Engelleri Yıkmak


 01 Mayıs 2022


Ben sana bakarken yüreğim dağlanmıyor hele acıma duygusu asla. Şefkat duygusu var mı, var. Ya sarıp sarmalama, ta yüreğinin içine kondurma… O da var. Dahası var. Ben seni gördükçe güçleniyorum. Gurur duyuyorum seninle. Sendeki yaşama sevinci hele hayata tutunuşun. Öyle sağlam kökler salmışsın ki toprağa seni hiç kimse yerinden kopartamaz.

Seni ilk gördüğüm günü hatırlıyorum. Arkadaşlarının kollarında çıkartılıyordun merdivenlerden. Saltanatını o zaman ilan etmiştin besbelli. Seni o sandalyede bir sağa bir sola öyle usta manevralar içerisinde ilerlerken gördüğümde şaha kalkmış bir atı dizginlemiş usta bir sürücü gibiydin.

Kimseye bir zahmetin, ağırlığın yoktu. Her işini ustaca yapıyor, zaman zaman ustaca yönetiyordun. Senin dilin sevgi diliydi. Sevgiyle nice gönüller açılıyordu önünde. Gözündeki ışık herkesi aydınlatıyordu aslında. Arkadaşların seni ne kadar da çok seviyordu. Hiç ayrılmıyorlardı yanından.

Sohbetine gelince gırgır şamata almış başını gidiyor. Herkes seninle mutlu oluyordu. Belki sen olmasaydın bu kadar mutlu da olamayacaklardı.

Seni uzaktan sevmek, derler ya. Seninle hiç tanışmadan dışarıdan bir göz olarak takip etmek iyi geliyordu bana. Yazacağım bir hikâyemin konusu, kahramanı karşımdaydı.

Nöbetçi olduğum bir sabahtı. Baban seni her zamanki gibi erkenden getirmişti. Okul girişinin önünde seni içeriye taşımak için hazırlık yapıyordu. Önce sandalyeni yüklendi. Yavaş yavaş arabadan çıkarmaya başladı. Sense arabanın penceresinden etrafı kolaçan ediyordun. Arkadaşların henüz gelmemişti. Başını cama dayadın. Cam buğulandı. Elinle bir kalp çizdin. Sonra kalbin ortasına bir gülücük. 

Baban sandalyeyi merdivenlerden çıkarırken ben seninle ilk defa göz göze geldim. Bana baktın ve öyle güzel gülümsedin ki. Arabanın kapısını açıp kollarımı sana uzattığımda hiç tereddütsüz bana doğru hareket ettin. Seni kucaklayıp merdivenlerden içeriye taşırken başını omzuma koydun. O kadar sıcaktın ki. O soğukta beni sen ısıttın. Babanla seni sandalyeye oturtunca, “Teşekkür ederim öğretmenim.” dedin. O an ne dediğimi hatırlamıyorum. Sen sınıfına doğru giderken arkandan akan gözyaşlarıma engel olamıyordum.

Birkaç gün görmedim seni. Yine uzaktan hikâye kahramanımı takip etmek istiyordum oysa. Sizin bulunduğunuz koridora yönelmiştim ki önümde bitiverdin. “Merhaba öğretmenim. Nasılsınız?” dedin. Işık saçan gözlerin, mutluluğun resmini yapabileceğim güler yüzün beni o kadar heyecanlandırdı ki sanki öğrenci olan benmişim gibi kalakaldım. Kısık bir sesle “Merhaba evladım.” dedim.

“Öğretmenim bana çay ısmarlar mısınız?” dedin. “Tabi çok mutlu olurum.” dedim. Şaşkınlığımı üzerimden atamadan kendimi seninle karşılıklı çay içerken buldum.

“Zamanı gelmişti öğretmenim. Sizinle ne zamandır konuşmak istiyordum. Dersime girmeseniz de okula gelmeden şöhretiniz kulağıma çalınmıştı. Beni hem şaşırtan bir o kadar merakta bırakan okul açıldığından beri her yerde beni takip etseniz de hiç konuşmamanız oldu. Sizin hikâyeler yazdığınızı öğrendiğimde yeni bir hikâyenin kahramanı olabileceğimi düşünerek o kadar sevindim ki. Hele sizin beni arabadan alıp içeri taşıdığınız gün kalbiniz o kadar hızlı atıyordu ki. Dedim ki öğretmenim beni çok güzel anlatacak. Eksiklikleri kapamak için konuşmamız gerektiğini biliyordum.”

Kahramanım hikâyesini kendi kendine yazıyordu hatta yazdırıyordu. Anlattıkça anlattı az çok bildiğim hikâyesini. Ama bilmediğim yaşadığı her zorluğa rağmen hiçbir zaman yılmadığı, hedeflerine ulaşmak için önüne çıkan her engeli aşması gerektiğini bildiğiydi. Ve bunu bildiği en iyi yolla yapıyordu. Sevgiyle ve inanarak.

 (AYB Türkiye Atölyesi - Şubat 2022)

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 185. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 185. Sayı