HaftanınÇok Okunanları
KAYNAR OLJAY 1
Osman Çeviksoy 2
SALIM ÇONOĞLU 3
İ. M. Galimcanova 4
Gülzura Cumakunova 5
Kader Pekdemir 6
Kardeş Kalemler 7
Ünlü edebiyatçı, eleştirmen, yazar, Profesör Salican Cigitov hayatta olsaydı 17 Mart’ta 80 yaşına girmiş olacaktı. O, aramızdan ayrılalı tam 10 sene geçti. Salican Hocamız, 11 Şubat 2006 yılında 70 yaşındayken hayata veda etmişti.
Her millete Salican Cigitov gibi insan lazımdır. Yoksa, gelişmek isteyen her ülkenin bir yanı eksik olur; kendine dönük eleştiri yapamayan bir ülke, sadece hayallerle yaşayan öne doğru değil, geriye doğru giden ülke olur. Günümüzdeki toplumun durumu işte tam bunun gibidir. Yarım yamalak milletsever insanlar meydana çıkmış durumda. XXI. asırda yaşamamıza rağmen sabahtan akşama kadar tartıştıklarımız, bizi ya IX, ya da X. asıra götürmektedir. Gazete köşelerinde kendisini gösteren ya Beknazarov, ya Tursunbek Akun, ya da Motuyev’dır. Geleceği düşünen kimse yok. Yarına hazır mıyız, nasıl bir zaman geliyor, bu zamana ayak uydurabilecek miyiz, uydurabilmek için neler yapmamız lazım, çocuklara nasıl bir eğitim sistemi uygulamalıyız, gençleri hangi yöne çekmeliyiz? Bu sorular sessizce kenarda bekliyor. Bir şey söylemek istediğin zaman yarım yamalak vatanseverler veya kendisini vatansever, yurtsever olarak gören “gösterişçi” gazetecilerin iftirasına maruz kalıyorsun. Kısacası günümüzün karışık günlerinde Salican Cigitov’un yokluğu daha da iyi hissedilmektedir. Doğrusu günümüzde bir hayli bilim adamı mevcut ancak böyle karışık bir dönemde fikrini açıkça söyleyebilen, söylerken dengeyi gözetebilen bilim adamı olmadıktan sonra aldığı o bilimin ne faydası olur? Yeri gelmişken dağ bülbülü Toktogul’un şöyle bir türküsü vardı:
Beyaz şahinden ne fayda,
Kaçırdığını tutamaz ise,
Bilgeden ne fayda
Hakikatı konuşmaz ise
İşte, bundan yaklaşık on sene önce hayata gözünü kapatan değerli büyüğümüz Salican Cigitov, dilinden hakikat dökülen bir insandı. Kendisi, edebiyat eleştirmeni olarak bilinirdi ama o, sadece edebiyatı değil, toplumu eleştirebilen biriydi. Kırgız edebî dilini değil, Kırgızistan’ın kendisini, gerekirse halkını eleştirebilen bir tenkitçiydi. Olan biteni apaçık ifade eden, ifade ederken can alıcı noktaya değinerek insanı çileden çıkartırcasına usta dili kullanan bir hatipti. Açık ve net söylemleri insanı rahatsız etse de seve seve dinler, söylediklerini karşılıksız kabul ederdik. Halbuki “Kırgız’ın doğması da trajedi, ölmesi de” ifadesini başka birisi söyleseydi farklı yorumlar, eleştiri yağmuruna tabi tutardık. Ancak Salican Cigitov’un söylediklerini sabırla kabul ederdik. O, sadece edebiyat tenkitçisi değil, milli eleştirmendi dememin sebebi buydu. Hayatta olsaydı, bu günlerde tam 80 yaşına girmiş olacaktı. Maalesef, aramızdan erken ayrıldı ve o günden beri yeri dolmadı. On yıldır onun keskin ifadelerini, eleştirilerini, canı yandığında söylediği acı sözlerini, çaresizce kahkaha atarak yaptığı şakaları duymuyoruz. “Yeri doldurulamaz şeklinde kaybetmek” deyimi böyle durumlar için söylenmiş olmalıdır.
Salican Cigitov büyük edebiyatçı, tercüman, az ama öz kaliteli şiir kitaplarının yazarıydı. Birçok insan onu kahkahasıyla ortalığı inleten, şakacı, şenşakrak biri olarak biliyor. Ama Salican Hocamız, aksine çok dertli, kalbinde bitmek bilmeyen acılar taşıyan biriydi. Bu gerçeği sadece yanında yetişen, eserlerinin tamamını okumuş, onun sırlarını dinlemiş öğrencileri ve yakınları biliyordu. Hocamızın hayatı sıradan insanların hayatından farklı değildi. Onun da yaşıtları gibi başını sokabileceği evi-barkı, eşi, çocukları ve akrabaları vardı. Salican Hocamız meydana gelen her olayı, özellikle kaybetmeyi, insanoğlunun kader karşısındaki çaresizliğini, hayatın zorluğunu, verdiği ile aldıklarını diğer insanlarla kıyasla iki kat derinden hisseden duygusal bir insandı. Bu yüzden klasikler listesinde yer alan şiirinde:
Hışırdama kavağım, kavaklarım,
Hışırdarsan yanar gözlerim
Geçmiş günler aklıma geliyor,
Ömrümün kederli hatıraları.
