Halkın Kaderi Yazarın Kaderi


 01 Şubat 2015

Orhun, Selenga, Tulga nehirleri vadisinde, Ötüken, Altındağ, Hangay ve Tanrı Dağları eteklerinde Dokuz Uygur ve Dokuz Oguz boylarını birleştirip bağımsız Uygur hanlığının tuğunu dikerek, Uygur-Türk yazıtlarını taşlara nakışlayarak bizlere miras bırakan, meşhur Kaganlar, Tümet, Görbala, Karakagan, Kültekin, İdikut, Pantekin, Bavurçuk ile Arttekin idi. Bu Kaganlar, Büyük Türk birliğini kurarak, tarihimizin sayfalarına ebediyyen silinmeyecek izler bırakmıştı, bunlarla beraber Mahmut KAŞGARİ ve Yusuf Has HACİP, sadece Türk dünyasına değil, bütün bir insanlığın manevi alemine ve hazinesine eşi benzeri olmayan eser bırakan isimlerdi. İşte, bu sene 100.doğum yılı münasebetiyle Türk aleminde ve Kazak elinde saygı ve sevgiyle anılan, Kazakistan Halk yazarı, altın kalem ve Emek kızıl tuğ madalyası sahibi Ziya SAMEDİ de yukarıda adları geçen tarihi şahsiyetlerimizin kanı bir, soyu bir devamıdır. Unutulmaz büyük şahsiyet, Koca yürekli, usta yazar Ziya Samedi için yapılan bütün bu kutlamaların, çok uluslu Kazakistan edebiyat ve medeniyet alemi için önemi büyüktür. Ziya Samedi, Uygur halkınında manevi dünyasında silinmez izler bırakarak, sadece milli edebiyatımızın çerçevesinde kalmadı, bütün insanlığa mal oldu. Onun yazdıkları herkese hitab eden, çok yönlü zengin bir ruhani yapıya sahipti. Ben, edebiyat sahasında ki zirvede olan isimlerle yazarlık meselesinde çok sıkı bağlar kurdum. Bunların en baştakileri usta yazarlar olan Camal, Hezmat, Mahmut, Kurvan, Helil, İlya, Hezim, Masimcan agabeylerimdi, bunlarla alakam ve bağlantılarım onlar vefat edene kadar devam etti. Bunlara paralel olarak Kazakistan Halk sanatçısı Kudüs, Galımdar Kocaahmet, Tuglukcanla da çok sıkı münasebetlerim oldu. Bunların hepsi benim yazarlık hayatımın esasını oluşturan,yazarlık emeklerime ve yoluma direk etki ederek beni terbiye eden özel kişilerdi. Bu üstatlar ve onların bende bıraktıkları etki kalbimde derin izler bıraktı. Bunlar, hasretlerini yüreğimin derinliklerinde hissettiğim ve kıvançla hatırladığım anların baş kahramanlarıydı. Yaşım kemale erip saçımda ki aklar çoğaldıkça ve onların arkasında kaldığım bu çağda, ağabeylik sorumluluğunu omuzlarımda hissettikçe, bu mesuliyetin ne kadar ağır olduğunu fark ettim. Yukarıda isimlerini zikrettiğim her bir aydın ve sanatkarların, halkının baht-ı saadetini özleyerek, İstikbali için feryadı figan ettiklerini, Ar ve namusuna leke getirmeden, milli ruhunu zirvelerden indirmediklerini ve bu yolda alev alev yandıklarına şahit olmuştuk, onları yakan ateş şimdi bizleri de yakmakta. Yüreğimiz yaralı, gönlümüz telaş ve endişeyle dolu. Bunların herhangi birisini ebedi hayata yolcu ettiğimizde bir yıldız sönüyordu, yurdundan vatanından ayrılmış gibi gönlümüz kararıyordu. Çünkü onlar ruhumuzu aydınlatan birer nurdu, ışıktı. İsmi, hürmet ve sevgiyle, kıvançla anılan Yazarımız Ziya SAMEDİ’nin eserlerinde, Uygur halkının gördüğü hiçbir milletin başına gelmeyen azap ve zulümler resmedilir. İki asırdan beri vatanından ve devletinden ayrılan bir halkın esaret ve sömürünün unutulmaz anları anlatılır. Yabancı millet ve devletlere yalvaran gözlerle baktığı acılı günlerin, yılların feryadı duyulur. Bundan dolayı onun yazdıkları milli tarihimizin bizleri keder ve üzüntüye boğan devirlerine ait antolojidir. Onun