HaftanınÇok Okunanları
Kader Pekdemir 1
Fethi Gedikli 2
Kardeş Kalemler 3
MEHMET ALİ KALKAN 4
HİDAYET ORUÇOV 5
Çulpan Zaripova Çetin, SAVAŞ ÖNVER 6
ELMİRA ACIKANOAVA 7
EVLİYA ÇELEBİ’NİN ATININ SIRTINDA ZAMANDA YOLCULUK
Demetevler Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi olarak Ankara Atatürk Anadolu Lisesi, Hırvatistan, Makedonya ortakları ile ERASMUS KA210 projesi olarak hazırladığımız ve kültürlerarası etkileşime en uygun olması hasebiyle Uluslararası Ajans tarafından iyi bir puanla seçilen “EVLİYA ÇELEBİ'NİN ATININ SIRTINDA ZAMANDA YOLCULUK" ekibiyle Makedonya’daydık.
UNESCO ve Kültür Bakanlığı katkıları ile 2011 yılında basılan “Evliya Çelebi’nin İzinde Milyaçka’dan Meriç’e”nin kaynak kitap olarak kabul edildiği projenin ilk sanal ev sahipliğini, Demetevler Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi olarak üstlenmiştik. Fiziki olarak ilk hareketlilik ise Makedonya’da gerçekleştirildi. Her okuldan üç öğretmen ve beş öğrencinin katıldığı proje ekibi ile Üsküp, Kalkandelen ve Ohri'de Evliya Çelebi’nin izini sürdük.
Uçakların karbon gazı salınımının daha fazla olması sebebiyle çevreyi korumak amacıyla düşünülen “yeşil yol” tavsiyesinden dolayı Makedonya’ya otobüsle gitmeye karar verdik. Bu aynı zamanda Erasmus’un tavsiye ettiği bir yöntemdi. Ankara’dan iki okul olarak çıktığımız bu yolculuk, uzun ve yorucu olsa da yemyeşil dağların seyrine dalarak öğrenci ve öğretmelerimizle sohbet ederek yol aldığımız için güzel ve eğlenceliydi. Tabii ki yol üstü uğrak mekânlarımız da seyahatimizi daha da zenginleştirdi.
Yunanistan üzerinden geçerken Selanik’e ve Atatürk’ün doğduğu, çocukluğunu geçirdiği eve uğramamak olmazdı. Selanik, eski beton yapıları ile –belki yoğun sıcağın ve yol yorgunluğunun da etkisiyle- çok hoş görünmedi gözümüze. Evliya Çelebi’nin büyük ticaret merkezi olduğunu belirttiği şehirde, Atatürk’ün evini ararken bina aralarından görünen eski bir kale burcu veya kilise dışında tarihi bir yapı göremedik. Caddeye meyletmiş asırlık çınarın yanındaki “Musatafa Kemal Atatürk Residence” tabelasını görünce Türk konsolosluğunun yanındaki yoldan yukarı doğru çıktık. Türk konsolosluğunun hemen yanında yer alan ve bugün müze olarak ziyaretçilerini bekleyen iki katlı ahşap ev, her şeyiyle bize aitti. “Türk milletinin büyük müceddidi ve Balkan ittihadının müzahiri Gazi Mustafa Kemal burada dünyaya gelmiştir.” yazılı cumbalı ev, biz gitmeden yarım saat evvel kapandığı için içini görmek nasip olmadı. En azından küçük bir anımız olsun diye evin önünde Erasmus projemize ait brandamızla fotoğraf çektirmek istedik. Bu sırada belki de pankart açacağımızı zanneden Yunan polisi ile küçük bir heyecan yaşadık. Neyse ki durum çabuk fark edildi de heyecanımızı bozmadan oradan ayrıldık.
