Fatih Sultan Yılmaz'ın "Kendine Yürüyen Adam" Kitabı Üzerine Bir Edebi Tenkit Denemesi


 01 Temmuz 2025

1. Genel Değerlendirme
Fatih Sultan Yılmaz’ın 270 sayfalık şiir kitabı Kendine Yürüyen Adam, genç kuşak şairleri arasında tematik cesareti, biçimsel zenginliği ve tarihsel duyarlılığı ile ayırt edilen özel bir konuma sahiptir. Şair, şiiri yalnızca bireysel bir ifade biçimi olarak değil, çağının tanıklığını üstlenen estetik bir direnç aracı olarak kurar.
Yılmaz’ın şiirinde bir tarafıyla 20. yüzyılın büyük halkçı ve toplumcu damarını taşıyan bir bilinç, diğer tarafıyla postmodern şiirin biçimsel özgürlüğünü kovalayan bir arayış gözlemlenir. Bu da onu, hem geleneği hem yeniliği birlikte taşıyan melez bir şiirsel konuma yerleştirir.
2. Tematik Zenginlik
Kitabın ana metaforu olan “yürümek”, yalnızca fiziksel değil, ontolojik bir seyahati de kapsar. Şair; yürüyen adamı, kendiyle hesaplaşan, geçmişle yüzleşen ve gelecek adına bir duruş geliştiren özne olarak çizer. Bu yürüyüş; “Göç Türküsü”nde yerinden edilmişliğin hüznüyle, “Kapitalizm”de modern zamanın yabancılaştırıcı ekonomik yapılarıyla, “Sen Tevkifhanesinden Mektup”ta haksızlığa karşı direnen birey sesleriyle buluşur.
Kitabın belli başlı temaları şöyle sıralanabilir:
Bireysel arayış ve içsel yalnızlık
Sınıfsal adaletsizlik ve ekonomik sömürü
Göçmenlik ve yerinden edilmişlik
Aşk ve aidiyet
Türk-İslam coğrafyasının trajedisi
Bu temalar birbirinden bağımsız değil, şiir evreninde sık sık kesişen bir yapıya sahiptir.
3. Şiir Estetiği ve Biçim Arayışı
Yılmaz’ın şiirinde klasik nazım biçimlerinden tamamen uzak, serbest ve özgür bir yapı vardır. Ancak bu özgürlük, biçimsizliğe değil; içerikle birebir örtüşen bir estetik tercihe dayanır. “Diyalogis” bölümleri, şiirin dramatik ve teatral potansiyelini gösterir. Bu kısa sahnevari şiirler, şiir ile tiyatro arasında yeni bir sınırda dolaşır. “Çağrı”, “Şiir Olunca Düşünce” gibi şiirler, düz yazı ile şiir arasında gidip gelen metinlerdir. Bu hibrit tür, okuru klasik şiir beklentisinin dışına taşır. “Ohal”, “İkide Bir”, “Basamak” gibi şiirlerde ise anlamın kırıldığı, ritmin kesildiği yerlerde bilinçli bir yapısal bozulma kullanılır. Bu, şairin biçimi de anlamın bir parçası haline getirme çabasının sonucudur.
4. Duygusal Derinlik ve Lirizm
Her ne kadar kitap politik, entelektüel ve felsefi temalar barındırsa da şairin lirik duyarlılığı baskın bir özellik olarak ön plandadır. “Kokolya”, “Seni Sevmek Saadeti”, “Ben, Sen, Güneş”, “Gözlerin” gibi şiirler, bireysel aşkın, özlem ve kırılganlığın çağdaş bir dille işlenmiş örnekleridir. Bu şiirlerde imgeler hem taze hem de ironik bir dile sahiptir. Örneğin “Kokolya”da kullanılan çocukça lakap, büyük bir duygunun taşıyıcısı olurken aynı zamanda şiire naif bir hava da kazandırır. Lirizm burada yalnızca duygunun yüceltilmesi değil, aynı zamanda ruhun çatlaklarından sızan bir düşünsel derinliktir.