yazdıkları, milletimize gidilecek yolu, sıkıntıya dayanıklı, Çalışkan, ezgin bir halkın feryadı figanını, ayaklar altına alınamayan namusunu, bitmez tükenmez gayretini, yarına ümitle bakan imanını gösterir. Bunlardan dolayı Ziya Samedi eserleri milletimize gurur ve şeref verir. Uygur edebiyatının klasik yazarı Ziya Samedi 1914 yılının 14 nisanında Kazakistan’ın Panfilov ilçesi Konakay köyünde Bağban ailesinin bir ferdi olarak dünyaya gözünü açar. İlkokula Carkent ilçesinde başlar daha sonra Rus lisesinde orta ögrenimini tamamlar. 1929 Sofu Zervat adındaki Pedogoji yüksek okuluna gider.1930 yılında Kazakistan’da ki açlık ve kıtlıkla beraber meydana gelen tutuklama, sürgüne gönderme ve katliam döneminde yazarımızın ailesi ve birçok insan memleketlerini bırakarak D. Türkistan’ın Kulca iline göçer, böylelikle 17 yaşında ki Ziyanın hayatında yeni bir dönem başlar. Bu yıllarda Doğu Türkistan bölgesinde baş gösteren yenilenme ve hak hukuk adına yapılan toplumsal ve siyasi hareketlere tereddütsüz katılır ve ilerici bir aydın olarak halk önderleri arasında görünmeye başlar; fakat onu ve halkını bekleyen zor günler önlerindedir.1937 de başlayan HALK DÜŞMANLARINI yok etme hareketi Çin ülkesinde de kanlı bir şekilde kendini göstermeye başladı, aydınları ve toplum önderlerini tutukladılar hapis ettiler, bir kısmını idam ettiler bazılarını sürgüne gönderdiler. Ziya Samedi de 1937-44 yılları arası yedi sene hapsedildi. Onun yenilikçi fikirleri, ilk önce mücadeleci olarak, ikinciden uyanan halka önderlik yolunda kendisinin kabiliyet ve gücünü, halkına olan merhamet ve sevgi duygularını tanıttı. 1932 yılında Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetinin yıkılması gibi 1944 de kurulan Doğu Türkistan Devletinin de trajik bir şekilde son bulması onu yeise kaptırmadı. Yazarımızın hayalindeki ümit, istikbale ait murat, sel sularına kapılan inançları mağlup olan öksüz gönlünde tam bu sıralarda yeniden canlandı. Milletini seven, vatanına hizmet etmeyi boynunun borcu olarak kabul ve iman eden Ziya Samedi 1949 yılından sonra bütün bildiklerini, aklının yettiklerini, milletinin medeniyetini yükseltme hizmetine adadı.. Doğu Türkistanın üç vilayeti olan İli, Altay ve Tarbagatay da ki isyan hareketleri mağlubiyetle neticelenince milli terbiye ve medeniyet sahasında çalışmaya başladı. 1950-58 yılları arasında Şincan Kültür işleri idaresinin başkanı, Uygur Otonom idaresi resmen kurulunca Milli eğitim bakan yardımcısı, Daha sonraları bakan olarak Halk hükümetinin daimi üyeliğine atandı. Kuzey batı (Şincan, Şanşiy, Nikşa, Gansu, Çinhay,) ülkeleri Edebiyat ve sanatkarlar birliğinin başkan yardımcısı ve Uygur Otonom ülkesinin dış işleri idaresinin başkan yardımcısı oldu. Bütün bu hizmetlerine rağmen yazı yazmaktan ve edebiyat aleminden de ilişkisini kesmedi,”Zulumga Zaval”, “Kanglık dag “ dramatürlerini üç il isyanıyla alakalı “İli Boyıda” isimli sinema hikayesini yazdı. Böylelikle      hayata olan bakışını anlattı, vatana olan düşüncelerini yerli yerine koydu. İşte böylesine zor bir dönemde, cesur adımlar atarak, kendi ilkelerini netleştirerek, fikirlerini, maksat ve muradını kemale erdirdi. Böylelikle hayatı boyunca kendisini kaygı ve üzüntülere sevk eden milletinin kaderi ile ilgili meselerde ki düşüncelerini de belli bir çerçeveye oturttu. Her bir eserinde vatanına ve milletine denen samimi hisleri açık ve aykın bir şekilde hissedildi. 