu, Dimitri Karaçoban, Nikolay Baboğlu, Stepan Kuroğlu, Dimitri Savastin, Todur Zanet, Stepan Bulgar, Petri Yalıncı gibi öncüler vardı… Ah keşke, o ruhun heyecanı eğitimle, sanatla, kültürle bugün de devam edebilseydi. Maalesef görevim çabuk bitti. 

 

3.Gagauz Yeri’nde ne kadar bir süre kaldınız. Devamında hangi aralıklar orada bulundunuz?

 

Gagauz Yeri’nde yukarıda da ifade ettiğim gibi on beş ay kadar kaldım. Ancak hemen hemen her yıl Gagauz’yayı, Gagauzları ziyaret ettim. Her gittiğimde ham malzemeyle yani derlemelerle döndüm. 

 

4.Gagauz Yeri’nde bulunduğunuz süre içerisinde hangi yazar-şairler ile tanıştınız? Orada hangi araştırmaları yürüttünüz?

 

Çok şanslıydım. Diyonis Tanasoğlu, Nikolay Baboğlu, Stepan Kuroğlu, Todur Zanet, Stepan Bulgar başta olmak üzere Gagauz kültürünü, sanatını, edebiyatını şekillendiren -Dimitri Karaçoban hariç/tanıma şansına sahip olamadığım için çok üzgünüm/ilk kez duyacaksınız; çünkü bana göre Dimitri Karaçoban KGB yahut Moldova istihbaratı tarafından katledilmiştir- bütün aydın ve sanatkârlarla tanıştım; dostluklar kurdum. Sadece sanatçılar ve aydınlar değil Gagauz Yeri Özerk Bölgesi’nin politikasını belirleyen politikacılarla tanıştım; yakın ilişkiler içinde bulundum. 

 

Benim asıl branşım Yeni Türk Edebiyatı, Dramatik edebiyat. Halkbilimci değilim. Ancak köyleri gezdikçe Gagauzların yaşayan çok zengin bir halk kültürü olduğunu farkettim. Ne yazık ki, bu zenginliğe rağmen tahlilci çalışmalar adeta yok gibiydi. Gagauz folkloru ve edebiyatı hakkında ilk çalışmayı Bucaktan Sesler ile Diyonis Tanasoğlu yapmıştı. Daha sonra Nikolay Baboğlu, daha çok Kıpçak yöresiyle ilgili Gagauz Folkloru isimli kitabı kaleme almıştı. Buna Stepan Bulgar’ı özellikle Sabaa Yıldızı isimli mecmuasını, muhtevası bakımından bu alana dâhil edebiliriz. Todur Zanet’in Gagauz kültürü ve folkloru üzerine ortaya koyduğu dört ciltlik büyük boyutlu eserleri her türlü takdirin üzerindedir. Gagauz halk kültürü ve folkloru üzerine yapılan çalışmaların tamamı derleme hâlindedir. Yani, tarif, tasvir ve tahlil yoktur. Ayrıca bilime Sovyet zihniyetiyle ve bilim metoduyla yaklaşırsanız kültürün arka planına inmeniz mümkün değildir. Gagauz bilim insanları ve araştırmacıları ise Sovyet bilim zihniyetinden geliyorlardı. 

 

Farklı bir branşa sahip olmama rağmen özellikle Gagauz folkloru araştırmalarına dair büyük eksiklikler hissettim. Ölüm, takvim (kalender) adetleri üzerine derleme çalışmaları yapmaya başladım. Eksikleriyle beraber ölüm adetlerini yayımladım. Takvim adetlerine dair derlemelerimi henüz yayımlayamadım. Şu aralar Gagauz Kültüründe Nasreddin Hoca üzerine -Gagauzlar “Nastradin” diyorlar- çalışıyorum. Yakında yayına hazır hâle gelecek. Gagauzlara Dair isimli kitabımda Gagauzların dünyasına dair pek çok makaleyi okuyabilirsiniz. 

