Gönül Köprüsü Mimarı


 01 Ağustos 2019

İstanbul’da tercüme konularını ele alan bir sempozyum yapılıyordu. Biz, havaalanında Özbekistan’dan gelecek olan yazarları, şairleri, tercümanları bekliyorduk. Diğer Türk memleketlerinden gelenler Türkçe’ye kendi şivesinin renginden katarak konuşuyorlardı. Gözümüz yeni gelecek diğer arkadaşlarımızdaydı. Gelen yolculardan bir kız, yanındaki siyah gözlüklü adama bir şeyler anlatarak valizlerini zor taşıyordu. Belli ki valizler çok ağırdı. O kişinin siyah gözlüklü olması ve tepesinde az kalmış saçlarının parlaklığı onu tam bir Hintliye benzetiyordu. Ben Hindistan’da bulunduğumda böyle tipleri çok görmüştüm. Onlar kalabalıktan sıyrılarak bize yöneldiler ve aralarında Özbekçe konuştuklarını duydum. Rehberimiz onları karşıladı. Özbek kardeşlerimizin Türkiye Türkçesi’ni aksansız ve şive rengi kullanmadan konuşuyor olmalarına da ayrıca şaşırdım.

“Ben Özbekistan’dan Babahan Şerif. Kızım Şahine.”

Rehberimiz, Babahan Beye beni tanıştırdığında: “Bu kişi de Türkmenistan’ın en ünlü yazarlarından Oraz Yağmur.” dediğinde ben rehberimizin sözünü keserek:

”Bağışlayın, rehberimiz. Sizin sözünüzü biraz düzeltmek zorundayım. Ben sadece Türkmenistan’ın değil dünyanın en ünlü yazarlarındanım.” diyerek gülümsedim. Babahan Bey benim esprime hemen cevap verdi:

“Elbette, sizin büyük yazarlığınız uzun boyunuzdan da belli.” dedi ve gülümsedi.

İlk tanışlığımız böyle başladı. Onun geniş alnı ve gözlüğünün içinden görünen gözleri akıl püskürüyordu. Eskiden ben Özbekistan’ı, Semerkent, Buhara, Harezm çevrelerini çok gezmiştim ve o muhteşem yerlerle ilgili hatıralarımı Babahan beyle paylaştım. Onlar çile çekmenin psikolojik etkilerini genlerinden bile silmiş gibiler. Bir ihtiyar kişi; “Özbekler şeytanı öldüren toplumdur.” demişti. Bu cümlenin arkasında derin fikirlerin yattığını okuyucu bilir. Özbek aydınlarının son yarım asırda yaptıkları örnek alınmaya değer sanıyorum. Gece gündüz çalışmayı kendilerine borç sayanların arasında benim muhterem dostum Babahan Şerif var. Onun neler yaptığını bir bir saymayı başkalarına bırakarak, sadece tercüme etmiş olduğu romanların listesini okuyucunun dikkatine sunmak istiyorum: • Reşat Nuri Güntekin Kan Davası (Roman)

• Reşat Nuri Güntekin-Yaprak Dökümü (Roman)

• Reşat Nuri Güntekin-Bir Kadın Düşmanı (Roman)

• Reşat Nuri Güntekin-Ateş Gecesi (Roman)

• Yavuz Bahadıroğlu- Buhara Yanıyor (Roman)

• Yavuz Bahadıroğlu-Elveda Buhara (Roman)

• Yavuz Bahadıroğlu-Selahaddın Eyyubi (Roman)

• Yavuz Bahadıroğlu-Malazgirtte Bir Cuma Sabahı (Roman)

• Aydın Teneri-Celaliddin Harezmşah ve Zamanı (Araştırma)

• S.Derviş-Fosforlu Cevriye (Roman)

• İsmail Bozkurt-Mangal (Roman ve Hikâyeler)

• Ömer Seyfettin-Bedel (Hikâyeler)

Dostumuz, Özbek edebiyatını dünyaya tanıtmaya da ayrı bir ihlasla önem vermiştir. Geçen yüzyılın doksanlı yıllarında Aşkabad’a gelerek edebiyatçılar, yazarlar ve neşirciler ile buluşarak Özbek ve Türkmen edebiyatlarının kadim bağlarını geliştirmek, kökü özü bir olan bu iki edebiyatı çağdaş hale getirmek hakkındaki meseleye dikkat çekmeyi başarmıştır. Onun vermiş olduğu konferans hâlâ akıllardadır. Türkmenistan’da bu günlerde yapılmış olan kongrelere de Babahan Bey derin bildirilerle katılıyor. Ve büyük bir ısrarla bu işleri devam ediyor. Onun yıllardır hazırladığı Azerbaycan Şiir Antolojisi ve Özbek Şiir Antolojisinin Türkmen variantı bitmek üzeredir.

Babahan Bey ile sempozyumlarda, şiir şölenlerinde, internet bağlantılarımızda yapmış olduğumuz sohbetleri sık sık hatırlıyorum. Onun espirili sohbetlerini, derin hayat felsefesini aklımda tutmaya çalışıyorum.

Özbekistan Türkiye kültür ve gönül köprüsünü sağlam yapmanın ilk mimarlarından biri, Babahan Şerif’tir diyorum. Yetmiş yaşını sevgiyle selamlıyorum.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 152. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 152. Sayı