1957 yılına kadar yazmış olduğu eserler bile usta yazar Gabit Müsirepovun takdirine mazhar olmuştu. Büyük Üstad G. Müsirepovun dediği gibi Ziya Samedi Uygur edebiyatının usta bir yazarı olarak kalmadı, o insanlık ve onun medeniyeti için güreşen bir aydındı. 1957 yılında Uygur otonom idaresi yazarlar birliğinin resmi kurultayına SSCB’den gelen yazarlar heyetine başkanlık eden G. Müsirepov idi. Bu heyette K. Hasanov, Hezmet Abdulin gibi tanınmış yazarlarda vardı. Gabit Müsirepov bu kurultayda başta Ziya Samedi olmak üzre birçok Uygur yazarla tanıştı, Ziya Samedi ile olan münasebeti ve dostluğu ölene kadar devam etti. Toplanan bu kurultay Ziya Samedi’yi Uygur Yazarlar birliği başkanlığına seçti. Tam bu sıralarda başlayan Doğu Türkistan’da ki iç karışıklıklar, sağcı ve milliyetçilere karşı Çin idaresinin hareketi gittikçe kanlı bir hal almaya başladı. İşte bu siyasi ve toplumsal olaylar yazarımızı da olumsuz yönde etkiledi. Halkı bilinci bir şekilde yok etme ve sindirme hareketleri sonucu, milletinin içine düştüğü kaygı ve endişe verici durumdan son derece üzüntü ve yeise kapılan yazarımız, ne yapacağını bilemez hale gelse de, zalim Çin’e ve milletine kast eden idareye baş eğmedi, diz bükmedi. Milletine adadığı ulu maksat ve düşüncelerinin yol ortasında kalmasından endişe duyan yazarımız 1961 sonlarına doğru bir fırsattan yararlanarak aile efradı ile beraber doğduğu yer olan Kazakistan’a göç etti, burda hayatının sonuna kadar edebiyat ve sanat dünyamıza sayısız değerli hizmetler yaparak paha biçilmez eserler bıraktı. Vatana döndükten birkaç ay sonra Ziya Samedi, Kazakistan yazarlar birliğinin Uygur edebiyatı bölümüne Gabit Müsirepov ve Hezmet Abdulinin gayretleriyle  müşavir olarak atandı. Böylelikle yazarımızın geçim meselesi de çözüme kavuşmuş oldu. Edbiyat üstadı olarak yazarımız, Kazakistan’da ki sosyal hayatın içine belini sıkıca bağlayarak girişti. Yazarlar birliğinin danışmanı olarak, yazarların irili ufaklı eserleriyle tanışmaya başladı,onun okumadığı hiç bir bir Uygur yazar yoktu. Edebi toplantıları çok sık aralıklarla düzenledi. Uygur yazarları bir araya getirdi. 1964 senesinde yazarımızın 50. doğum yılı kutlamaları yapılmasına Gabit Müsirepov bizzat önderlik etti. Bu gösterilen hürmet, teveccüh ve iltifat yazarımızın Kazakistan yazarları arasında itibarını arttırdı. Yapılan bütün bu güzel hareketleri ben, yazarımızın şahsında Uygur edebiyatına yapılan saygı ve sevgi olarak telakki ediyorum. Hiç unutmam yazarlar olarak, Ziya ağamızın “Mayımhan” isimli eserini tahlil etmek için toplandık, yazarımız eserini hikaye diye takdim etmişti, tahlil son derece seviyeli ve tartışmalı geçti. Hepimizin dört gözle beklediği yepyeni bir alemin kapısının açıldığını hayret ve sevinçle gördük. Tanınmış usta yazar Hezmet Abdulin bir ara sağ elini kalbinin üstüne koyarak ayağa kalktı ve “Ziya aga, bizler tam bir roman okuduk, siz çok büyük ve üstad bir yazarsınız, sağ olun var olun, siz bununla da yetinmeyin, yazarlıkta ustalığınızın sınırı olmadığını fark ediyoruz, bundan sonra okurmanlarınız sizden, bundan daha da büyük eserler bekler. Bu romanın Kazak, Özbek ve Rus dillerine çevrilmesi lazım. Hiç şüpheniz olmasın okurmanlar ilgi ve alakayla okuyacaklardır. Sizin bu kitabınız Uygur edebiyatının gelmiş olduğu büyük