 

5. O dönemle şu anı kıyaslarsak Çağdaş Gagauz Edebiyatı’nın gelişimini nasıl görüyorsunuz?

 

Kendi alfabeleri ile (esasında kiril alfabesi) edebiyatları Dimitri Karaçoban, Diyonis Tanasoğlu, Nikolay Baboğlu, Stepan Kuroğlu, Stepan Bulgar, Todur Zanet ile başlıyor. Edebiyatı destekleyen Dimitri Savastin’in resimlerini mutlaka zikretmeliyiz. Mihail Çakır ile başlayan ruhu görsel bir dille tuvale aktaran Savastin’in eserleri; bir miti, bir tarihî, bir kültürü zengin renk ve biçimleriyle yansıtarak, edebiyatı beslediğini söyleyebiliriz. 

 

Bugüne gelince isimlerini zikrettiğim sanatkârların mirasının devam ettirildiğini söylemek mümkün değil. Gagauz edebiyatı özellikle şiir vadisinde eser veriyor. Meselâ, Tanasoğlu’nun Uzun Kervan isimli destan-romanından sonra Gagauzların romanı yok. Öykü yahut anlatı türünde de eser verilmiyor. Dramatik edebiyat, yani tiyatro edebiyatı alanında Nikolay Baboğlu’nun eserlerinden sonra çalışan tek sanatkâr Todur Zanet. Zanet, çok kıymetli eserler kaleme aldı. Zanet’in Açlık Kurbanları’nı hem Türkiye Türkçesine aktardım; hem de Erzurum’da sahneye koydum. Üç gün önce Zanet’le görüştük. İki yeni tiyatro eseri daha kaleme almış. 

 

Şiirlere gelince, uyanan bir kültürün, bir milletin ruhunu temsil etmekten uzaklar. Yani Gagauz edebiyatının günümüzdeki durumunu 1970-2000 yılları arasındaki ürünlerle mukayase edersek ümitli değilim. Mihail Çakır ile başlayan Dimitri Karaçoban, Diyonis Tanasoğlu, Nikolay Baboğlu ile devam eden edebî ruhu canlandıracak kalem tecrübelerine ihtiyaç var. Ancak şâir Vasilisa Tukan’ın kızı Alöne Ergoglu, Güllü Karanfil, Valentine Bucilova şiir yolunu gelecek kuşaklara açan şâirler. Ben Gagauz sanatkârlarının kaybettikleri ışığı bulmalarını temenni ediyorum. Bir ruh, bir felsefe yaratmalarını temenni ediyorum.

 

6.Çalışma alanınız içinde Gagauzlar önemli bir yer tutuyor. Kitap ve makale boyutunda bildiğimiz kadarıyla çalışmalarınız var. Şuan hali hazırda Gagauzlar üzerine devam eden bir çalışmanız var mıdır?

 

Gagauzlara Dair isimli kitabımı yeni makaleler ve bildiriler ile yeniden yayınlamak istiyorum. Tabii yayınlayabilmek için bir destek bulabilirsem. Diyonis Tanasoğlu’nun Bucaktan Sesler isimli eserini on beş yıl önce Türkiye Türkçesine aktardım. Bir yayıncı bulursam yayımlayacağım. Yukarıda da zikrettiğim gibi Nastradin (Nasreddin Hoca) üzerine çalışıyorum. Yakında tamamlanır. Tabii bir de yayın meselesi var. Nastradin’den sonra Gagauzlardaki Germanço yani yağmur yağdırma ritüelini Türk dünyasında ama özellikle Türkiye’deki yağmur yağdırma ritüelleriyle mukayase edeceğim. Fırsat bulursam ölüm adetleriyle ilgili çalışmamın eksiklerini tamamlamak için yeniden Gagauzya’ya gitmeliyim. Tabii şu virüs belası geçerse.

 

7.Gagauz Türkleri ile Türkiye Türklerinin folklor ürünlerinde benzeşen birçok ortak nokta bulunmaktadır. Özellikle yemek kültürümüz, adetlerimiz, sözlü kültür ürünlerinden mani ve türküler kıyaslanınca benzerlikler görülüyor. Bu konuda siz deneyimlerinize dayanarak neler söylersiniz?

 

Gagauz halk kültürü Türk dünyasının adeta mikro laboratuvarı gibi. Gagauz kültürü dört katmandan oluşuyor. 