5. Toplumsal ve Politik Söylem
Yılmaz’ın şiirinde yer yer net bir sistem eleştirisi mevcuttur. Ancak bu şiirler didaktik değil; şiirsel bir vicdanın iç sesi olarak kurgulanmıştır. “Kapitalizm” şiiri, sınıfsal farkları modern şehir hayatı üzerinden işlerken ekonomik düzenin çürümüşlüğünü sert bir dille eleştirir. “Şantiye”, gündelik işçiliğin şiiri olmaktan çok, sınıfın trajedisini taşıyan bir şiir manifestosudur. “Çağrı” ise tam anlamıyla bir poetik bildiridir. Şiirin sosyal işlevine ve şairin sorumluluğuna dikkat çeker. Bu şiirlerde politik duruş yalnızca bir ideolojik tercihi değil, etik bir şiirsel sorumluluğu temsil eder.
6. Dil ve Anlatım Özellikleri
Kitabın en dikkat çekici yönlerinden biri, şairin dildeki geniş dağarcığıdır. Osmanlıca kökenli kelimeler, Türkçenin çağdaş unsurlarıyla birlikte kullanılarak hem geleneksel hem modern bir dilsel harmoni yaratılmıştır. Türk dünyası dillerine duyulan aşinalık, şiirlerin kelime tercihlerine doğrudan yansır. Özellikle “qol”, “öksüzlük”, “göç” gibi temalarda bu etki hissedilir. Şiirlerde yer yer ağız özellikleri, deyimler ve halk söylemi kullanılarak şiirin söyleyiş gücü artırılmıştır. Bu, şiiri hem yüksek kültüre hem de halk anlatısına yaklaştırır.
7. Şiirin İşlevi Üzerine Bir Anlayış
Yılmaz, şiire yalnızca bir estetik alan değil, bir hakikat aracı gözüyle bakar. “Şiir Olunca Düşünce” gibi metinlerde, şair şiiri hem düşünsel hem de ahlaki bir düzlemde konumlandırır. Şiir, bu anlayışta bir içsel uyanış ve toplumsal yüzleşme aracıdır. Okura sadece haz değil, sorumluluk da yükler. Bu yönüyle Yılmaz, Yahya Kemal’in musiki şiirinden çok, Nazım Hikmet’in “kitlelere seslenen şiir” anlayışına yakın bir duruş sergiler.
8. Eleştirel Bir Not: Aşırı Yüklenmişlik
Kitapta 100'den fazla şiirin yer alması, okur açısından hem bir zenginlik hem de bir zorluk olabilir. Bazı temaların ve imgelerin tekrarına düşme riski, şiirlerin sayıca fazlalığında daha çok hissediliyor. Seçici bir editoryal süzgeçle bazı şiirler dışarıda bırakılmış olsaydı, etki gücü daha yoğun bir derleme ortaya çıkabilirdi.
9. Sonuç: Türk Şiirinde Yeni ve Cesur Bir Ses
Kendine Yürüyen Adam, yalnızca bir şiir kitabı değil; genç bir entelektüelin, çağını şiirle çözümleme çabasıdır. Fatih Sultan Yılmaz; dil, biçim ve tema açısından cesur, özgün ve derinlikli bir şiir dili geliştirmiştir. Onun şiiri, yalnızca bireye değil, tarihe, topluma, dünyaya da seslenir. Bu kitapla birlikte, Türk şiiri; yeni bir ses, düşünceyle yoğrulmuş lirik bir tavır ve çağdaş vicdanla yazılmış şiirler kazanmıştır. Şairin yürüyüşü bitmemiştir. Belki de asıl yolculuk, bu kitabı okuyan her okurun içsel yürüyüşüyle devam edecektir.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 223. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 223. Sayı