zirveyi göstermekle beraber, insanlığın ortak sorunlarını ortaya koyan yüksek ruhlu bir roman” demişti. Bu sözlerden son derece etkilenerek, bu romanı el yazmasından okuyan bir yazar olduğumu sevinçle hatırladım. Romanda XIX. yüzyıl başlarında Doğu Türkistan’da başlayan ardı arkası kesilmeyen zulümlere, sömürüye, baskı ve ezgilere karşı isyan eden, köşeye sıkıştırılmış halkımızın canhıraş feryadı, bağımsızlık için gösterilen fedakarlık ve kahramanlık ve bunların geçtikleri acılarla dolu yol tasvir ediliyordu, bütün bunlar roman kahramanları olan Mayımhan ve ahtamın şahsında dile getiriliyor, halkımızın gösterdiği Kahramanlık, yiğitlik, dayanıklılık, sabırı ile beraber hayatın acı tatlı gerçekleri usta bir ressam maharetiyle resmediliyordu. Bunları okuduğumuzda hiç bir abartma ve aşırılık yapılmadığını da fark ediyorsunuz. 1984 yılında bizleri sevince gark eden bir hadise de Ziya Samediye Mayımhan romanı için Muhtar Avezov ödülü verilmesiydi.. Ben o sıralar Yazarlar birliğinde Uygur edebiyatı bölüm başkanıydım, bu olayı her zaman gururla hatırlarım. 1960-70 Yılları arasında “örik gülligan çag” Bir tal popuraz” “Dertmenin Zari” “Cıldar sırı” isimli roman ve hikayeleri arka arkaya yayınlandı. Ziya Samedi’nin milli tiyatromuza da çok büyük yenilikler getirdiğini de söylemeden geçemeyeceğim. Uygur tiyatro sahnelerinde yer alan “Laşman” ve “Iparhan” sahne eserleri seyirciler tarafından çok büyük beğeni ve takdirle seyredildi. Kahramanlığı ile halkımız arasında efsane haline gelen Gani Baturla alakalı yazdığı roman 1980 yılında çıktığında bizleri bir kez daha hayret ve takdirler çığlığına boğdu, Yazarımız bununla da yetinmeyerek “Ahmet apendi” romanıyle okuyucunun beğenisine bir kez daha mazhar oldu. Böylesine değerli eserleri birbiri ardına yayınlandıkça, edebiyatımız ışıklı, aydın bir çehre kazanarak seviyesi yükseldi, yazarımızın da değeri arttı. Bütün bunlar herkesin bildiği hakikatler olmakla beraber edebiyatın tuğunu zirvelere yazarlar diker gerçeğini bir kez daha göz önüne serer. Ziya Samedi eserleriyle sadece Uygur edebiyatının değil çok uluslu Kazakistan edebiyat aleminde de çok önemli bir kalemgeri oldu. Bütün bunlarla birlikte yazarımızın birçok eserleri Türk lehçelerine de çevrilip okunduğu için onun Türk aleminde de çok önemli bir yeri var diye düşünüyorum. 1987 yılında Ziya Samedi’ye 38. Yazar olarak Kazakistan Halk yazarı ünvanı verildi. Altın kalem sahibi olarak Kazakistan yazarları arasında layık olduğu yeri aldı. Samedi’nin kabiliyeti ve bitmez tükenmez emeği sadece ona itibar kazandırmakla kalmadı onunla birlikte Uygur   edebiyatında şanı yükseldi. Yazar Tuglukcan Talipov “Söz önerinin Zergeri” makalesinde şöyle diyor ”Ziya agamız ana dilimizi anamızın ak sütü gibi kutsayan bir yazar,onun saflığını göz bebeği gibi korudu.” içten samimi bir dille söylenen bu sözler aslında hepimizin şuur altında duran bir ifadenin gün ışığına çıkması idi. Kazak yazar Filolog Dr. Şeriyazdan Elevkenov” Ziya Samedi: ”Ben halkımın çağdaşıyım” derken o Avezov, Ayniy, Aybek isimlerini anmak zorundayız; fakat o bunların gölgesinde kalmadı. Samedi’nin edebiyat çığırı kendine has yepyeni bir alemin kapısı, kendi iç dünyası. Edebiyatta ve yazarlıkta ki ustalığı hiç kimseden aşağı değil.” demişti. Kazakistan halk yazarı Alcapar Abişulı. ”Şındar Biyigi” isimli makalesinde ‘Sevgili Ziya, sen, bize kendini yazar olarak, cemiyetçi olarak Kabul ettirmekle kalmadın, asil ruhlu bir insan olduğunu da gösterdin, kaderde, tasada ve kıvançta bir kalemdaş olmakla beraber, sırdaş çağdaş olduğunu da her an hissettirmekten usanmadın. Yurt dışında ki Uygurlarında drama tiyatrosunun temel taşı oluşturulan bu ortamda, eserlerinle etrafı aydınlatman bizleri son derce sevindiriyor. ”Kandı dak” “Garip Sanem” kitapların bu sözümüzün delilidir. “Mayimhan ve Cıldar Sırı” Romanların ve “Bir tal popuraz” adlı hikayen bir hakikat olmaktan ziyade, bütün bir insanlığın ihtiyaçlarına cevap veren eserlerdir. Bu eserler sadece seni zirvelere taşımadı, ulusunun da adını duyurdu, heybetini yüceltti. Kazaklar “Kırk yıl beraber olduğun dostunu, yolculukta iyice tanırsın” derler, ben seni Gabit ağamızın kurduğu, sonları bizlerin devam ettirdiği aksakallar heyetinde beraber bulunduğumuz on yıl içinde etraflıca tanıdım. Son derece adil, doğrucu, ateşe de suya da göz kırpmadan girecek karakterin bizleri hayretler içinde bırakırdı. Yazarlar birliğinin başına Olcas Süleymanov getirildiğinde çocuklar gibi sevinerek, ”Olcas gibi oğulları olan Kazak halkı ne kadar bahtlı” demen hala hafızamda. Bu ise senin gün görmüşlüğünün ve gençlere olan güveninin bir ifadesi idi. Siz Doğu Türkistan’da yaşarken Gabit ağamız sizi oralarda görmüş tanımış, konuşmuş, yurda döndüğünde ise sizden övgüyle sevgiyle bahsetmiş, sizin insanı düşüncelere sevk eden ifadelerinizi de bizlere iletmişti. Aradan çok uzun yıllar geçmeden sizi aramızda gördük, sizde o saygıdeger ağalarımız arasına erkin bir şekilde insanoğlunun arlı bir oğlu olarak layık olduğunuz mevkiiye oturdunuz.’’ Böylece aksakallar heyetinin bir üyesi olarak, birçok güzel işlere önderlik ettiği, milli edebiyatımızın hedefleri ve gideceği yolu çizenlerden olduğu ve aksakalların takdirle andığı bir üye olduğu kabul ve tasdik edilmişti. Ziya Samedi ağamızdın, A. Abişev, Tahavi Ahtanov, D. Abişov gibi yazarlarla aynı safta olması, biz Uygur yazarların iftiharı olmuştur. Uygur edebiyat kervanı doğru yola düşerek başarılı eserlere imza attıysa, bu işin hocası ve başlayıcı önderi Ziya Samedi dersek haddi aşmamış oluruz. Bugün Kazakistan’ın UNESCO da ki temsilcisi, büyük elçi, Kazakistan Devlet nişanı sahibi, yazarlar birliği eski başkanlarından Olcas Süleymanın, Ziya Samedi’nin emeklerine, mertliğine ve eserlerine olan saygısını ve takdirlerini bildiren sözleri hala kulaklarımda yankı yapar. Kazakların bu asil evladı, milletinin övüncü Olcas Süleyman, onu zirvelere koyarak, ölmez eserlerine paha biçilmez değerler vermişti. Ziya Samedi’nin, Halkımızın saygı değer usta yazarı, devletimizin ve milletimizin itibarlı bir adamı seviyesine yükselmesine evvela milletine olan derin muhabbeti ve merhameti, sanat alemine karşı beslediği temiz hisleri ile beraber, hayata olan sevgi dolu derin bağları sebeb olmuştur, bütün bunlara ilaveten kabiliyetiyle musemma olan fedakarane çalışması, bitmez tükenmez emeği ve enerjisi, yazarımızın adını tarihin altın sayfalarına silinmez bir şekilde nakşetti. Yazarımızın, ”Cıldar Sırı” ‘’Mayımhan’’ ‘’Gani Batur’’, ‘’Ahmet Apendi’’ gibi paha biçilmez eserleri, Halkın binbir türlü kaderini, ömrün sayısız satıhlarını, kazan gibi kaynayan cemiyet hayatını, ak ile karanın mücadelesini, milletinin var olma ve yok