Yemyeşil yollar, bazen sapsarı ayçiçeği ve buğday tarlalarıyla bazense turkuaz ırmaklarla renkleniyor. Tüm bu güzellikleri seyrederek yola devam ederken kimi yerde yağmura tutuluyor, kimi yerde güneşin yansıdığı küçük köylerde Müslüman nüfusun müjdecisi minareleri görüp seviniyoruz. Öğrencilerimizden birinin saz eşliğinde söylediği “Uzun ince bir yoldayım…” türküsü eşliğinde gidilen yollar nihayet bitiyor ve geç saatlerde de olsa Kruşevo’ya ulaşıyoruz. Ohri ve Üsküp arasında yer alan ve kayak merkezi olarak turistlik bir özellik gösteren Kruşevo, yemyeşil tepelerin arasında yer alan küçük bir kasaba. Burada faaliyetlerimiz boyunca Goran Nikalov’un misafiriyiz. İlk kez yurt dışında konaklayacak olan öğrenci ve öğretmenlerimiz oldukça heyecanlılar.
Ertesi sabah, uzun yolun yorgunluğuna rağmen kasabanın temiz havası sayesinde erken saatlerde dinlenmiş olarak uyanabiliyoruz.
Kahvaltı sonrası “Evliya Çelebi’nin Atının Sırtında Zamanda Yolculuk” proje ekibindeki Makedon, Hırvat ve Türk öğrenciler ve öğretmenler ile tanışma toplantısı yapıyoruz. Samimi bir ortamda gerçekleşen tanışmanın ardından Türk öğrencilerimiz, Ohri, Kalkandelen ve Üsküp’e dair Seyahatname’de yaklaşık dört yüzyıl öncesinde bahsedilen mekân, yapı ve unsurları anlatıyorlar. İlgiyle dinlenen bu sunumun ardından tüm öğrenciler, hayallerinde canlandırdıkları bu unsurların resimlerini çiziyorlar. Çünkü geziler esnasında Üsküp, Kalkandelen ve Ohri’de çizdikleri bu yapıların halen mevcut olup olmadığını tespit edecek ve var olmaya devam edenleri de görüntüleyecekler.
Öğleden sonra proje ekibiyle “hoşaf” etkinliğini gerçekleştiriyoruz. Evliya Çelebi’nin Ohri için “Tatlıları ve türlü türlü hoşafları yine bir sohbetteki hoşaflara ve tatlılara benzemez. Ohrizade ziyafetinde 26 çeşit hoşaf yenip hakir hoşaftan şehit olayazdım. ” şeklinde güzel üslubuyla anlattığı hoşaflardan birkaç çeşidi öğrenciler tarafından yapılıyor. Çok renkli ve eğlenceli olan bu etkinlik sayesinde tüm proje ekibi ile hoşaf ziyafeti eşliğinde Çelebi’ye dair samimi bir sohbet gerçekleştiriyoruz.
Akşam yemeği öncesi bu küçük kasabayı öğrencilerimizle birlikte geziyoruz. Hıristiyan kasabası olan Kruşevo’da hiç cami bulunmuyor ama iki katlı, cumbalı eski evleri Osmanlı havasını hissettirmeye devam ediyor. Hemen her evin bahçesinde farklı cins köpek var ki bir kısmı çevre gezimiz sırasında bize de eşlik ediyor. Evlerinin küçük bahçesinde dağ mantarları dilimleyerek kurutan, kantoran başta olmak üzere çeşit çeşit şifalı otlar toplayan, cins cins köpeklerini sükûnetle gezdiren ve her karşılaştığımızda bize selam veren halkıyla sevimli bir kasaba… Kayak merkezi olarak kullanıldığı için tepelerine irili ufaklı oteller yapılsa da kasaba yeşilliğini, temiz havasını ve sakinliğini koruyor. Biz de dağ çilekleri, mantar, yeşil erik ve bin bir çeşit otların bulunduğu ormana doğru yürüyüş yapıyoruz. Gökyüzünü kaplamış yüzyılı aşkın çamların etrafa saldığı temiz hava, leziz dağ çilekleri, morundan sarısına renk renk kümelenmiş çiçekler hepimize huzur veriyor.
