“DÜNYA BEŞ GÜNDÜR”, BİLİN…


 01 Ocak 2024



Dünyanın başıyla sonu arasındaki uzaklığı burnundan kıl aldırmayan alimler bile hesaplayamazken, Karakum Çölünün boz toprağında gezen koca sürüsünde kaç koyun olduğunu doğru bilemeyen, çoban sopasından başka yoldaşı olmayan bir çobana sorsanız ya da gittiği en uzak yer komşusunun evi olan, bir eli hamurda bir eli çocuklarının bakım görümünde okul yüzü görmemiş Türkmen anasına sorsanız cevabı hazırdır: Dünyanın o yüzüyle bu yüzünün arası tam olarak “beş günlük” mesafedir.

Bunca kavga gürültüyü, kan revan savaşları, olayları, iyiyi kötüyü, geçmişi geleceği içine almayı başaran; “yalancı” sıfatı verilen “dünya”nın ömrü gerçekten de hepi topu beş gün mü acaba? Mektep medrese görmemiş insanlar bunun hesabını nasıl yapıyorlar? Bu sorunun cevabını elbette biz vermedik, aklını tecrübe süzgecinde süzen atalarımız vermiş. Bu cevabı da Türkmen halk şairleri yazdıkları hikmetli mısralara sindirmişler. İşte onun içindir ki bu söz yazan için de dinleyen için de muamma değil. On sekizinci asrın Türkmen düşünürü Mahtumkulu Firaği de hikmetli mısralarında:

“Beş gün” ömrün hoş etmeye,

Sofra serip aş dökmeye,

Şöhretlenip, nam etmeye,

Elinde mülk var gerektir.

(Yâr Gerektir)

derken, “beş günlük ömrünü” hoş geçirmek için, belli derecede mala mülke de ihtiyaç olduğunu söylüyor. Arifin “beş günlük ömür” bilmecesine, yukarda da işaret ettiğim gibi atasözlerinde cevap aramamız gerekiyor. Türkmen halk edebiyatının en önemli türlerinden biri olan atasözlerinden biri şöyle: “Misafir birinci gün altın, ikinci gün gümüş, üçüncü gün pirinç, dördüncü gün mis (bakır), beşinci gün pis.” Elbette atasözlerinin bir özelliği de kafiyeli olmalarıdır. Bu atasözünün sonunu İstanbul Türkçesine uyarlarsak şöyle de bitirebiliriz: “… dördüncü gün bakır, beşinci gün hakir.” Bir baksan Türkmenler gibi misafirperver halkın ağzına bu söz pek de yakışmayacak gibi, değil mi? İlk üç gün misafirin ne için geldiğini sormayı bile küçüklük bilip, evinde izzet u ikram eden halk bu sözü yanlışlıkla söylemiş olabilir mi? Ya da misafire verilen “beş gündeki” sıfat başka bir düşünceyi mi ifade ediyor?

Atasözleriyle Mahtumkulu Firaği’nin sözleri bir dokumanın çözgüleri ve atkıları gibi birbirinin içinden geçer. Hatta bazen Mahtumkulu’nun sözleriyle atasözlerini birbirinden ayırmak da mümkün olmuyor. Mahtumkulu şiirinde atasözü mü kullandı, yoksa Mahtumkulu’nun sözleri folklorun parçası haline gelerek atasözüne mi dönüştü ayırt edemediğimiz oluyor. İşte bu atasözü de Mahtumkulu Firaği’nin mısralarında şöyle izah ediliyor.

“Bir menzildir, üç gün yiyip içince,

Yerleşip, gerneşip, bir dinlenince,

Üzengin çekerler, dört gün geçince,

Beş günden yukarı, mihman eğlenmez.”

(Figan Eğlenmez)

Büyük düşünür, insan ömrünü bu dört mısrada böyle izah ediyor. Üç günlük menzilde insanoğlu vaktini yiyip içerek geçirir, evlatlar dünyaya gelir, bu dünyada mekan tutar, yerleşir. Ama dördüncü gün, “Dur!” deyip üzengisini çekerler. Beş günden sonra da bu dünyaya gelen misafir “ahirete” göç eder, daha fazla oyalanmaz. Yukarda verdiğimiz atasözü de bu satırlarla iç içe geçmiştir. Aslında atasözünde bahsi geçen “misafir” evimize gelen misafir değil de bu dünyaya gelen misafirdir. Bu dünya misafirinin ömrünü Türkmen folklorunda beş devire bölerler.

Bu devirlerden her biri “müçe” sözüyle karşılanan on iki yıllık zaman dilimidir. On iki hayvanlı takvimin her devredişi bir “müçe”dir yani. Ama bu ömür çağlarını biz günümüzde ortalama insan ömrünün uzadığını da göz önüne alarak yirmi yıldan hesaplayabiliriz. Aslında bazılarına göre son asırlarda bu yaş aralıklarının zaman zaman yirmi yıl kabul edildiği de olmuştur.

1. gün – altın      (0-20 yaş)            çocukluk – ilk gençlik yaş arası.

2. gün – gümüş                (20-40 yaş)         gençlik  – orta yaş arası.