olma kavgası ile hürriyete olan hasretini, onun bu gün ile yarınına olan ümit ve inancını dile getirdi ve birbirine benzemeyen görüntüler meydana getirerek büyük bir edebiyat galerisi oluşturdu. Bu kitapların arasından bizler aradığımız kahramanları bulduk. Bunları önümüzü aydınlatacak ışık, marifetlerini hayatımızın ilkeleri haline getirdik. Kana susamış despot zalimlerden, katillerden nefret ederek, dünya da böylesine adi ve çirkin hadiselerin olabileceğini, yüreğimiz kan ağlayarak öğrendik. Onun eserleri, halkının kaderi, bundan öte, insani meseleleri acı bir dille ortaya koyan, hak ve adalet için mücadele edilen bir devrin nakış nakış işlenmesidir. Yazarımızın bütün eserlerine topluca bir bakış atacak olursak, bağımsızlığı özleyen halkının hasretine ithaf edildiğini anlarız, Onun görkem eserlerini topluma mal eden,sır kapılarını sonuna kadar açarak, çok yönlü ele alıp tefsirleyenler de oldu. Mesela, R. İsmailov, R. Yusupov, P. Sabitov gibi edebiyat dünyamızın tanınmış yazarları ve alimleri onun eserlerinden monografya kitapları çıkardı. Ziya Samedi’nin çok yönlü, gizemli bir insan olduğuna tamamen inanmak durumundayız. Tüzel kişi olarak etrafına saçtığı ışık, insanlara gösterdiği iltifat ve alçak gönüllülük ve milli ahlakı, aydın kişiye mahsus fıtratı, anlatmakla bitmez olumlu iş hareketiyle bizleri kendine hayran bırakırdı. Dostuna olan sevgisi, büyüklere olan hürmet, izzet ve ikramı, küçüğüne olan sevgisi ve samimi alakası, hepsi ayrı ayrı bir yazı konusudur. O sadece yazar olarak değil çevirmen olarak da çok değerli eserleri Uygur ve Kazak edebiyatına kazandırdı. Mesela Gabit Müsirepov’un “Kezdespey ketken bir beyne” hikayesini Uygur okuyuculara son derece anlaşılır ve edebi bir dille sundu. Bu hikayeyi okuyan bir Uygur, kendi kardeşinin hayatını görüyormuşcasına etkilendi. Burda Kazak ve Uygurun dil yakınlığı var neticede ikisi bir dil desekte, burda yazarımızın Uygur ve Kazak lehçelerine olan hakimiyeti göze çarpar. C. Muhanov’un ‘’Kaşkar Kızı’’ isimli eseri Uygurların günlük hayatı ile alakalı edebi bir eserdi, bu kitabı çok yönlü araştırarak, sevinçle Uygur diline aktardı. Bu eserin uzun yıllar Uygur tiyatro sahnelerine konulduğunu yakınen biliriz. Genelde İlham adamlarında ve kabiliyetli insanlarda sınırlama olmaz, onlar hangi meseleye el atsa ordan ahenkli ve uyumlu netice çıkarır. Zamanında, Rusçaya tercüme edilerek, Moskova’da Yazarlar birliği matbaasında çok tirajlı olarak basılıp yayınlanan “Mayımhan ve Gani Batur’’ eserleri de Rus edebiyat aleminde de çok büyük alaka gördü. Kazakistan halk yazarı, sanatçı, devlet şeref madalyası sahibi yazar A. Aşimov Mayımhan roman konusundan esinlenerek “Aydahar Cılı” isimli sinema filmi çekti. Bu filmi seyredenler böylesine güçlü bir Uygur yazarının olduğunu sevinçle gördü, saygıyla adını andı. Onun kitapları bütün Uygur alemine yayıldı, bu halkın ata tarihini unutmaması ,fedakar ve çalışkan halkın hayatının ve geleceğinin nelerle kaim olduğunu bir sarraf ustalığıyla işleyen yazarımızın emekleri sayesinde oldu. Bize malum olan, yazarımızın eserlerinde ki milli rengin ve damgaların son derece inandırıcı ve onun milletini, uğruna ölürcesine çok sevmesiydi. Bu his ve düşünceleri bütün yazılarında net ve açık olarak görülür, bu saygı değer ve ulvi duygular onu, hem edebiyat dünyasında hem de halkının