Yapraklar hareket ederek ses çıkarıp,
Durmadan hareket ederek nağme düzenleyip
Hışır hışır ses çıkartır uykusu kaçan kuş,
Hışır hışır ediyor ruhumu rahatsız ederek,- diye yazmıştı.
Salican Cigitov, aramızdan ayrılalı on yıl geçmiş, o günden beri birçok hadise meydana gelmiş, birçok su akmıştır. Ancak onun kim olduğunu, toplumumuzdaki orjinal yerini ancak şimdi idrak edebiliyoruz. Meğer Salican Hocamız, sadece edebiyat eleştirmeni veya edebiyat tarihçisi değil, büyük düşünür, Kırgız’ın hakiki vatandaşıymış. Ölümünden bu yana on sene göz açıp kapayıncaya kadar hızlıca geçmesine rağmen bu arada Salican Hocamız gibi gerçeği açıkça yüze vuran, sadece belirli bir insanı değil, toplumun geneline nasıl bir halk olduğumuzu çekinmeden ifade eden insan aramızdan çıkmadı.
Örneğin, Salican Hocamız gibi “Kırgız’ın doğması da trajedi, ölmesi de” diye kim açıkça söyleyebilir? Hiçkimse dile getiremez! İsrafımız diz boyu, kuru namus için bir sürü hayvanı talan ediyor, faydasız uğraşıyla yaşamaya devam ediyoruz. Bunun gibi binlerce hatamız var ancak bu durumu açıkça yüze vuran kimse yoktur. Aramızda kahraman çok, ortalık halk şairi, halk yazarı ile dolu ancak gördüklerini görmezden gelip evlerinde oturmayı tercih ederler. Salican Cigitov’un kahraman nişanı olmasa da tam bir kahramandı. Aklında ne var ise hemen dile getirir, hiç yoktan şaka ile karışık kendi fikrini dile getirir tarafını belli ederdi. İşte bu duruşundan dolayı halkın sevgisine nail olmuş, “Yiğidin oğlu Salican” lakabını almış, söyledikleri, hikâyeye dönüşüp klasikler listesine dâhil olmuş, günümüzde “hani Salican’ın dediği gibi” tarzındaki ifadeleri sıklıkla duyar olduk. Başka bir ifade ile Salican Hocamız vefat etse de daha uzun yıllar adından bahsedileceği, kitapları, keskin düşünceleri ve ifadeleri unutulmayacağı kesindir. “Kendin ölsen de, sözün ölmesin” ifadesi bunun gibi durumlarda söylenmiş olmalıdır.
Yukarıda Salican Cigitov için “hoca” diye tekrar tekrar söylememin bir sebebi vardır. Biz bu insanla Bilimler Akademisinde yıllarca beraber çalıştık, tasviyelerini dinledik, defalarca desteğinden yararlandık. Abdıganı Erkebayev, Abdıldacan Akmataliyev, Esenbay Nuruşev, Sovetbek Baygaziyev, Kalık İbraimov, Kambaralı Botoyarov, Kanıbek Edilbayev gibi edebiyatçı-tenkitçiler, tanınmış insanlar Salican Hocamızın yanında yetişti, hayatın, bilimin yolunu tanıdı.
Bu insanın bilimsel ve edebî kişiliği çok geniş bir konudur. Yukarıda da ifade edildiği gibi Salican Cigitov arkasında edebiyat ve tenkit alanında birçok eser bıraktı. O eserleri günümüzde de değerini kaybetmedi. Birisi Kırgız tenkidi veya edebiyat tanımı konusunda bir cilt oluşturmak isterse ana kaynaklar listesinde yer alacağı kesindir. Salican Cigitov, bununla birlikte “İman gibi sırım benim” adlı şiir kitabını da bıraktı. Hepimizin bildiği “Elegiya” adlı şiirini tam kırk yıl defalarca düzeltmeler yaparak yazdı. Gerçek profesyonellik diye buna denir, galiba. Meşhur Türk şairi Nazım Hikmet ile Başkurt şairi Mustay Karim’in boncuk gibi dizilmiş tercümeleri elimizde duruyor. Bu arada, bu tercümeler uzmanlar tarafından Kırgız edebiyatındaki en güzel tercümeler olarak kabul edilmiştir.
Ben ölürsem, hizmet yerim boşalır,
Ama dolduracak hemen başkası bulunur.
Hayatın son bulmadığını işaret edercesine
O gün birçok bebek dünyaya gelir.
Ben ölürsem, arkada ağabeyin, arkadaşın kalır,
Onlar beni zaman zaman hatırlar,
Bir tek keder: söylenmeden söz kalır
Masal olarak halkın hafızasında yer alır.
Ben ölürsem, aydınlık dünya sağ kalır,
Yer durmadan eksen döngüsünü yapar.
Yemek yiyip, çalışıp, yer görüp
Sağ olmaktan daha güzel ne var ki?!
Bu sözler Salican Cigitov’un gerçek sırrı, onun kahkası altında gizli olan kederi-tasası, hayat felsefesiydi…