Ertesi sabah ilk olarak yaklaşık iki saatlik mesafede bulunan Kalkandelen’e gidiyoruz. Öncelikle 15.yy barok mimari yapısı olan Alaca Camii'nin önünde duruyoruz. Bu cami, dışı da içi de renk renk motiflerle süslü nadide eserlerden… Caminin bu desenlerinin boyası için elli beş bin yumurta akı kullanılmış. Ancak aradan geçen yüzyıllara rağmen canlılığını hiçbir surette kaybetmemiş.
Caminin karşısında, Şar Dağları’nın buz gibi suyunu akıtan eski şadırvan yer alıyor. Bu şadırvanın yanında ise daima Allah’ın rahmetini beklercesine tepesi açık bırakılan türbe, gündüz güneşin, akşam ay ve yıldızların ışığıyla münevver; buralarda eksik olmayan serin yağmurlarla merhum olmaya devam ediyor. Caminin banisi Mensure ve Hurşida kardeşlere ait olan bu sekizgen türbe de yaptırdıkları cami de bir kadın zarafetini yansıtıyor. 1495’te bu iki hanım adına yaptırılmasına karşın cami, bir yangında zarar görünce 1833 yılında Abdurrahman Paşa tarafından onarılmış ve bu nedenle de daha çok Paşa Camisi olarak biliniyor. Biz ordayken birkaç Türk turist kafilesi ile karşılaşıyoruz. Caminin banileri hakkında ilginç hikâyeler anlatıyor: “Çok zengin bir ailenin kızları olan Mensure ve Hurşida kardeşler, nişanlıları şehit olunca çeyizlerini satarak bu camiyi yaptırıyorlar. Bu sebeple çeyiz gibi işlenmiş renkli ve özel motiflere sahip…” Bu hikâye, bir rehber güzellemesi mi yoksa gerçeğe mi dayanıyor, bilemiyoruz.
Ancak caminin güzelliği tamamen hakikat…İçi de dışı da bizi ayrı cezbediyor. Sarı, mavi, kırmızı güller, yeşil yapraklarının arasından küme küme açmış. Bembeyaz mermer minberi ve mihrabı bu güzel renkler içinde daha da parıldıyor. Mihrapta dört halife ile Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in; tek odalı caminin tepesindeki halkalarda ise bütün peygamberlerin isimleri sıralanmış. Tavandaki yuvarlakların içinde ve duvarların tepesinde ise Mekke’den ve İstanbul’dan manzaralar resmedilmiş. Büyük küçük yalılar, gemiler, ağaçlar… İstanbul Boğaz’ı tüm renkleri ve figürleriyle buradadır sanki. Küçük balkon şeklindeki mahfillerin süslemesi de tek başına, özenli bir çalışmanın ürünü… Kapının üzerindeki desenler, uzun zaman zevkle izlenebilir.
Biz de bu amaçla projemizdeki öğrencilere, bu caminin içinden veya dışından seçtikleri bir çiçeği, motifi veya manzarayı seçerek çizme görevi veriyoruz. Öğrencilerin dilediği teknikte serbest olduğu çizimlerde gençler, hem caminin ilk bakışta fark edilemeyecek inceliklerini algılıyor hem de becerilerini göstererek eğleniyorlar. Daha sonra eğlence, bu resimlerin oya sunularak ilk üç resmin tespit edilmesiyle devam ediyor.
Caminin karşısında 15. yy. yapısı olan İsa Bey Hamam’ı yer alıyor. On iki yıl öncesindeki ziyaretimizde harap bir vaziyette gördüğümüz bu hamam, 2015 yılında TİKA tarafından yenilenmiş. Ecdadımıza ait yapıların onarılması ve onlara sahip çıkılması bizleri mutlu ediyor. Burada bir uğrak yerimiz daha var: Harabati Baba Tekkesi… Ancak Sersem Ali Baba’nın türbesinin bulunduğu ve sonra Harabati Baba Tekkesi olarak bilinen makama gidemiyoruz. Bektaşi ve selefi gruplar arasındaki anlaşmazlıklar sebebiyle ziyarete açık olmadığı söyleniyor. Bu yüzden tekkeyi tekrar göremeyecek olmanın hüznüyle Üsküp’e doğru yola çıkıyoruz.