gönüllerinde zirveye taşıdı. Ziya Samedi, Alev alev yanarak gerçek istek ve arzularını dile getirebilen, bitmez tükenmez bir emek ve çabanın nasıl müsbet neticeler vereceğini terredüte mahal bırakmayacak şekilde ortaya koya bilen nadir rastlanılan bir halk yazarıdır. Ziya Samedi, doğduğu ülkeyi ve Kazak halkını riyasız ve samimi olarak sevdi. Dünyaya gözünü açtığı topraklara ve halkına art niyetsiz ve içten olarak hizmet etmeyi kendine şiar edindi. Kazakistan bağımsızlığını ilan ettiğinde sevinç ve heyecandan yerinde duramadı, yüreğinin derinliklerinden çıkan sıcak ve ateşli sözlerle şöyle dedi: ’’Kazak eli, bağımsızlık bayrağını elinde alarak nura gark oldu, erkin millet, hür vatan, bağımsız devlet oldu. Şimdi, özgür olarak, uçsuz bucaksız yurdun, egemenli milletin ve devletin, yumruk gibi sıkılmış milletin var. Mühür kendi elinde hiç kimseden korkmadan, çekinmeden ana dilinle konuşacak yazacak devir geldi. Sevinç ve bahttan başımızı döndüren bugün kutlu olsun. Hür Vatanın manasını ve ne olduğunu biz Uygurlar iyi biliriz. Senin geleceğin  aydınlık ve nurlu olsun Kazak kardeşlerim. Bende, vatanım ve milletimin egemenliği için elimden geldiğince ter döktüm, yazdım, ilan ettim, dilimin döndüğünce söyledim. Bununla halkıma olan vazifemi tam olarak yerine getirebildim mi acaba diye de düşünüyorum. Şu ana kadar geçen ömrümün her bir etabından memnunum. Ben de milletimin kaderi ile alakalı üzüntü ve yeisten başka bir hal yok.’’ Ziya Samedi’nin hayatına şöyle bir göz atacak olursak onun geçirdiği her bir günü, her bir anı düşünmekle, her bir adımı çalışmakla, didinmekle ve yazmakla geçmiş, bildiklerini, gördüklerini fani dünyanın heybesine doldurdu. Su damlaya damlaya kayayı nasıl oyarsa, onun yazdığı her bir eser, düşmanlarının bağrını delen bir mızrak ciğerini söken bir hançer, Tabancadan çıkan can alıcı kurşun, dostlarına ipekten şal, pamuktan döşek olmuştu. Tarihe susayan halkımızın arzularını tatmin etmeyi kendine vazife edinen yazarımızın kaleminden dökülen yazılar, bir devir neslini terbiye ederek onun susuzluğunu giderdi. Geçmişimi unutmayacağım, tarihe saygılı olup onun önünde baş eğeceğim diyorsak, Ziya Samedi’nin eserlerini kana kana okumamız lazım. Baharda ekilen tohum nasıl güze doğru başak vermeye başlarsa, bu edebi eserlerin sağlam ürünleri de gelecek nesillerin arasında kendini gösterecektir. Hür fikirli, şuurlu halkımız, istikbalde ki aydın zümre de bu değerlere layık olduğu değeri verecektir. Ziya Samedi, Kazakistan isimli vatanın ateşinde yanarak pişen ve onun külleri arasından çıkarak olgunluğa ermiş bir yazar. Bütün Kazak kardeşlerim gibi o da bu toprakların bir tutam otuna, bir damla suyuna canı gibi sevgiyle ve merhametle baktı. Bağımsızlığına aklını kaybedercesine sevindi, kıvanca belendi. Ruhu bir,dili bir, soyu bir, dini bir, Kazak halkıyle Türklük ateşiyle bütünleşti. Bundan dolayı Kazakistan devleti Yazarımızın 100.doğum yıldönümü kutlamalarına son derece önem vererek Astana’dan başlayıp Carkent ilçesine kadar yapılan kutlamalara bizzat katıldı. Bu yapılanları sadece Uygur halkına olan bir hürmet ve sevginin nişanesi olarak değil, Kazakistan halkının birlik, beraberlik ve huzuruna yapılan bir katkı olarak telakki ediyorum.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 98. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 98. Sayı