 

  1. Gagauzların, Hıristiyanlık öncesi kültürlerinden getirdikleri.
  2. Hıristiyanlık.
  3. Balkan coğrafyası kültüründen geçenler. 
  4. Osmanlılarla münasebetlerinden dolayı Türk/İslâm kültüründen alınanlar.

 

Kaybolmadan önce Gagauzların kültür mirasının hemen ama hemen uzmanlarca derlenmesi lâzım. Zira iletişim araçlarının gelişmesi, internet, kapitalist kültüre doğru evrilen ekonomik ve sosyal hayat bu zengin kültürü yok ediyor. Bence Türkiye Cumhuriyeti üniversiteleri tarafından bir proje ile kaybolmaya yüz tutan bu kültürün, Türk dünyası adına derlenmesine ihtiyaç vardır. 

 

8.Hocam, Gagauz dili bilindiği üzere UNESCO verilerine göre ileride kaybolmaya maruz diller arasında gösterilmektedir. Bölgede Rusça’nın baskın bir etkisi söz konusudur. Gagauz dilinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Bu dilin korunması ve geleceğe aktarılması mevzusunda size göre neler yapılmalıdır?

 

Çok zor. Gagauz Türkçesi bu gidişle hakikaten yok olmaya mahkûm. Düşününüz ki, Gagauz aydınlarının evlerinde bile Gagauzca konuşulmuyor. Gagauzca sadece köylerde, şehirlerin arka mahallelerinde belli bir yaşın üzerindeki insanlar tarafından konuşuluyor. 

 

Yapılması gereken esasında çok basit, ama imkânsız denecek derecede zor. Uşak bahçesinden başlayarak, ilk, orta ve üniversite eğitiminin Gagauzca yapılması şart. Düşününüz ki, Mihail Çakır üzerine gerçekleştirilen toplantılar bile Rusça yapılıyor. Bu ne yaman bir çelişkidir. Ancak tabii burada Gagauzca ders verebilecek kapasitede öğretmenlere, ders kitaplarına, yardımcı ders kitaplarına daha da ötesi ders kitapları için terminolojiye ihtiyaç var. Mihail Çakır örnek alınarak kiliselerde ibadet Gagauzca yapılmalıdır. Gerçekleştirebilecek aydın genç papazlar var. Bunu ayrıca konuşmalıyız. Bulgaristan, Gagauz Türklerine Bulgar pasaportu veriyor. Ne olacak? Bir zaman sonra bu pasaporta sahip insanların çocukları kendilerini Bulgar olarak tanımlayacaklar. Keşke yirmi yıl önce de söylediğim gibi Gagauz Türklerine büyük Türkiye Cumhuriyeti, Türk pasaportu verse… Verebilir mi? Elbette verebilir. Gagauz gençleri, Rus kültüründen sonra kapitalizmin kolay açılır kumbaraları hâline dönüşerek kimliklerini kaybediyorlar. Bunu suçlama anlamında söylemiyorum. Türkiye de dâhil bütün dünya aynı felâketi yaşamıyor mu?

 

Burada en büyük görev Gagauz aydınlarına düşüyor ama ne yazık ki, çok az sayıdaki Gagauz aydını bir araya gelemiyor; bir birlik oluşturamıyorlar. Eğer bu gerçekleşirse çok kıymetli adımlar atılabilir.  İnşallah Mihail Çakır ruhu yeniden uyanır… Ama ümitsizim.

 

9.Ülkemizde Gagauzlar çok az tanınıyor. Bilhassa bu Türk topluluğunu çalışan Türk akademisyen sayısı da bir elin parmağını geçmeyecek kadardır. Türkiye’deki Gagauz araştırmaları sizce ne durumdadır?