3. gün – pirinç   (40-60 yaş)         orta yaş – yaşlılık arası.

4. gün – bakır    (60-80 yaş)         yaşlılık – aksakallık arası.

5. gün – …           (80-100 yaş)       ihtiyarlık – ömrün sonu arası.

Altın, gümüş, pirinç, bakır, hakir yaşlar insan ömrünün “beş günüdür”. Bir başka atasözümüz “Misafirin hakkı üç (gün), üç günden sonra göç,”[1] diyerek, beş günlük ömrün altın, gümüş ve pirinç yaşını yaşadıktan sonra, öteki dünyaya göçsen de olacağını söylemektedir. Çünkü, yine Mahtumkulu’da dördüncü ve beşinci günlerin ağır günler olduğunu hatırlatan şöyle mısralar var:

 

“Çıkmaz içerden dışa,

Bakmaz kavim kardeşe,

Ölü denir o kişiye,

Yaş doksanı aşanda.

 

Mahtumkulu himmeti,

Kalmaz kadir kıymeti,

Peygamberin ümmeti,

Hiç olur yüz yaşında.”

(Yaşında)

Türkmen Edebiyatının meşhur şairlerinden biri de Memmetveli Kemine’dir. Şair Kemine Mahtumkulu’nun düşüncelerini Akmeñli adlı şiirinde şöyle devam ettirir:

Kemine der, türlü renkte esersin,

Yaysız vurur, kılıçsız da kesersin,

Yalancı beş gündür, esrik basarsın,

Altıncı gün, burda koymaz, Akmeñli!

Beş günlük ömrün altıncı gününün ömrün sonu olduğunu söyleyen şair, bu ifadesiyle hem atasözümüzü hem Mahtumkulu’nu tasdik etmektedir.

Türkmenlerin kullandığı kadim on iki hayvanlı takvimi Mahtumkulu Firaği’nin de kullandığını, onun mısralarından anlamak mümkündür. Şair, babası Garrı Molla’nın (Devletmemmed Âzâdî) ölümünü “Altmış yaşta, nevruz günü, luv yılı,” diye on iki hayvanlı takvime göre belirlemiştir. Hayvan yılı hesabıyla sıçan, sığır, pars, tavşan, luv (balık ya da ejderha), yılan, koyun, bicin (maymun), takık (tavuk), it, domuz yılları birbirini takip eder. Mahtumkulu Firaği “Ayrıldım” adlı şiirinde “müçe” hesabını kullanarak:

“Yâre yaraşır üç müçe,

Sıfatın söylerim onca,

Lebi şeker, ağzı gonca,

O nazlı yârden ayrıldım.”

diyor. Burada yârine yakıştırdığı “üç müçenin” otuz altı yaşı olduğunu biz on iki hayvanlı takvimin kullanımından anlıyoruz. Eğer her müçe on iki yıl olarak hesaplansa atasözümüzdeki “beş günlük” dünyanın insanın gülüp oynayıp yaşayabileceği zamanın altmış yaşına kadar olduğunu anlatıyor olması da mümkündür. Çünkü beş müçe altmış yaşa denk gelir. Dünyayı,

“Doğum günün toydur, öldüğün gün ‘vay’

Baştan başa bir kavgaymış bu dünya.”

diye anlatan Mahtumkulu hemen hemen her şiirinde insanın yaşamak için geldiği “beş günlük” dünyanın bir mola yeri olduğunu, gelenin geçip gittiğini, ömre gelince sayılı günlerden ibaret olduğunu ifade ediyor. Bu beş günlük ömür için dünya malına kapılmamayı; dünyaya tamah etmeyip, ahiret için iman zenginliği kazanmaya çalışmayı öğütlüyor. 

Kısacası, Mahtumkulu Firagi’nin hangi şiirini ele alsan insana verdiği nasihat benzer şeylerdir: yalancı dünyanın tuzağına düşmeden, aldanmadan, hepi topu “beş günlük” dünyada yaşarken Allah yolunda gitmenin gerekliliği.

“Su üstünde gezen nice gemiyi,

Bir gün aktarırsın, deli dünya, hey!”

Ya da

“Mahtumkulu söyler, daim yol tanı,

Beş gün denemeye gönderdi seni,

Senden önce geçen cananlar hani?

Herkes sırasında geçmeye durdu.”

diyerek “beş günlük” imtihan için gönderildiğimiz bu dünyada “kuru gelip boş gitmememiz” gerektiğini, herkesin misafir olduğu bu dünyadan görevini yerine getirip gitmesi gerektiğini söylüyor. Büyük âlimin şiir yazdığı hangi konuya dikkat etsen hepsi bu noktada birleşiyor. Beş günlük dünyada imanlı, Allah dostu olarak, edepli, ahlaklı, hayırsever olmayı öğütlüyor. 

Bizim “beş günümüz” için de kaygı ederek bize yol gösteren büyük rehberin ömrü bu dünyada nice beş günlere ulaşır.

 


 

[1] Atasözünün özgün hali “Myhmanyňky üç gün,üç günden soň göçgün.” Burada “göçgün” emir kipi ikinci teklik kişi çekimidir.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 205. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 205. Sayı