HaftanınÇok Okunanları
ZEHRA ALLAHVERDİYEVA 1
HİDAYET ORUÇOV 2
KEMAL BOZOK 3
Kardeş Kalemler 4
ELMİRA ACIKANOAVA 5
HUDAYBERDİ HALLI 6
Gülzura Cumakunova 7
Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu” romanı da defalarca okuduğum kitaplardan. Belki de delikanlı çağlarımda okuduğumdan olacak; beni çok etkilemişti. Öyle bir karakter ki, neredeyse “kusursuz”. Sanıyorum birçok okuyucu da aynını düşünmüştür. Tüm güzellikleri üzerinde toplamış olan birini kim beğenmez, kim sevmez? Çoğu romanda sevdiğimiz karakterler vardır, beğendiğimiz yönleri çoktur, ama bir yerde “ah, keşke böyle yapmasaydı” dediğimiz anlar olmuştur. Çalıkuşu (Feride) öyle değil. Onun hatalarını bile –her nedense- hoş karşılamışızdır. Aşkını sevmişizdir, o anlaşılmaz gururuna şaşıp kalmışızdır, yaramazlıklarına bayılmışızdır, öğretmenliğini, aydın kişiliğini beğenmişizdir. Kıskançlıkları bir başka türlüdür; kafeste kapalı kuşların esaretine üzülmesi, bir yandan da – içinde bulunduğu durumun etkisiyle- onların dışarıda belki daha da üzülecekleri olasılığıyla bırakmaması çok doğaldır. Burada onları koruma duygusu ağırlıktadır.. Okul yemekhanesinden “aşırdığı” yemekleri sahipsiz köpeklere götürmesi ne güzel bir davranıştır. Hatta bazı yerlerde “Çalıkuşu” romanından söz edilirken “Feride’nin” birçok kişiyi öğretmenlik mesleğine özendirdiğini iddia ettiklerini de duymuşuzdur ki; doğrudur.
“Çalıkuşu” gönüllerde bir hayaldir, o özelliklerin tümünün bir kişide toplanması zaten mümkün değildir. İlk gençlik yıllarımızda hayalimizde yarattığımız sevgililer gibidir. Bazı hareketleri birer kusur-hata da olsa okuyucu bunların tümünü af etmektedir. İşte öyle bir kızdır Feride… Kendisine âşık olan ölüm döşeğindeki bir meslektaşını son nefesinde öpmesi, cephede aldığı yarayla yüzü bakılamayacak hale gelen -merhametine yenilerek- önceden tanıdığı bir subayla nişanlanmak istemesi bile af edilmenin ötesinde hayran kalınacak bir davranıştır. Sonra nasıl bir tatlı olduğunu bilmediğiz “Gülbeşeker” tatlısını ona benzetildiği için sevmişizdir; tadı damağımızda kalmıştır. “İpekböceği” onun sayesinde gözümüzde sevimli hale gelmiştir. Onun, babası gibi sevdiği askeri doktorla evlenmesini bile –toplum baskısının acımasızlığını, insanların “dedikodu hastası” olduklarını bildiğimizden- hoş karşılamışızdır.
Sonra o gururu; o inanılmaz kadın gururu… Kâmran’ın ihaneti sonrası nefrete dönüşen o sevgi alanından, içinde yanıp tutuşan aşkından uzaklaşmak için nice acıları göze almış, Anadolu’nun “ücra”, bakımsız köşelerinde öğretmenlik yapmıştır. Gittiği yerlerde çoğu zaman kendini yalnız, bedbaht, mutsuz hissetmiş, oradan oraya savrulmuş, mutsuz, dertli günlerinin içinde, güzelliği yüzünden birçok defalar rahatsız edildiği halde kimseleri kırmak istememiş, gücendirmemiş; çoğu insan da onu korumuş, içten, yürekten sevmiştir. Kendimiz yememiş olsak da “fondan” şekerlerini Çalıkuşu sevdi diye sevmişizdir. “Zeyniler köyü, gidip görmediğimiz halde, o yıkık dökük hali, ölüm kokan ilahileri, bakımsız mektebi, oyunlara yabancı çocuklarıyla Anadolu’nun en iyi bildiğimiz köylerinden biri olmuştur. Munise, içimizde öksüz bir yaradır, başlı başına bir hüzündür; doğru, ama Çalıkuşu’nun onun için döktüğü gözyaşları bizim acımızın da tesellisi olmuştur. Aşkına öylesine sahiptir ki, kendisine onca çile çektirmesine karşın, tekrar ihanet acısı çektiği yerlere gitmesi içindeki “aşkı” nerdeyse kutsallaştırmıştır. İlkokul okuma metinleri arasında yer alan “Zeyniler Köyü”, “Munise”, “Feride’nin Arkadaşları” gibi parçalar, inanılmaz “şeytanlıkları” Çalıkuşu’nun yerinde duramaz hareketliliğinden, süslü kanatlarından düşmüş güzelliklerdir sanki. Hala akıllarda kalmaları şaşılacak şeydir.
“Pandemi” denilen şu salgın hastalık çıkmazdan önce günübirlik gidip-gelinecek bir yer olduğu için sık sık Keşan ziyareti yapardık. Nereye gideceğim ben; kitapçılara. Kitaplara göz atarken bir bayan öğretmen kitapçıya 20 adet “Çalıkuşu” romanı ısmarladı; “öğrencilerime” dedi gülümseyerek; ne kadar sevinmiştim. Hemen her şeyin yozlaştırıldığı günümüzde bayan öğretmenin bu hareketi hoşuma gitti. Evet, “Çalıkuşu” büyük bir aşk romanıdır ama aynı zamanda erdemin, en kötü koşullar içinde bile kendine güvenmenin, sevgi ve saygının, acımanın, kadına saygının da unutulmaz bir hikâyesidir. Günümüz insanının “nerede kaldı o eski aşklar” diye özlem duyacağı, birçoğumuzun ahlak dersi niyetiyle okuması gereken bir romandır. Onca çilelerin yaşandığı, tatlı ve akıcı bir dille kaleme alınan romanın “mutlu sonla” bitmesi de okuyucuya derin bir nefes aldırtmıştır. Sevgili “Çalıkuşu”, hepimizin gönüllerinde unutulmaz bir güzellik olarak yerini almıştır.
Sanıyorum, bu şahane roman hakkında daha söylenecek çok şeyler olmasına karşın ben daha çok “Çalıkuşu’na” odaklandım, bu konuda diyeceğimi de dedim. Ama bu arada, Rumelilik hassasiyetinden kaynaklanan bir rahatsızlığımı da dile getireyim: Keşke bu büyük aşk, akrabalar arasında yaşatılmasaydı; ah, ne kadar güzel olur.
(Şubat 2022 Gümülcine-Yunanistan)