 

Türkiye’de Gagauz tarihi, kültürü, folkloru, edebiyatı üzerine yapılan çalışmalar hiç yeterli değil. Değerli bilim insanları Mustafa Argunşah, rahmetli Harun Güngör, Nevzat Özkan dışında maalesef bu kültürü gören yok. Yapılan bazı çalışmalar da tamamen masa başı ürünler. Bu hoş bir durum değil. Gagauz dediğimiz insanları tanıyabilmek için içine girmeniz lâzım. O zaman bu yüksek ruhu keşfedebilirsiniz. Düşününüz ki, Bizans, Osmanlı, Romen, Sovyetler hâkimiyetinde ezilmiş ve buna rağmen dilini ve kültürünü muhafaza etmiş bir halktan bahsediyoruz. Romanya’yı da gezdim ben… Şuna inanıyorum ki, Romanya nüfusunun bir kısmı kendisini Romen sanan Türk kökenli halklar. Kumanlar meselâ… Ama Gagauzlar dillerini ve kültürleri muhafaza etmişler. Türk bilim insanları, bu dikkatle yaklaşırlarsa güzel çalışmalar çıkar. Türk bilim insanları öncelikle masa başında oturarak Gagauz ruhunu keşfetmeyi beklerlerse ortaya kof şeyler çıkar. Gagauzların içine girmek, onlarla yaşamak lâzım. Bir hocamızdan duymuştum. Ötüken’de gezerken bir Çek bilim insanı hanımefendiyle karşılaşır. Hanımefendi on üç yıldır Ötüken coğrafyasında çok ilkel şartlarda yaşamayı göze almış. Bir evet sadece bir Erzurum türküsü için İskandinav ülkelerinden kalkıp Erzurum’a gelen müzikologlar var.  Bizim araştırmacılarımız uçakla elli dakikalık bir Gagauz coğrafyasının köylerini dolaşmaktan imtina ediyorlar; huzurlarını bozmuyorlar.

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin Gagauzlara karşı tarihin omuzlarına yüklediği büyük görevler var. Mustafa Kemal Atatürk ve Romanya büyükelçimiz Hamdullah Suphi Tanrıöver bunu fark etmişlerdi. 

 

Yakın zamanlarda Edirne’den Asım Korkmaz benim teşvikimle yakın dönem Gagauz tarihi ile ilgili doktora tezini takdim etti. Györgi Stamatov’un Gagauz tarihi ile ilgili eserleri dikkate alınmalıdır. Türk Dil Kurumu bir sözlük hazırlamalı, eğitim için terminoloji sözlükleri hazırlanmalıdır. Yapacak çok şey var… Bu iş büyük bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin asli vazifesidir. 

 

10.Gagauz Yeri’nin ekonomik anlamda kalkınmasında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ve özellikle TİKA’nın ciddi anlamda yatırımları olduğunu bilmekteyiz. Türkiye’nin bölgedeki yatırımlarını nasıl görüyorsunuz?

 

Süleyman Demirel, büyükelçiler Ender Arat ve Mümin Alanat birer efsanedir Gagauzlar için. Elbette iyi niyetle çalışanlar olmuştur. Ama yeterli değil… Elbette atölyeler filan var ama hiç yeterli değil. Gagauzlar serbest piyasa ekonomisini öğrenemedikleri için sermayeyi, iş adamlarını çekmeyi bilmiyorlar. Türkiye’den işadamı olarak giden sahtekarlar ise Türkiye imajını yok ediyorlar. Gagauz Yeri keşfedilirse iş adamlarımız tarafından inanılmaz projeler hayata geçirilebilir. Tabii burada Gagauz politikacılarının ve işadamlarının da kusurları var. 

 

11.Sayın hocam, katkılarınız için teşekkür ederim. Son olarak eklemek istediğiniz bir husus var mıdır?

 

Dünyanın en küçük halklarından, fakat Menzel’in ifadesiyle dünyanın en gururlu halklarından Gagauzlar ihmâl edilmemeli. Yoksa bir zaman sonra Gagauzya terkedilecek. Bakınız köylere, üç şehre... Gagauzları Rusya yutuyor... Avrupa Birliği yok ediyor. Bir zaman sonra Besarabya’da Gagauz kalmayacak. Gagauzca ölü bir dil olarak tarihin karanlığına gömülecek. 

 

Gagauz politikacılarına, iş adamlarına, aydınlarına, sanatkârlarına ama özellikle Türkiye Cumhuriyeti Moldova Büyükelçiliğine çok büyük görevler düşüyor. Gagauzluk yaşasın… Sonsuza kadar… 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 177. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 177. Sayı