Gerek


 01 Ocak 2025


Gerek

Gerek o zaman çıkaydın karşıma,
Bu dünyaya gelmeden yüz, beş yüz
hatta bin yıl önce...
Yudum yudum seveyim seni,
Seveyim yavaş yavaş, nazik nazik.

Gerek beş on ömür önce rastlaşsaydı ellerimiz,
altı yedi ömür önce bağlı olaydı gözlerimiz.
Bize ulaşana kadar kaç alın defterinde
yazılmalıydı kaderimiz,
Kaç hayat yolunda yitirmeliydik birbirimizi,
Sonra kaç ömürden toplamalıydık izimizi...

Gerek sözlerimiz bizden önce bulsaydı birbirini,
 biz buluşmadan önce söyleseydi sevdiğini.
Tanrı aşk şarabından önce
yaşam suyunu içirmeliydi bize,
Ya da altmış yetmiş yıllık ömürle kıymamalıydı sevgimize.

Acaba, dudaklarını kaç yıl sonra keşfederim,
Nefesinden kaç asırda doyabilirim?
Kaç ömür lazım ki, büsbütün
varlığına boyanayım?
Şimdi sen söyle, Tanrı!
Hakkım var mı meleklerin ömründen çalmaya?
Bu sevgiye bir ömür yetmez ki,
korkuyorum.

 

 

SERSEM

Okuma son mektubumu

Adında ayrılık var

Sensiz içtiğim şarabın 

Tadında ayrılık var.

 

Güz kapıdan bakıyor

Ha geldi ha gelecek

Tek uyumakta bir zulümdür

Üşüsen kim bilecek?

 

Aşk rüyası gafil bitti

Daha sersemim biraz

Keşke duman gözlerini

Görebilseydim bu yaz.

 

Bilsem bu kadar sevmezdim

Sevgim özüme kaldı

Daha yaşanmamış aşklar

Bir “OL” sözüne kaldı.

 

 

Allah'ım, Sinemi Dağlayayım 

Gözlerimle sezişim var,
Biraz sana, biraz kendime ağlayayım
Gafilden  gittin, bilemedim,
Acaba ne zaman geri döneceksin,
Ne kadar ümitleneyim?

İçimi yakıyor ahım
Defin günüdür sevdamın.
Elim yetmiyor arzuların

Başına kara bağlayayım.


Ha yalvar, ha el aç dile

Bu  tren ulaşmaz menzile

İnanmıyorum bu dert ile

Geleceğin yılı göreyim.

Anılar silinip gidiyor,
Uçurtmam yerden uçuyor 
bana nasıl kıydın öyle,
Allah'ım, sineni dağlayayım.

 

Bir gün görürsün ki...

Bir gün görsen ki dinlemiyor seni hayaller

Ve görsen ki, onların dediği değil hayat

Görsen ki  hiç bir gününde dost olmadı insanlar 

Ve görsen ki ufuktan çok uzaktadır sebat

Görsen ki, sol yanının o doğma ağrısı

Boğazınıın  o tanıdık kahrıyla birleşir

Ve de görsen ki dizlerin beyaz bayrak kalırmış, susmuş

Yerden elini çekip, bir umut ışığına göklere yüz tutsan;

O anda güneşin elleriyle yüzüne gözüne  üç beş yağmur damlası düşerse

Korkma!

At utanmanın taşını, hiç olmasa bir kerelik

Aç kollarını açabildiğin kadar

Bağı boşluğa bari

Tanrım tesellin yeter. 

 

 

Öyle Geldin ki…

Bir sabah bir ömrü değiştirebilirmiş

Haberim yoktu.

Günüyle güneşiyle 

Saati dakikasıyla

Sokakta giden arabalar ,

İnternet bağlı bilgisayar,

Parmaklarmı mengenelerine hapseden makaleleri

İş yerimin kapısının önünde ağzında yemekle gezen kediyi

penceremin önünde tahıl arayan serçeler...

Sıradanın sıradanı bir gündü.

Hâlâ acelem vardı, bir yerlerde bir şeylere.

Saatin dakikasını tuttum ,

Makalenin son noktasını koydum,

Bilgisayarı kapattım,

Serçelere gülümseyerek kedinin yanından geçtim.

Sokaktaki arabaların yanından geçtim ...

Planımda ki yere,

hiç bilmediğim bir hayata doğru yola çıktım.

Sana imiş koşuşum

Sana imiş gelişim.

Haberim yoktu.

Beklemediğim, ummadığım bir anda karşılaştık

iki yabancı gibi.

Güneşin ışığıyla aydınlanan dünya gibi

Benim dünyam ışıkla dolu

Gözlerinin gecesinden doğan güneşle

Seni aramıyordum ki

Aramadığım sabahlarda

Karşılaşmadığım günlerde

Yolum düşmeyen takvimlerde geldin

Ömrüme.

Öyle geldin ki,

“Git” demeye cesaretim

"Kal" diyecek gücüm yoktu.

Bekledim,

Sessizliğimi anlamanı bekledim,

Bekledim ki göresin ellerimi

Evet...

Bazıları gözlerden, bazıları yürekten,
bazıları gülüşten sever.

Ben de ellerden sevdim.

Avuçlarında açan mutluluk çiçeklerini

öpücüklerimle suladım,

Saçlarım o çiçeklerle süslendi

her gece, her sabah.
Sevdim seni.
Soru sormadan, sorgulamadan,

beklentisiz sevdim.
Ben seni sevmek için değil

Senin için sevdim...
 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 217. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 217. Sayı